Gecenin bir yarısı yanıma geliyorsun. Saçların dağılmış, karanlık gözlerini uyuşturmuş. Gözlerini ovuşturuyorsun beyaz, narin ve yumuşak ellerinle. Sarı lambanın ışığı rahatsız ediyor seni. Ne kadar da sevimli görünüyorsun bu kılıkta. Pijamandaki deniz kızları, beni teras kattaki çocukluğumun geçtiği odaya -pijamalarıma, yatağıma ve karanlıkta parlayan yıldızlarıma- götürüyor. Saçlarım deniz yosunu kokuyor. Yastığımda bir sonraki banyo vaktine kadar temizliğin huzur veren kokusu var. Bazı geceler alt pijamamın tekine iki bacağımı da sokuyor, dünyanın en güzel varlığı olduğumu düşünerek dalıyorum uykuya. Senin yaşlarındayım. Kendimi deniz kızı sandığım büyülü vakitlerden kopmak istemiyorum. Aklımdan geçenlerden bihaber -Anne, diyorsun, niye balkondasın bu saatte? Babamı mı bekliyorsun? Gel hadi anne, birlikte yatalım .
Elimi sigara paketine uzatırken anlıyorsun biraz daha kalacağımı.Yanımdaki sandalyeye ilişiyorsun. Ben bir sigara daha yakıyorum. İçme ,diyorsun boynunu bükerek. Seni dinlemediğimin farkındasın. Zorunlu bir kabullenişle küllüğe uzanıyorsun. Masanın ucundaki mavi küllüğün düğmesine basıp ne kadar izmarit varsa gecenin sessizliğini yırta yırta gömüyorsun plastik kutuya .Kederlerimi de izmaritlerle hapsediyorsun.
Anne, biliyor musun babam hayattan hiç zevk almıyormuş ,diyorsun. Bu cümle tanıdık geliyor. Ama senden duymayı hiç beklemiyorum. Gözbebeklerinde derin su damlaları beliriyor. İçine içine ağlamaktan vazgeçiyorsun böylece. Gözyaşların yanağından ip gibi süzülüyor, üzerine damlıyor usulca, pijamandaki deniz kızları büyüyor. Onun defterini okuma ihtimalin geçiyor aklımdan. Sıkıldım, yazıyordu defterde. Onu da okumuş olmalısın. Utanıyor muyum, bilmiyorum. Sigara yanıklarının pötikare masa örtüsünde açtığı deliklerle oynuyorum parmağımla. O an kalbim kulaklarımda atıyor. Biri, enseme bir odun parçası indiriyor. Dilim uyuşuyor. Tam bu sırada , nerden çıkarıyorsun bunu, diye soracak oluyorum . Bir nefeste sıralıyorsun içinde sakladığın ne varsa.
“Babam artık sürekli telefonuna bakıyor.Gülmüyor.Konuşmuyor.Okuldakilerden bahsediyorum, beni telefonuna bakarak dinliyor. Arada bir kafasını sallıyor . Bisiklet sürmeye sahile gittiğimiz gün var ya, dirseklerimin kanadığı gün, ona seslendiğimi de duymadı. Bir abla kalkmama yardım etti. Babam yine telefona bakıyordu tabii. Sonra, bana hikayeler okumuyor eskisi gibi, büyüdün artık, diyor. “Benim de fikrimi merak ettiğini anlıyorum bakışlarından.Tepkisiz dinliyorum. “Ben büyümek istemiyorum anne.” diyorsun. “Sen benim küçük kızımsın hâlâ.” diye fısıldıyorum gözyaşlarını silerken. Cebinden sümükten yapışmış kağıt mendili çıkarıp ucunda bir yere burnunu siliyorsun üstünkörü. Sessizliğin uzun sürmüyor. “Eskisi gibi değilsiniz anne. Balkonda içtiğimiz çaylarımız, saatlerce güldüğümüz taklitleriniz de yok. Sizin aranız iyi değil, biliyorum. Konuşmalarınızı duyuyorum, diyorsun. Ya sustuklarımı bir bilsen, diyorum içimden. Sigaramdan bir nefes alıyorum . Anlatması zor. Zaman kazanıyorum.
Ben de çok mutsuzum. Çok uzağız, aramızda dağlar var . Evet çay saatlerimiz bitti. Evet kimseyi taklit de etmiyoruz. Birileri bizi taklit edip gülüyordur belki de. Banane gülerlerse. Geçen gün iyi değilsen doktora gidelim dedim, ilaç iyi gelir diye . İşine gelmedi tabii, cevap bile vermedi. Beni hiç umursamıyor son zamanlarda zaten. Deniz kızıyım ben, kül kedisi miyim? Elimi de tutmuyor sokağa çıktığımızda. Evet elleri de çok güzel babanın, avuçları da hep terler. Elimi tutsaydı bilirdim hâlâ terliyor mu terlemiyor mu? Gözlerimi çok severdi, şimdi baksa ya gözlerime. Nazara gelmiş olmasın. Kesin nazar var bu adamda. Annesi kurşun döküyordu gençliğinde. Kurşun döken birini bulmalı. Sıkıldım, ne demek? Çocuk mu bu adam be? Demek sıkıldığı için başını kuma sokuyor. Demek gözlerimdeki fersizliği görüyor da görmezden geliyor. Yok, saçlarımın rengini sevmedi o. Kendi saçını da beğenmiyor ki zaten. Kaç kere dedim ona, git saç ektir, diye. Parmaklarını birbirine sürtüyor , para yok diyor, anlıyorum. Pijamam mı delindi? Güzelim pijamayı da yaktım. Elim titriyor. Olsun . Sıkıldın ha. Neyden sıkıldın peki. Şu duvarda yürüyen peygamber böceğinden de mi sıkıldın? Terlikle isabet alsam? Günah, öldürmeyin dedikleri böcek bu. Ben de sıkıldım .
“Anne, sen beni duymuyor musun? Sigaranı söndür hadi, külü diyorum pijamanı deldi.” diye sarsıyorsun beni. Boş ver pijamayı sen, sarıl bana, diyorum. Sıkıca sarıl bana.
Merhaba,
Şimdiki zaman’ın ağırlığı, ikinci tekil anlatımla birleşince kırılmış. Şahsen ilk defa şimdiki zamanla yazılmış bir öyküyü okuyabildim, gayet güzel olmuş.
Elinize sağlık.
Merhaba,
Yorumunuz çok değerli.Teşekkür ederim. Bilinç akışı tekniğiyle yazdığım bir öykü. Kadının zihninden geçenleri; gramere uymadan yazmaya çalıştım. Dağınıklığın ve şahıslar arasındaki kopuşların olması bundan. Sevgiler.
İçimdeki masal kızını derinden çekip çıkaran sonra da onu gerçeklerle yüzleştiren kıymetli bir öykü olmuş. başarılar.
Teşekkürler değerli yorumunuz için. Çok güzel özetlemişsiniz. Sevgiler…
Merhabalar @hayatsever
Sanırım ilk öykünüz, hoş geldiniz Seçki’ye.
Anlatımınızı beğendim. Çok geniş yelpazesi olmayan bir konu; ama akıcı bir dille yazılmış.
Bir küçük eleştirim başlığınıza. Kendi başlığımı da bu ay beğenmediğimi belirterek söylemek istiyorum, ‘çileli’ kelimesinde sevmediğim bir anlatım var. Biraz arabesk bir bakış açısı katıyor. Bunun olmasını seçmiş de olabilirsiniz; ama eğer gözünüzden kaçtıysa diye söylemek istedim.
Yeniden hoş geldiniz, sonraki seçkilerde görüşürüz.