Öykü

Balinalar Atmosferin Dışına Neden Çıkarlar

Medeniyetler tarihinde dönüm noktası diyebileceğimiz bir olayın ertesi günüydü. Devlet diye adlandırabileceğimiz, toplumun işleyişini denetleyen ve toplumu belirlenen hedefler doğrultusunda yönlendiren bir organizasyon. Bu organizasyonun merkez binasında, toplantı odalarından birinde kâtip ve yardımcısı bekliyordu. Kâtip tabletini taştan oyulmuş masaya koymuş, tuttuğu çiviyi kendi ekseninde çeviriyordu. Odanın duvarında kesilmiş geçitten içeriye bir önceki gün atmosferin sınırına, bir mekik kullanılarak, araştırma amacıyla gönderilen ekibin ressamı girdi. Ressam, kâtibin karşısına oturdu. Kafası dışarısını gören pencereye dönüktü. Gözleri ise dışarıda bir şeyler arıyordu.

Kâtip fazla beklemeden konuşmaya başladı: “Ressam, iniş sonrası ön raporunuzu okudum. Resmi kayıtlar için ayrıntılı rapor tutmamız gerekmektedir. Hazırlanın, ilk soruyu soruyorum.” Ressam dalgın bakışlarını kâtibe yöneltti. “Dağa Kurulma ve Atmosfer Araştırma, Yükselme Projesi kapsamında görevli olduğun araca bindin. Araç yerden ayrılana kadar ne yaptın?” diye sordu kâtip.

Ressam, “Mekik içinde oturmam beklenen koltuğa oturdum. Yerden ayrılana kadar koltukta oturdum.” diye cevap verdi.

Kâtip elindeki tablete simgeler kazımaya başladı ve devam etti: “İvmeli yükselme sırasında ne yaptın?”

Ressam, ilk soruya verdiği cevaptaki gibi sakince, “Mekik içinde oturmam beklenen koltukta ivmeli yükseliş bitene kadar oturdum,” dedi.

Kâtip oturduğu koltukta biraz daha gevşeyerek, “Şu andan itibaren senin şahit oldukların ve onlar hakkındaki düşüncelerin de sorulacak. Yardımcım notlarını alacak,” dedi ve devam etti, “sabit yükselme sırasında ne yaptın? Deneyimin hakkında ne düşünüyorsun?”

Ressam önce kâtibin yardımcısına sonra kâtibe bakarak, “Deneyimlediklerim hakkındaki düşüncelerimin bir katkısı olmayacaktır,” dedi.

Kâtip, “Edinebildiğimiz her bilgi değerlidir. Konu hakkında kafa yormayın,” diyerek hızlı bir karşılık verdi.

Ressam, önce kâtibe bakarak, “Oturduğum koltuktan, görevim gereği, dışarısını izledim ve ekip kaptanı tarafında resmetmem emredilen her anı resmettim,” dedi. Daha sonra kâtibin yardımcısına döndü ve devam etti: “Yukarısı, yani atmosfer… Parlak. Sanki her taraf ışıldayan bitkilerle kaplıymış gibi görünüyor. Hayır, daha parlak. O kadar parlak ki, maden bölgesinde çıkan lavın içindeymişçesine parlıyor. Ve yükseldikçe bu parlaklık artıyor.”

Ressam bir anlığına duraksadı. Kâtibin yardımcısının kendisini pür dikkat izlediğini fark etti ve dikkatini topladı. Devam etti: “Bu parlaklık yüzünden görüş mesafesi artıyor. Yükselme boyunca uzvum sürekli çalıştı. Her şeyi resmetmem emredildi. Yukarıdaki canlılık kesinlikle aşağıdakinden fazla. Tahmin ettiğimizin de fazla. Hepsi aşağıdakilerin aksine guruplar hâlinde süzülüyorlar. Projeye dâhil edildiğimde eğitim aldım. Bilmediğim canlılarla karşılaştım. Süzülenlerin nüfusu Dağ’a yaklaştıkça artıyor. Dağ’ın yüzeyi şekilli taşlar, taşların yüzeyi bitkilerle dolu. Aşağıdakilerin aksine bu bitkiler ışıldamıyor. Bu bitkilerin bazıları aşağıdakileri anımsatırken bazıları daha yumuşak yapılı ve üç kişi boyu kadar uzunları var. Yukarıda süzülenlerin bu yumuşak bitkilerden beslendiğini gözlemledim. Yukarda süzülenler arasında herhangi bir çatışma gözlemlemedim.”

Kâtibin yardımcısı tabletine durmaksızın yazıyordu. Kâtip, arada yardımcısının da yazdıklarına göz atarak, sonraki sorusuna geçti: “Varış noktasına vardınız. Vardığınız andan inişe geçene kadar ne yaptın? Deneyimin hakkında ne düşünüyorsun?” Ama uzun bir süre cevap alamadı. Ressam kıpırdamadan duruyordu.

On beş saniye kadar süren bu boşluğu başlattığı gibi Ressam bitirdi. “Oturduğum koltuktan, görevim gereği, dışarısını izledim ve ekip kaptanı tarafında resmetmem emredilen her anı resmettim,” dedi. Ardından bir on saniyelik duraklama daha yaşandı ve Ressam devam etti: “Sabit yükselme sırasında gördüklerimin aynısı gördüm, yukarıdan gördüm. Ve benzeri görüntülerle varış noktası yüksekliğinde de gördüm. Dağ’ın etrafında süzülen sayısı artıyor. Sanki Dağ bütün canlıları kendisine çekiyor. Gözlemleme süremizin ortasında onu duyduk. Kulaklarımıza ihtiyaç duymayız, bu yüzden gelişmemişlerdir. Ama bunu duymamak imkânsız. Aşağıda duyduğumuz o gök gürültüleri gibi… O gürültülerinden biriydi. Üstümüzde, atmosferin ötesinden gelen bütün ışığı kesecek kadar büyük bir süzülen. Ve bir süzülen daha. Bir tane daha. Yan yana süzülüyorlardı. Atmosferin sınırına o kadar yakın süzülüyorlardı ki anlayamıyordum. Bu kadar büyük cüsseli bir canlının bu kadar yukarıda süzülmesine inanamıyorum hâlâ. Çıkardıkları ses o kadar güçlüydü ki ekipteki herkesin kulaklarında kalıcı hasara sebep oldu. Artık neredeyse hiçbir şey duyamıyorum. Ses yüzünden yaşadığımız şoktan çıkınca bütün dikkatimizi Balinalara çevirdik…”

Kâtip, Ressamın sözünü keserek, “Balina? Balina ile neyi kast ediyorsunuz? Ba-Lina? ‘Yeni Dünya’?” diye sordu.

Ressam hemen söze girdi: “Evet. Bu süzülenlere bu adı koydum. Yaşadığımız yer Lina ‘Dünya’ ve Ba ‘Yeni’. Çünkü bu süzülenlerin bir özelliği var. Balinalar atmosferin dışına çıkabiliyorlar. Peki neden? Neden atmosferin dışına çıkıyorlar? Ya da doğru soru: Neden atmosferin dışına çıkabiliyorlar? Çünkü orada da yaşayabiliyorlar. Kısa bir süreliğine de olsa dışarı çıkıyorlar ve geri iniyorlar. Belki de onları hayatta tutan şey burada değil de atmosferin dışında ama burada sıkışmışlar. Balinalar… Evet. Balina çünkü bana yeni bir dünyanın atmosferin dışında var olabileceğini gösterdiler. Gözlemlerimize göre Dağ da atmosferin dışına uzanıyor. Belki de çeşitli canlılara ev sahipliği yapan Dağ atmosferin dışında da farklı canlılar barındırıyordur. Ve bize bunun olabileceğini gösteren Balinalar. Ne kadar da görkemli yaratıklar. Gerçek olamayacak kadar büyükler. Atmosferin sınırında süzülüp, yukarısını aydınlatan ışığı kesecek kadar kudretliler. Yine de bağlı oldukları bu sulardan kaçamayacak kadar acizler. Onları daha fazla görmek ve çizmek istiyorum. O anı yakalamak istiyorum. Her anlarını yakalamak istiyorum.”

Kâtip, yardımcısının uzvunu tutarak yazmasını engelledi. “Bunları yazmana gerek yok,” dedi. Sonra Ressam’a dönerek, “Bugün konuşarak yeterince aklınızı yordun. Telepatiyi bu kadar uzun süre sürdürdün. Boşa enerji harcamaktan kaçının. Son soruyu da sorup bitireceğim. İniş sırasında ne yaptın?” dedi.

Ressam, düşüncelerini anlatırken ki hevesini yitirmişti. “Oturmam gereken koltukta oturdum ve ekibin kalan üyelerinin inişi gerçekleştirmesini bekledim. Bu süre boyunca resimlerimi düzenledim ve son çizimlerimi yaptım,” cevabını verdi.

Kâtip aldığı cevabı tabletine işledi. “Bununla rapor tamamlanmıştır. Gidebilirsin.” dedi.

Ressam oturduğu yerden kalktı. Geçide doğru yöneldi. Hareket etme şeklinden konuşurken yorulduğu belliydi. Ressam geçitten geçti ve görme mesafesinden çıktı. Kâtip ise bir sonraki ekip üyesini beklemeye başladı.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *