Karşısındaki topluluğu keskin bakışları ile süzdükten sonra, “Bugün sizleri burada toplamamın bir diğer sebebini şimdi öğreneceksiniz.” dedi. Stresten dolayı ellerini buz kesmiş ve parmaklarının ucu karıncalanmıştı. Bunlara rağmen ceketinin iç cebindeki iki sayfalık konuşma metnini çıkarıp kürsüye koydu. Yazdıklarını okumadan önce mikrofonun sağında duran bardaktan bir yudum su içip boğazını temizledi ve tok bir sesle konuşmaya başladı.
“Babam bundan tam otuz yedi sene önce, buradaki eski binada görev yapmaktaydı. Her gün yılmadan gece karanlığında bulunduğumuz yere gelir ve onların yolunu aydınlatırdı. Aradan uzun yıllar geçti. Babam ihtiyarladı, eskisi gibi işini yapamaz oldu. Onun son zamanlarında ise bütün görevlerini ben yapar olmuştum ve ortaokulu bırakmak zorunda kalmıştım. Bir gün şafak sökmeye yakın, eve giderken sokağın köşesini dönmemle birlikte evimizden yükselen ağıtları duymam bir oldu.”
Bunları anlatırken gözleri doluyor bir yandan da kelimeler boğazına düğümlenip onu boğuyordu. Suyundan tekrar bir yudum aldı ve devam etti.
“Koşar adımlarla eve doğru ilerlemeye başladım fakat olayın etkisinden kaynaklı gözlerimin önü kararmıştı ve sağlıklı karar veremiyordum. Sonunda evin önüne geldim kapı sonuna kadar açıktı. Hemen içeriye girdim. Koridorda birkaç komşu vardı ve ağlayarak bekleşiyorlardı. Babamın yattığı odaya doğru duvarlardan destek alarak ilerledim, kapının ağzına gelince annemin babamın yanına diz çökmüş, saçlarını yolarak ağladığını gördüm. İçeri biraz daha girince kanları ve annemin önündeki tabancayı da fark ettim. Babamın cansız bedeni hemen oracıkta yatıyordu.”
Konuşmayı dinleyen kalabalığın gözlerinden neler hissettiklerini anlamak zor değildi. Kimi korkuya kapılmış kimiyse hüzne kapılmıştı ama ortak olan tek bir duygu vardı. O da olayın acısını yüreklerinde hissetmeleriydi.
“Annem, olayın ardından eve gelen polislere babamı öldürdüğünü itiraf etmişti. Bunu duyar duymaz beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Ona neden dediğimde aldığım yanıt…”
Başkan konuşurken zorlanmaya başlamıştı. Kendine unutturduğu hayat hikayesini tekrar anlatıyor ve tekrar yaşıyordu. Silemediği göz yaşları ise kağıda damlıyor ve mürekkebin yayılmasına neden oluyordu. Silkindi. Konuşmasına devam etti.
“Annem, babamın hastalıklar sebebiyle acı çekmesine dayanamamıştı. Onu kafasına sıktığı tek bir kurşun ile bu azaptan kurtarmıştı.”
Bu dehşet ve acı dolu yaşam öyküsünü dinleyen kalabalığın sessizliğini fısıldaşmalar bozmuştu. Dikkatleri tekrar üzerinde toplamak isteyen Başkan hafifçe öksürdü.
“Bu olayın ardından bir ay geçmişti. Babamın ölümü, annemin cezaevine gitmesi derken kendi ayaklarım üzerinde durmam gerekiyordu. İstemesem bile baba mesleğimi devam ettiriyor ve kendime yetecek kadar para kazanıyordum. Bir gece yarısı onlara yol göstermek için merdivenleri tırmanırken basamakların sonunda, balkona açılan kapının yanında duran masadaki kırmızı ciltli defter dikkatimi çekti. İşimi yaptıktan sonra sabaha karşı eve giderken defteri de yanıma aldım. Yolda ilerlerken içine göz gezdirdim. Bunun babamın tuttuğu notlar ve kendi hakkında yazdığı bilgilerle dolu olduğunu anlamış ve eve koşarak gitmiştim. O gün neredeyse tüm zamanımı defteri incelemeye ayırmıştım. Babam hakkında bildiklerimden ziyade dikkatimi çeken başka bir şeyler de vardı. Bunlardan biri şiir diğeri ise neredeyse sayfaların çoğunda anlatılmak istenen bir cümleydi.”
Başkan, kafasını kaldırdı ve gözlerini karşısında heybetlice duran yapıya çevirdi. “Şimdi sizlere bu cümleyi takdim ediyorum.” dedi. Ardından cümleyi kağıda bakmadan derin bir nefes alarak okudu.
“Gölgelerin arkasındaki adam size yol göstermek için bekliyor lâkin kimseler onu tanımıyor.”
Kalabalıktan bir genç, düşünceli bir şekilde el kaldırıp, “Peki, bu ne demek oluyor?” dedi. Başkan, gencin gözlerinin içine baktı. Konuşmasının daha iyi duyulması adına ses tonunu artırdı, “İşte bu cümle sevgili dostum, benim dönüm noktam. Hayatıma yön vermemi sağlayan yegane hazinem ve sizlerle bir arada olmamı sağlayan vesilem.” Bunları söylerken kürsünün önüne gelmiş, ellerini karşısındakileri kucaklarcasına açmıştı. Yüzündeki hüzün silinmiş, onun yerini küçük bir gülümseme almıştı. Mikrofonun başına döndü. Kağıtları katlayıp ceketin cebine tekrar koydu ve ardından devam etti.
“Babamdan kalan defter üzerine günlerce düşünmüştüm. Bir yandan da işimi yapmaya devam ediyordum. Aklımda hep o cümlede bahsedilen, gölgelerin arkasındaki adam vardı. Burada bahsi geçenin babam olduğunu gayet iyi biliyordum fakat beni düşündüren o değildi. Beni düşündüren, babamın kendini neden bu şekilde tasvir etmiş olduğuydu. Yıllarca bunun cevabını aradım ve şimdilerde ise bunun nedenini biliyorum.”
Gözleri dalmıştı. Yanına asistanı geldi. Omzuna yavaşça dokunarak, “Efendim!” dedi ve onu daldığı yerden çekip çıkardı. Kendine gelmesiyle birlikte karşısındakilerden özür dilemesi bir oldu.
“Anlatacaklarımın sonuna geliyoruz. Ben eğitimime devam etmek için buraları terk ederken, içimden bir parçanın hâlâ burada kalacağını da çok iyi biliyordum. İlk yıllarda bu durum bastırılamayan bir duyguydu benim için ama bunu da atlattım. Zaman, bir gece vakti çöldeki kum tanelerinin savrulduğu kadar hızlı geçti benim için. Liseyi ve üniversiteyi derece ile bitirmiştim. Çıktığım bu yolda emin adımlarla ilerliyordum. İşte en sonunda tekrar başladığım yere döndüm hem de karşınızda Belediye Reisi olarak.”
Sessizlik alkış sesleri ile bozuldu. Başkan, kürsüden inip deniz fenerinin kapısına doğru halkla beraber yürüdü. İhtişamı ile denize kafan tutan yapıya hayranlıkla bakan halkın dikkatini kapının üstündeki taşa kazınmış olan şiir çekti. Herkes büyük bir şaşkınlıkla birbirlerine bakarken Başkan makası eline almıştı. Kurdeleyi keseceği sırada, denizden esen ılık rüzgar tenini okşadı ve babasının varlığını yanında hissederek açılışı yaptı.
Merhaba, samimi bir öyküydü. Öyküde en sevdiğim şey öykünün iskeleti oldu. Bir belediye başkanının yaptığı açılıştaki konuşma üzerinden ilerleyen bir anlatım tekniği kullanmışsınız. Farklı ve güzel geldi bana.Öykünün adı da içeriğe gayet uygun düşmüş. Tek takıldığım nokta öyküde iki yerde “şiir” mevzusu geçiyor hatta bunlardan biri final gibi önemli bir sahnede ama şiirin kendisine ait bir şeyler yok öyküde. Finalde de olduğuna göre şiir önemli olmalı sanki ama kısa kesilmiş orası. Bilemiyorum birkaç dize okusaydık şiirden daha mı iyi olurdu?
Güzel bir öyküydü. Kaleminize kuvvet.
Çok teşekkürler. Şiir konusuna da açıklık getirmem gerekirse okurun merak duygusunu bir hâyli artırmak için kullandığımı söyleyebilirim.
Öykünün ilk aşamasında şiire yer vermiştim lâkin son bir değişiklik yapıp çıkardım.
Artık o şiir okurun öğrenemeyeceği bir sır olarak kaldı. Selametle.
Hoş bir öykü çıkmış. Öykünün kurgusu güzel olmuş. Okurken hiç tutukluk yaşamadım. Sadece gözüme tek bir nokta çarptı. Annenin babayı öldürmesi temellendirilebilirdi. Mesela, “beklemiyor değildim.” diye başlanarak bir ek yapılabilirdi. Yani sonuçta cinayet, hem de en yakını öldürmek mecburiyet karşısında gerçekleşir. İnsan hayatla savaşan bir varlıktır, burada annesinin iç çatışması bir cümle ile de olsa anlatılsa fena olmaz. Elinize sağlık.
Kullanılan dil sade ve güzel. Ancak yazar dile daha çok hakim olsa imiş iyi olurmuş. Etkide birlik sağlanamamış; kurgu dağılmış. Son üç paragraf yazılmamış olsaydı başarısız bir Tomris Uyar pastişi olabilirdi belki. Hikayenin ilgi çekici olmadığı öykülerde kurmacaya çok iş düşer, lakin kurmaca yeterli değildi. Diyaloglar inandırıcılıktan uzaktı, daha iyi anlamak için aynı öyküyü 1. tekil şahıs bakış açısından tekrar yazın, bana hak vereceksiniz. Öyküde klişeler de çok göze batıyor, klişelerden sakınmak gerek. Bu saydıklarım bir öyküde mutlaka bulunması gereken unsurlar değil elbette lakin yazar elediği unsurlar için alternatifler sunmalıdır.
Yorumunuz için teşekkürler. Dikkate alınmıştır.
Sana belli bir aradan sonra burada rastlamak güzel. ”Yıllar geçti, saban ölümsüz iz bıraktı toprakta.” Dostluklar uzun süre önce bitmiş gibi gözükse de senin böyle güzel şeyler yazdığını görmek,okumak güzel.
Çok teşekkür ederim. Keşke kim olduğunuzu da öğrenebilsem.
Çok yorgunum, beni bekleme kaptan.
Seyir defterini başkası yazsın.
Çınarlı, kubbeli, mavi bir liman.
Beni o limana çıkaramazsın…
Bir sır olarak mı kalacaksın yoksa bir dost olarak mı?
İnsanın en büyük dostu sırlarıdır.
Öykünüzü üç kere okudum. Tabii ki neden diye sormakta haklısınız. Her okuyuşumda sanki bir şey kaçırmışım gibi düşündüm. Bir şey daha olmalı neyi anlayamıyorum dedim kendime ve hâlâ aynı şeyi söylüyorum. “Gölgelerin arkasındaki adam size yol göstermek için bekliyor lâkin kimseler onu tanımıyor.” cümlesinden sonra(ki bence çok güzel bir ifade) öyküye ara vermişiniz de bir süre sonra oturup düşündüğünüzden farklı devam etmişs
iniz gibi. Falcı gibi hissettim kendimi şimdi. Bilemiyorum yanılıyor muyum? Öyküyü o noktadan sonra çok farklı yönlere götürebilir miydiniz? Yazara bunlar söylenmez ama bu platform aynı zamanda kendi kalemlerimizi geliştirmek ve farklı bakış açılarıyla beslenmek olduğundan beni anlayışla karşılayacağınızı umuyorum.(Böyle düşünüyorum yanılmadığımı söyleyin lütfen!) Ellerinize, yüreğinize sağlık. Sevgiler…
Selam Dostum,
Karankterin kim olduğunu sonradan vermek için özel bir amacın yok ise, halka konuşmaya başladığı zaman “Başkan” olduğunu vurgulaman, Başkan’ın, annesinin babasını öldürmüş olduğu yeri kuvvetlendirebilirdi. İkinci bir husus, ilk girişte; “oraya toplanmalarının bir diğer sebebi” demişsin. Eğer, bir kesit anlatıyorsan güzel olmuş. Herşeyi de okuyucuya anlatacak değiliz, değil mi? 🙂
Eline ve düş gücüne sağlık
Sevgiler
Dipsiz