Öykü

Hesaplaşma

İnsan gitmek ile gelmek arasında ne gibi çelişkiler yaşayabilir. Gitmek ne kadar zor ise gelmekte o kadar zordur. Hayallerini gerçekleştirmek için arkana bile bakmadan çıktığın o kapıdan hayatın gerçekleri buz gibi yüzüne çarptığında anlıyorsun gitmek değil marifet geri dönmeyi hiç düşünmemek. Hayrullah bu düşüncelerle kapıyı çarpıp hayal dünyasına daldı lakin hayatla yüzleşince hiç istemediği halde cılız elleri ile kapının tokmağını beş kez çaldı. Dışarı çıkmak için hazırlanan kardeşi Sade Sultan kapıyı açtığında. Karşısında abisini görünce bir insan doğduğu yeri nasıl unutabilir düşüncesi ile abisini küçümser şekilde süzerken, kendisinin insanlardan nasıl yabancılaştığını hiç düşünmeden, abisinin arkasından büyük pencereli, büyük avizeli odaya, el işçiliğin Nirvana’sı olan, mavinin tonları hakim olduğu, kükreyen aslan, hayat ağacını koruduğum gibi senide korurum güveni veren heybetli ejderli, Selçuklu motifleri olduğu kapıdan geçtiler. Yumuş yumuş olan divana oturdular. O esnada, hizmetçi Osmancık’a kısa sürede yemekleri hazırlamasını işaret eden Sade Sultan, kapının sağ tarafındaki yemek masasına yönelince Hayrullah , on iki kişilik yemek masasında tek sandalye olmasını kaşlarını kaldırarak şaşırdı.

— Ben ner…

— Senin için özel sofra hazırlattım.

Osmancık, masanın sağ çaprazına, kapının karşısına, büyük pencerenin tam önüne çiçek işlemeli sofra bezi ile çinko sinili yer sofrası serdi. Sininin üzerine tereyağında kavrulmuş un çorbası, bulgur, patates yemeği, bazlama ekmeğini koydu. Yemek masasının hazırlığına girişti; pilav, şarapla marine edilmiş bonfile. Hayrullah, Sade Sultan’a hitaben:

— Ne demek bu?

— Hmm…

Gelmekle ne kadar hata ettiğinin farkına varsa da, atı alan Üsküdar’a geçmiş, sür eşeği Niğde’ye. Midesinden gelen gurultu sesi gidemeyeceğinin garantisini veriyordu aslında. Hayrullah tam yer sofrasına oturdu, Sade Sultan da tahtına kuruldu. Turuncu buluttan kaçan güneşin damarları, büyük pencereden yel gibi sızıp, sininin yüzeyindeki yansımayla gözlerini sulandırdı. Buğudan dolayı kardeşi aslan gibi heybetli geldi, korktu. Sonradan korkmanın yersiz olduğunu görse de bir titreme girdi; Sade Sultan’ın arkasında heybetli aslan resmini gözyaşının verdiği belirsizlikle kardeşi olarak gördü.

— Uzun zamandır yoktun Hayro.

— Hayro!.. abiye ne oldu.

— “Abi” kelimesi sen evden gidince uçtu.

Bu isteksiz konuşmadan sonra yemek yemeye koyuldular. Sade Sultan, bıçakla küçük parçalara ayırdığı bonfileyi küçük hareketlerle çiğnerken Hayrullah, bazlama ekmeğini küçük parçalar halinde un çorbasının içine doğradı; ki ekmek yumuşasın. Açlığın verdiği aceleyle patates yemeğini bulgur üstüne koyarak yedi.

— Neden evi terk ettin diye sormayacak mısın?

— O belli.

— Ney…

— Para, güç… Asıl soru şu, neden döndün?

— Evime dönmek için illaki bir neden mi olması gerek?

— Evim derken, otuz sene önce neredeydin?

— Kaderli’ de bağımsızlık mücadelesi veriyordum. Peki ya sen?

— Yarattığın boşluğu doldurmakla mücadele ettim. Uzakta olmana rağmen hep senin gölgen oldum.

Büyük avizedeki ışık hüzmesi güneşi gölgelediği an yemekler sona erdi, muhabbet bitti ve Osmancık’ın sofrayı kaldırmasını izlediler. Yirmili yaşlarında evinden ayrılmasına neden olan sığıntı hissi geldi göğsünün üstünde oturdu.

— Hayro’nun yatağını hazırla, Osmancık. Otuz sene sonra gelmiş bir misafirimizdir, ona göre hürmet etmeni istiyorum.

— Misafir haa…

— Emriniz başımın üstüne, Sade Sultan.

Öz kardeşinden bu muameleyi görmek onu şaşırttı. Evden gitmeseydim yine aynısı mı olurdu acaba? Düşünceli adımlarla büyük koridorlardan küçük odasına geçti. Bu evde kimse onu anlamadığından, bu zamana kadar evini hep dışarıda aradı ve aramaya devam edecek gibi.

Aydın Demir

1997 Uşak doğumluyum. Şu an Bilecik Şeyh Edebali üniversitesi, Yönetim Bilişim Sistemleri bölümü 4. Sınıf okuyorum. Şiir ile hayal kurmayı seven kelime işçisiyim. Fikirsiz dergisi ve Mihrimah dergisinde yazarlık yapmaktayım. İnce tezat edebiyat topluluğu blog sayfasında, Veba dergisinde, Fikirsiz dergisi ve blog sayfasında, Öğrenci Blogları sayfasında, Genç şairler topluluğu blog sayfasında, Beyhude dergisinde, Babil dergisinde, Fanus Sanat edebiyat dergisinde şiirlerim ve öykülerim yayımlandı.