Öykü

Mühür Kafalı Bacılar

Ölülerine feryat eder gibi dua ediyor. Dayımmmm nur içinde yat dediğinde bile çok mutsuz olduğunu haykırıyor. Dua etmiyor beddua ediyordu aslında. Neyine ne yaptığımın dayısı mutsuzum, hem de çoook… Tüm bu sözcükleri içinde saklıyordu. Ama sözcükler çok hareketliydiler. Kıpırdanıp duruyorlardı beyninde, kurtçuklar gibi. Sıfatına tükürdüğümün dayısı dediği fotoğraf babacan bakışlı bir pozdu ve tükürdü. Git kızım başımdan, mutsuz olmaktan, depresyona girmekten başka yapacak bir şeyin yok mu? Der gibi güleçti. Dayıyı odanın karşı duvarına fırlattığında, çarpmanın tak sesini küt olarak algılayıp güldü, oh dedi. Fotoğraf mindere düştüğünde elle konmuş gibi köşeye kurulu verdi.

Bacılarıyla fotoğrafları mutluluk belgeleriydi. Bacıları, hiç bir şeyin silemediği kalbinin soğuk mühürleriydi. Konuşur durur onlarla, gönlünün kabartmaları kendilerini his ettirirler. Gülümseyen pozlar vermişler. Bacılarının sıcak rahat gülümsemelerinin yanında kendi gülümsemesi rahatsız ediciydi. Mutsuzluk akıyordu. İnsanın içini kanırtan bıçaktı sanki. Onlara her seferinde yalvarıyordu. Gitmeyin bacılarım, dağılmayın hemen yurt içine yurt dışına, ben çokkk mutsuz oluyorum. İç çekerek, çooook özlüyorum yaffff. İç çekişleri bazı sözcüklerin harflerinin uzayıp sünmesine neden oluyor.

Sık sık kesilen elektrikler karanlıkta kalmasına sebep olduğu gibi öfke patlamasına da neden oluyor. Bu öfkeden hem semt hem de elektrik kurumu nasibini alıyor. Yaka silkeleyip ömrümü yediniz diyor. Karanlık odada cep telefonuna kulaklığı takıverir. İyice kaykılır koltuğa ve türküler yetişir imdadına, duygulandırır, hüzünlendirir. Fotoğrafı göğsüne gömer. Öfkenin kendisini yorduğunu bu duygulu anlarda daha çok farkında oluyor. Türküsünü dinlediği sanatçıya mutlaka ağzına sağlık türküleri de çok özlemişim der, karşısında sanatçı varmış gibi. Bunu hiç ihmal edip es geçmemiştir. Ve her seferinde de iki damla gözyaşı yaşadıklarına referans olarak yanaklarından süzülür.

Mutluluk arar. OÄŸlum der, iyi ki oÄŸlumsun der, Allah’tan herkese böyle oÄŸlan temennisinde bulunur. Mutluluk denemeleri yapmaya çalışıyor ama çok baÅŸarılı olduÄŸu söylenemez. Onun dışında bir ÅŸey var onu engelleyen. Elle tutulur gözle görülür deÄŸildi kendisine. Bir girdabın içinde çırpınıyordu. Yok, olmuyordu bacılarıyla mutlu olduÄŸu kadar. Bacıların gelmesi demek mührün kendilerinde olması demekti. Tatillerde çoluk çocuk çıkıp geliyorlar. O zaman her ÅŸey daha somut oluyor. Her ÅŸey güzelleÅŸiyor. Kocası bile fena gözükmüyordu gözüne. Lunaparklarda eÄŸlenmeler. PikniÄŸe gitmeler, ata binmeler, çocukların “teyzoÅŸ” mangal yapalım mı demeleri, selfi çekimleri. Bacıları uydusudur onun. AÄŸlarsa aÄŸlayan, gülerse gülen, dertlenirse dertlenen… BaciÅŸlerimi çoook seviyorummmm diye sündüre sündüre söylerken kendinden geçiyordu. Harfleri sündürme eylemi aynı zamanda onun için yedi cetten baÅŸlayıp ana avrat devam eden bir küfürler silsilesiydi. On yıl önce de böyleydi ÅŸimdi de böyle.

Babaları… Çocukların babası, kendi babası, babasının babasının babalar gününü kutlarken, …kutlu olsunnnnnnnnnnnn şeklinde ifade ediyordu. Bunun ondaki lügat anlamını biliyorsunuz. Babalara kızgınlığı var. Küfür ediyor üstü kapalı ama vurgulayarak. Kendi dilini oluşturmuş. Mutsuzluğun dili ki kalbe kanla damgalanmış. Mutluluğa giden tüm yolları kapatmaktır. O babalar ki kapkara birer kaşedir mutsuzluğun yolunu açan. Yürek morarmış, ruhu dağlanmış mühürlenmekten.

Çocuklarına nazar değmesin ister. Ama onlara da biraz mesafeliydi. Önce kızları peş peşe iki yıl arayla geldiler, biraz davetsiz. Sonra da oğlan, aceleleri neydiyse? Onları da içten içten suçluyordu. Artık kabul etmekten, evliliğin şekillendirdiği bu yaşamı sürdürmekten başka çıkışı yoktu. Evlilik cüzdanıyla mühürlenen yeni yaşamı onu, çocukluğundan koparıvermişti, yüreğini orada bırakarak. Çocuk bedeniyle yetişkin gibi davranması isteniyordu. Sosyal medyadan çok sonraları öğrenmişti kendilerine Çocuk Gelin dendiğini. Ayrı ayrı çok keyiflendiren iki sözcük, çocuk ve gelin. Çocukları da gelinleri de çok seviyordu. Çocuk Gelin cehennemi ifade ediyordu. Ortaokul son sınıf öğrencisiydi parmağına yüzük takıldığında. Sanki hayatın güzelliğini, okumadaki başarısını, eğitim sonucu ulaşacağı kariyeri bir torbaya koyup ağzını sıkı bir şekilde iple bağlamışlardı. İpin üzerine kırmızı mumu eritip damlattıktan sonra mührü basmışlardı. Anlayamadı başlangıçta hayatın geleceğin o torbanın içinde kaldığını ve oradaki yaşamı kaldığı yerden devam ettirmek yaşamak için çırpındığını, tükendiğini. Torbaya kral kobra olarak koydular. Sonra maskaraya çevirdiler. Biliyorlardı kendisi gibi bırakırlarsa kendisi olacağını hayattaki duruşunu koruyacağını. Hayır, asıl gücü olan zehri alınmalıydı. Sonra onu maskara yapıp festivallerde gösteri düzenleyip kazanç kapısına çevirmek kolaydı. Çocukların gelişi bu işin tuz biberiydi. Gelmekle o torbaya soğuk damga vurulmuştu.

Bu sümsük koca beni kendine garantilemişti. Herif bir ömür törpüsüydü. Girdiği her kalıbı rezil eden, tüketen, beceriksiz yeteneksizin tekiydi. Babalığı, kocalığı, mühendisliği, insanlığı rezil ettiği gibi beni de hiç etti. Zaten budalaydı deyip birde alay ediyorlar. Beni hasta ettiler. Beni mutsuzluğa mahkûm ettiler. Neydi aceleniz çocuklar hemen geliverdiniz ve kendi mührümle mühürlediniz beni. Sizde bu mutsuzluktan nasiplendiniz, biliyorsunuz.

Geleceğe doğru gidemiyorum, o tat nasıl bir tattır bilemiyorum. Geçen yıl bu zamanlar ya da yedi yıl bundan evveli hep aynı. Beden yaşlandı daha kırkıma ulaşmadan, kalbim ise çok yorgun. O torbanın içine mühürlediklerinde çaldılar iktidar niyetine ömrümü. Kırk yılda yüzyıllık bir ömür yaşamış gibiyim. Altmış yıllık ömrün tamamı banka kredisiyle alınmış büyük bir borcun altında ezilip kalmışım. Üstelik başkalarının ömrüne ömür katıyorum kendimi yok ettikçe.

Her şeye rağmen ayakları üzerinde dimdik durduğunu, çocuklarına gerçek anne olmaya çalıştığını düşünür. Düşündüğü anda da öfke sarar her yanını nasıl yani sahte anne de mi var. Gerçek olmaya çalıştığına göre sahteliğinden kurtulmak istiyor. Anne de olamadım kadın da olamadım eş olmak nasıl bir şey hiç bilmiyorum.

Doludur. O kahrolası mührün basıldığı kırmızı mumu bir türlü sökememiştir. Bağırıp çağırıp vurup kırmak döküp atmak öfkesindedir. Hep olduğu gibi dağların en uç noktasında püfür püfür esen rüzgârın saçlarını dağıtması harareti serinleten fon aletidir. O dağlar, o yüce dağlar tepesinde esen rüzgârıyla bütün derdi kederi alıp savuran dağlar bazen Ağrı, bazen Erciyes bazen de Baran Dağıdır. O dağlar kafasının içinde hep dimdik dururlar, ulaşamaz bir türlü zirvelerine. Özlemleri vardır haykırılacak… Bütün evren duysun ister, özellikle analar babalar duysun ister. Çocukluğunu ister. Onu alma arzusu çok güçlüdür bu güç görülsün ister. Mutluluğu çok özlemiştir. Bir bulabilse çocukluğunu öyle bir saklanacaktır ki içine, hiçbir ebe bulamayacak, ebeleyemeyecektir onu. Sonra çılgınlar gibi ağlıyordu yüce dağın zirvesinde. Gözyaşları sel oluyor dağlardan ovalara doğru gürül gürül akıyordu. Kapsa babaları anaları, mühür falan dinlemese dağıtsa mumu.

Nerde bende sel olacak kadar, dağları ovaları sular saracak gözyaşı. Kurudu kendimle boğuşup dururken. Tükendi kafamın içindeki zirvelere tırmanırken. Bacıları da olmasaydı tümden çökecekti. Onlar bacılardır, özlemleri hiç bitmeyen, onlar kordan birer taçtır yüreğinde taşınan, onlar özlemin ta kendisidir sonsuz, bacılar ki anne sevgisidir, annenin kendisi mühürleyendir. Onlar ki baba yüreğidir, baba ise soğuk damgadır. Bacılar ki duygulardır, nefesidir alıp verdiği, daha ötesi yoktur. Onlar dağlarda topladığı çiğdemler, kenger kanatmaktır, derelerde, kırlarda ha bire koşmak koşmak koşmaktır. Onlar saklanmak istediği içinden hiç çıkmak istemediği çocukluğudur. Onlar sırtındaki kamburdan kurtulma beklentisiydi. Onlar insanlığının öldüğünü fark ettiğinde aman Allah’ım çocukluğuma dönme umuduydu. Ondan saçını başının üzerine halka oluşturacak şekilde topladı hep. Hiç vazgeçmedi bundan. Bacılarına da aynı modeli önerdi. Kırmadılar onu. Lakapları Mühür Kafalı Bacılar, Direksiyon Simidi Kafalılar olarak kaldı. Mührün çağrışımı rahatsız etse de direksiyon simidini olumlu görüyorlar. Mühür kapalı olan bir mekân, yasaklanmış, men edilmiş bir şeyi çağrıştırıyordu. Direksiyon Simidi mili kullanarak araçlara yön verme, büyük kasaların kapağını açıp kapama, büyük akaryakıt kazanlarının, denizaltıların tepelerinin açılıp kapanmasında yönetici yönlendirici gibi olumlu işlevleri hoşlarına gidiyordu.

Hiçbir yer on ait değildi, köy, kent, ev, mutluluk, eş, çocuklar… Yitirmişti ait olma duygusunu. Kaybolduğunu düşündüğü bu evrende bacılarına aitti. Onlarla var olduğunu hissediyordu.

Koskoca bir dağdı mağrur… Yağmur kar boran vız gelmişti. Hortumun girdabına yakalandığında henüz çocuktu. Çocukluğun gelinini oynuyordu. Bilemezdi Çocuk Gelin provası olduğunu. Hortumun girdabı köyün tozu toprağı koyun gübresiydi, kokusu geniz yakıyordu. Her yeni yıl mühürsüz bir yaşam getirsin diye, mühürlerin solduğu, mumlarının eridiği yıl olsunnnnnnnnnn der harfleri uzatarak koparmak isterdi. Yıllar da çok yormuştu kendisini. Harfleri sündürerek küfürlerinden onları da nasiplendiriyordu. Yaşadığınız dünya yalan sandınız ama girdap da boğulmam gerçekti. Göremediniz. Nefesimi burgaçta değil yalan sandığınız dünyada vermek istedim. Duymadınız görmediniz zaten yoktum sizin için.

Uyumak istiyorum vaktidir galiba. Işıklar gelmeyecek anlaşılan, neden bu kadar yorgunum. Bir kere daha üç yıl önce demenin sonu yok, işte beni karanlığa mühürlediler. üç yıl sonrası gündemimde hiç olmuyor. Beş yıl öncesi mazi. Artık sürekli ölümü sayıklıyorum. Ölüymüşüm. Şiirler yazıp duruyorum ölü olmadığımı anlatmak için ama ölmüşüm cenazemi kaldıracak kimse yok. O torbanın içinde unuttular beni. Bacılarım yurt içinden yurt dışından neden gelmezler. Böyle bir günde gelinmez mi?

Altı yıl önce ne demiştiniz? Mağrur dur ve gülümse. Merak etsinler seni. Merak etsinler beni öyle mi sevgili bacılarım? Kimin umurunda sanıyorsunuz. Onlar beni garantiye almışlar. Bir Ferdi Tayfur şarkısına kaşelemişler beni. Utanmazlar. Kurşunla damgalamışlar beni.

Beni burgacına alan hortum çok acil kalfa veya usta arıyorum. Acil. Geç kalmayasınız.

Eleman arıyorum duymadınız mı? İlanımı görmediniz mi? Yedi yıl önce de mi ilan vermiştim. Hep ilan veriyorum. Tam mührümü sökecek eleman buluyorum, kovuyorlar

Elemen arıyorum yine. Diretecek bir eleman, beni kurtaracak bir eleman arıyorum.

Koskoca ülkede yürekli, vicdanlı sevgisi olan bir eleman yok mu? Elemen arıyorum.

Vallahi billahi adam gibi adam eleman arıyorum. Son çarem.

Eleman buluyorum tutamıyorum. Girdabın içinden müdahale edemiyorum. Kovuyorlar. Sahip çıkamıyorum. Eleman bulamıyorum.

Hayat kırgınım sana. Hayat olarak bana kırılman en kolay olanıdır. Hep de onu tercih ediyorsunuz. Hem kurtuluşu bir elemandan kurtulmak için başka bir elemana kendini mühürletiyorsun hem de hayat sana kırgınım diyorsun. Olmadı. Önceleri çocuktun iradeni büyüklerin mühürledi, istemediğin bir yaşama. Şimdi iradeni kullanabilecek yaştasın ama isyan ettiğin yaşamın bir başka modeline kendini mühürlüyorsun.

Doğru söylüyorsun hayat. Bende seninle aynı fikirdeyim. Seninle beyin fırtınası mı beyin sporu mu onu yapamaya çalışıyorum.

İnanın ki eleman arıyorum eleman. Kendi irademle seçeceğim bir eleman. Aynen böyle.

Bayramdan dolayı girdabım kapalı, açılamıyorum. Sınır kapıları, hapishaneler açılır benim için geçerli değildir. Anılara dalıyorum. Uzaklara çoook uzaklara, çocukluğuma, ne güzel kızlardık bacılarımla, bir zamanlar köyde, bir zamanlar ortaokul lisede, Arkadaşlarım Nurhan, Sinem… Nerde o günler. Siyah beyaz hatıralar. Sağ olun fotoğraflar.

Sevgi de saygı da hak edilmeliydi. Hak etmeyenler bu mecralara alınmamalıydı. Yani bir nevi temizlik yapmalı. Ama çokkkk geç kalmamak gerekir. Ölüme bir saat kalsa bile temizlik yapılmalı, girdabımı yırtmalıyım, mührün mumunu sökmeliyim. Zararın neresinden dönersin kardır demiş ya atalar. Saygı, sevgi, gelenek, görenek, büyükler, din, imam… Benim elimi ayağımı bağlayan fren sistemi olmamalı.

Kırmalıyım mührümü. Yeni elemandan umutluyum. Kendimi yeniden yaratmalıyım.

Uyuyakalmıştı karanlıkta. Kulaklıktan müzik akıyordu hâlâ. Rüya da bacılarıyla halay çekiyorlardı. Davul ve zurnanın ritmiyle Mühür Kafalı Bacıların atkuyruğu saçları da ayaklara uygun bir ritimle bir o yana bir bu yana sallanarak halay çekiyorlardı.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Merhaba @Ziya

    Mühür temasıyla toplumsal bir yaraya çok derinden dokunmuşsunuz. Elinize sağlık. Metne yüreğinizi koyduğunuz çok belli. Hissettiklerinizi kaleme geçirebilmişsiniz ve dolayısıyla okuyucuya. Bunun için tebrik ederim.

    Konusu üzücü, çok açık vermeyim ki diğer okuyucuların keyfini kaçırmayım.

    Dikkatimi çeken ilginç kurgusu ve zaman geçişleriniz oldu. Bunu bilinçli yaptığınızı düşünüyorum. Tabii bu bazı kısımlara şiirsel bir yapı da yüklemiş. Değişik geldi. Hatta zenginleştiren bir unsur olmuş.

    Eleştirim bir kaç yer içi. Birincisi eğitim ve kariyeri kullandığınız cümle. Kariyer orada pek iyi durmamış gibi geldi. Bir bakın isterseniz. Bir de eleman kullanımında vurgulayacağım diye fazla tekrara düşmüşsünüz. Bu da okuyucu olarak beni biraz yordu. İsterseniz tekrar bakın.

    Bunun dışında çok beğendim. Elinize sağlık.
    Sevgiler

  2. Avatar for Ziya Ziya says:

    Çok teşekkür ederim @Muge_Kocak , ince ve isabetli değerlendirmelerin için. Çok daha güzel öykülerde buluşmak dileğiyle .
    Sevgiyle

  3. Selamlar,

    Hikayenin akışını beğendiğimi söylemeliyim. Olması gereken yerde biten, tadında bir hikaye olmuş.

    Beni rahatsız eden iki kısım oldu sadece. Bunlardan birisi eleman kelimesinin geçtiği yerler hakkında. Bir ara, bir öyküde en fazla ne kadar eleman kelimesi kullanılır adlı bir yarışmaya doğru yol aldığımı sandım. O bölüme bir bakabilirsiniz eğer dilerseniz.

    Bir diğeri ise kelimeleri uzatmanız hususunda olacak. Tabiki mizahi ya da absürd bir tasvirle donatmışsınız o kısımları fakat yine de beni bazen baydığını söylemeden geçemeyeceğim. Diyaloglarda yine insanı çok rahatsız etmiyor belki ama anlatıcının ‘çooooookkkkk’ ve benzeri betimlemeler ile gösterilmesi benim hikayeye olan ilgimin yer yer kopmasına neden oldu.

    Önümüzdeki seçkide görüşmek üzere, kendinize iyi bakın.

  4. Avatar for Ziya Ziya says:

    Merhaba @UlianaHippogrief.
    Haklı ve yerinde eleştiri ve tesbitleriniz için çok teşekkür ederim. Kelimesi kelimesine dikkate alacağımdan kuşkunuz olmasın.
    Daha güzel öykülerde buluşmak üzere
    Sevgilerimle.

  5. Çok acılıdan daha beter çok bacılı bir çile çekilmiş öyküde. Ama genelde bu tür öykülerde yaşananların acısı anlatılır. Ama ilginçtir ki yaşanmamışlıkların acısı çekilmiş. Sadece aileden değil, evlendikten sonra kocadanda , evlatlardanda hep bir özlem var. Yaşanmamışlıkların öyküsünü okumak gerçekten çok ilginç ve depresifti. Kendime bakıp iyisini bırakın kötüsüyle yaşadıklarıma bile şükreder hale geldim. Özetle buradan herkese yaşanmamışlıkların kederini unutmak için yaşayabildiklerinizin tadını çıkarmanızı dilerim.

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

6 cevap daha var.

Yorum Yapanlar

Avatar for Muge_Kocak Avatar for Ziya Avatar for nkurucu Avatar for Arokan Avatar for UlianaHippogrief Avatar for Ilhan_Kahraman