Öykü

Çölde

Yılın en çok satan romanı Çölde mısırlı yazar Bennu Hamadi’nin üçüncü kitabı. İlk iki kitabına göre farklı bir dil kullanan yazara gelmiş geçmiş en prestijli ödül olan Kainat Edebiyat ödülü verildi. Sadece usta yazarlara verilen ödülü almasıyla dikkat çeken Hamadi ülkesinde hayatıyla da çok konuşuluyor.

Öncelikle kitabından bahsedeyim. Konusunu duyduğunuzda klişe olduğunu düşünebilirsiniz. Leyla ve Mecnun anlatısına benzeyen, birbirine aşık iki gencin kavuşamamaları etrafında gelişen bir hikaye ama o kadar akıcı ki okumaya başladığınızda elinizden bırakamıyorsunuz. Okuyanda adeta büyü tesiri meydana getiren romanın çevrildiğinde bile dilinden bir şey kaybetmemesi ilginç. Ben hem orijinalini yani Arapçasını hem Türkçesini okuduğumu, ikisinden de ayrı lezzet aldığımı söyleyebilirim.

Roman şu cümleyle başlıyor: “Size iki kişinin aşkını değil, kendi aşkınızı anlatacağım.” Bu iddialı ifadeyi görünce, “Hadi oradan, yanılıyorsun,” diyerek haklı çıkma hevesiyle okumaya devam ediyorsunuz. Okudukça içine çekiyor metin. Hikâye tanıdık ama kurgusu oldukça etkileyici. Karakterlerle empati yapmakla kalmıyor, onlarla yaşıyorsunuz.

Öyle farklı bir tınıda yazıyor ki bize ait olmayan, atalarımızdan miras kaldığı halde farkına bile varamadığımız, hiç tanışmadığımız duygular harekete geçiyor. İlk karşılaşmayı şöyle anlatıyor: “O gün doğdum ben, o gün öldüm. O gün huzura erip göğe yükseldim. O gün cenneti yakıp cehennemi söndürdüm. O gün tanrıyı gördüm ben, iman ettim.”

Anlatıcı ben anlatıcıyla başlasa da sürekli değişiyor. Her sayfa yeni bir sürprize açılıyor; diyaloglar, mektuplar, şiirler, resimler, haritalar, şarkı notaları. Deneysel unsurlar barındırmasına rağmen kurgusu daha çok konuşuldu.

Aslında yazar ülkesinde yeni yeni tartışılmaya başlandı. Katmanlı yapısına ters kolayca anlaşılırlığı çok satanlar listesine hızlıca girmesini sağlamış. Dergilerde isminin geçmemiş olması da eleştirmenlerin okumaması, hakkında yazmaması ile sonuçlanmış. Neyse ki ödül ona hak ettiği değeri verdi.

Hamadi müthiş bir şey yapmış aslında. Evrensel bir duyguyu evrensel bir dilde söylemiş. Takdir edersiniz ki aşkı anlatabilmek zordur. İnsanlığın hafızasında çok iyi aşk metinleri varken bunu yapabilmek iki kat daha zordur ama yapmış. Kitabın bazı bölümlerinde gözyaşlarınıza engel olamıyorsunuz: “Senin için dağları delemedim ben, çölleri aşamadım. Aylarca bekledim kavuşmak için, günlerce yürüdüm ulaşamadım.”

Kitapta anlattıkları gerçekten yaşadıkları mı sorusu aklınıza gelebilir. Bilirsiniz yazarların eserlerinde otobiyografik izler vardır. Özellikle ilk eserlerinde açıkça görülür bu. Yazar, önceki iki eserini yok saydığına göre bu eserinin ilk olduğunu düşünebiliriz. Aşk hikayesi olması da bu tezimizi güçlendirir. İnsan yaşamadığı olayları yazabilir ama yaşamadığı duyguları yazabilir mi bilmiyorum. O halde hadi Hamadi’nin hayatına bir göz atalım.

Lisans eğitimini Toplum ve Birey İlişkileri üzerine tamamlamış. Toplum ve Birey Çatışmasının Edebiyatta Örnekleri konulu tez yazmış. Farklı ülkelerde öğretim üyesi olarak görev almış. Özel hayatı ise oldukça çalkantılı. Gençliğinde kısa süreli bir evlilik yapmış. Çocuğu olmadığı için ayrılmış. Birkaç kez intihar girişiminde bulunmuş. Ailesi yok. Onları bulmak için çok çabalamış ama hiçbir iz bulamamış. Çölün ortasında büyük bir malikanede tek başına yaşıyor. Kendi ifadesiyle hiç aşık olmamış.

Zeynep Kahraman Füzün