Vaktizamanında bu küçük kasabada, adına Zindan Dede derler, pos bıyıklı, ekşi suratlı bir adam yaşardı. Gözleri birbirine normalden fazla uzak, saçları o yaştaki bir insana göre fazla gür, kamburu fazla çıkık bir adamdı. Kendisine Zindan Dede denmesinin nedeni, kasabadaki en gösterişli eve sahip olduğu halde bodrum kata kapanıp oradan haftalarca çıkmayışıydı. Bodruma kapanmasının nedeni ise çocukluğunun rezil bir şekilde geçtiği tavan arasından en uzakta olma isteğiydi. Ama bunu bilenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmezdi.
Zindan Dede, bodrumdan çıktığı zamanlarda çocuklara masal anlatırdı. Bunu yaptığı için onu sevimli, tonton bir dede sanmayınız. Zira bu masallar onun ismi kadar karanlık, çocuklar için son derece tehlikeli ve karamambalar kadar zehirliydi. Ve bunu bilenlerin sayısı pek az diye bir azınlık oluşturmaya yetmezdi.
Yaşlı adam geceleri sadece çocukların duyabileceği sihirli bir flütle davetkâr melodiler çalardı. Çocuklardan her biri, her gece teker teker adamın evine büyülenmiş bir halde gider ve bir daha geri dönemezdi. Akıbetlerini bilenlerin sayısı ikiydi ve sonsuza kadar değişmedi. Birincisi olayların odak noktası Zindan Dede, ikincisi ise dilsiz karısı Keder’di.
* * *
Cafer, kasabada kalan son çocuktu. Bu yüzden yalnız başına tuvalete gitmesine dahi izin yoktu.
“Hadi bakalım, uyku vakti.”
Fistan Hanım, oğlunu kaybetmekten çok korkmasına rağmen güçlü durmaya gayret edip ona bir şey belli etmemeye özen gösteriyordu. Ama çocuğun uykuya daldığı anda sessizce ağlayıp bu gece belki de kendi çocuğunun kaybolacağını düşünürdü.
“Korkma oğlum tamam mı? Yanındayım ben.”
“Neyden korkacakmışım? Hiç korkmam ki ben. Işığı da kapat hem. Karanlıktan bile korkmam.”
Zavallı kadın ışığı kapatıp oğlunun yanına uzandı. Cafer’in evden çıkıp gittiğini ruhu bile duymadı.
* * *
Sihirli bir melodi odaya dolduğunda Cafer uyandı. Sadece odayı değil, çocuğun saçlarından tırnak uçlarına kadar tüm vücudunu saran ses, onu doğruca Zindan Dede’nin evine getirdi. Tokmakla kapıya üçüncü vuruşunda çift kapaklı tahta kapı gıcırdayarak açıldı.
* * *
Keder, karşısında duran çocuğa içi burkularak baktı. Bu eve gelen son çocuk olduğunun farkındaydı. Cafer’in elinden tuttu, merdivenlerin olduğu yöne yürüdüler. Bu arada sihirli müzik yerini derin bir sessizliğe bırakmıştı.
Zindan Dede tavan arasında onları bekliyordu. Bu basık ve loş mekân, belleğinden silemeyeceği hatıraları barındıran yerdi. Ama özellikle burada beklemesi sebepsiz değildi.
Kadını ve çocuğu karşısında görünce “Gel bakalım Cafer.” dedi ve bir el hareketiyle Keder’i oradan gönderdi.
“Sana anlatacağım masalı dinle. Gel bakalım otur şöyle.” dedi misafirperver bir tavır takınarak. Küçük çocuk Zindan Dede’nin tam karşısına, yere diz çöküp oturdu.
İhtiyar, “Bir varmış bir yokmuş.” şeklinde bir girizgâhla başladı masalı anlatmaya.
“Rengârenk düşlerinde siyaha hiç rastlamayan çok mutlu bir çocuk varmış. Düşlerinde gezer, yer içer ve uyurmuş.”
Zindan Dede gözlerini Cafer’in gözlerinin içine dikip devam etti. “Ama böyle düşleri hiç bilmeyen yetişkinler hep onun etrafındalarmış. Yürekleri küflü, nefret ve öfkeyle doluymuş. İçlerinde büyüyen kin, kalplerine sığmaz yüzlerine taşarmış. Tebessüm etmeyi bilmez, hep kaşlarını çatarlarmış.” Adamın sesi her bir cümlede biraz daha yükseliyordu.
“Ve bir gün sürekli gülen, nefret nedir bilmeyen o çocuğa tahammül edemeyip onu kalpleri kadar kirli ve karanlık tavan arasına kilitlemişler. Gün olmuş çocuk büyümüş, onlardan biri olmuş. Gülmeyi unutmuş, öfkeyle dolmuş.”
Cafer’in gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Hayret ve korku dolu bakışlarla Zindan Dede’nin masalını dinlemeye devam ediyordu.
“O da çocuklara tahammül edemez olmuş. Kendisine yapılanların intikamını çocuklardan almaya karar vermiş ve daha beterini yapacağına ant içmiş. Bir gün öfkesi bir iblis tarafından, sihirli bir flütle ödüllendirilmiş. Öyle bir flütmüş ki bu, sesini duyan çocuklar anında büyülenirlermiş.”
Korkudan tir tir titreyen çocuğun gözleri dolmuştu.
“Ve büyülenen çocuklara istediğini yapabilirmiş. Aklına gelecek en çirkin şeyleri bile…”
Cafer ağlamaya başlamıştı.
“Ama küçücük veletler için büyük zahmetlere girme niyetinde asla olmamış. Her gün çocuklara birer birer masal anlatmış. Masallar çocukların kulaklarına zerk olmuş, onları zehirlemiş, kanatmış. Ama sonu hiç değişmemiş. Her yeni gün, bir çocuk daha eksilmiş.”
Çocuğun kulaklarından zehirli bir sarmaşık çıktı. Hızla uzadı ve bütün vücuduna dolanmaya başladı. Sıktıkça sıkıyor, çocuğun nefes almasına izin vermiyordu. Cafer olduğu yere yığılıp kaldı. Sarmaşık, geldiği gibi hızla çocuğun kulaklarından geri gitti, küçük bedeni terk etti. Bu sefer de ince, mavi bir buz tabakasıyla örtüldü tüm vücudu.
“Gökten tek bir elma bile düşmemiş.”
Zindan Dede yerde yatan Cafer’in üzerine bir nefes üfürdü. Buz tabakası ince çizgiler oluşturarak çatladı önce. Sonra parçalandı, tuzla buz oldu.
Keder, bir elinde süpürge bir elinde faraşla tavan arasına girdi. Buraya sıkıştırılıp parçalanan çocukluktan geri kalan, yerdeki bir avuç buz yığınını temizledi.
Zindan Dede’nin ağzından verdiği nefes, hastalıklı bir cümle olup döküldü dudaklarından:
“Ve masal da burada bitmiş.”
- Begil Oğlu Emren - 15 Haziran 2015
- Ölmek ya da Ölmemek - 10 Ağustos 2011
- Kaptanın Sandığı - 15 Temmuz 2011
- Kötücül Bir Masal - 13 Eylül 2010
- FRANNY - 9 Ağustos 2010
Selamlar Burcu,
Öncelikle tebrik ederim. Her öykünde kendini bariz bir şekilde geliştirdiğini fark ettiriyorsun. Bu çok sevindirici bir haber. : )
Dili gayet iyi kullanıyorsun, tanımlamaların tam yerine oturuyor her seferinde. Okuduğun ve okurken de doğru tercihler yaptığın (Alper Canıgüz gibi. 😛 ) rahatlıkla belli oluyor.
Öykünün baş taraflarındaki gerilimli hava, öykünün kısalığı içinde kayboluyor. Biraz “Fareli Köyün Kavalcısı” tadında; ama yine de kendi özgünlüğüyle de adından söz ettiriyor.
Keşke masalı daha uzun tutsaydın, diyebilirim olumsuz bir eleştiri olarak. Çünkü yüklediğin mesaj gerçekten çok manalı. Bunun için ayrı olarak tebrik ederim.
Final sahnesi de beklenen vuruculukta olmuş.
Ellerine sağlık, her öyküde üstüne koyarak gelmeye devam ediyorsun.
Yeni öykülerini sabırsızlıkla bekliyorum! : )
Bir masal bu kadar üzücü ama bir yandan bu kadar mı tatlı olabilir? Evet olabilir, şu an gördüm bunu. Kısa ve öz şekilde hem de.
Ellerine sağlık!
Bazi filmer vardır masalların krokunç uyarlarmaları şeklindedir. Pamuk Prenses ve Pinokyo’nun bu tarz filmleri mevcut örneğin. Ayrıca Grimm Kardeşler’in de böyle bir filmi var. Öykünü okurken bunlar geldi aklıma ve emin ol bunu çok beğendiğim için söylüyorum :). Karanlık bir masaldı seninki, başlığına yakışır bir masaldı hem de. Cafer kurtulsun çok istedim aslında :/. Keder belki onu kurtarır dedim ama sonu kötü biten bir masal oldu. Her ne kadar bu mutsuz son beni rahatsız etse de bu iyi bir şey.
Beni etkileyen, kısa ama gerçekten vurucu bir masaldı bu :).
Kısa olmasına rağmen böyle etkili yazabildiğin için tebrik ederim. Masal evreninin karanlık topraklarında gerçekten etkileyici bir hikaye oluşturmuşsun. Diyorum ya, Cafer’i kurtarıp içime su serpmedin 😀
Tebrik ederim, oldukça başarılıydı. Ellerine sağlık 🙂
Onur,
Selam. Bu övgü beni çok mutlu etti 🙂 . Yazma şevkiyle doldum, çok teşekkürler.
Okumaya çalışıyorum. Tabi Alper Canıgüz’ün yeri başkadır :p .
Fareli Köyün Kavalcısı aklıma gelmedi değil. Yakalamış olmana sevindim 🙂 .
Eleştirin için teşekkür ederim ayrıca. Yazdıklarımı uzun tutmayı beceremiyorum şimdilik. Ama böyle söylendikçe daha uzun soluklu öyküler yazmaya çabalıyorum 🙂
Önümüzdeki seçkide değil belki ama yeni öykülerde buluşmak dileğiyle.
magicalbronze,
Yorumladığın için çok teşekkür ederim. Hüznün yanında biraz da tat verebilmişsem ne mutlu bana. Beğendiğine sevindim 🙂 .
Fırtınakıran,
İçten yorumun için çok teşekkür ederim 🙂 . Açıkçası dediğin filmlerin hiçbirini izlemedim ama aklımın bir köşesine yazıyorum şimdi.
Cafer’i kurtarmazsam daha iyi olacağını düşündüm. Bu şekilde belki daha etkili olacaktı. Ki sen de bunu söylemişsin, sevindirici 😀 . Tekrar teşekkür ederim 🙂 .
Masalımsı anlatımını gayet başarılı buldum. İlgi çekici bir konusu vardı. İlk iki paragraftan itibaren beni sardı. Ellerine sağlık beğendim bu hikayeyi ben.
Uyumlu ve dengeli. Cok hos bir hikaye tebrikler.
Öyküyü çok beğendim. Gerçekten başarılı olmuş. Kısa olmasına rağmen biraz daha üzerinde çalışılarak koca bir roman olma yeteneğine sahip.. Ve sonu kötü biten her şeye bayılırım… =)
Malkavian,
Biraz geç kaldım ama yorumladığın için çok teşekkürler. Beğenilmesi güzel. 🙂
Çağıl,
Beğenmene sevindim gerçekten. Geciktim cevap vermekte, teşekkür ederim :).
Adil Öztürk,
Yorumunuz için teşekkür ediyorum.