Öykü

Kâbuskapan

Dedem, bir oyuncak bebekten bahsederdi. Küçüklüğünde annesi alıp eve getirmiş, babaannemi kaçırdığında da o almış. Büyük nenemin yadigarı, küçükken hiç dokundurmazmış dedeme. Dedem baba olduğunda da o da dokundurmamış. Büyük nenem, oyuncağı dedem ve kardeşlerinin odasına koyarmış. Dedem de bu hatıraya saygısından aynısını yapmış. Sonrasında da o oyuncak, bugüne kadar gelmiş.

Bugün dedemden, onu göstermesini istedim. Dokunmamam şartıyla kabul etti ve birlikte yatak odasına geçtik. Yatağın altında eski deri bir çanta çıkardı. Çantayı şöyle bir yokladıktan sonra oyuncağı çıkardı: Bu bir matruşkaydı, kırmızı beyazlı elbisesiyle sevimli bir Rus kızı duruyordu karşımda. Oldukça sıradan bir matruşkaydı, diğer gördüklerimden pek de bir farkı yoktu. Ancak dedem elinde çevirince diğerleriyle arasındaki farkı anladım: Kızın beline oturtulmuş bir kriptograf vardı ve üzerinde çok da yabancı gelmeyen bazı semboller yer alıyordu. Daha dikkatli baktığımda bu sembollerin, Kiril harfleri olduğunu fark ettim.

Niye bir matruşkaya kriptograf eklenirdi ki? Bu sevimli oyuncak içinde ne saklıyor olabilirdi? Eğer dedeme sorsaydım muhtemelen bilmediğini söylerdi, bu sebeple akşam eve gittiğimde babama sormaya karar verdim. Belki de o bir şeyler biliyordur diye düşündüm.

Akşam eve vardığımda, oturma salonuna geçtim. Babam oradaydı ve çay içiyordu. Bunu gördüğüm iyi olmuştu çünkü bir sohbete en iyi çay eşlik edebilirdi. Mutfağa gittim, çayı alıp hemen babamın karşısına geçtim. Bir iki hoşbeşten sonra sordum:

– Baba, dedemin matruşkasında neden şifreli kilit var? Dedeme sorayım dedim ama büyük nenemin hatırasından ötürü çok da dokunamadığını düşünüyorum. O yüzden sana sorayım dedim. Bir bilgin var mı?

Babam oturduğu yerden doğruldu ve cevapladı:

– Sebebini kesin olarak ben de bilmiyorum ama hatırladığım ilginç bir olay var, belki sana da bir ipucu verir: Onlu yaşlarımdayken, bir ay boyunca her gece türlü kâbuslar görüyor, çığlık atarak uyanıyordum. Psikiyatra, hacı-hocaya gittik, çalmadığımız kapı kalmadı fakat ne verilen ilaçlar ne de yazılan muskalar bir fayda verdi. Bir gece deden, bizi yatırmaya geldi. Elinde o matruşka vardı, odaya girdiği gibi şifoniyerin üstüne bebeği bıraktı ve bize iyi geceler dileyip odadan çıktı. O geceden sonra ne ben ne de halan odada uyurken kâbus gördük. Birdenbire kâbuslarım kesilmişti, huzurla uyuyordum. Halan ise hiç kâbus görmemişti, görecek olsa bile matruşka engellemişti. Bu sebeple ona “Kâbuskapan” adını verdik. Anladığım kadarıyla oyuncak, bulunduğu odada uyuyanların kâbuslarını içinde hapsediyordu. Böylece uyuyanlar da mışıl mışıl uyumaya devam ediyordu.

Duyduklarım karşısında şaşakaldım. İçimde büyüyen merak, zihnimin en ücra köşelerine kadar yayılmış, fazlasını öğrenebilmek için beni kamçılıyordu.

Aceleyle babama:

– Peki, dedemin anlattığına göre ona hiç dokunmamışsınız. Gerçekten öyle mi ?

Babam duyduklarına gülerek karşılık verdi ve anlatmaya devam etti:

– Deden öyle sansın, dokundum tabii hatta şifreyi çözüp kilidi açtım bile. Bir gün, dedenle babaannen işteyken matruşkayı kaptığım gibi soluğu dutlukta aldım. Kimse görmesin diye de hemen çalılıklara saklandım. Birkaç saat kilidi kurcaladım, öyle denedim olmadı, böyle denedim olmadı. Bildiğim ne kadar Bulgarca kelime varsa hepsini yazdım ya da ben öyle sandım. En sonunda “Obicham” yani sevgi kelimesini yazınca kilit açıldı. Matruşkayı çevirip açtığımda ise içinden kapkara ve yoğun bir duman çıktı, dakikalarca tüttü. Dumanın tütmesi bittikten sonra diğer dört bebeği de açtım ve aynısıyla karşılaştım. Beşinci bebeğe geldiğimde de açtım ve duman bir iki saniye tütüp havaya karıştı. Gördüklerim karşısında çok korkmuştum. Bu yüzden de bebeği alıp toparlandım, kilidi sıfırladım ve evdeki yerine koydum. Bir daha da dokunmadım. Bu gördüklerim, verdiğimiz ismin ne kadar da isabetli olduğunu ve varsayımımın doğru olduğunu kanıtıydı. Ancak, kilidin ve oyuncağı esas amacı kâbusları hapsetmek miydi, bilmiyorum.

Babama teşekkür edip oturma odasından çıktım ve odama girdim. Merakımı gidermiş ve bundan ilginç bir haz almıştım fakat şaşkınlığım daha da artmıştı. Büyük nenemden yadigâr mistik bir nesne, ailemizin mirası olmuştu. Şu anda bu satırları yazarken, diliyorum ki; matruşka bebeği ben alırım, böylece çocuklarımı da kâbuslardan korumuş olurum.