Öykü

Dövüş Kulübü

Çalar saat kullanmazdı. Yüzüne güneş ışığı vuracak kadar perdesini, yoğunlaşan trafiğin gürültüsünü duyup uyanmak için de penceresini açık bırakırdı. Havanın bulutlu ve trafiğin yoğun olmadığı zamanlarda ise en büyük zevki sahibinin yüzünü yalamak olan evin köpeği uyandırma görevini üstlenirdi.

O gün sabırsız şoförlerin korna seslerine uyanıp doğruca mutfağa gitti. Çay suyu koydu. Kahvaltılıklarını masaya dizdi. Köpeği Selfi’nin çanağına da en sevdiği gevreklerden koydu. Kaynayan suyun hışırtısını duyunca çayını demledi. Kısa bir duş alıp bir gün önceden hazırladığı kıyafetini giydi. Çayın demini alana kadar kahvaltı masasına oturmuş oldu.

Kahvaltıdan sonra iş yerine doğru yola koyuldu. Arabasını çalıştırdığında kendiliğinden açılma özelliği olan müzik sisteminde en sevdiği radyo frekansı Pixies’ten Where is My Mind isimli bir parçayı çalmaktaydı. Aysel de mimikleri ile eşlik ederek arabasını sürmeye başladı. Karşı caddeye çıkması gereken yerde bulunan trafik ışığı yeşil rengi gösteriyordu. İşe geç kaldığı zamanlarda, gerekçe olarak genelde karşısına çıkan her kırmızı ışığa yakalanmasını sunardı. Bugün şanslı günümdeyim diyerek hızını düşürmeden karşı caddeye geçiyordu ki şoför koltuğunun olduğu yerden şiddetli bir darbe aldı. Geçmeye çalıştığı ışıklar dört yol ağzında bulunan bir yerdi ve soldan gelen araçlara kırmızı ışık yanıyor olmalıydı. Kurallara uymayan bir sürücü ile yaşadığı bu çarpışma sonucu Aysel kafasını yan cama çarptı ve parçalanan camdan kopan katil bir parça Aysel’in şah damarını kesip sonsuz ışıklara doğru uğurladı.

Valizini geceden hazırlamıştı. Kesin kararlıydı. Ülkeyi terk edip bambaşka bir hayata başlayacaktı. Bazı çevrelere borçlanmıştı. Borçlandığı çevre alacakları için canına haciz koymasaydı muhtemelen yaşadığı ülkeyi değiştirmek istemezdi. Halbuki bırakın şehir değişikliğini zorda kalmadıkça bulunduğu mahalleden diğer mahalleye bile geçmeyecek kadar üşengeçti. Gerçi Timur’un bu tembelliği olmasaydı borçlanacak kadar dibe batmazdı. Bilgisayar oyunlarından para kazanmaya çalışmak hayatını idame ettirmeye yetmemişti. Son kez oturduğu bilgisayarının başında ülkeyi terk edebilmek için gerekli uçak bileti parasını kazanarak Rusya’ya gidecek en erken uçak seferini aldı. Kalkış saati yaklaşıyordu. Acele etmeliydi. Oturmaktan sızlayan beli elips çizerek yürümesine sebep olsa da valizini taşımasına engel değildi. Kapıyı kapattı. Asansöre bindi. Yaşadığı binanın otoparkı yoktu. Caddeye park ettiği arabasına doğru yürüdü. Valizini bagaja yerleştirdi. Şoför koltuğuna oturdu. Kulaklığını taktı. Telefonundan herhangi bir radyo frekansı açtı. Bluetooth ile kulaklığına gelen ses, kulak yolundan geçerek örs, üzengi ve çekiç üçlüsünde şekillendikten sonra ulaştığı duyu hücreleri vasıtasıyla çalan müziğin Where is My Mind isimli bir şarkı olduğunu anladı. Güzel müzik diyerek arabasına çalıştırdı. Rusya’da farklı bir kimlikle yaşayabilmesini sağlamak için sahte kimlik çıkarabilecek bazı kişiler ile bağlantı kurmuştu. Önce oraya gidip belli bir miktar karşılığında yeni kimliğini alacaktı. Rusya’ya kendi kimliği ile gidip yeni kimliği ile de başka bir ülkeye geçecekti. Kendisine bir numara vermişlerdi. Telefonuna kaydetmemesi yönünde uyarıldığı için o numarayı bir kağıda yazıp arabanın torpido gözüne koymuştu. Çok gizli bir telefon olduğu için bir kere arama yaptıktan sonra arama yaptığı telefon ile beraber imha etmesi gerekecekti. Bunun için çok ucuza aldığı tam imha etmelik bir telefonu bile vardı. Seyir halinde iken içine bir şüphe düştü. ‘ Acaba telefon numarasının yazlı olduğu kağıt hala orada mı?’ diye kendine sorduğu sorunun cevabını öğrenmek için torpido gözünü açıp kontrol edecekti ki yanan kırmızı ışığı fark etmedi. Sağ tarafından çıkan bir araca frene dahi basmaya fırsat bulamadan çarptı. Emniyet kemeri takılı olduğu için şanslıydı ama aynı şansa diğer araçtaki kişi sahip değildi. Durup yardım etmek isterdi ama artık penceresi olmayan araçtan dışarı fışkıran kanı görünce yardıma ihtiyacı olmadığını anladı. Birazdan polisler gelip tutuklayacaktı. Muhtemelen hapse de girecekti. Hapiste ise peşinde olduğu adamlar canına koydukları haciz işlemlerini başlatacaktı. Sonunda kaçmanın doğru karar olduğunu düşünerek arabasını çalıştırdı. Neyse ki çalışıyordu. İrtibatta olduğu adamları aramasına gerek yoktu çünkü mobese kameralarından kendisi teşhis edilebilecek ve havaalanında yakalanacaktı. Arabasını rastgele sürdü. Elbet saklanacak bir yer bulurdu.

Yatağında bir sağa bir sola dönüp duran Metehan çalan telefona uzanıp, ‘Acil emniyete geliyorsun,’ diye haykıran amirinin suratına kapatmasından sonra yatağından doğruldu. Cinayet şubede olmanın en önemli özelliği çalan her telefonu açıp en acil tarafından emniyete gitmekti. Neyse ki yol çok kalabalık değildi. Gerçekten de emniyete en acil tarafından ulaşabilmişti.

Amirine selam verip, işaret ettiği yere oturdu.

– Bir trafik kazası var. Araçlardan birinin sürücüsü öldü, diğer sürücü ise olay mahallinden kaçtı. Onu hemen bulmanı istiyorum. Bu dosyada çalışacağın arkadaşlar çoktan toplantı salonunda çalışmaya başladılar. Tam yetki sende.

Başkomiser Yusuf Bey’den aldığı tam yetki ile emniyetin ikinci katında bulunan operasyon ekibinin yanına giden Metehan’ı ekip arkadaşları ekranda beliren kara kuru bir adamın suratı ile karşıladılar. Zanlı çoktan belirlenmişti. Tam yetkiyi alan Metehan bu fotoğrafı tüm şehre hızlıca dağıtılmasını emretti. Fotoğraflar anında havaalanı, terminal, hastane… ulaştı.

Adli Tıp uzmanı Berivan Hanım’ın verdiği raporda, maktulün vücudunda çok fazla yara olamadığı, boyun kısmından geçen şah damarının tek bir hamle ile kesildiği ve tüm kanın arabaya boca olmasından dolayı kan kaybından öldüğü yazıyordu. Ayrıca kan değerleri temiz , gayet sağlıklı bir birey olarak bu dünyadan göçtüğü not edilmişti.

Metehan tüm raporu okuduktan sonra teşekkür edip Berivan Hanım’ı kapıya kadar geçirmişti ki gelen telefon ile kısa bir şok yaşadı. Maktulün iş yerinde elektrik kaçağına bağlı bir doğal gaz patlaması meydana gelmiş ve çalışanlardan kurtulan kimse olmamıştı. Bu şu anlama geliyordu. Aysel günün sonunda maktul unvanını mutlaka alacaktı.

Arabasını rastgele park eden Timur, havaalanının daha sıkı kontrol altında olduğunu düşünerek limana doğru dikkat çekmeden yürümeye çalıştı. Zaman zaman kuytu bir parkta dinlendi. Etrafı inceledi. Sonra tekrar limana doğru yol aldı. Her yer polis kaynıyordu ama uçak bileti almasından ötürü kimsenin limanı kontrol edeceğini düşünmüyordu.

Liman oldukça kalabalıktı. Bulunduğu yerde çok fazla gemi vardı ama bu gemilere nasıl binebilirdi? Biraz düşünmek için etrafta bulunan banklardan birine oturdu. ‘Gevrek! Gevrek!’ diye bağıran birinden bir simit aldı. Yarısını kendi yarısını martılar yedi. Tam yerinden kalkmıştı ki etrafta dolaşan iki polis gördü. Yerinden kalkmış bulunduğu için tekrar oturup dikkat çekmek istemedi. Polislerden biri ile göz göze geldiğini düşündü. Belki de ona bakmıyordu ama şu an ki ruh hali herkesin onu izlediğini düşündürüyordu. Az ileride hararetli konuşan iki kişi vardı. Onlara doğru yürümeye karar verdi. Önce saati soracaktı, sonra da ‘Memleket nere?’ diye kısa süreli bir sohbet başlatabilirdi.

Yanlarına yaklaşıp saati sorduğunda;

– Bizim bittiğimiz andır kardeş, diye cevap aldı.

Sohbet açabilmesi için müthiş bir pas almıştı.

– Hayırdır abi, sorun nedir?

Gemilerinde teknik bir arıza olduğunu, bilgisayar sisteminin çökmüş olma ihtimalinden bahsetti. Aldıkları yükleri yarına kadar yetiştirmeleri gerektiğini, aksi takdirde malın ellerinde kalacağını ve bu zararı gemilerini satsalar bile kurtaramayacağını anlatan adama, ‘Ben bilgisayar mühendisiyim. İsterseniz bir de ben bakayım,’ diye teklifte bulundu. Tam da istedikleri adamın karşılarına çıktığını düşünen yükün sahibi ve kaptan derhal Timur’u gemiye aldılar.

Bilgisayar mühendisi olması yalandı ama çoğu bilgisayar mühendisinden daha derin bilgilere sahipti. Bir bilgisayar istedi. Derhal geminin tüm enerji kaynağını sağlayan şalterlerin indirilmesini istedi. Gemi bir anda karanlık bir mağaraya dönüştü. Bilgisayarı geminin ana sistemine bağlayıp, tek tek açılan şalter ile çalışmaya başlayan bölümlerde virüs taraması yaptı. Her bir sitemin kodlarını kontrol ettiğinde bir bölümdeki kod, diğerlerine göre farklılık gösteriyordu. Kodu diğerlerine uygun olacak şekilde yeniden kodlayıp tüm şalteri tekrar indirip sonrasında tekrar kaldırmalarını istedi. Sistem bir anda çalıştı. Gemi hareket edebilir konuma geldi. Gemide bulunan yükün sahibi ile kaptan nasıl teşekkür edeceklerini sorduğunda;

– Henüz teşekkür edecek bir durum yok çünkü virüsü tamamen yok edemedim. Bunun için antivirüs uygulaması geliştirmem lazım. Bu da bir günümü alır. Yola çıktığınızda virüs tekrardan aktif duruma geçerse gemi tekrar durur, diye bir açıklama yaptı.

Yükün sahibi kendileri ile gelmesi durumunda yüklü bir ödeme yapacağı teminatını verdi. Timur bedava bile gidebileceği bu teklifi dikkat çekmemek adına birkaç telefon görüşmesi yapmam gerek diyerek biraz zaman istedi. ‘Telefon görüşmelerim olumlu geçer de işlerimi bir müddet erteleyebilirsem sizinle gelirim,’ gibi bir cümle kurarak mürettebatın gösterdiği bir kabine geçti. Yarım saat sonra döndüğünde kaptan ve yükün sahibi Timur’un vereceği cevabı daha net duymak için Timur’un geldiği yöne doğru koşar adım yaklaştılar. ‘İşlerimi hallettim, sizinle geliyorum’, cevabı aldığı anda kaptan ve yükün sahibi olan tüccar aynı anda Timur’a sarıldı. Yolculuk boyunca bir elinde bilgisayar diğer elinde gelen ikramlar ile şehirden uzaklaştı. Ertelemesi gerektiği işlerinden ötürü kimliğini gizli tutmaları gerektiğini kaptana bildiren Timur aldığı güvence ile Fas’a doğru yolculuğuna başladı.

Adli tıp uzmanının raporlarını inceledikten sonra olay yeri incelemenin raporu da eline ulaşmıştı. Kasıtlı olmayan ama zanlının yüzde yüz kusurlu olduğu bir trafik kazası görünüyordu. Kaçmasa cezası çok hafif olacak olan bu eylemde kaçmasını gerektirecek ciddi bir sebep olduğunu çok geçmeden öğrendi. İlk olarak çok kısa süre sonra kalkacak olan Rusya uçağına yetişmesi gerektiği bilgisine ulaşıldı. Havaalanına gidilen güzergahta yapılan inceleme ile zanlıya ait olduğu anlaşılan terk edilmiş bir araç bulundu. Bu araçta çıkan tuşlu bir telefon ile torpido gözünde bulunan kağıtta yazılı telefon numarası arandı. Telefonu açan kişi,

– Neredesin lan sen! Ağaç olduk burada. Çabuk gel!, diye gürleyerek karşıdaki kişiye konuşma fırsatı vermeden telefonu kapattı.

Hemen sinyal bulucu ile konuştukları kişinin yeri tespit edildi. Üç ekip arabası adamları kıskıvrak yakaladı.

Yaptıkları sorgu sonucunda adama pusu kurulduğu anlaşıldı. Meğerse sahte kimlik çıkaracak olan kişiler Timur’un borçlu olduğu kişilere haber uçurmuş. Bunun üzerine çete havaalanında Timur’dan alacaklarını tahsil etmek için toplanmış. Dediklerine göre sadece konuşacaklarmış. Ruhsatlı silahlarını ise alışkanlıktan dolayı taşıyorlarmış.

Bir saat içinde elde ettikleri verilere göre Metehan şuna kanaat getirmişti. Maktul kaza olmasaydı da zaten ölecekti. İş yerindeki arıza daha önce de olmuş. Gelen elektrikçi arızayı düzelttiğini söyleyip gitmiş, iki gün sonra yani bugün aynı arıza tekrarlanıp doğalgaz ile çalışan bu iş yerini havaya uçurmuştu. Kazaya karışan adam ise her şey yolunda gitseydi kaçtığı adamlarca yakalanacak ve akıbeti ne olacağı belli olmayan bir durumda olacaktı. Zaten ölecek olan bir kişi, ölme ihtimali olan bir kişiye, kendi canını vererek onu kurtarmış oldu.

İlerleyen saatlerde kaçan adamın ve maktulün ev adresleri tespit edilip polis ekiplerince araştırma yapıldı. Her ikisine ait bilgisayarlar emniyetin laboratuvar ortamına götürüldü. En ince ayrıntısına kadar incelenen bu bilgisayarlarda ortak bir oyun bulundu.

Son zamanların meşhur bilgisayar oyunlarında biri olan Fight Clup çalıştırıldığı anda isminin ‘Where is My Mind’ olduğunu öğrendikleri bir şarkı ile çalıştı . Türkçe Dövüş Kulübü anlamına gelen bu oyunda iki kişi dövüşüyor ve bu dövüş sonunda kazanan kişiye ‘ Bir isteğin var mı?’ sorusu soruluyor. Oyuna girmek için tıkladıklarında Timur’un bilgisayarında ‘ Bu oyunu zaten kazandınız’ , Aysel’in bilgisayarında ise ‘ Bu oyunu zaten oynadınız,’ yazısı çıkıyordu.

Kazananın yaşıyor, kaybedenin yaşamıyor olması önemli bir detaydı. Bu oyunun başka kimler tarafından oynandığını bulmak için yaptıkları çalışmada, maktulün iş yerine elektrik tesisatının tamiri için gelen ustanın, zanlının borçlu olduğu kişi ile onun adına çalışan bazı adamları ve daha bir çok kişinin bu oyunu oynadıkları belirlendi. Özellikle emniyette bulunan bazı kişilerin de bu oyunu oynadıklarını saptadıklarında derhal sorgulanmak için Başkomiser Yusuf Bey nezaretinde toplanıldı.

Sorgu odasında bulunanlar ile teker teker göz teması kuran Yusuf Bey, ilk soruyu Metehan’a sordu.

– Bu oyunu ilk ne zaman indirdin?

Aslında hepsi aynı cevabı verdi. Karşılarına çıkan oyun reklamı ilgilerini çekmiş ve indirmişlerdi. Hepsi de dövüş sporlarına meraklıydı. Metehan’ın siyah kuşağı vardı. Maktul de bir boks kulübünde eğitim alıyormuş. Bu oyun özellikle dövüş sporlarına ilgi duyanların karşısına çıktığı kanaatine varıldı. Metehan biten sorgusunun ardından tekrar görevine döndü. Zanlı ile ilgili en ufak bir bilgi yoktu ama bir fikri oluştu. Bu oyunu oynayıp kazananlar şanslıydı. Dövüş kulübünde rakibini yenen zanlı borçlu olduğu kişilerden ve yaptığı kaza sonucu bir kişinin ölümüne sebep olmaktan dolayı yargılanmaktan kaçabilmişti. Bu oyunu oynayıp kaybeden maktul ölmüş, elektrik arızasını yapan usta kusurlu bulunup hapse atılmış, alacaklı olduğunu iddia eden kişi ve onun adamları yine hapse düşmüştü. Bu olay haricinde oyunu oynayıp kazanan veya kaybeden kişiler araştırıldığında genelde benzer durumlar ortaya çıkmıştı. Kazananlar şanslı, kaybedenler ise şanssızdı. Olayı çözmüş olduğunu düşünerek amirine bir rapor sundu. Amiri üst mercilere ilettiği bu rapor sonucunda Metehan rütbe yükselmesi ile ödüllendirildi.

Ödülünü almaya giden Metehan, karşısında ülkenin İçişleri Bakanı’nı gördü. Bakan;

– Raporu okudum ama bir de senden dinleyelim işin aslını, diyerek Metehan’ın anlatacaklarını dinlemek için beklemeye geçti.

– Sayın amirim, Fight Clup isimli oyun aslında bir yapay zekâ. Kişilerin kullandığı her teknolojik alete hükmedip onları bir şekilde yönlendiriyor. Bu oyunu oynayan kişiler arasında bir algoritma geliştirip birbiri ile bağlantılı eylemler yaşanıyor. Kısacası bir kader ağı örüyor.

İçişleri Bakanlığı’ndan ayrılmak üzere aracına binen Metehan aracını çalıştırıp emniyete doğru yol alırken radyoda ‘Where is My Mind’ isimli şarkı çalıyordu. Çalan müzik ile kendisinin de bu oyunu oynayıp kazanmış olduğunu anımsadı. Oyunun hala etkisini gösterdiğini ve kazanmış olduğu bu oyunun karşılığında rütbesinin yükseldiğini düşündü. Aslında yapay zekânın yaptıkları hayatın örgüsünden çok da farklı değildi. ‘Kim bilir, belki de yaşadığımız hayat başka bir yapay zekânın yönettiği simülasyon da olabilir,’ diye düşüncelere dalarak emniyete vardı.

Abdullah Kara

Ben Abdullah Kara. Mesleğinde 18. yılını doldurmuş bir matematik öğretmeniyim. Soru yazarlığı üzerine kendimi geliştirdim. Milli Eğitim Bakanlığında soru yazma konusunda eğitimler aldım , sorularım yayınlandı. Öykü yazarlığı konusunda ise yolun başlangıç çizgisindeyim. Zeynep Füsun Kahraman'dan ders almaya başladım. Zamanla daha güzel öyküler yazacağıma inanıyorum. İyi çalışmalar.

Dövüş Kulübü” için 8 Yorum Var

  1. Bir solukta okudum. Gayet akıcı, merak duygusunun sürekli üstlerde tutulduğu, geniş kelime hazinesine sahip , giriş gelişme ve final bölümlerinin çok iyi bağlandığı bir öykü olmuş. Tebrik eder, öykü yolculuğunda başarılar dilerim.

    1. Teşekkürler üstat. Senin gibi kıymetli bir eğitimciden aldığım yorum benim çok mutlu etti.

  2. Öyküyü heyecanla okudum.ilk başta abartılı bir tesadüfler zinciri gibi görünse de hayatın olağan akışı içersinde buna benzer olaylar yaşanıyor ve buna biz kader ağlarını ordu diyoruz.abdullah hocam her zanki gibi çok başarılı .tebrik ederim başarılarının devamını dilerim .

    1. Çok teşekkür ederim. Sanatın içinden birinden böyle bir yorum almak beni gerçekten mutlu ett. İyi ki varsınız.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *