Öykü

Sisli Bir Seherde

Sisli bir seherde, çoban, yunt* ağılı uyandırdı. Omzuna kepeneği çekip, demirli sopasını direk etti. Tomarını** ve üç genç köpeği daha yanına katıp, sürüyü yazıya*** sürdü.

Gözünden uyku akıyordu, fakat demiri tavdaydı. Melemeler, çıngıraklar arasında kepeneğini uçurarak yürüyordu. Arada bir yanına gelen tomarın başını okşuyor, sis çiğine ıslanmış çayırı çizmeleriyle eziyordu. Bu çizmeleri geçen sene koyun sattığı bir yurdun**** hanımı dikip, kendisine hediye etmişti. Yoksa kendisinin böyle çizmesi nerden olsun? En alıcı esvabı al boya çaldığı şu kepenekçiğiydi, o kadar.

Ama çoban bu yoksulluğa aldırmazdı. Koyun Baba dergahında yeni idi, yalnız çanağı daha dolmamıştı. Bir gözü sırda ise, öbür gözü dünyadaydı.

Ve işte her sabah yaptığı gibi, uçsuz bucaksız sandığı şu dünyadan kendine düşen parçada, ömrünce uzaklaşmadığı obasının yaylağında, sabahı gözlüyor, sürü güdüyordu.

Geçen günden kurduğu gibi, bugün düzlüğünü* değiştirecekti. Bir haftadır dolaştığı meraların beli kırılmıştı, tabii, koca sürüye ot mu dayanırdı! Güz neminden tekrar canlanan çimenleri aramak için, obanın yaslandığı tepelerin kuzeyine düşen, Güzyaka’ya götürüyordu sürüyü. Oraya ulaşmaları iki saatten fazla sürerdi. Yürüyüşünü Hakk’tan ayırmamak için, asa zikrine başladı.

Sislerin dağıldığı rüzgarlı aralıklar, balta yarası gibi kat kat açılmış, rüzgar kusuyordu. Sürüyü Güzyaka’ya götürmek için oralardan geçmek gerekiyordu, çoban da tepelerin bu kovuklarına yöneldi. Havada cam belirsizliği vardı.

Tomar havlamayı uzatınca, daldığı zikirden ayrılıp, etrafa göz atan çoban, karşıda bir atlı seçti. Eşkin giden binici, atı sürüden ayrı bir yola çıkardı, çobana el etti.

“Selam, Kurka Derviş!”

Çoban, selama karşılık verdi. “Hu, Çaka Ağa! Nereden gelir, nereye gidersin?”

“Kışlak hazırlığı bab’a girdi. Bana da epey çırpı gerek. Çıkam dedim aramaya, bir şey göremedim, bir koca dervişten gayrı. İleride dua ediyor, belki görürsün. Haydi selametle!”

Atı dörde kaldırdı Çaka ve doğruca obaya yöneldi. Arkasından el eden Kurka, şu dervişi merak ederek, damak çıtlattı, sürüyü hızlandırdı.

Ne var ki rüzgarın sisi savurduğu aralıkta değildi derviş. Halbuki Kurka, koca dervişi merak etmişti. Lakin sürüyü bekletmek olmazdı. İstemeye istemeye, Güzyaka yoluna devam etti.

Güneşin kudreti, sisi dağıtmaya yetmiyordu. Bu hali çok nadir gören Kurka, göğün keyfini çıkarıyor, yeri daha bir şevkle arşınlıyordu. Güzyaka’ya beklediğinden erken ulaştı.

Sis burada da katman katmandı. Saatin ilerlemesiyle pusun dağılacağını düşünerek, zikrinden ayrıldı, ıslık tutturdu. Melemelerle ıslığına karşılık bulunca, sürüyü iyice yaydı, tomarı şevklendirdi. Köpeğine ve çömezlerine çok güveniyordu. Sisten izleyemeyeceğini bilse de, sürüyü gözlemek istedi. Güzyaka’yı sulayan kütük pınarın başına vardı, kepenek yaymak** niyetindeydi. Koca dervişi de orada buldu.

Pınar başındaki dut ağacının dibine kurulmuş, kollarını bağdaşının iki yanına vermişti derviş. Asasını ve büyükçe dengini ağaca yaslamıştı. Gözleri Kurka’ya baksa da deminde hu çekiyordu.

Dervişçe selamlaştılar. Kurka kendisini Güzyaka’da bulmaktan dolayı şaşkındı. Kocaman ellerini açarak, “Baba, burada ne ararsın?” dedi.

“Derviş sabit değildir, gezer.” dedi beriki neşeyle. Uzun sakalının uçları, sis yokuna nemliydi. “Görüyor musun, dünyanın giydiği esvabı?” dedi Kurka’ya.

Sise nispeti anlayan Kurka: “Burada alışıldık değildir. Bu zamanlarda bu havadaki sisi ben görmemişim. Bu kış yağış bol mu olacak, az mı acep?”

“Topraktan gelen, toprağı örter, sonra göğe devam eder. Ruh gibidir bu sis de. Nem olmayı nemdir ve topraktan çıkar. Dünyayı bir müddet gezer, ardından dünyayı terk ederek daha yukarılara yükselir.”

Dervişteki ilmi fark eden Kurka, daha bir saygıyla öne eğildi: “Ben Koyun Baba dergahında nasip ararım. Sen hangi yolaktansın, Dede Baba?” dedi.

Beriki güldü. Cevap vermeden, dizlerinin ucundaki çimenlerle oynadı.

Sessizlikleri epey uzadı. Sis kaybolmuyor, yalnız inceliyordu. Şimdi bir rüzgar peydah olmuştu, sisi damar damar dolaştırıyordu. Güneşin ışığı da hafiften şavkımaya başlamıştı.

“Koyun Baba nasiplisi olduğunu bilirim, al kepenekli çoban kardaş.” dedi koca derviş. Yumduğu avucunu kaldırıp Kurka’nın göğüs hizasına yakınlaştırdı. Yavaşça açtı. Bir yumak yün, avucun içinden hafifçe fışkırdı.

“Bu yumak yün, senin koyunundan bizim dergahın çalısına yapışmış. Lakin kıymeti, önemi büyüktür. Bunu sana teslim ediyorum. Hangi koyununun bedeninden sürtünüp de bize teslim edildiyse, aynı yoldan ama yüz geri gelerek, sende o koyunu bulup yünü bedenine iade edeceksin. Bunda hikmet vardır. Senin payına da düşer.”

Kurka şaşırdı: “Nasıl olur Dede Baba, ben ki ömrüm boyunca buncacık yaylaktan, kışlaktan çıkmış değilim; Ben ki senin daha dergahın neresidir bilmem; Ben ki koyunumu kendim güderim, ele emanet etmem. Nasıl olacak bu iş?”

Derviş gülümsedi. Bir şey demedi. Araya bir okka sessizlik indi.

Sonra Kurka: “Yok, Dede Baba, sende bir yanlışlık var. Darılma, kusura kalma, ham isem bağışla ama bu dediğinde mantık payı yok. Yanlışsın.”

Derviş elini indirmeden konuştu: “Say ki yanlışım. Peki yalan mıyım?” dedi, gülümseyerek.

Kurka mahcup oldu: “Yok, Dede Baba, ben yalansın demedim. Yanlıştır dedim sadece.”

“Halin tabiatına bak. Bir yanlış menzil, bu acayip hakikati nasıl doğurabilir? Evet, sence acayip bir olay bu. Kendisi sana bu kadar gerçek dışı görünmedi de, vardığı menzile mi şaşırdın. Deli miyim ben, Kurka kardaş?”

İsmini duyan Kurka suskunlaştı tekrardan. Aklı almıyordu olan biteni, fakat yine de aklına yakınlaştırmaya çalışıyordu içinde. Beriki ise elini indirmiyordu.

“Aklına yatmayacak. Sadece inanacaksın. Zaman zaman soracaksın: ‘Acep doğru mudur, acep gerçek midir?’ diye. Yalan dünyada kalbin işleri de böyle değil midir? Bunu bir iman hakikati say demeyeceğim. Lakin bu senin nasibindir. Bu yünün sahibi koyun daha da büyüyecek, sonra onu kaybedeceksin. Kurt aldı diyeceksin, koyağa yuvarlandı diyeceksin. Yitireceksin. Sonra o koyun nasibiyle gezecek, başka bir sürüye katılacak, o sürü de… Ne olacak bana sorma. Ben ancak buraya kadar biliyorum. Benim nasibim buraya kadar. Eğer kendi payını reddedersen, bu silsileyi bozacaksın. Bundan hoşnut olunur mu? Bunu alsan, ne kaybedersin derviş kardaş?”

Kurka sessizce düşünüyordu. Suyu azalmış çeşme şırıldıyor, sis kümeleri aheste geziyordu. Pusa daldı biraz. Neden sonra, birden hem de, tamam, dedi koca dervişe. Elini uzatıp, yünü aldı. Doğruldu üstelik. Kepeneğini düzeltip, sürüsüne döndü yüzünü. Hangi koyun olduğunu diyecek misin Dede Baba, diye sordu.

Arkasındaki çıtırtıya döndü. Koca derviş de doğrulmuştu, dengini yükleniyor, asasını düzgünlüyordu. Benden bu kadar oğul kardaşım, dedi.

O sırada tomar ve çömezleri deli gibi havlamaya başladılar. Kurka sürüsüne bir hal oldu sandı, sürüye hamle etti. Fakat duraladı, dervişi bırakamıyordu.

“İki dünya arasında, insan böyledir işte.” dedi koca derviş ve gülümsedi: “Sürüne bak, dünyana dal oğul kardaşım, zira bana yetişemezsin. Yolun uzun.” Lafını bitirdi ve yüz geri edip, dut ağacının ardında, sislere yürüdü.

Arkasından bakakalan Kurka’nın üzerindeki tılsımın bozuluncaya kadar, koca dervişi sisler yutmuştu. Sürüsüne boş veren Kurka, dervişin ardından koştu. Çömez köpeklerden biri de Kurka’nın peşinden atıldı. Ama deli dana gibi bir müddet dolanmalarına rağmen dervişi bulamadılar. Zira dut ağacının ardı küçük bir koruydu, pek çok da aralığı vardı. Güzyaka’yı avuç içi gibi bilmesine rağmen Kurka kaybolmaktan, efsunu yaymaktan çekindi. Elindeki yünün hangi koyuna ait olduğunu bilmeye bilmeye, dualar ederek, kendisine havlayan köpeklerine koştu. Korkudan avurdunu ısırmıştı, kanının tadını alıyordu.

*Yunt: Büyük ve geniş kıl çadır.

**Tomar: Lider ve büyük çoban köpeği.

***Yazı: Geniş arazi.

****Yurt: Çadır ev.

*Düzgünlük: Mera, yaylak.

**Kepenek Yaymak: Oturmak.

Sisli Bir Seherde” için 3 Yorum Var

  1. Harika bir anlatım, harika bir dil, güzel bir öykü. Bilinen sözcükler kullanmak yerine öyküye uygun sözcükleri kullanıp dipnot vermek iyi olmuş.

    1. Yorumunuza teşekkür ederim Okan Bey. Yöresel kelimeleri kullanmak istiyorum, zira Anadoluyu anlatmak istiyorum. Bunu takdir etmeniz beni memnun etti. Yeni öykülerde buluşmak üzere, sağlıcakla.

  2. Yine beğenerek okuduğum bir öykünüz olmuş. İnternet sitenizde bu kadar geç yayınlamanıza şaşırdım. Bu ilk yorumum olduğundan daha çok yazmak istiyordum ama şartlarım el vermiyor. Yolunuz açık olsun deyip, yazacaklarımı diğer yorumlara saklıyorum 🙂 Saygıyla…..

Okan Akıncı için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *