Adam, geniş odadaki iki masadan birinde oturuyordu. Masasının üzerinde kâğıtlar, makaslar, divit ve hokkalar öylece duruyordu. Hemen karşısında duran masada çalışan arkadaşının da durumu çok farklı değildi. Yılların verdiği sedirlere, peykelere ne olmuştu da onları atıp bu dört ayak üzerine bina edilmiş masalara mahkûm edilmişlerdi. Mabatlarını o güzelim minderlerin yerine bu kuru nesnelere koyar olmuşlardı. Selim-i Salis hazretlerinin fetvasını baş tacı etmişlerdi, başka çareleri var mıydı ki? ‘Bir fasıla verip dışarıdaki kıraathanede bir kahve içmeli ve neticemi dinlendirmeliyim’ diye aklından geçirirken kapı çalındı. İçeri uzunca boylu kıvırcık saçlı bir delikanlı girdi. Önce sordu ‘destur var mıdır?’ diye. Her ne kadar sözlerini tartarak söylemeye çalışsa da tavırları kabaydı.
“Usta, ben yamaklığı bırakıp medreseye geri dönmek istiyorum” dedi. Kendi hallerinde işlerini yapmaya çalışan iki kişide ellerindeki divitleri hokkalarına geri koydular. Önce sorunun muhatabı olan adam başını kaldırdı. Oturma duruşunu değiştirince kaba etlerinin biraz rahatladığını hissetti.
“Önce sen kendini bir takdim et hele” dedi. Toraman genç, utangaç bir şekilde başını önüne eğdi. Utangaçlığından olsa gerek yüzü garip bir şekilde ışıldadı.
“Adım Eyüp, ben bilgili ve akıllı biriyim, kendimi burada ahi mektebinde değil de medresede ilim tahsil ederken görüyorum” dedi. Karşı masada duran ikinci adam delikanlıya dönerek
“O zaman neden bu zanaat mektebindesin ” dediğinde bakışlarını yerden kaldırmadan
“Bu işlerin daha kolay olacağını düşünmüştüm amma beklediğim gibi değil” dedi. İki oda sakini birbirlerine baktı. Son zamanlarda beklediklerinden daha sık olmaya başlamıştı bu memnuniyetsizlikler. İlk konuşan ve kapının hemen yanında duran adam söze başladı.
“Senin adın eski bir yalvaçtan geliyor. Neden bu işi bırakmak istiyorsun, yamaklık zor mu geldi?” dedi. Ayakta dinelen uzun boylu delikanlı hafifçe durakladı.
“Yalvaç da ne usta?” dedi, kendi kendine konuşur gibi.
“Yalvaç, Tanrı’nın bize gönderdiği sözleri ileten kişi demektir yamak Eyüp”
“Ben Yalvaç mesaj falan bilmem, Eyüp, benim dedemin adıymış. Ondan bu adı koymuşlar” Boyuna posuna bakıyor ve İstediğinin hemen kabul edileceğini düşünüyor olmalıydı ki soru karşısında afallamıştı.
“Bak delikanlı senin adını taşıyan kişi çok sabırlı biriymiş. Kendisine gelen dertleri Tanrı’dan geliyor diye hiç yüksünmeden kabul etmiş. Sabır göstermiş.” Yerinden doğrulmuş ağır adımlarla delikanlının yanına gelmişti. Yaşının getirdiği bilgelik havasına çoktan girmişti.
“Bak yamak Eyüp, bilir misin dost acı söyler” derler. Şimdi bende sana birkaç kelam edeyim ama darılmaca yok, sonra müşkül cevabımı veririm.” Çocuk yanına gelen kısa boylu hafifçe kelleşmiş ve yüzünde derin çizgileri olan ustasına baktı. Kısa bir sessizlik oldu. Adam, dalgın bir şekilde kısa bir süre kaldı. Bu yılların verdiği bir alışkanlıktı ve karşısındaki kişinin merakını uyandırmak ve ardından gelecek sözlerin tesirini arttırmak için iyi bir yoldu. Hafifçe boğazını temizledi
Evvela bana Veziri azamın adını zikreder misin” dedi. Genç adam isteğiyle sorulan soru arasında bir bağ bulamamıştı.
“Bilmiyorum Üstat Hazretleri” dedi fısıldar gibi. Adam haklı olmanın verdiği üstünlükle delikanlıya doğru bir adım daha attı.
“Saniyen, bu fakire suyun üç halini de sayabilirsin değil mi? Sessizlik bir kere daha alçak tavanlı odaya hâkim olmuştu. Karşı masada duran yaver usta araya girdi.
“Biri katı haldir, biri sıvı haldir. Sen üçüncüyü üstadına deyiver” dedi. Bu oyunu Üstat Nevzat birkaç kere oynadığı için oda arkadaşı durumu vakıftı. Sessizlik hükmünü sürmeye devam edince sözüne devam etti.
“Son olarak bize kerrat cetvelinden sekiz ila yedinin çarpım neticesini deyiver bakalım” Yamak dizlerinin titremeye başladığını hissetmişti. Ne diyeceğini bilemedi bir süre. Bir hemen yanında duran ustaya baktı bir kafasını çevirip karşı masada duran genç adama baktı. Usta bir iki adım daha attı ve elini genç adamın omzuna koydu.
“Ne işle iştigal ediyorsun” dediğinde genç delikanlı bir suçu itiraf eder gibi “Kunduracı” olacağım Efendi Hazretleri” dedi. Ve sır ifşa eder gibi “Kalender ustanın yanında çalışıyorum” Arkadan Kasım Efendi bir adım geriden cevaplar vermeye çalışıyordu
“Yusuf Ziyaüddin Paşamızı nasıl bilmezsin… İkinci sualin cevabı…” Üstat nevzat araya girdi
“Şimdi sırası mı Yaver Efendi. Daha ehemmiyetli bir sual var. Onu atladın, Alacağın cevaba imdi hazır mısın?” Genç delikanlı hâlâ olanları kafasında ölçüp tartmaya çalışıyordu.
“Kusura bakma oğlum ama senin yerin burası. Sen Medreselerde yapamazsın” dedi. Sesindeki hüzün neredeyse elle tutulacak gibiydi. Delikanlının koluna girdi hafiften ve kapıya yöneldiler.
“Ustana selam söyle, Üstat Nevzat’la Kasım Efendinin selamı var” de. “Kalender ustan mesleğinin piridir. Ustanın sözünden çıkma ve gözünü dört aç. Sabırlı ol ve mesleğini öğren o zaman İyi bir kunduracı olacağına eminim” Kapıya varmışlardı. Elini cebine attı. Bulabildiği birkaç akçayı cebine koydu. Çocuk itiraz etmek istemişti “Kendine birkaç esvap alırsın”
Adam geri döndüğünde bu delikanlılara ne olacağını düşünüyordu. Köylerinden kopup gelen bu yeni yetmeleri iyi bilirdi. İyi bilirdi çünkü kendisi de öyleydi. Üstelik bu memlekette zanaatlar böyle ilerlemezdi. Kendi kendine “bir başkasına söyleyemediklerini de biliyorum çocuk” dedi. İçeride duran arkadaşına dönüp
“Yaver Kasım, ben arka sokaktaki kıraathaneye gidiyorum” dedi ve köhne binadan çıktı.
Yamak Eyüp’ün ne olduğunu anlaması için uzun bir sürenin geçmesi lazımdı. Ama kafasında keşkeler doluydu. Keşke, kendisine sürekli bağıran, sabahın erken saatlerinden gün batımına kadar çalıştıran, sık sık kendisini azarlayan hatta döven ve ücreti olan birkaç akçeyi vermemek için bin türlü bahane bulan ustamı anlatsaydım diyordu.
- Mürşit - 1 Eylül 2024
- Sarm’ın Sonu - 1 Temmuz 2024
- Maratondan Kopmamak - 23 Mayıs 2024
- Küpe Bağları - 1 Şubat 2024
- Garip Bir Rüya - 1 Kasım 2023
Dilin kullanımının ve ritmin son derece kararında olduğu, sağlam, dönemselliği yansıtan güzel bir öykü olduğu kadar, sanırım meslekten gelen bir tecrübe ile konu da gerçekçi bir şekilde ele alınmış.
Ellerinize sağlık.
Teşekkür ederim. Zamanı bugün diye düşünürseniz gerçek bir olay diyebilirim
Ne güzel, akıcı bir öyküydü. Son paragraf ile beraber usta/çırak ilişkisine dair edinilmiş bir tecrübe seziliyor.
Kaleminize sağlık.