Öykü

Büyücü ve İki Yiğit

Güneşin batmaya yüz tuttuğu yönde iki kukuletalı adam sessiz bir şekilde yürümekteydi.

Sıcak yaz gününde üstleri siyahî kalın elbiseler içindeydi.

Köylü halkı “Nedir bu adamların derdi?” dedi, anlam veremedi.

Fısıldanmaya başlarken hanlarda bu iki adamın silueti,

Girdiler şoke yaratıcı bir etkiyle içeri…

***

“Anahtarı verin!” dediler tüm köy halkına,

“Dokunmayız size böylece, alır anahtarı gideriz uzak diyarlara.”

“Lâkin söylemezseniz yerini biz üstatlara.”

“Lanetleriz köyünüzü, sonsuz acı ve ıstırapla…”

***

Köy halkı anlamadı olan biteni,

Neyin anahtarıydı acaba istedikleri,

Doğru mu duymuşlardı bu son sözleri,

Lanetlenecekti köyleri…

***

“Ne istiyorsunuz ey yabancılar?” diyebildi aralarındaki cesur ama yeni yetme biri,

“Köyümüzde anahtarcı yok, anlayamadık biz sizi,” diyerek devam etti başka biri,

“Amma eğer isterseniz bu tür bilgileri,

Danışmalısınız köy büyücüsüne, gün ağarıp güneş gelince geri.”

***

“Sabredebiliriz, zaman damlacıktan farklıdır bize,” dedi yabancılardan cüsseli olan,

“Evlerinize dönün çıkmasın kimse dışarı,” dedi diğer zayıf ama etkileyici gözüken adam,

“Gün ağarıyacak ve biz görüşeceğiz büyücünüzle,”

“Alacağız anahtarı gideceğiz evimize.”

“Fakat vermezseniz anahtarı,”

“Bilesiniz huzur yok artık bu köye, sonsuzluktan da öte bir zaman diliminde…”

Halk korkuyla başladı dağılmaya,

Düşündüler “Nedir acep bu anahtar, nedir onu bu kadar önemli kılan?”

Bir süre sonra çoğu unuttu bile,

Küçük bir anahtarın ne kadar önemli bir tarafı olabilir ki düşüncesiyle,

Herkes kapatırken kapısını sessizce,

Yabancılar büyülediler köy halkını daha sessiz bir biçimde…

***

Artık hiçbiri hatırlamıyordu bu iki yabancıyı,

Düşünüyorlardı sadece bu kadar uykularını getirecek ne yaptıklarını,

Vakit daha gece yarısı bile olmamıştı,

Neredeyse tüm köy halkı huzurlu bir uykuya dalmıştı.

“Uyuyun insanlar. Huzur dolu bir uykuya,

Belki de son olacak bu, bakmayın kusurumuza.”

“Fakat bulamazsak anahtarı, göçecek çoğunuz farklı diyarlara,

Bulamazsak anahtarı, hatırlayacak çoğunuz lanet ettiğimiz zamanı sonsuz acı ve ıstırapla.”

***

Herkes uyuyor olmalıyı aslında,

Fakat kalmıştı iki arkadaş dinç ve uyanıkça.

Anlamışlardı bir iş var bunda,

Yola koyulmuşlardı büyücünün evine doğru hızlıca.

***

Büyücü çıkmazdı pek fazla, insanlar arasına,

Yardıma gelirdi sadece hastalıkta şifaya.

Arada uğrar gösterirdi hâlâ orada olduğunu pervasızca,

Kimse pek tanımazdı ama derin saygı duyarlardı büyük gördükleri üstatlarına.

***

İşte iki genç düşünerek bunları,

Devam ettiler yollarına,

Bastırmaya çalışarak korkularını.

Ama yapılacak başka bir şey yoktu böyle bir durumda,

Bulamazlarsa bir çare bu oyuna,

Lanetlenecekti köyleri sonsuz bir zamanda…

***

Buldular büyücünün kulübesini,

Yanıyordu hala ışığı, yatmamıştı demek ki.

Başta birbirlerine baktı arkadaşlar sessizce,

“Önce sen git,” dedi sıska olan delikanlı diğerine,

“Neden önce benmişim? Niye sen gitmiyorsun?” diye karşılık verdi pörtlek gözlü olan aynı şekilde,

“Çünkü bu fikri ortaya atan bendim seni kıt,” deyiverdi yine sıska olanı,

“Madem fikir senin, uygulamayı yapacak olanda sensin!” diye atıldı pörtlek gözlü olanı.

Tartıştılar bir süre umursamadan zamanı,

Sonra farkına vardılar vakitin aktığını.

Tutuştular korkudan el ele,

Başladılar büyücünün kapısının olduğu yöne doğru ilerlemeye…

***

Sıska olan tam vuracaktı ki kapıya,

Bir ses geldi arkalarından “Ne işiniz var gecenin bu saatinde burada?”

Korkuyla zıplayarak döndüler iki arkadaş ardlarına,

Karşılaştılar büyücünün neredeyse kızıla dönen gözleri ve pamuk rengi saçlarıyla.

***

Korkudan dilleri tutuldu bir süre,

Konuşamadı iki arkadaş, ne diyeceklerini bile bile,

“Çekinmeyin, söyleyin derdinizi,” dedi büyücü yardımsever bir şekilde,

“Anlatın ki bana derdinizi, derman olayım bulayım bir çare.”

***

Ve başladı konuşmaya pörtlek gözleri olan titreyen bir sesle,

Anlattı tüm olanları, yaşananları birkaç saat öncesinde.

Büyücünün yüzü bürünmeye başladı, düşünceli bir görünüme,

Davet ederek gençleri girdi kulübesinin içine.

***

Başladı evin içini talan etmeye,

Yokladı birçok kitabı, gençlerin anlamadığı şekilde,

Sonunda durdu elinde bir kitap ve yüzündeki dehşet dolu ifadesiyle…

Başladı büyücü, etrafında dönüp durmaya,

Anlaşılmaz sözcükler mırıldanmaya,

Çocuklar diyemedi bir şey bu duruma,

Anlamışlardı büyük bir sorun vardı karşılarında…

***

Tam “Ne oldu üstat, nedir bu halin?” diye soracaklardı ki büyücüye,

Derinden gelen bir sarsıntıyla kalpaklındılar yere,

Daha ne oluyoruz diyemeden parçalara ayrıldı kulübenin kapısı,

Girdi içeri siyahî giysileri olan iki yabancı.

***

Tam vuracaklardı ki büyücüye,

İki genç atıldı yabancıların önüne.

Yoktu silahları, başladılar yumruklarıyla dövüşmeye,

Lâkin yoktu yapacakları bir şey, karşılarında bulunan şeylere.

***

İki gencin başladı nefesleri kesilmeye,

Anladı sıska olan yaşamlarının nihayete ereceğine.

Baktı pörtlek gözlü arkadaşına,

İyice çıkmıştı o pörtlek gözler, tüm yılgısıyla dışarıya.

Daha anlayamadan durumu, veda etti iki arkadaş hayata.

Bir daha geri dönmeyecek şekilde, terk ettiler bu engin diyarı,

Gördükleri son şey oldu, akıl ermez şekilde parlayan iki yabancıyı…

***

Büyücü bile yapamamıştı bir şey,

Tutulmuştu tüm uzuvları, değildi büyüden ya da tılsımdan.

Yabancıları görmesiyle tanımıştı, o soğuk bakışlarından,

Fakat yapmamıştı bir şey, elinde olmayan bir korkudan.

***

Seyretti iki gencin ölümlerini,

Yardım etmek istedi, elinden bir şey gelmedi,

Biliyordu sonunda kendisi de ölecekti,

Ama belki götürecekti yanlarında bu iblisleri.

***

Onlar anahtarcı iblislerdi,

Dünyanın varoluşundan beri kol kola dolaşan,

Yaşama devam etmek için doğaüstü güçleri çalan…

Şimdi biliyordu büyücü, onun için gelmişlerdi,

Çalıp da hayata devam etmek için büyü güçlerini,

Bu uğurda katledeceklerdi, öldüreceklerdi önlerine gelen herkesi.

Anahtar olarak kullanacaklardı kendisini, böylece yaşama devam edeceklerdi…

***

Fakat büyücü görünce iki gencin ölümünü,

Çözüldü uzuvları, sarf etti kızgınlıktan aldığı gücünü.

Sevmezdi şifa harici büyü dağıtmaya,

Ama bir istisna yapacaktı bugün, bekli de yıllardır hazır olduğu duruma.

Başladı büyülü sözlerine,

Döküldü ağzından kelimeler, en ince şekilde.

Anladı kendilerine karşı büyü yapıldığını,

Zayıf ama etkileyici olan yabancı.

Karşı büyüye başladı, her kendini korumaya çalışan büyücüye yaptığı olayı….

Fakat anlayamadı bu sefer yapılan büyünün sözlerini,

İlk defa duyuyordu bu tür sözcük dizimini,

Kekeledi yaptığı büyünün sözlerini, farklı düşüncelere yönlendirmişti çünkü zihnini.

Anladı hatasını, fakat artık çok geçti,

Karışmıştı hiçliğe iki yabancı bir daha gelmemecesine geri.

***

Bir süre inanamadı büyücü, yaptığı bu büyüye,

“Gerçekten başardım mı?” diye düşündü birçok kere.

Yenmişti büyücülerin korkulu rüyası olan iblisleri,

Kurtarmıştı tüm dünyayı, defetmişti evrenden bu iki illeti.

***

Gün başladı ağarmaya,

Güneş doğdu eskisinden daha güzel bir parıltıyla.

Galiba o da anlamıştı iblislerin göçtüğünü,

Daha bir parlaktı, kutluyordu büyücüyü.

***

Köy halkı hiçbir zaman bilmedi bu olayı,

Sadece öğrendiler iki gencin öldüğünü,

Düşündüler ormanın derinliklerine bulunan gölde boğulduklarını,

Kurcalamadılar fazla, kapattılar olayın üstünü.

***

Fakat biliyordu büyücü bu iki gencin yiğitliğini,

Onlar olmasa şu anda tüm köyün lanetleneceğini.

Eğer gelmeseydiler ona, vermeseydiler erkenden haberi,

İki iblis yeni anahtarlar için çoktan koyulacaklardı yola,

Gerilerinde lanetli bir köy bırakarak gideceklerdi.

***

İşte böyledir bu köyünde hikâyesi,

Derler ki büyücü bir gün arkadaşının birisine anlatmış bu söylenceyi.

O da başkalarına anlatmış bu hikâyeyi,

Günler geçmiş ve dilden dile dolaşmış,

Her handa bu öykü söylenmeye başlanmış.

***

Gerçek midir bilinmez bu öykü,

Lakin hâlâ söylenir “Büyücü ve İki Yiğit” türküsü.

Belki birgün girince bir hana,

Siz de karşılaşırsınız bu destansı masalla.

***

Böylece hikâyemiz burada hâtime erer,

Güneş bir kez daha batmaya yüz tutar.

Evrende dinleyiciler oldukça,

Bilesiniz, ozanlar söylemeye devam eder.

 

Büyücü ve İki Yiğit” için 7 Yorum Var

  1. bard’s song will remain 😛 güzel bir deneme olmuş, vakit kıtlığı çektiğini biliyorum ama ona rağmen iyi olmuş. sen de anahtarı somut olarak değil de ifade ettiği anlamdan yola çıkarak yazmışsı. tema olduğu için gayet uygun. tebrikler. 🙂

  2. Valla lezizolmuş ama ben olumsuzdan başlayacağım :D;
    “şoke yaratıcı ” bu olmamış. “Şok yaratıcı” desen anlamda bir sırıtma yapmayacaktı.

    Şimdi olumlualra geçelim;
    Anlatımın oldukça akıcı ve bir köy aşığının sazıyla söylediği bir türküydü adeta. Hani her evrenin kendi ozanı bir türkü söyler de eski kahramanlıkları anlatır ya buda bilmediğimiz bir evrenden gelen tatlı biz mırıltı, epik bir ezgiydi. Tam bir türküydü çünkü hem kafiyeli hem de sadece olayın özüne değinmişti. Ne uzun ne de kısaydı. Tam tadında olmuş ellerine sağlık :D.

    Farklı bir tarzda yazmanda hoş bir süpriz oldu 😉

  3. Ben aslında farkına varmadan büyücünün nihahi anahtar olabildiğine, iblisleri memleketlerine gönderdiğine, yeni günlerin ışıksız vakitlere artık seyretmeyeceğine inanmıştım sonlara yakın. Yani kötüye iyilik yaparken kendi postunu da kurtardığını, köyü de aradan çıkardığını düşünmüştüm. Bard’s song will remain 🙂 güzeldi.

  4. Değişik bir tarzda yazılmış, sade ve güzel bir hikayeydi. Özellikle kafiyeli yazmanın zorluğunu da düşünürsek hikayenin değeri ve başarısı kat be kat artıyor gözümde. Benim tek takıldığım kısım ise tüm köye uyku büyüsü yapılmışken o iki delikanlıya bu büyünün nasıl olup da işlemediği… Belki de büyücüye gideceklerini umdukları için bilerek uyutulmamışlardı. Buna rağmen eğlenerek ve beğeni ile okuduğum bir hikaye oldu. Ellerine ve kalemine sağlık.

  5. Öncelikle hepinize tek tek teşekkür ediyorum. Şimdide gelelim söylediklerinize;

    İlk olarak Hazal, o “şoke edici” olayını araştırdım özellikle, yani şok edici olması gerekiyor evet ama orada kurduğum kafiyeye uymuyordu. Biraz araştırdım ve şoke etmekten şoke edici olacağınıda görüp hemen kullandım. 🙂

    O iki genç uyku büyüsü yapılmadan önce bir şeyler olduğunu anlayıp köyden ayrılmışlardı. Dolayısıyla yapılan büyü onlara etki etmedi. ( Tabii ben bunu hikayede belirtmeyince doğal olarak mantık hatası oluştu. 🙂

    Beğenileriniz ve eleştirileriniz için tekrar tekrar teşekkürler.

  6. Bunu çok beğendim işte! Bir ozan gibi yazmak ve neredeyse hiçbir sorun yaşatmamak gözlere… Farklı bir diyarın özendirici öykü anlatımına sahip ozanına selam ederim!

    Elinize sağlık! 🙂

  7. Şahane yahu. Özellikle sonu, bitişi çok güzel olmuş. Ne eleştirebilirim ne de içerisinden bir alıntı yapıp şurası şöyle olsaydı derim. Tebrikler!

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *