Öykü

Ütopya Projesi 4 – Gerçeklerin Peşinde

NOT: Bu bölümü okumadan önce ÜTOPYA PROJESİ – YASAK CİSİM, ÜTOPYA PROJESİ 2 – NPC TESTİ ve ÜTOPYA PROJESİ 3 – DUVAR’IN ARDI adlı öyküleri okumanız, devamlılık açısından önem arz etmektedir.


Audrey, John’u dört yıldır tanımasına rağmen gerçek dünyadaki evine ilk defa geliyordu. Yıldırım Meydanı’ndaki buluşmalarına bile zorla ikna olan Audrey, daha sonra defalarca John ile orada buluşmuştu. Birçok insan gibi dışarıya olan korkusunu onun sayesinde yenmişti ancak başka birinin evine girme duygusu, içini bir nebze olsun tedirgin ediyordu.

William ise Audrey’in aksine daha rahat görünüyordu. John’un çalışma masasının önündeki sandalyeye oturmuştu ve yüzünü John’a dönmüştü. Yirmi beş metre karelik tek odadan oluşan kare şeklindeki bu evin de tıpkı her ev gibi görüyor olması William’a kendi evinde olduğu duygusunu veriyordu. Altındaki ışıklar ile odayı aydınlatan asma tavan aşağıya indiğinde yatak oluyordu ve ışığın yere yakın konumu yatmak üzere olan insanlar için loş bir hava veriyordu. Diğer zamanlarda ise yatak yukarı çıkıyor ve yerden yükselen U şeklindeki koltuk takımı odanın tam ortasını süslüyordu.

Odadaki eşyaların renkleri, desenleri ve modelleri kişilerin isteğine göre değiştirilebiliyordu. John da evinin şeklini kendi ruh haline göre tasarlamıştı. Duvarlar, odanın etrafını ağaçlar sarmış gibi üç boyutlu hareketli bir resim ile kaplıydı. Odanın içinde yürüyen kişiye göre görüntünün açısının değişmesi ve rüzgar ile karışan kuş sesleri kişinin gerçekten bir orman içinde olduğunu hissettiriyordu. Orman manzarasının ortasında kalan odadaki eşyalar ise beyaz, siyah ve koyu kahverengi tonlarına hakimdi.

Odanın sağ köşesindeki çeyrek daire şeklindeki bölmede ise tuvalet ve duşa kabin bulunuyordu. İçerisinde biri olmadığı zamanlar bu küçük bölüm dönerek duvara gömülüyordu ve temizleme işlemi devreye giriyordu. Tavan, zemin ve duvarların aksine sadece bu bölümün üzeri manzara resminden yoksundu.

Audrey ayakta, odanın bir ucundan diğer ucuna yürürken gerginliği yüzünden okunuyordu. John’u sorgulayan ses tonuyla konuşmaya başladığında kafasını önüne eğmişti ve bir yandan da düşünceli tavrını ortaya koyuyordu.

“Ne yani, Günah Şehri’nde gördüğümüz adam seni Duvar’ın ardına gönderdi ve sen hiç şüphelenmeden dediğini mi yaptın? Aklından ne geçiyordu senin? Ya geri getirilmeseydin ne olacaktı?”

John’un cevabı, bıkkınlığını da dile getirir nitelikteydi.

“Aptallık yaptım kabul ediyorum ama bak şimdi buradayım. Bir sorun yok, sakin ol. Aynı şeyleri söyleyip durma artık.”

“Peki umduğunu buldun mu bari! Ne görmeyi düşünüyordun orada?”

“Bilmem… Merak ettim sadece. Aslında hologram kayıtlarından pek farklı değil ancak canlı olarak görmek yine de çok güzeldi. Anlamadığım şey neden oraya gitmemize izin vermiyorlar?”

“Çünkü orası suçluların yeri. Elbette bir sebebi vardır. Neden bunları sorguluyorsun ki?”

William sandalyesinde iki yana kendini sallarken konuşmaya girdi.

“Evet dostum bırak bu olayın peşine gitmeyi. Hem Duvar’ın ardını da gördün artık. İstediğin olmadı mı?”

“Hayır tam aksine artık çok daha fazla soru var kafamda. Mesela o kağıtta yazan…”

“Dur!” dedi Audrey. “Aptallık yapıp orada ne yazdığını burada söyleme sakın.”

“Pekala öyle olsun. O kağıtta yazan isim, o adam yani Simon için neden bu kadar önemliydi? Ve robotların hepsine farklı isimler vermişti. Robotların isimleri hakkında onun söylediklerine benzer hiçbir kayıt bulamadım. Siz gelmeden önce söylediği o isimleri araştırdım ve hepsinin bir melek adı olduğunu öğrendim. Bana bir şey söylemişti. Büyük melekler birer okuyucu sen ise bir kitapsın. Ne kadar çok okursan o kadar çok öğrenirsin dedi. Bence bu söylediği ile ilgili bir ipucuydu o robotlara verdiği isimler.”

“Eee sonuç? Bütün bu soruları öğrendin diyelim eline ne geçecek?” diye karşılık veren yine Audrey oldu.

“Bilmiyorum. Neden böyle bir baskı altında yaşıyoruz onu merak ediyorum sadece.”

“Baskı mı? Sadece Duvar’ın arkasına geçmek yasak olduğu için mi?”

“Sadece bu değil. Tarih kitaplarına hiç baktın mı? İngiltere dışında hiçbir ülkenin veya şehrin ismi geçmiyor. Neden?”

William bir kaşını havaya kaldırmış şekilde tekrar konuşmaya girdi.

“Antik dilde Nenurc’un adı İngiltere imiş ve İngiliz’ler yaşıyormuş burada. Belki de diğer ülke isimleri de bu şekilde adlandırılmıştır. Almanlar Almantere’de, Fransızlar Frantere’de, Türkler Türktere’de yaşıyordu belki, olamaz mı?”

“Olabilir. Ama hala bir sürü soru var. Neden herkesin ismi İngiliz isimlerinden alınmış mesela? Eski kitaplara baktığımızda bir sürü farklı ırktan insan ve farklı isim var. Madem bütün ırklar Nenurc’ta yaşıyor, neden farklı isimler hiç kalmamış?” John kafasını ellerinin arasına alıp yüzünü sıvazladı. “Kafam çok dolu. Mesela bana en son ne zaman bir bebek veya evli çift gördün diye sordu Simon. Şahsen gerçek dünyada hiç görmedim. Ya siz?”

Audrey olduğu yerde durup John’a döndü ve korkulu bakışlarla cevap verdi.

“Ben bir kere gördüm. Yan komşumun çocukları olmuştu. Onlardan başka evli çift de görmedim işin aslı. Ama daha sonra taşındılar sanırım. Bir yıldır Ütopya’da da görmedim onları. Şimdi onların evinde başka birisi var.”

“Sence bunlar normal mi? Hepsini geçtim hepimizin şu ortak noktası kafanızı kurcalamadı mı hiç? Kendimi bildim bileli bu evde yaşıyorum. Hizmet Robotu tarafından on iki yaşımıza kadar büyütüldük ve ardından tüm komuta bize bırakıldı. Bu güne kadar kimi tanıdıysam aynı hikaye. Peki ailelerimiz nerede? Bunu kime sorduysam bu dünyanın düzeni böyle, insanlar çocuklarına bakmıyor dedi. Ama işin aslı bence daha farklı. Kısaca merak ettiğim tek şey var. Neden dünya bu kadar gizli kapaklı bir yer ve robotlar bizden neler saklıyorlar?”

Hepsi bir süre sessiz kalıp düşündükten sonra William aklına gelen cevapları sıralamaya başlamıştı.

“Belki de dünyada değilizdir. Belki bizler dünyanın son umudu olduğumuz için dünyanın dışına gönderilmişizdir.”

“Duvar’ın ardını gördüm diyorum. Dünyanın dışında bu kadar büyük bir yer yapsalar bile neden saklansın ki bizden? Saçma olur.“

“Ya insanları uzaylılar kaçırdıysa. Üzerimizde deneyler yapıyorlarsa. Dünyada olduğumuzu düşünmemiz için ise bütün bunlar.”

“Sanmıyorum. Öyle olsa bile dünya dışına taşınmamız anlamsız olur. Hala eksik bir şeyler var gibi geliyor.“

“Bizler birer android olamaz mıyız? Bu yüzden bebeği olmuyordur kimsenin ve deneyenler de gerçeği öğrendiği için Nenurc’tan uzaklaştırılıyordur. O kağıtta yazdığını söylediğin yer de üretildiğimiz yerdir belki de.”

Bu teoriye Audrey cevap vermişti.

“İyi ama yan komşumun bebeği oldu. Hem kolu kopmuş birini görmüştüm. Gerçeklik Kaybı yaşayıp aşağıya atmıştı kendini. Android olsaydı iç organları o şekilde dışarıya fırlamazdı.“

Audrey hafif bir titreme ile o anıyı düşünmemeye karar verdi. William ise teorilerini sıralamaya devam ediyordu.

“Peki ya android değil de kopyalanmış insanlardan ibaretsek. O kağıtta yazan yer de klonlama merkezidir.”

“Aslında bu benim de aklıma gelmişti“ dedi John. “Bazı soruları cevap veriyor bu durum. Ama öyle ise bile neden bunu yapıyorlar? Bu sorular kafamı kemiriyor sürekli.”

William ara vermeden aklına gelen son teoriyi de ortaya atmıştı.

“Şunu dinleyin bir de o zaman. Belki de gerçek dünya sandığımız yer aslında bir simülasyondur. Ütopya zannettiğimiz yer ise, bu simülasyonda konumlandırılmış başka bir yerdir ve o kağıttaki isim Ütopya’yı gösteriyordur. Simülasyon koltuğuna bağlandığımızda ise bizim bir kopyamızı orada oluşturuyorlardır. Düşünsenize, tıpkı rüya içinde rüya görmek gibi. Aslında rüya içinde rüya görmeyiz, o anda aynı rüya içinde farklı bir mekana gideriz ancak beynimiz bizim rüya içinde rüya gördüğümüzü düşünmemizi sağlar.”

“Ama ufak bir sorun var. Ütopya’nın görünüşü ile gerçek dünyanın görünüşü arasında çok fark var. Hem orada bütün fizik kuralları gerçekleşmiyor. Atomları inceleyemezsin orada ama gerçek dünyada bunu yapabilirsin.”

“Gerçek dünyayı asla görmeden onun nasıl bir yer olduğunu nereden bileceğiz ki? Atomlar ve diğer tüm etkenler simülasyonun bize verdikleriyse ve gerçek dünyada bunlardan çok daha fazlası varsa. Sonuçta tüm hayatımız burada geçtiği için bunun gerçekliğine inanıyoruz. Ama aslında gerçek dünya sandığımız yer, Ütopya’ya göre çok daha fazla geliştirilmiş bir simülasyondur belki de. Ütopya’dan sonra burası kurulmuştur ve bizler de burada yaşayan birer denek olabiliriz. Belki de burada öldüğümüz zaman aslında gerçek dünyada uyanacağızdır.”

Audrey kaşlarını çatarak William’a baktı ve

“Şu anda Gerçeklik Kaybı yaşıyorsun, farkında mısın?” dedi. “Bu söylediklerin olsa bile hiçbir anlamı yok. Neden böyle bir şey yapma gereği duysunlar ki?”

“Ya robotlar bu sayede insanlardan enerji sağlıyorlarsa?”

“Çok aptalca olurdu. İnsanlar yerine pil kullansınlar o zaman. Koca bir simülasyon yapacak teknoloji ve bilgiye sahipler ama güç verecek bir alet mi yapamıyorlar yani. Öyle olsa bile insanlardan üretilen enerjinin çoğunu ne diye simülasyona harcasınlar ki.”

“Evet bu son söylediğim biraz saçma oldu kabul ediyorum. Ama klonlama fikri iyiydi değil mi, kabul edin.”

John tekrar konuşmaya başladığında düşünceli görünüyordu.

“Evet, en makul düşünce o gibi görünüyor. Ama hala öğrenmemiz gereken şeyler var. Robot Yasaları’nı tekrar gözden geçirip birkaç araştırma yapmam gerekiyor. Siz de gelin benimle. Ütopya’da buluşalım. Kütüphaneye gidip bu konu hakkında bir şeyler bulmaya çalışalım ne dersiniz?”

Audrey kafasını sallayarak kabul ettiğini göstermesinin üzerine William

“Dostum benim evim ne kadar uzak biliyorsun değil mi?” diyerek araya girdi. “Bana bir ekran ver de buradan Ütopya’ya gireyim en iyisi.”

***

William eline aldığı ekran ile Ütopya’ya bağlanmıştı. Audrey’in FC’ye binip gitmesiyle de John kendini, odanın sol köşesine kurulmuş simülasyon koltuğuna atmıştı. Koltuk bir insan kalıbına uydurulmuş gibi tasarlanmıştı. Kol ve ayak bölümleri içeriye doğru gömülmüştü. Ten rengine uydurulmuş yüzeyinde milyonlarca elektronik sinir ucu bulunuyordu ve oturan kişinin tüm sinir sistemini tarayıp simülasyona aktarıyordu. Simülasyon içinde gerçekleşen durumlarda ise bu sinir uçları uyarılarak kullanıcıya son derece gerçekçi bir dünya sunmasının yanı sıra, uzun süre simülasyonu kullananların atrofi ile meydana gelen kas kaybına uğramamaları için elektronik uçlar tüm vücuda her üç saniyede bir hafif elektrik dalgaları veriyordu. Bu sayede insanlar uzun süre hareketsizlikten dolayı hem güçsüz kalmıyor hem de zayıf ve fit bir görünüm kazanıyorlardı.

John koltuğa kurulduktan sonra önü siyah bir plaka ile kapanmıştı. Yüz ve ön kısmındaki sinirleri tarayan ve uyaran bu kısmın diğer özelliği ise kullanıcıdan aldığı beyin dalgaları sayesinde kullanıcının simülasyon içindeki hareketlerini kontrol etmesiydi. Her kullanıcı için bir tür uyku tecrübesi olarak adlandırılan bu simülasyon teknolojisi her Nenurc’lunun evinde bulunmaktaydı.

John, gözleri karardıktan birkaç saniye sonra kendisini Ütopya’daki evinde bulmuştu. Simülasyona her bağlandığında, başından ayağına doğru yayılan soğukluk hissinin tadını bir süre çıkardıktan sonra yola koyuldu.

Ütopya’nın merkezinde bulunan Halk Kütüphanesi binasının önüne geldiğinde Audrey ile William’ı beklemeye başlamıştı. William birkaç dakika sonra robotik bir yürüme ile kütüphanenin önüne geldi. Ekran ile Ütopya’ya bağlananları, hareketlerindeki pürüzsüzlük ile anlamak çok kolay oluyordu. Ekran üzerindeki kumandalar ile yürüyen ve etrafı görebilen kişilerin sadece yüzleri, ekran üzerindeki yüz yakalama algılayıcıları sayesinde gerçek bir insan gibi tepki verebiliyordu.

“Neyi bekliyorsun?” dedi William bir kaşı havaya kalkmış ifadesine tezat olacak kadar dik duruşuyla.

“Audrey de geldikten sonra gidelim. Koltuğa bağlanmıştır bile, buraya gelmesi uzun sürmez.”

Birkaç dakikalık beklemenin ardından Audrey’in sarı, hafif bir parlamaya sahip dalgalanan saçları uzaktan görünmüştü. Hızlı yürüme eklentisi ile süratle yaklaşan Audrey’in bu dünyadaki görüntüsü ve ihtişamı her insanı hayran bıraksa da, John için onun en güzel göründüğü yer gerçek dünyadaki haliydi.

Audrey’in de gelmesi ile birlikte kütüphaneye girdiler ve John ilk iş olarak elini havaya kaldırarak “Menü” dedi. Şahsa özel olarak açılan menüden simülasyon içindeki bir çok ayar yapılabiliyordu. John da kütüphaneye her geldiğinde, kütüphane içerisindeki insanların gürültüsünü kesmek için tıpkı herkes gibi bu ayarları kullanıyordu. “Sesler” kısmına girdikten sonra “Çevre Sesleri” bölümündeki değeri sıfıra indirdi ve hemen altında bulunan “Arkadaş Sesleri” sekmesini aktifleştirdi. Böylece arkadaş olarak kayıtlı olan kişilerin dışında hiçbir ses artık ona gelmiyordu. Yine sesler içinde bulunan “Müzikler” başlığına girerek kütüphanede kitap okurken dinlemek için hazırladığı “Klasik Müzikler” listesini açtı ve müziğin tadını çıkarmaya başladı.

Kütüphane binası yüzlerce odadan ibaretti ve her oda bir ev rahatlığı yaşatacak şekilde tasarlanmıştı. John ve arkadaşları en yakındaki boş bir odaya girdikten sonra ortadaki masayı saran koltuklara kuruldular.

“Neleri araştırmayı düşünüyorsun?” diyerek konuyu ilk açan kişi Audrey olmuştu.

“Öncelikle şu melek isimleri ile robotlar arasında ne gibi bir bağ var onu merak ediyorum” diyerek cevap verdi John. “Robot yasalarında bu konuyla ilgili bir bilgi yoktu diye hatırlıyorum. Ancak tekrar gözden geçirsek fena olmaz sanırım.”

John, önündeki masanın üzerine elini koyup “Arama” dedikten sonra “Robot Yasaları” diyerek konuşmasına devam etti.

Hemen önünde hologram olarak beliren listede Robot Yasaları hakkında yazılmış veya içeriğinde bu konuyla ilgili başlık bulunan onlarca kitap yer alıyordu. Baştan üçüncü olan “Geliştirilmiş Robot Yasaları – 10 Robot Yasası” adlı kitap John’un ilgisini çekmişti ve parmağıyla onu işaret etti. Hologram ara yüz kapandıktan bir saniye sonra ise kitap tam önünde belirmişti. John önündeki kitabı açıp sayfalarını çevirdikten sonra tamamen durgunlaşıp hızla okumaya başlamıştı.

Birkaç saniye sonra ise William sabırsızca ve kinayeli bir tavırla konuştu.

“Eee dostum. Kitap okurken seni izleyelim diye mi çağırdın bizi?”

John kısa bir şaşkınlığın ardından gülümsedi ve “Pardon” diyerek yanıt verdi. Kitabın kapağını çevirerek başlığına dokunduğunda önünde yine bir hologram listesi belirmişti. Ütopya’da kitaplar dört farklı şekilde sergilenebiliyordu. İlki okumayı sevenler için normal bir kitap şekli idi. Diğer seçenekler ise kitabın sesli okuma seçeneği, hologram videosu ve simülasyon bağlantısı idi. Eğer kitap için çekilmiş bir film veya onun için programlanmış bir simülasyon varsa, kitabı okumak yerine bu seçeneklere tıklayarak onu izlemek ve hatta o anı yaşamak mümkündü. Bazı klasik kitapların bu şekilde yeniden derlemesi ise en çok sevilen kitap simülasyonları arasında yer alıyordu.

John’un önündeki kitapta “Yazılı Metin” ve “Sesli Okuma” seçenekleri dışındaki “Hologram” ve “Simülasyon” seçeneklerinin görünmemesi, kitabın çok eski olduğunu gösteriyordu. Yeni, kurgusal olmayan kitaplarda bile simülasyon seçeneği oluyordu ve bu seçenekte yazar, okuyan ile karşılıklı bir sohbet ediyormuş gibi kitabın içeriğini ona sunuyordu.

John “Sesli Okuma” seçeneğine dokunduktan sonra arkasına yaslandı ve hep birlikte kitabın okunuşunu dinlemeye başladılar.

Geliştirilmiş Robot Yasaları – 10 Robot Yasası

Yazar: Muhammet Sonyudum

Yayın Tarihi: 4 Nisan 2107

Robotlar, verilen her emir veya etkileştikleri her olay karşısında “Geliştirilmiş Robot Yasaları” adı verilen paradigmayı gözden geçirirler. Eğer verilen emir veya olay bu paradigmadaki tüm yasalara sırayla uyuyorsa o emrin veya olayın gerçekleşmesine izin verilir.

İlk robotlar yaygınlaştığında robotlara, verilen emirlerin yerine getirilmesini sağlayacak bir paradigma eklenmişti. Ünlü bilimkurgu yazarı Isaac Asimov’un ortaya attığı “Üç Robot Yasası” (Zeroth ile birlikte dört yasadır) bu paradigmanın temelini oluşturmuştu. Ancak bu yasaların yetersizliği fark edilince geliştirilmesi gerektiğine karar verildi ve zamanla ortaya “Geliştirilmiş Robot Yasaları” çıktı.

Asimov’un yasaları günümüz robotlarında şu sırayla işlenmektedir.

5. Yasa – İnsan çoğunluğunun yaşaması için azınlık feda edilebilir:

Asimov’un zeroth yasası olarak bilinen bu yasaya göre, olağan bir durum karşısında bir grup insanı kurtarmak için eşit sayıda veya daha az sayıdaki insan ölüme mahkum bırakılabilir veya robotlar tarafından öldürülebilir. Bu yasanın amacı, güvenlikten sorumlu olan robotların doğru kararlar vermesini sağlamaktır.

6. Yasa – İnsanların ölmelerine veya yaralanmalarına izin verilemez:

Robotlara bir insanın öldürülmesini veya yaralanmasını sağlayacak bir emrin verilmemesi için ortaya atılmasının yanı sıra, her robotun ilk beş yasayla çelişmediği sürece yapmak zorunda olduğu ilk işin insanları korumak olması gerektiği düşünülerek eklenmiştir. Böylece, eğer zor durumda bir insan varsa, robot tüm işini bırakıp onu kurtarmak için harekete geçer.

7. Yasa – Kendilerinin hasar görmesine izin vermezler:

Robotların kendilerini koruma mekanizması olarak ortaya atılmış bir yasadır. Bu sayede gereksiz robot kayıplarının önüne geçilmiştir. Bir robota, kendisini yok etmesini veya gereksiz şekilde zarar görmesini sağlayacak bir emir veremezsiniz.

10. Yasa – Verilen tüm emirleri yerine getirmelidirler:

Son yasa olarak bilinen bu yasa, bundan önce gelen tüm yasalar ile çelişmediği sürece robotlara verilen tüm emirlerin robotlar tarafından yerine getirilmelerini sağlar.

Gelişen teknoloji ile yaygınlaşan robotlar gün geçtikçe tüm sektörlerde kullanılmaya başlanmıştır. 2086 yılında ilk resmi güvenlik ve itfaiye robotları hizmete girmiştir. Bu gelişim ile birlikte 1. Yasa eklenmiş oldu.

1. Yasa – Suçluların emirleri ve suçlulara karşı verilen hiçbir emir yerine getirilmez:

Bu yasa ile birlikte suçlu olarak kayıt edilen insanların emirleri yerine getirilmemekte ve suçlu olarak ceza çeken insanlar robotları kullanamamaktadır. Ayrıca suçlunun cezası bitmeden serbest bırakılması gibi emirlerin de yerine getirilmemesi bu yasa ile sağlanmaktadır.

Suçlu kovalamak gibi ciddi kararlar verilmesi gereken işlerde, robotların ahlaki kararlar almalarında zorlanmalarına neden oluyordu. Bu nedenle 2090 yılında 3. Yasa eklendi.

3. Yasa – Çoğunluğun verdiği emirler yerine getirilmelidir:

Bulunulan ortamdaki insanların %51’inin verdiği karar yerine getirilir. Bunun nedeni bir robotun ahlaki değerlerinin olmamasıdır. Örneğin, iki yaşlı insanın yaşaması için bir çocuğun ölümünü göze alabilirler. Ancak çoğunluğun verdiği bir karar karşısında bu durum aksi yönde işlemelidir. Veya hasarlı olduğu sistem tarafından tespit edilemeyen bir robotun yok edilmesi ortak bir karar ile gerçekleştirilebilir.

John “İşte benim istediğim de bu” diyerek sesli okumayı durdurdu. “Eğer bütün Nenurc Duvar’ın yok edilmesi için oy verirse bunu yapmak zorunda kalacaklar. Hiçbir kısıtlamamız olmayacak.”

“Artık Duvar’ı umursamadığını sanıyordum?” diye karşılık verdi Audrey.

“Benim amacım Duvar veya ardı değil. Bizlerden bir şeyler saklanmaması ve madem her konuda özgürüz, bunun her anlamda gerçekleştirilmesi. Tüm insanların dikkatini çekmeden ise bu özgürlüğe asla kavuşamayız.”

Sesli okumayı tekrar başlattığında hep birlikte merakla sıradaki maddeleri dinlemeye koyulmuşlardı.

Üçüncü yasanın gerçekleşmesi için verilen kararın büyüklüğü ölçülür.

Eğer karar tüm şehri etkiliyorsa, bulunulan ortam tüm şehir insanları olarak tanımlanır ve bu şehirdeki bütün bireylerin en az %51’i bu kararın verilmesine onay vermelidir.

Eğer karar tek bir noktayı hedef alıyorsa, 1 km çapındaki en yakın 33 kişinin verilen karar ile ilgili onayı alınmalıdır ve en az 17 kişi kararın geçmesinde hem fikir olmalıdır. Eğer 1 km çapında 33 kişi yoksa bu yasa işletilmez.

Eğer karar herhangi bir bireyi hedef alıyorsa bu karar -en az- bütün şehir insanları tarafından onay bekler.

Robotlar insan haklarını son derece iyi şekilde koruyorlardı ancak doğal yaşama ve hayvanlara karşı aynı şekilde davranmadıkları zamanla ortaya çıkmıştı. Bir hayvanın öldürülmesini istediğinizde, bir robot bunu anında yapabiliyordu. Tüm insanlar gibi diğer bütün canlıların da yaşamaya veya zarar görmemeye hakkı olduğunun ortaya atılması ile 8. Ve 9. Yasalar eklenmiş oldu.

8. Yasa – İnsan dışı canlıların yaşaması için azınlık feda edilebilir:

Bu yasaya göre çoğunluk olan insan dışı canlıların yaşaması için azınlık feda edilebilir ancak bu azınlık içinde insan bulunmamalıdır. Çünkü 6. Yasaya göre bir insan asla öldürülemez veya acı çekmemelidir. Yani verilen karar, tıpkı tüm yasalarda olduğu gibi üst rütbeli olan yasalar ile çelişmediği sürece gerçekleştirilir.

9. Yasa – İnsan dışı canlıların ölmelerine veya acı çekmelerine izin verilemez:

Tıpkı 6. Yasa gibidir ancak insan dışındaki bütün canlıları kapsamaktadır. Yine de 9. Yasa olmasından dolayı insan hayatı her zaman önceliklidir ve acil bir durumda bir insanın yaşaması için sınırsız sayıda insan dışı varlık katledilebilir.

Zamanla robotların emir komuta zincirindeki bir hata ortaya çıkmıştı. Robotlar verilen emirleri kimden aldıklarına bakıyorlardı ancak emri veren kişinin bir insan olması gibi zorunlulukları yoktu. Yani suçlu bir insan, ses kaydı kullanarak bir robota emir verebiliyordu. Robot, emri bir ses kayıt cihazından aldığı için uyguluyordu ve suçlular tarafından kullanılıyorlardı. Bu sorunun önüne geçilmesi için robotların uyduğu 2. Yasa eklenmiştir.

2. Yasa – Sistem haricinde, insan dışı hiçbir varlıktan emir alınamaz:

Sistem, yani tüm robotları yöneten ana sunucunun verdiği emirler dışında bir robot sadece bir insandan emir alabilir. Bunu doğrulayamadığı sürece ise robotlar verilen emirleri asla yerine getirmezler.

John sesli okumayı tekrar durdurarak araya girdi.

“Bu yasanın eksikleri olduğu için değiştirilmesi istenmiş ancak çoğunluk yasası bu yasadan daha aşağıda olduğu için kabul edilmemiş. Hastalık krizi saçmalığını tetikleyen yasa bu. İnsanlar bir şekilde konuşamayacak duruma gelirlerse başkalarından yardım almadan hayatta kalamıyorlar. Robotlara sadece kendi sesin ile emir vermek zorundasın, aksi halde hiçbir emri yerine getirmiyorlar.”

“Hizmet robotları bu yüzden var” diyerek cevap verdi Audrey. “Her evin girişinde ve her sokak başında o kırmızı düğme var nasıl olsa. Düğmeye dokunuyorsun, hizmet robotu geliyor ve tüm ihtiyaçlarını o karşılıyor. Sen onları sevmiyor olabilirsin ancak birçok insan onları kullanıyor.”

Her çocuk on iki yaşına geldiğinde hizmet robotları isteğe bağlı bir seçeneğe dönüşüyordu. John ise on iki yaşına geldiğinde ilk iş olarak robotun gitmesini emretmişti ve hayatının devamını evinde kendi işlerini kendisi görerek devam etmişti. Hizmet robotlarının emir almadan, sadece insan ihtiyaçlarını karşılamak için üretilmiş olması John’un özgürlük anlayışına fazlasıyla ters düşüyordu.

“Evet ama emirleri yerine getirmiyorlar. Saat sekiz, bir ve akşam sekizde sana yemek getiriyor olmasını değiştiremiyorsun mesela. Veya evi temizlemeyi bırakmasını emredemiyorsun.”

“Ama konuşamayacak duruma gelirsen seni evine o götürüyor, o gezdiriyor ve yemeğini o getiriyor. Aksi halde dilsiz insanlar açlıktan ölürdü.”

John, Audrey’e hak verircesine kafa salladı ancak hala o robotlara çok sıcak bakamıyordu. Sohbet bittikten sonra sesli okumayı tekrar başlatarak dinlemeye koyuldular.

Kuzgun Programı devreye sokulup dünya yaşamı tamamen robot egemenliğine bırakıldığında ise, robotların dünyadaki yasak ve emirleri bilmeleri gerektiğine karar verildi. Emir komuta zinciri olarak bilinen 4. Yasa 2105 yılında eklenmiştir.

4. Yasa – Özel içerikli veya şifreli bilgilere erişim yasaktır ve kayıtlı kuralları yıkacak emirler verilemez:

Bu yasa aslında içerisinde yüzlerce yasa barındırmaktadır. Robot sisteminin işleyişini veya program verilerinin değiştirilmesini isteyemezsiniz. Bir başka insanın sahip olduğu nesneye sahiplik iddia edemezsiniz. Veya bir başka insanın rızası olmadan onunla ilgili hiçbir istekte bulunamazsınız.

Tüm yasak ve emirler bu yasa altında toplanır. Bir robota emir verdiğinizde, her bir yasa gibi dördüncü yasanın içeriğindeki her madde de tek tek incelenerek, verilen emre karşı duran bir unsur olup olmadığı kontrol edilir.

“Kuzgun Programı mı?” dedi William sesli okumayı durdurarak. “Daha önce böyle bir şey duydunuz mu?”

“Daha önce duydum ama üzerine düşmemiştim” diyerek cevap verdi John. “4. Yasa ile ilgili olduğunu biliyorum sadece. Ama önemli gibi görünüyor. Bu kitabın devamında da robotların işleyişleri, algoritmalar ve robot tarihi hakkında şeyler var. En iyisi bunu kapatıp şu Kuzgun Programı’nı araştıralım.”

John elini kitabın kapağına koyunca açılan menüden “Kitabı Kapat” seçeneğine dokundu. Önündeki kitap yok olduktan sonra ise elini masaya koyarak “Arama” dedi ve “Kuzgun Programı” diyerek devam etti. Yine önünde listelenen kitaplar arasından en çok dikkatini çeken kitabı seçerek sesli okumaya aldı.

Kuzgun Programı Hakkında Her Şey

Yazar: Gustaf Heckscher

Yayın Tarihi: 7 Ocak 2106

İnsanlık tarihi binlerce yıl içerisinde onlarca felaketle yüzleşmiştir. İnsanlık defalarca neredeyse yok olup küllerinden yepyeni bir uygarlık kurdu. Ancak tarihimiz daha önce hiç karşılaşmadığı bir sorun ile yüz yüze gelmiş bulunmakta.

Bundan iki sene önce, 2104 yılında gök bilimciler tarafından bir meteor keşfedildi. Maya kehanetleri ve antik hikayelerde Marduk ismiyle geçen gezegen olabileceğini düşündükleri bu dev meteor, tıpkı antik dillerde yazılanlar gibi insanlığın sonunu getirecek bir yörünge üzerinde dünyaya yaklaşmaktadır. Yapılan araştırmalara göre meteorun dünyaya çarpması 19 Temmuz 2112 yılında gerçekleşecek. Etkileri ise bir yıl önceden dünyada görülmeye başlayacak.

Bütün dünya liderleri bu sorunun önüne geçebilmek için 2105 yılında bir araya geldiler. Meteoru yok etme planları başarısız olunca, geriye alınacak tek bir karar kalmıştı. İnsanlık yeni dünyasına, yani marsa taşınmak zorundaydı ve bütün dünya bunun için el ele verecekti.

“Size demiştim. İnsanlık yok oldu ve biz marsta yaşıyoruz” diyerek araya giren William olmuştu. John ise vakit kaybetmeden ona cevap vermişti.

“Hayır, sen insanları uzaylılar kaçırdı demiştin. Ama ufak bir sorun var ki biz dünyada yaşıyoruz. Duvar’ın ardında antik medeniyetlerden kalan inşaları gördüm. Hem Nenurc’un antik dilde İngiltere olduğunu sen diyordun. Marsta başka bir İngiltere mi kuruldu yani? Hem de etrafı tonlarca su ile kaplı. Çok fazla açık var bu durum ile ilgili. Neyse, devamını dinleyelim ve bakalım neler olmuş.”

İlk aşamada dünya üzerindeki bilim adamları, sanatçılar ve önde gelen insanlar marsa nakledilmekte önceliği taşıyacaktı. Geriye kalanlar ise çekilen kuralar ile yaşamaya hak kazanacaklardı. Ancak birçok ülke lideri bu duruma karşı çıktı. Robot Yasaları’nda bile her bir insanın yaşamaya hakkı olduğu düşüncesi bütünleşmişken acil bir durumda asla geriye hiçbir insan bırakılmaması gerektiğine karar verilmesini öne sürdüler. Dünya kaynaklarının bu taşıma için önce yetersiz olacağını savunan ülke liderleri ise, geriye dünya kalmayacağı ve şu anki yapıların dahi bu uğurda feda edilebileceği düşüncesinin ortaya atılmasıyla hem fikir oldular.

Bu sayede Kuzgun Programı devreye girdi. Bu program, eşitliği sağlamak amacıyla bütün dünya yönetimini robotlara bırakacaktı. Kuzgun Programı’yla birlikte, robotlara geliştirilebilir bir yapay zekanın yanı sıra 4. Yasa olarak bilinen emir komuta zinciri ve üç aşamadan oluşan bir kurtarma protokolü eklenmiştir.

Kurtarma Protokolündeki Aşamalar Neler?

Birinci Aşama – Tüm İnsanlığın Nakli (Kuzgun Zekası):

İlk aşamaya göre dünya üzerindeki bütün insanlar dünya yörüngesinde yapılmış ve hala yapılmaya devam eden uçan şehirlere yerleştirilecek. 2108 yılında başlayacak olan nakil işlemi 2109 yılının on birinci ayında tamamlanmış olacak. Ardından ise bu 1000 uçan şehir dünya üzerindeki on milyar insanı marsa taşıyacak ve orada yeni bir hayatın başlangıcında öncü olacaktır. Şimdiden 150’nin üzerinde şehrin inşası bitmiş durumda ve diğerlerinin inşaatı hızla devam etmektedir.

İkinci Aşama – Önemli Her Nesnenin Nakli (Kuzgun Toplayıcılığı):

İlk aşamadaki gemilerin kapasitesi tüm insanların yaşaması için gereken materyalleri taşıyacak kadar çok olmayacak. Toplamda her şehir 10 bin odadan oluşacak ve her oda bin kişi kapasitesinde olacaktır. Ferah bir yolculuk olmamasına rağmen mars yüzeyine inildikten sonra ise gerçek şehirleşmeye başlanacaktır.

Uçan şehirler mars üzerine indikten sonra, iki yıl daha insanları doyuracak, sıcak tutacak ve diğer tüm ihtiyaçlarını karşılayacak kadar stok bulunduracak şekilde tasarlanmaktadırlar. Ancak dünya üzerinde var olan daha milyarlarca ton maden, bitki, hayvan ve önemli onlarca materyal geride bırakılmamalıdır. Dünya yok olmadan önce bütün bu değerli madenlerin taşınması gerektiği için, bütün insanların nakliyesinden hemen sonra robotlar ikinci aşamaya geçecekler. Bu aşamada robotlar kendi gemilerini inşa edecek ve buldukları bütün değerli madenleri toplayarak marsa gönderecekler. 2112 yılının şubat ayında ise önemli robotlar da dünyayı terk ederek marsa gelmeleri planlanmaktadır.

Üçüncü Aşama – Meteoru Yok Etme Girişimi (Kuzgun Saldırganlığı):

Bu aşama ikinci aşamadan sonra devreye girecek olan son umut olarak eklenmiştir. Yeni kurulacak olan dünyada barış olmasına karar verildiğinde, bu dünyadan oraya kitle imha silahlarının götürülmemesi gerektiği kararına varıldı. Dünya üzerinde konumlanmakta olan yüzlerce nükleer füze ve kitle imha silahının da bir şekilde kullanılması gerektiği düşüncesiyle üçüncü aşama Kuzgun Programı’na eklendi.

Bu aşama, 4. Yasanın ilk maddesi olarak “Dünya dışından yaklaşan bütün cisimler yok edilmelidir” şeklinde yerleştirilmiştir.

Bu aşamaya göre tahminen, 2112 yılının temmuz ayında, çarpışmaya sadece iki gün kala dünya üzerindeki bütün kitle imha silahları R-Server tarafından Marduk üzerine ateşlenecekler. Bunun bir çözüm getirip getirmeyeceği tam olarak bilinmemekte ancak çözüm getirse bile dünya üzerinde, silolardan yayılan kirliliğe ve patlamalardan dolayı atmosferde radyasyon serpintisine neden olacak. Yani eğer geriye dünya kalırsa, tekrar dünyaya dönmemiz bu serpintinin tamamen temizlenmesi sayesinde olacak ve bunu dünyadaki bitki örtüsü bizim için tam 100 yılda gerçekleştirecektir.

Audrey korkulu gözlerle John’a baktı.

“Sence bu yazanlar gerçekleşti mi?”

John’un başı öne eğikti ve düşünceli görünüyordu.

“Bilmiyorum” dedi sessizce. “Robotlar bize hizmet ediyor sonuçta, hem de yüzlerce yıldır.” Ardından kafasını kaldırıp hafifçe gülümseyerek Audrey’e baktı ve devam etti. “Korkma sakın. Bunlar gerçekleşmiş olamaz.”

Yeni Yapılan Sunucular Nelerdir?

Bildiğiniz üzere G-Server dünya üzerindeki bütün hizmet robotlarını kontrol eden ana bilgisayardır. Kuzgun Programı dahil edildikten sonra yapılması planlanan bitki örtüsü canlandırma işlemini kontrol etmesi amacıyla M-Server kurulmaktadır. Bütün ekosistem ile ilgilenecek olan robotları bu server yönetecektir.

Robot Yasaları’nın tümüne uyacak olan, yeni nesil ekosistem robotlarında sadece 10. Yasa, yani “verilen bütün emirler yerine getirilmelidir” maddesi aktif olmayacaktır. Ancak çoğunluk yasası ve diğer tüm yasalar yine bu robotlarda etkili kalacaklardır.

Dünyanın taşınma işlemi sırasında insanlığa büyük bir rol düşüyor. Robotların yardımı ile uçan şehirler hızla inşa ediliyor olsa bile birçok insanın sağlık ve diğer ihtiyaçları tam olarak karşılanamamaktadır. Doğum ve ölüm olaylarının yönetecek olan A-Server’ın yapımı ise neredeyse bitmek üzere ve tüm insanlığın nakli sırasında hiçbir sorun yaşamamamız için bizlere hizmet edecekler. İnsanların yanı sıra hizmet dışı kalan veya bozulan robotların yok edilmesi ve yenilerinin üretilip eski robotların yerlerinin doldurulmasını sağlayacak olan bu sunucu, ayrıca ekosistem ve maden toplama robotlarının üretimini de ele alacaktır.

Yapımı bitmiş olan R-Server’ın en önemli görevi bütün nükleer silahların kontrolünü almasıyla başlayacak. Nakil işlemi başladıktan sonra devreye girecek olan sunucu, Marduk adlı gök cismini yok etmek için bu silahları kullanıp dünyamızı kurtarmayı deneyecektir.

Ayrıca R-Server, bütün medya ve eğlence kuruluşlarının yönetimini ele alacak ve insanların naklinin son gününe kadar onları bilgilendirip eğlendirmek için yayınlar yapacaktır.

“Bu serverlar nerede peki?” dedi William büyük bir merakla.

“Hiçbir fikrim yok. Belki de o kağıtta yazan yer, bu serverların yerini gösteriyordur.”

William, bu cevaba onay verircesine düşünceli şekilde kafasını sallayıp kitabı dinlemeye devam etti.

Dünya Bitki Örtüsü Canlandırma İşlemi Nedir?

Eğer Marduk’u yok etme girişimi olumlu bir sonuca ulaşırsa, fırlatılan nükleer silahlar yüzünden dünya üzerindeki radyasyon serpintisi çok büyük oranda artacaktır. Bu serpintinin temizlenmesini sağlamak için bütün dünya üzerinde, M-Server denetimiyle bitki örtüsü canlandırma işlemi gerçekleştirilecektir. Bu sayede, yüz yıl içinde dünyadaki radyasyonun temizleneceği düşünülmekte ve mars yüzeyine kuracağımız uygarlığın bir kısmını tekrar dünyaya taşıyabileceğimiz planlanmaktadır.

William “İşte bu” diyerek tekrar araya girdi ve konuşmayı durdurdu. “Bizler marstan gönderilen insanlarız. Kağıtta yazan yer de gemilerin indiği bölgedir. Dünya tamamen temizlendi mi, yan etkisi var mı gibi araştırmalar yapmak için bizleri gönderiyorlardır belki de.”

Audrey ortaya atılan bu teoriler yüzünden gittikçe korkmaya başlamıştı ve bu korku, yüzünden rahatlıkla okunabiliyordu. John, William’ın söylediklerine hak veriyor olsa da, Audrey’i rahatlatmak amacıyla aklından geçen düşünce yerine farklı bir cevap verdi.

“Saçmalamayı keselim en iyisi. Bunların hiçbiri olmadı emin olun. Şu anda her isteğimiz gerçekleşiyor ve insanlar hasta olmuyor. Önemli olan da bu, gerisi sadece komplo teorilerinden ibaret.”

Okumayı tekrar başlatırken Audrey’in yüzünde hafif bir gülümseme görmek John’u da rahatlatmıştı.

Robotların Geliştirilebilir Yapay Zekası İçeriğinde Neler Bulunmaktadır?

Her insan deneme yanılma yöntemi ile öğrenebilir. Dünya hayatı 100 yıl boyunca robotlara emanet edilecekse eğer, robotların da öğrenme ve mukayese etme yeteneğinin geliştirilmesi gerektiğine karar verildi ve Kuzgun Programı dahilince geliştirilebilir bir yapay zeka eklendi.

Bu zeka tüm yasaların önünde gelmektedir. Bir robot, kayıt altında bulunmayan bir durum ile karşılaştığında, bu durumun sonuçlarını gözlemelidir. Karşılaşılan durum 3 kez tekrarlanır. Eğer durum kesin bir sonuç vermiyorsa bu durum 2 kere daha tekrarlanır ve sonuca bağlanır.

Robotlar öğrendikleri etkenler dahilinde 4. Yasayı tekrar düzenleme yetkisine sahiptirler. Yeni kurallar ekleyip eski kuralları çıkarabilirler.

Yeni bir deneyim öğrenme durumunda yasaların hepsi hükümsüzdür. Robotlar deneyimin sonucuna kesin bir hüküm verene kadar bu yasaları görmezden gelirler.

Verilebilecek hükümler ise dört ana gurupta toplanmaktadır:

Eğer yapılan üç deney de aynı sonucu veriyorsa, deneyim “kesin” olarak kabul edilir.

Eğer yapılan üç deney farklı sonuçlar vermişse ve ardından tekrar eden iki deney de daha farklı sonuçlar verdiyse, deneyim “değişken” olarak kabul edilir.

Eğer üç deneyin ikisi aynı sonucu verdiyse yine son iki deneyime başvurulur. Yapılan beş deneyin en az üçü aynı sonucu diğer ikisi farklı sonuçlar verdiyse, deneyim “çoğunlukla” olarak kabul edilir.

Eğer beş deneyin üçü bir sonucu, diğer ikisi farklı bir sonucu veriyorsa, deneyim “iki sonuçlu” olarak kabul edilir.

Yapay zeka bu sonuçlar doğrultusunda, sonradan gerçekleşecek olaylara karar verme yetisine sahip olacaktır.

Daha önce test edilmiş bir durum doğal olarak tekrar yaşanmışsa, sonuçlar sürekli olarak önceki kayıtlara eklenirler. Eğer önceki kayıtlardan aksi bir sonuç ortaya çıkarsa, robotlar deneyi tekrarlayacaklardır. Ancak bu tekrar işlemi yasalara karşı çıkmamak zorundadır. Eğer deneyim her hangi bir yasa ile çelişirse deneyim tekrarlanmaz.

Mars Üzerinde Yaşam Nasıl Olacak?

Mars altında akan su yatakları keşfedildiğinden beri atmosferize etme işlemi yapılmaktadır. Yaklaşık yirmi yıldır süren bu işlem, mars atmosferinin neredeyse solunabilir bir hale getirdi. Ancak 2120 yılında tamamen solunabilir bir atmosferi olacak olan mars, üzerinde geliştirilecek ekosistem ile ikinci dünyamız olacaktır.

John “Bu bölümü geçiyorum” diyerek okumayı durdurdu. “Mars atmosferi ya da orada neler olduğuyla ilgilenmiyorum açıkçası.”

“Gerçekte marsta yaşıyor ama bunu bilmiyorsak ne olacak?” diye araya giren yine William olmuştu. “Burada yazanlar bize ipucu verebilir.”

“Emin ol ki marsta değiliz. Hala robotlar bizi yönetiyor, belli ki bu Kuzgun Programı hala devrede ve biz de dünyadayız. Hatta bundan sonraki bölümleri de geçiyorum. Emir komuta zincirindeki maddeler ile üretim ve taşıma işlemi nasıl gerçekleşeceği yazıyor devamında.”

Audrey daha fazla sessiz kalamadan, içindeki tedirginliği atmak için konuşmaya dahil oldu.

“Bu araştırma işine hiç bulaşmamamız gerekiyordu belki de. Cahil ama mutlu olmak daha iyiydi. Şimdi ise korkuyorum.“

William her zamanki rahat tavırlarıyla Audrey’e baktı ve konuşmaya başladı.

“Öğrenmek zarar getirmez. Hayatın, yine bu güne kadar geçtiği gibi devam edecek nasıl olsa. Fazladan bir iki düşünce bunu değiştirmeyecek.“

“Ya değiştirirse? Ya üzerine düştüğümüz bu şeyler yüzünden Duvar’ın arkasına gönderilirsek?”

“Hadi ama. Öğrenme ve konuşma özgürlüğüne ne oldu? Oldu olacak iyice robotlar gibi olalım o zaman.“

John, Audrey ve William arasında gittikçe gerginleşen tartışmaya son vermek için devreye girdi.

“Tamam artık kapatın şu konuyu. Asıl şunu dinleyin. Siz konuşurken bir araştırma yaptım. Bu kitaptan sonra yüz on iki kitap daha yazılmış ve hepsi iki yıl içinde, yani en son 2107 yılında çıkmış. Sonraki otuz yıl boyunca hiç kitap kaydı yok. 2138 yılında ise “Meleklerin Emirleri” adlı bir kitap yayınlanmış. Yazarın adı ise belki tesadüf diyeceksiniz ama Frank Gilbert. Görüştüğüm adamın soyadı da Gilbert idi.”

“Bir sürü Gilbert soy ismine sahip insan var.”

“Evet ama kitabın adı size de garip gelmedi mi? Meleklerin Emirleri. Bu iki tesadüf biraz fazla. Bence aradığımız şey burada olabilir.”

John vakit kaybetmeden kitabı arattı ve önünde şekillenen kitabın ilk sayfasını büyük bir merak ile açtı.

Meleklerin Emirleri

Yazar: Frank Gilbert

Yayın Tarihi: 7 Eylül 2138

John, sesli okuma seçeneği aktif olmayan kitabın sayfalarını çevirmeye başladığında yüzünde büyük bir şaşkınlık belirmişti. Kitabın bütün sayfaları boştu. Onlarca sayfayı tek tek kontrol etmesine rağmen kitabın içinde sayfa numaralarından başka yazan hiçbir şey göremiyordu.

“Ne yazıyor söylemeyecek misin?” dedi William.

“Kitap boş. Hiçbir şey yazmıyor.”

“Sistem kitabı silmiş olmalı” diyerek cevap veren Audrey oldu.

“Sanmıyorum. Eğer kitap silinseydi arama sonucunda çıkmazdı. Şu an kitabın kopyası önümüze geldiğine göre silinmemiş. Hem 4. Yasa içeriğinde sanatsal hiçbir çalışmanın yok edilemeyeceği maddesi var.”

“O zaman boş sayfalar ne?”

“Kitaba olan erişimi engellemişler. Şu an her şey burada yazıyor ancak göremiyoruz.”

“Neden böyle bir şey yapılsın ki?”

”İnsanları yanlış yönlendirecek etkenler ortadan kaldırılabilir şeklinde bir madde var diye biliyorum. Kitaplar sanatsal çalışma olarak kabul edildiğinden yok edilemiyor ancak içeriği uygunsuz bir kitap ise ortadan kaldırılmak zorundadır. O yüzden erişimini engellemiş olmalılar. Yani bu kitapta uygunsuz bir etken var robotlara göre.”

“Ne yapacağız o zaman?”

John sağ elini havaya kaldırıp gülümsedi. Diğer eliyle sağ bileğini bastırdı ve elini mavi çizgilerin peşinde bıraktığı yüzlerce gri nokta sarmaya başladı.

“Erişim burada engelli olabilir ama yanımızda götürürsek bu kitabın içindeki her şeyi okuyabiliriz.”

“O kitabı bant içine kayıt etsen bile simülasyon dışında nasıl okumayı düşünüyorsun?”

“Daha icat ettiğim her şeyi görmediniz. Hemen simülasyondan çık ve evime gel.”

DEVAM EDECEK

Ütopya Projesi 4 – Gerçeklerin Peşinde” için 2 Yorum Var

  1. Kurallar ve yapısal değişiklikler hakkında güzel bir bilgilendirme bölümü olmuş. İnsanın merakını cezbettiğini vurgulamadan edemeyeceğim. Daha çok bilgi ister buldum kendimi 🙂
    Diğer hikayeye geçip neler olacak diye merakla okumaya devam ediyorum.

    1. Güzel yorumunuz için teşekkür ederim 🙂 Öyküyü beğenmenize çok sevindim. Umarım devamını da beğenirsiniz 🙂

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *