1. Gün
Ben Cevdet Yavuz. Bir astral seyyahım. Diğer bütün astral seyyahlar gibi evrenin bilinmeyen köşelerini bulup oralarda zaman geçirmek en büyük zevkim. Astral seyyah olmak zevkli olmasının yanında kendince zorlukları olan bir uğraş. Sonuçta evren mutlu koyunların sakince otladığı bir çayır değil. Uyumlu gibi gözükse de işin ayrıntısına görebileceğiniz yegâne şey kaos. Bundan dolayıdır ki başımıza çeşitli kazalar gelmesi kaçınılmaz. Bir keresinde yaşam olmayan bir gezegende bulunan yer üstü sıvılarını incelerken meteor yağmuruna yakalanmıştım. Gemime nasıl kaçtığımı bilemedim. Ali adlı bir seyyah arkadaşım da bir karadelik tarafından yutulmuştu. Ara ara hâlâ ondan sinyaller ve ses kayıtları alıyoruz. Fakat farklı gerçekliklerden geldiği için ne diyor neyden bahsediyor henüz anlayabilmiş değiliz.
Geçen gün astral düzlemde ilerlerken uzay boyutunda bir gezegen gördüm. Akıllı yaşam formlarına sahipti ama medeniyet olarak oldukça gerilerdi. Evrenin ücra bir köşesinde olduklarından ellerindeki yeterli ama yine de kısıtlı kaynağı kullanmayı kimse öğretmemişti. Yakın zamanda öğrenebileceklermiş gibi de durmuyordu.
Astral seyyahlar olarak astral düzlemi kullanabilen akıllı yaşam formlarıyla iletişim kurarız çoğunlukla. İletişim için astral düzlemi kullanabilmek biraz şart gibidir çünkü uzay boyutu göreceli birçok zamanı içerir ve bu da sağlıklı iletişim kurmamızı engelleyen bir durumdur.
Fakat bu gezegendekilere nedense yardım etmek istedim. Astral kıyafetimin içinde beni birden karşılarında gördüklerinde korksalar hatta bayağı dehşete düşseler de ateşi ve baltayı kullanmayı öğrettiğimde beni çok sevdiler. Topladıkları çeşitli kök ve meyvelerle beslediler beni. Çok duygusal anlar yaşadım. Birkaç alet bırakıp ayrıldım yanlarından.
2. Gün
Vahşet! Bugün gördüğüm şeyler tam bir vahşetti! Dün uğradığım gezegene tekrar uğradım bugün. Ben astral düzlemdeyken gezegende binlerce yıl geçmiş. Geçen sürede astral düzleme ulaşmalarını beklemiyordum ama yine de ihya ve imar edilmiş bir gezegenle karşılaşmayı umuyordum.
Geçen onca senede oldukça büyük ve görkemli bir piramit yapmışlar. Gezegenin kıt kaynaklarını buna harcamaları oldukça romantik geldi bana. Yine de işlevsel bir amacı olduğunu düşündüm. Ne bileyim uzay gözlemi falan olabilirdi. Sanırım bu daha romantik bir çıkarım oldu. Ama hiç de öyle değilmiş. Piramitlerini kurban törenleri için kullanıyorlarmış. Doksan ikinci adetini gören bakire kızları kurban ediyorlarmış. Kime? Bana! Neden doksan ikiyse artık!
Kurbanları bana ulaştığında onlara yardım elimi uzatmak için tekrar aralarına dönecekmişim. Cahillik ne büyük bir yoldan çıkma hali.
Hepsine güzel bir ders vermek için son kurban edilecek kıza bir hormon iğnesi yaptım. Doksan ikinci adetini görmesi için bir odaya kapatılmıştı. Zavallıcık çok korkuyordu. Birden beni karşısında görünce daha çok korktu ve bayıldı ama yaptığım iğne bir yıl adet görmesini engelleyecek. Bakalım kurban sunmakta oldukça cömert olan bu halk kızın hamile kalmadan adetinin kesilmesine ne yapacaklar?
3. Gün
Bir daha beni ilgilendirmeyen bir mevzuya burnumu sokmayacağım. Astral düzleme geçip öğle yemeğimi yedim ve geri döndüğümde kıza tapmaya başlamışlardı.
Benimle iletişime geçmiş. Ben onu seçmişim. Artık o da bir nevi tanrıymış. Ve daha bir sürü şey!
4. Gün
Trajikomik mi yoksa sadece komik mi bilmiyorum. Kızın çocuğu olmuş. Evet, benden. Zavallı kız adet görmeye başlayınca ölüm korkusuyla bu yola başvurmuş olmalı.
Yanlış davrandım. Bu küçük ders verme oyununda kızı kullanmamalıydım. İşler iyice çığırından çıktı.
İnançlarını çeşitli türlere ayırmışlar. Bir kısmı sadece kıza tapıyor, bir kısmı ise sadece çocuğuna, diğer bir kısmı ise her ikisine de. İnançlarında bir yanlışlık yok. Sonuçta hepsi yanlış ama birbirlerini kafirlik ile suçlayıp birbirlerine tahammül göstermiyorlar.
Akıl bunu mu gerektiriyor? Hayal kurabilen, inanabilen her varlık mutlaka bir düşman yaratıp onunla savaşmalı mı? Atalarımın ve daha nicelerinin tarihini düşünüyorum. Sanırım bu evrenin kanunlarından biri. Ne yapacağımı bilmiyorum. Keşke en başta yol göstermeye kalkmasaydım.
5. Gün
Ne yaptım ben? Savaşmaya başlamışlar. Kız ve çocuğu öleli çok olmuş. Ama inanç sahibi müritleri birbirlerini öldürmeye devam ediyorlar. Gezegeni mahvediyorlar. Bütün potansiyellerini ve enerjilerini savaşmaya harcıyorlar.
Gezegende birçok hastalık yayılmış. Her grup bu hastalıklar için birbirini suçluyor. Tek amaçları var. Piramidi ele geçirmek. Benim yani Mutlak Tanrının tanrıçaya göründüğü bu kutsal yeri ele geçirip inançlarının merkezi haline getirmeye çalışıyor her grup.
Çocuklarını dahi öldürüyorlar. En baştan beri kardeş olan bu varlıklar şimdi kendi kendilerini yok ediyorlar. Prometheusluk yapmaya çalışan ben Prometheus’un cezasını da hak ediyorum.
Ama bunlar birbirlerini ve gezegeni tamamen yok etmeden bu çılgınlığı durdurmalıyım. Sanırım tek bir yol var: Tufan.
6. Gün
Gezegeni bir dizi doğal felaketler ile temizlemeye karar verdim. Gezegenin güney kutbuna yerleştireceğim bir “Kasırga Çekici” ile bu işi halledeceğim. Ama aklı başında olan bir kısmının da kurtulması lazım.
Uzun araştırmalarım sonunda bir grup inançsız keşfettim. Ne bana ne kıza ne de çocuğa inanıyorlar. Tek amaçları gezegenlerini kurtarmak.
Kasırga Çekicini rölantide çalıştırmaya başladım. Diğerleri havadaki değişimi savaş isteğime yorsalar da benim ekip yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunu anladılar. Zeki çocuklar.
Onlara gözükmeyi veya açık yardım yapmayı düşünmüyorum. Bu onları yoldan çıkarıyor. Ama onlar fark etmeden küçük rötuşlar yapıyorum. Zaten işlerin çoğunu kendileri hallettiler. Yerin altında bir sığınak yapmaya karar verdiler. Kendilerine “Kendilerine İnananlar” diyorlar. Güzel bir isim.
7. Gün
Kendilerine İnananlar kurtuldu. Baştan başlayacaklar. Pandora’nın kutusunun aksine onların elinde bir tek umut var.
Ben ise çok yoruldum. Bugün dinleneceğim. Tanrıcılık oynamak gerçekten çok yıpratıyor insanı. Bir Tanrı varsa onu neden bir masanın başında otururken bulamadığımı şimdi çok iyi anlıyorum.
Selam @emreeryilmaz;
Kurgu hoşuma gitti, zekiceydi. Özellikle son cümleyi çok beğendim. Elinize sağlık, keyifle okudum…
Görüşmek üzere, iyi bakın kendinize…
Merhaba
İlginç bir öykü odudum kurgusal olarak, şaşırtıcı. Anlatıcı olarak konumlandirdiginiz öykünuzde sadece bir yere itirazım olabilir. Çok farklı bir boyutta ilerleyen bir metin de kafirlik la sunmak yerine yine kurguya özgü farklılıklar içeren bir ifade daha iyi olabilirdi diye düşünüyorum. Örneğin birbirini inançsizlik ile suçlayıp birbirine tahammül edemiyorlardi gibi.
“Sonuçta hepsi yanlış ama birbirlerini kafirlik ile suçlayıp birbirlerine tahammül göstermiyorlar.”
Yanlış anlaşılmasın sadece bir fikir,bir tek.orada takıldım çünkü. Bilim kurgu açısından Seçkide ki iyi orneklerdendi diyebilirim