Yaratılışın başlangıcında, Kozmos’un en yaşlı tanrısı Anu başka evrenlerde yarattığı binlerce farklı tür gibi insanlara da kısmi irade verdi. Bu iradeyle kendi yollarını bulabilecekler, doğru ile yanlışı ayırt edebileceklerdi. Hiç bir varlığın bilemeyeceği ve anlayamayacağı ilahi planı gereğince o, yarattığı her canlının kaderini tek tek biliyordu. Seçimleri ne olursa olsun hikâyelerinin sonu en baştan belliydi.
Ancak beklenmedik bir şey oldu, insanların kısmi iradeleri yaratıldıkları haliyle kalmadı, değişti! İnsanlar gördükleri, duydukları, yaşadıkları deneyimler karşısında ve bunların etkisinde beklenmedik davranışlar sergilemeye başladılar. Bu da onların yollarını değiştirmelerine, anlık kararlar vermelerine ve de Anu’nun en başta gördüğü kader senaryolarının değişmesine neden oldu.
1800’lerde cüzzam salgını sırasında tanık oldukları yüzünden dengesini kaybeden ve içindeki korkunç sesleri bastıramayan bir cerrahın, kadınları katleden Karındeşen Jack isimli bir katile dönüşmesi ya da 1900’lerde Avusturyalı bir gencin güzel sanatları kazanamamasının yarattığı hayal kırıklığı sonrası bir örgüt eliyle diktatöre dönüşmesi gibi milyonlarca örnek sonunda, en baştaki ilahi plan bozulmuştu. Üstelik insanlar tüm bu beklenmedik dönüşümlerinin yanında dünyayı da kötü yönde değiştiriyorlardı. Evrendeki en güzel doğayı mahvettiler hatta kirlilikleri uzaya ulaştı.
Kusursuz olarak gördüğü planın bozulmaması için Anu bir kural koymuştu. Bu kurala göre Yaratıcı’nın kendisi dahi dünyaya ve insanlara hiç bir şekilde direk müdahale edemeyecekti. Bunu ancak aracılar ya da bir takım doğa olaylarını kullanarak yapabilirdi.
Daha önce beş kez kitlesel yok oluşlarla format atmak zorunda kaldığı insanlık ve yaşama, zamanın sonu yaklaşmışken tekrar büyük bir müdahalede bulunmak istemiyordu. Anu hiçlikte varoluşundan beri ilk kez tedirgindi. Eğer yarattığı sonsuz ihtimallerden ve planlardan biri dahi başarısız olursa kendisinden sonra var olan ama neredeyse onunla aynı güce sahip genç tanrıların sırası gelecekti. Hesap günü geldiğinde, hâlâ kusursuz ve güçlü olduğunu göstermesi gerekiyordu.
Dünya üzerindeki ilahi planın toparlanması ve başarıya ulaşması gerekiyordu, zaman daralıyordu. En güvendiği varlık olan danışman ruhu, Uriel’i çağırdı.
“_ Sayısız varlık yattım ama içlerinden sadece insanlar beni şaşırtabildi. İnanmak yerine nasıl da kendileri yaratmayı ve gösterdiğim yol yerine kaybolmayı tercih ettiler? Onlara verdiğim cennet gibi dünyayı nasıl böyle mahvedebildiler? Söyle bakalım ışıktan yarattığım, insanları nasıl ilahi plana geri döndüreceğim? ”
Işıktan yaratılan Uriel alçak bir sesle yanıtladı,
“_ Yüce efendimiz, anahtar insan ruhu. İlk yaratılan ruhuna kısmi irade verdik ama doğru işlemedi. Ruh saflığını nasıl kaybetti onu bulup düzeltebilirsek her şey zincirleme şekilde normale döner.”
“_Git ve öğren! “
Konu dünya olunca Yaratıcı’nın bu kadar çaresiz olması Uriel’i her zaman şaşırtmıştı. Sonuçta kuralları o koymamışmıydı, neden değiştiremiyordu? İlk insanın yaratıldığı yer olan cennetin 13.katına çıktı, bebek ruhlarının bekletildiği alanı geçip sonradan kim bilir nasıl bir canlı olacağını bilmediği çamur blokların olduğu alana geldi. Yaratılışın üretim sorumlusu Gabriel onu bekliyordu.
“_ Gabriel yaratımın en başında Anu sana saf ruhu verdi, sonra sen onu içinde kutsal çamur bulunan kalıba koydun. Yedi gün boyunca bekleyen çamur kalıptan insan olarak çıktı ve dünyaya gönderildi, doğru mu? “
“_ Evet Uriel doğru, süreç tam olarak buydu.”
“_ İnsanların asla anlayamayacağı ve müdahale edemeyecekleri kusursuz bir şey nasıl oldu da bozuldu? ”
Bir sorun olduysa, mutlaka çamurun kalıpta beklediği o yedi gün içinde olmuş olmalıydı. Uriel her şeyi gören ve sonsuzluk defterine yazarak kayıt altına alan, Kozmos’un gözcüsü Luna’ya gitti. Ondan milyonlarca sayfa öncesine dönmesini ve insanın yaratıldığı günün kayıtlarına bakmasını istedi. Yaratımın üçüncü gününe bakarlarken gerçeği buldular. Kibri yüzünden cennetten kovulan Lucifer, kimsenin olmadığı bir anda kalıbın başına gelip insan ruhuna bir şeyler fısıldıyordu. Uriel zaman kaybetmeden Yaratıcı’nın huzuruna çıkıp olanları anlattı. Anu, sonsuz yoklukta var olmuştu ve ölümlülere ait bir takım duygulardan muaftı. Ancak içinde bulunduğu hali en iyi açıklayan kelime öfke olurdu. Luciferi huzuruna çağırdı.
“_ Sen ne yaptın? “
Lucifer sonsuzluk içinde yaratıcısını hiç bu kadar hiddetli ve korkutucu görmemişti. Normalde Anu’yu bile hafife alan küstah bir tavrı olurdu ama şu anda yapabileceği en doğru şey suçunu kabul edip af dilemekti.
“_ Affet baba, ben senin en sevdiğin çocuğundum. Işıkların en parlağından yaratılan, en sevilen ve en güçlü olan. Ama sen her yarattığın varlığa boyun eğmemizi istedin, hatta bir parça çamurdan yarattığın insanlara bile. Ben de sana favori kullarının aslında ne kolay bozulabildiklerini ve kusurlu olduklarını gösterdim. O saf ruhlarına korku, nefret, öfke ve açgözlülük üfledim. “
“_ Hayır sen onların değil benim kusurlu olduğumu göstermek için yaptın bunları.”
Cenette o güne dek hiç olmayan bir şey oldu, Uriel’in şaşkın ve korkan bakışları önünde Anu asi çocuğu Lucifer’in ışığını sonsuza dek söndürdü.
“_Uriel dünyaya git ve bunu düzeltmenin bir yolunu bul. Elini çabuk tut hesap günü çok yakın artık.”
Uriel dünyaya indi. Bu ziyaretlerinde hangi insanın kabuğunda olmak isterse onun şekline girebiliyordu. Yanında iki şişe getirmişti, birinde inanları çok hasta edecek bir virüs vardı diğerinde de bu virüsün panzehri olan ilaç. Fakat bu panzehir aslında virüsün yanında insan ruhundaki tüm o kötü özellikleri de öldürüyordu. Uriel kalabalık bir meydanda ilk şişeyi açtı ve virüsü havaya saldı. Birkaç hafta içinde dünyanın yarısı ağır şekilde hastalanmıştı bile. Uriel ikinci şişedeki panzeiri ünlü bir bilim adamı kılığında farklı ilaç firmalarına verdi. Milyonlarca insan aylar içinde aşılandı ve iyileşti, bu süreçte çok sayıda ilaç karşıtı da çıktı ama Uriel bazen bir politikacı bazen bir diktatör oldu ve herkesin zorla aşılanmasını sağladı. Bir süre sonra dünya üzerinde savaşlar ve anlaşmazlıklar sona erdi, suç yok denilecek kadar azaldı. İnsanların aç gözlülüğü ve hırsı azaldıkça doğa da kendini yenilemeye başladı, insan ruhu iyileştikçe dünya da iyileşiyordu. Anu çok memnundu durumdan, hesap gününde gene kusursuz ve güçlü duracaktı genç tanrılar önünde. Ne de olsa en baştan beri hep o vardı.
İnsanlara gelince, bu küçük kusurlu varlıklar her şeyi çabuk unuturlardı. Kendilerini değerli ve özel görmeye meyilliydiler bu yüzden de her zaman özgür iradeleriyle kaderlerini kendilerinin belirlediğini düşündüler. Oysa aldıkları her karar en baştan belliydi, tek yaptıkları yazılmış bir senaryoyu oynamaktı.
Kendilerini iyi hissetmeleri için ara sıra yaratıcı onların doğaçlama yapmalarına izin veriyordu o kadar.
- Anu’nun İlahi Planı - 1 Mayıs 2023
- Primus Palus - 1 Nisan 2023
- İskender’in Kapısı - 1 Şubat 2023
Henüz yorum yok. Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.