Öykü

Kader Gelin

-Benim Adım Kader, senin adın ne ablam?

-Kardelen benim de adım.

-Adın ne güzelmiş abla

-Teşekkür ederim, senin de adın çok güzel. Benim adımı annem koymuş zorluklar içinden çıkabileyim diye senin adının bir hikâyesi var mı?

-Yok abla, annem kadersizliğinden koymuş adımı.

İlk kez o gün hiç tanımadığım birine böyle sıcaklık hissederek konuştum, o gün kocamdan yediğim dayağın üstüne kayınbabamda dövmüştü. Her yanım acı içinde kavrulurken bayılmışım, kocam olacak da korkmuş beni hastaneye bırakmış, kaçmıştı. Ölmediğimi anlayınca gelip aldı beni, hiç gelmeseydi ne olurdu sanki? Hiç almasaydı? O gün benimle konuşan abla hastanede görevli bir hemşireydi, çok iyi bir insandı. Kocam gelene kadar bana yardımcı oldu, çok kez sordu şikayetçi misin diye ama bizim buralarda kadın kısmı evin içini anlatmaz, şikâyet edemez. Her evin yürek yangını kadın olanda saklıydı, her kadın bir yangın yeriydi. Ne acılarla kalpleri burulur, göz yaşları akamazdı. Kimse anlatamaz, ben de anlatamam bunları. Benim anam kadersiz diye bana kader demiş ama bende onun gibi kadersizim. Kızlar analarının kaderini yaşar derler benimki ondan daha kötü olacak gibi. Annemi en son 3 yıl önce evlenirken gördüm, bir daha gidemedim izin vermediler o da gelmedi. Kardeşlerim ne yapar babam nasıldır bilmiyorum, özlüyorum. Kimseye öfkeli değilim, doğru bildiklerini yaptılar, başka doğru bilmezler ki… Of… Bebemin kaderi benden iyi olacak biliyorum, erkeklerin kaderi hep iyi olur. Gençken biraz çalışır yaşlanınca da kahveden çıkmazlar. Ya kadınlar öyle mi? Ev işi, yemek, temizlik, çocuk, kadınlık biter mi bitmez bir de üstüne sinirlendi mi er kişi sinirini çıkarır. Acımaz hiç, acımaz. Kocam neyse de kayınbabam dövüyor ya en çok yüreğime oturan budur. Kaynanam zaten ne desin diyemez ki onun da ödü kopar kocasından, onu da çok döver. Bu yüzden kaynanam 2 çocuğunu düşük yapmış ama yetmemiş kayınbabam daha fenasını daha acımasızını da yapmış, 3 yaşındaki çocuğu döve döve öldürmüş. Masum çocuğa bunu yapabilmiş, bana neden acısın ki… Ah ah annemin ipek saçlı kızı olsam hâlâ dizinde saçımı okşasa keşke. Çok uzak geliyor şimdi o zamanlar.

Sabah erken kalkıp kahvaltıyı hazırlayıp çocukları yedirip bulaşıkları yıkadıktan sonra çamaşır için su kaynatır çamaşırları yıkarız, o sırada akşam yemeğini de hazır ederiz. Öğlen oldu mu yine yemek telaşı olur, akşamüzeri biraz sakinleşiriz, inekleri ahırdan çıkarır yemlemeye götürür o sırada ahırı da temizler tezek biriktiririz. En son işler bittiğinde hava kararmış herkes evine çekilmiş olur ne olursa o zaman olur işte. Yorgunluktan ayağıma karasular inmişken o gün bir şeye sinirlenmiş kocam vurur bazen de babası. Kemiklerim kırılsa da o işler yapılmak zorundadır. Sesimi çıkaramam, ağlayamam. Başlarda ağlardım, çığlık bile atardım artık sustum. Kimse sesimi duymuyor, kimse beni önemsemiyor. Ne zormuş kaderim!

Son günümde her zaman olduğu gibi sabah uyandım hep yaptığım gibi kahvaltıyı hazırladım. Oğlumun karnını doyurup, erkeklere sofra kurdum. Sonra işlere daldım. Biraz yavaşladığında öğlen olmak üzereydi, oğlumu kucakladım oynarken kayınbabam elinde tüfekle içeri girdi.

-Çocuğu yolla!

-Baba napıyorsun sen, tüfekle napacaksın?

-Çocuğu yolla!

Çocuğu yolladım, içeri doğru yavaş yavaş yürüyordu arkasından bakakaldım. O sırada yüreğime bir sızı saplandı. Neden?

-Neden…

Böyle mi bitecekti? Oğlumun kokusunu bir daha duymadan mı bu kaderden kurtulacaktım… Gözümden bir damla yaş akıyor… Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü…

Seher Ulusoy