Öykü

Kule (Okyanus Krallığı 2)

Not: Bu bir devam hikayesidir. İlk bölümü okumayan arkadaşlar buraya tıklayıp bölüme ulaşabilirler.


Uçaktan inince bir jip kiraladık ve yolculuğumuzun sarsıntılı kısmına başlamış olduk.

“Kaç yaşındasın?”

“21”

“Aynı yaştayız ve benim çocuk olduğumu düşünüyorsun öyle mi? Hadi gerçeği söyle.”Gülümsedi. “Uzun süre aşağıda yaşadım. Yani senden çok daha yaşlıyım.”

“Yaşlı ve güzel bayan lanetten de söz eder misiniz?”

“Okyanus krallığı savaşı kaybetmek üzereydi. Bunu bildikleri için kalan bütün gemilerini lanetlediler. Savaşta ölen kardeşlerinin kanlarıyla sıvadılar. Kan önemlidir. Her şeyden habersiz, gemilere çıkan düşmanlarının ömrü saatlere inmiş oldu böylece. Halkının büyük kısmını böyle kaybetti Christopher. Buna karşılık her yere yayılan bir söylenti vardı. Alex’i öldürüp, soyunu yok edecek bir kadın savaşçı bulmuştu.”

Yine sessizliğe gömüldük. Summer dikkatini yola vermişken ben de olanları ve aklımda kalan diğer soruları düşünmeye daldım.

*

Çöldekilerin ne istediğini haber vermek için tekneye çıkan Victoria çok neşeli görünüyordu. Haberler iyi olmalıydı. Konuşmalardan anladığım kadarıyla ne sürü ne de Sum tam olarak ne olduğunu bilmiyordu. Ama iki taraf için de önemli bir şey olmalıydı ki Summer’ın hemen gelmesini söylediklerinde annesi de babası da karşı çıkmamıştı. Ve şimdi sabah serinliğinde, daha güneş saklandığı yerden çıkmamışken,çöle doğru ilerleyen bu jipin içindeydik.

Açıkçası benim bu işe nasıl karıştığıma dair bir fikrim yok. Victoria benim Summer’a eşlik etmemin iyi olacağını söylediğinde Sissy hariç herkes çok şaşırdı. Ama iki kişilik uzun bir yolculuğa hayır diyemeyecek kadar tutuldum sanırım bu kıza. Ve işte buradayım.

*

Daldığım düşüncelerin etkisiyle ne kadar ilerlediğimizi fark etmemiştim. Çölün tam ortasında olmalıydık. Mavi, bulutsuz gökyüzünün altında sarı kumlardan ibaretti tüm manzara. Arabayı durdurduğunda doğru yere geldiğimizi nasıl anladığını merak ettim.“Sen bekle. Geldiğimizi haber vermeliyim.”

Jipten birkaç adım uzaklaşıp çömeldi ve ellerini kuma bastırıp bekledi. Sonra tekrar doğrulup yerine döndü.“Hazırlan şimdi burada olur.”

Acaba kendimi neye hazırlamalıydım? Ne kadar hazırlansam da göreceğim şey her neyse beni şaşırtmayı başaracaktı.Dakikalar sonra kumların arasında kocaman bir yılan belirdi. Beklediğimiz şey -kişi- bu olmalıydı. Arabadan indik.Yılan da hemen önümüzde durdu ve bir silkinişte çıplak bir kıza dönüştü.

“Ah yine mi? Bu artık rahatsız edici olmaya başladı.” Yüzümü buruşturdum.Kız alaycı gülümsemesiyle karşılık verdi. Aynı anda tatlı bir ürperti geçti vücudundan.Ve göğsünden, kalçasının biraz altına kadar gerekli yerleri kapatan bir elbise çıktı ortaya; yılan derisinden, parıldayan bir elbise.Sahip olduğu iki farklı bedenin iki farklı tenini birleştirmişti.

“Göz alıcı ha? Safkan olmadığın için üzgünüm.”

“Sen ne diyorsun! Ben %100 insanım safkan!”

“Hayır değilsin.”

“Ah demek buymuş. Bana ailenden bahsetmeliydin Sam.” Bunu söyleyen Summer’dı ve neşeli görünüyordu.

“Ne olmuş aileme?”

“Anlamıyor musun sende benim gibi yarımsın. Sissy bu yüzden aklını okuyabiliyordu. İnsanların aklını okuyamaz.”

“Sissy akıl mı okuyor!”

“Lamia başka neler görüyorsun?”

“Bu biraz ilginç aslında. Ne olduğunu göremiyorum.”

“Dryad mı yani?” Bir an için yüzünde korkmuş bir ifade gördüğüme yemin edebilirdim.

“Bunu araştırmalıyız.”

“Durun bakalım. Benden bahsediyorsanız daha açık konuşmalısınız.”

“Ben kan okuyabiliyorum.”

“Sissy haklıymış Sam, sen de özelsin.”

“Pardon bu söylediklerinizin bana mantıklı gelmesi gerekiyor mu? Bunca yıldır bu bedenin içindeyim ve hiç sıra dışı bir özelliğini görmedim.”

“Bende de bir farklılık göremiyorsun değil mi? Çünkü insan olmaya daha yakınım. Ama suda da yaşayabilirim. Babamdan gelen bir özellik bu. Kulaklarımın arkasında solungaçlarım var.” Saçlarını hiç toplamadığını fark ettim o an. Kulaklarım uğulduyordu. Bir balığa mı aşık olmuştum? İnsan değil miydim?

“Ben neyim peki?”

“Öğreneceğiz.”

“Hadi Kuleye inelim.”

“Çıkalım diyecektin herhalde.”

Birden sert bir rüzgar esmeye başladı. Savrulan kum taneleri jilet gibiydi. Tek kolumu kaldırıp yüzüme siper etmeye çalıştım. Ama boşunaydı. Tenimin açıkta kalan kısımları küçük çiziklerle kaplanmıştı. En kötü tarafı ise benden başka bu durumdan şikayetçi birinin olmamasıydı. İkisi de çok rahat görünüyorlardı.

Ben bunları düşünürken kumlar metrelerce havaya yükseldi ve etrafımızda dönmeye başladı. Hortumun ortasında kalmıştık. Çevremizi yada gökyüzünü görmek mümkün değildi.. Ama acı birden geçti. Şimdi delici kum tanecikleri bize dokunmadan savruluyorlardı. Kumdan duvarlarıyla bir odanın içindeydik sanki.

Ayağımızın altındaki kumlar çekildi ve ortaya Kule’nin en üst kısmı olduğunu tahmin ettiğim koni şeklinde bir çatı ve hemen altında bir kapı çıktı. Lamia, Summer ve ben sırayla kapıdan geçtik.

Merdiven yerine aşağıya doğru bir yol kıvrılıyordu. Sarı kahverengi arasında değişen renklerde,küçük taşlarla döşeliydi yerler ve duvarlar. Bir arabanın geçebileceği kadar geniş bir yoldu bu. Lamia uflayıp duruyordu. Geride kaldığımız için durup beklemek canını sıkıyordu ama hızına yetişmek mümkün değildi.

Nereden geldiğini anlayamadığım bir ışık, ilk başlarda yolumuzu aydınlatıyordu. Ama ilerledikçe ışık azaldı ve önümü göremez oldum. El yordamıyla kızların ayak seslerini takip ederek ilerlemeye çalıştım. Ancak iki kez tökezleyip üçüncüde yere kapaklanınca sesimi çıkarmak aklıma geldi. Kafam çok karışıktı.

“Hey bu şekilde mi devam edeceğiz? Karanlıkta önümü görecek kadar özel değilim anlaşılan. Summer? Eee..yılan kız? Lamia?”

Hiçbir cevap alamadığım gibi, artık ayak sesleri de duyulmaz olmuştu. Panik dalgasının damarlarımda gezindiğini hissedebiliyordum. Yol artık eğimli değildi. Duvarlara tutunarak ilerledim. Ama bir süre sonra onlar da yok oldular. Şimdi zifiri karanlıkta önümde arkamda ne olduğunu bilmeden öylece kalakaldım. Kıpırdayamıyordum.

“Komik değil Summer. Hele ki bu aptal yere senin için geldiğimi düşünürsek, hiç ama hiç komik değil.”

“Sam?” Koşarak geldiğini duyabiliyordum. “Sam beni sevdiğini mi düşünüyorsun?” Kollarını boynuma doladı. Nefesim kesildi. Keşke heyecandan olsaydı ama değildi. Boğazıma geçirdiği demir nesnenin soğukluğu içimi ürpertmişti. Ne yapıyordu bu kız böyle?

Geri çekilirken tiz bir kahkaha attı. “Hayır tatlım sevmiyorsun. Sadece öyle düşünmeni sağladık.” Ne?!

Kollarım havada asılı kalmıştı. Boynumu ve koltuk altımdan dolanıp göğüs kafesimi sıkan garip demir bir nesnenin içindeydim.

“Summer ne yaptın bana? Nasıl bir şaka bu? Çıkar şunu. Işıkları aç.”

“Ah kız gibi mızmızlanma çocuk. Sinirlerimi bozuyorsun.”

Garip bir gürültü yankılandı ve ayaklarım yerden kesildi. Bağlı olduğum demirlerin beni havaya kaldırmasını sağlayan düzeneğinin gürültüsü olmalıydı bu. Tahminimce bir metre yukarıya çıkmıştım ki ses kesildi, havada asılı kaldım.

“Summer!!”

Yine kaynağını anlayamadığım ışıklar bulunduğumuz yeri aydınlattı. Yüksek tavanlı büyük bir odadaydık ve üstümdeki gibi bir sürü demir yeleğin sarktığı zincirler vardı etrafımda. Ama benden başka asılı kimse yoktu.

Tam karşımda, yerde dört kız duruyordu . Summer, Lamia ve kim olduklarını bilmediğim son derece korkutucu iki kişi daha. Benim orda asılı olduğumdan habersizmiş gibi konuşmaya dalmışlardı. Ne söylediklerini duyamıyordum. Zincirlerimden kurtulmak için çabalarken bir yandan da diğer iki kızı incelemeye koyuldum.

Tabi ki çıplaktılar. Ama diğerlerinden farklı olarak onlar insanlıktan çok uzak görünüyorlardı. Hepsinden daha uzun olanın, akrebinkini andıran bir kuyruğu vardı. Arkası bana dönük olanın ise alnından başlayan saç örgüsü ensesinden itibaren sırtındaki kıllarla birleşip aşağıya uzanıyordu. Örgünün bittiği yerde, kuyruk sokumunun üstünde ise bir at kuyruğu vardı. Değişimleri yarım kalmış gibi görünüyorlardı. Ve bu insanla hayvan arasına sıkışmış bedenleri gerçekten korkutucuydu.

“Summer lanet olsun ne yaptığını sanıyorsun?” Dikkatlerini çekmeyi başarmıştım. Summer bana doğru yürüdü.

“Görevimi yapıyorum Sam.”

“Görevin beni asmak mı? Bunun için mi geldik buraya?”

“Aptal olma. Seni öldüreceğiz anlamıyor musun?”

“Ama neden?” Lamia’yla konuştukları geldi aklıma. Dyrad gibi bir şeyden bahsetmişlerdi ve Summer endişelenmişti. “Olduğumu düşündüğünüz şey yüzünden mi?”

“Sen hiçbir şeysin çocuk. Dyradların erkekleri aramızdaki en güçlü türdür. Ama senin şu haline bak neredeyse ağlayacaksın.”

Hırsla boynumdaki demire saldırdım. Çaresizlik beynimi kemiren fare gibiydi. “Çıkar şunları seni yalancı! Kandırdın beni.” Güldüler. “Ucube arkadaşlarını eğlendirebiliyorsam ne mutlu bana!”

Akrep bozması, kuyruğundaki kıskacı bana doğru savurdu. “Sözlerine dikkat et.”

“Christopher dediğini yapmıştı. Birini yolladı. Ne yaptığını bilmeden, kendinden bir parçayı; saçlarını verip bir gemi ve dolayısıyla kan alan bir kadın. Chris’in tek hatası annemi seçmekti. Fiziksel olarak dayanıklı olabilir ama duygularını dizginleme de sorun yaşıyor. Görevini öğrendiğinde Sukeena öldürmesi gereken kişiye aşık olmuştu bile. Aşkı anlaşmayı bozdu ama hamile kaldığında görev bana geçti. Ve beni bağlayan bir şey yok. Bu yüzden şimdi Okyanus Krallığı diye bir yer de yok. Annem için babam olacak o ahtapotu sağ bıraktım ama ikisine de su yüzüne çıkmak yasak. Zaten emrimdeki bir düzine yunus bunu yapmalarına engel olmak için görevlendirilmiş durumda.”

“Victoria kendi halkına ihanet mi etti yani?”

“Sadece onlar değil, başkaları da var. Söylemiştim yunuslar gösterişi sever. Kazanan tarafta olmak onlar için en doğru karardı.

Sana gelince balık olmadığın halde neden öldürüldüğünü merak ediyorsundur sanırım. Sen yarı Dyradsın. Ağaç perisi gibi şirin bir ismi var kadınlarınızın. Onlar problem değil. Ama sayısı az olan erkek Dryadlar çok güçlüdür. Ve şimdi sıra onlara geldi. Tabi başlangıcı senin gibi işe yaramaz bir Yarımla yapmak hiç zevkli değil. Ama çok lazım olsan seni insan aileye bırakmazlardı değil mi? ”

“Hadi bitir şu işi artık.”

“Elveda küçük dostum.”

Kızların üçü uzaklaşırken karanlığa gömülen odada en son gördüğüm şey akrebin bana doğru sıçradığıydı. Dayanılmaz bir acının tüm vücuduma yayıldığını hissettim. Dakikalar sonra bilincim beni terk etti.

Kule (Okyanus Krallığı 2)” için 2 Yorum Var

  1. Geç kalan yorum için üzgünüm. Önce ilk bölümü okumam gerekti de… Şimdiye kadar gayet iyi gittiğini söylemeliyim. Hikayenin gelişimi ve kurgusu çok hoşuma gitti. Bir sonraki bölümünü merakla bekliyorum.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *