Öykü

Küçük Beyindeki Büyük Düşünceler

Dışarıda, insanların arasında özgürce yaşayabilme olanağına sahipti. Uçamıyordu evet, çünkü o bir kuş değildi. Pis, rutubetli ve soğuk ortamlarda yaşayabilme olanağına da sahipti. Fakat bir solucan da değildi. Kuş veyahut solucan olmamasının tek sebebi fare olmasından kaynaklanıyor olmalıydı. Evet, o bir fareydi.

Diğer farelerin aksine yalnızdı bir de. Yalnız yaşamaya alışmış bir fare. Günlük rutin işlerini her zaman başarıyla yerine getirmesiyle tanınırdı çevrede. Karşılaştığı tüm tuzakları soğukkanlılıkla atlatmasını bilirdi her seferinde. Ama yalnızdı işte. Bir eşinin olmasını istiyordu elbette. Ama nafile. Yalnızdı ve yalnız kalacaktı.

Yalnızlığa alışmak bir yana dursun, bir de peşindeki avcıları atlatmak gerekiyordu istisnasız her gün. Ağlı, oltalı veya uzun namlulu silahlara sahip avcılar değildiler bunlar. Yerlere tuzaklar kuran, tuzağa çekmek için de çeşitli besinlerin kokularından yararlanan türdendiler. Farenin hoşlanmadığı bir durumdu bu. Açlıktan ölmek üzere dahi olsa, tuzaklara yaklaşmıyordu asla. Yaklaştığı zaman öleceğini biliyordu zira.

Oysa ölmeyi aklının ucundan bile geçirmiyordu fare. Daha doğrusu ölümünün bu tuzaklar yüzünde olmasını istemiyordu.

Yaşamının büyük çoğunluğunu geçirdiği bu bodrum katında gördüğü tüm böcekleri mideye indiriyordu. Öyle yapması gerekiyordu çünkü. Aç kalmamalıydı. Aç kalmanın ölmek anlamına geldiğini çok iyi biliyordu. Bazen yiyecek aramak için üst katlardaki avcı komşularını ziyarete gittiği oluyordu. Sessizce giriyordu içeriye. Ve sessizce çıkıyordu dışarıya. Çünkü ses çıkarmanın ölüm anlamına geldiğini biliyordu. Ve ölmemeliydi.

Her ne kadar avcıların amaçları kendisine zarar vermek, öldürmek olsa da, onun bu tip düşünceleri bulunmamaktaydı. Karnını doyurmaktı onun derdi, insanlara zarar vermek değil.

Komşuları -aynı zamanda da avcılar- birçok kez fareyi yakalamak için seferber olmuşlardı. Ama hiçbirinde de başarılı bir sonuç alamamışlardı. Fare, insanların kendisinde olmadığını düşündüğü zekasıyla onları alt etmesini başarıyordu. Sırf bu yüzden bodrum katın bir üstünde oturanlar farklı bir yere taşınmak zorunda kalmışlardı. Fare yüzünden apartman yönetimi ve ev sahipleri birbirlerine karşı hiç de hoş olmayan sözler sarf etmişlerdi.

Fare yaşananlardan habersiz, yaşamaya devam ederken bu sefer çok daha büyük bir tehditle karşı karşıya kalmıştı. Kediler. Siyah kediler, beyaz kediler, her renkten kediler bodruma akın etmişlerdi. Fare kafasını deliğinden çıkarmaya görsün hemen yoğun bir saldırı altında kalıyordu. İşler kötüye gidiyordu. Farenin bir şeyler yemesi gerekiyordu, yemediği her dakika güçten düşüyordu. Küçük bir delikte ölüp gidecekti, niye geldiğini bir türlü anlayamadığı bu ilginç dünyadan.

Kedilerin bodrum katını istila etmesinin tek nedeni avcıların fareyi bir an önce yakalamalarından ileri geliyor olmalıydı. Bu da avcıların kendi yöntemlerinin sona erdiğinin habercisiydi. Fare yakalama konusunda insanlardan çok daha başarılı canlılarındı artık görev. Kedilerin.

Fare birkaç kaçma denemesinin ardından soluğu tekrar delikte almıştı. Son bir kez daha deneyecekti; ya kaçacak ve kendine yeni bir yaşam alanı bulacak ya da kedilere yem olacaktı. Yem olmak gibi bir niyeti yoktu. Bu yüzden kaçmalıydı.

Dış dünyada hava kararmak üzereydi ve fare oluşmakta olan karanlıkta son bir kez şansını deneyecekti. Kedilerin karanlıkta görme yetileri fazla olduğundan, durum bir hayli umutsuzdu. Ama evet, denemeliydi. Kaybedecek bir şeyi yoktu.

Kafasını bulunduğu delikten dışarı doğru çıkardı. Kedilerin birkaçı miyavlama sesleri kulaklarını tırmalıyordu. Bir fare için en duyulmaması gereken ses kedi miyavlaması olmalıydı. Ve yine bir fare için en tehlikeli durum kedilerle dolu bir mekanda kapana kısılmak olmalıydı. Minik gözleriyle bir müddet etrafını gözledi. Uygun bir zaman kolluyordu. O uygun zamanın gelip gelmediğine iç güdüleri karar veriyordu. Ve iç güdüleri şu anda kendisine bir adım daha atmamasını söylüyordu. Fare iç güdülerine güveniyordu. Biraz daha beklemeliydi. Elbette uygun bir zaman gelecekti. Gelmeyebilirdi de. Ama gelecekti. İç güdüleri kendisine bunu fısıldıyordu. İç güdüleri.

Bekledi. Sonra biraz daha bekledi. Ve biraz daha. En sonunda zaman gelip çatmıştı. İç güdüleri delikten çıkıp hızlıca merdivenlere doğru yönelmesini, ardından bir üst kata kadar hiç durmadan çok hızlı bir şekilde ilerlemesini ve apartmanın içerisindeki suyun dışarı atılmasını sağlayan, bir farenin rahatlıkla geçebilmesi için yeterince el verişli olan borulardan dış dünyaya çıkmasını söylüyordu. Ve fare iç güdülerini dinlemeye, aklından geçen planları uygulamaya kararlıydı.

Hızla atıldı dışarıya. Arkasından da en az bir düzine kedi koşmaktaydı. Ayaklarının sürekli yere vuruyor olması kendisini ele vermişti. Birçok kedi uyurken çıkmıştı çünkü deliğinden. İç güdülerinin doğru zaman olduğuna inandığı anda. Ve şimdi kedilerden kurtulmak için koşuyordu. Özgürlüğe koşuyordu. Hiç durmadan, engelleri bir bir aşarak koşmaya devam ediyordu.

Bir üst kata varmasıyla boruları görmesi bir oldu. Az bir mesafe kalmıştı. Bu yüzden çok daha istekli bir şekilde atıyordu adımlarını. Yalnızca saniyeler sonra borunun içerisine girecek ve ardından gelen kediler büyük bir hayal kırıklığı yaşayacaktı. Yalnızca bir kaç adım daha, yalnızca…

Olmadı. Fare başaramadı ve yenilgiye uğradı. Yakalandı ve yenildi. Bu dünyadaki yaşamı sonra erdi.

“Öyleyse git,” demişti Tanrı öldükten sonra huzuruna gelip bir şans daha isteyen fareye. “Bundan başka dünyalar da var.”

Ve o gitti. Gittiği yeni dünyadan bizim dünyamızı izlemekte. Ve izlemeye devam edecek de.

Şaşkınlıkla.

Küçük Beyindeki Büyük Düşünceler” için 8 Yorum Var

  1. Güzel masal. Yalnız, çok mu tekrar düşmüşsün? Bazı sözcükleri, söz öbeklerini defalarca tekrar etmiş olman masalsı tadı birazcık bozabiliyor, bilirsin her şeyin ortası karardır. 🙂 Ve tam da istediğim gibi bir son yazmışsın ama öykü boyunca zekasıyla vurgulanan farenin bu kadar kolay yenilmesi beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. 🙂

  2. Hayvanların iç dünyalarını insansı şekilde anlatan yazılar normalde hoşuma gitmez ama bu hikayedeki iyi aktarılmış kurgu bunu unutturdu bana. Fakat sonu biraz aceleye gelmiş galiba. Karamsar sonlar yazmak zordur. Sonsuza kadar mutlu yaşamışlar deyip iyi bir sonla bitirmek genelde normal bir etki uyandırır insanda ve kolaydır. Fakat karamsar bir son için biraz uğraşmak gerekiyor. İnsanların duygularına iyi göndermeler yapıp vurucu cümleler lazım. Bu zordur gerçekten ama senin hikayenin hızlı gidişatı bu eksikliği pek göstermiyor. Sonu biraz aceleye getirilmiş olsa da kısa ve sürükleyici bir hikaye olmuş. Ellerine, emeğine sağlık. 🙂

  3. “O halde git… Bundan başka dünyalar da var.” Bir kitapta okuduğum en çarpıcı cümlelerden birini almışsın Doğukan, güzel de bir yerde kullanmışsın, tebrik ederim. Göndermeler iyidir.

    Yorumlarında ve incelemelerinde kullandığın dili seviyorum, öykünü de o dille yazmışsın; üslup güzel, akıcı ve açık. Bir öyküden başka ne bekleyebilirim, belki farenin bir şekilde kurtulması olabilirdi. Ne bileyim kanatlanıp uçabilirdi(ki kesinlikle saçma değil, mucizeler zor zamanlarda ortaya çıkar) veya kurmalı oyuncak fareyle kedileri kandırmış olabilirdi -öykü boyunca gizli zekasından bahsediyorsun. (hikayenin sonunu beğenmeyene bakın hele:))

    Kısa, öz, okunası ve hoş bir öyküydü.
    Kalemine sağlık.

  4. Her kafiyeli öyküye kalp kapılarımı sorgusuz suâlsiz açtığım için bu yönüne vuruldum.

  5. Güzel bir öykü… Kısa, hoş bir anlatım ve öykünün sonunda güzel bir gönderme. Söyleyecek fazla bir şey de yok aslında. Gayet güzeldi, tebrikler…

  6. Güzel bir atmosfer kurmuşsun. Öyküyü de son derece uygun bir dille sunmuşsun. Belki virgül kullanımı ve okurken pürüz eden bazı kelimelerle oynaman daha temiz bir sonuç çıkarabilir. Uzun cümle kurmak zordur. Eğer, ““Öyleyse git,” demişti Tanrı öldükten sonra huzuruna gelip bir şans daha isteyen fareye.” diyorsan, Tanrı’dan sonra bir virgül, hayat kurtarabilir.

    Kalemine sağlık, gayet iyiydi.

  7. Öykümü okuyup yorumladığınız için teşekkür ediyorum. Hepinize, tek tek. Bu yorumlar çok değerli benim için.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *