Öykü

Ve Balı Sevgilim

“Geliyorum” dedim. “Hemen geliyorum.”
Herife bir kez daha baktım. Üst geçitin merdivenlerine öylece uzanmış, dinleniyordu. Arada bir kafasını kaldırıp şöyle bir etrafına bakıyor, sonra ne yapıyorsa onu yapmaya devam ediyordu. Kalabalığın arasında öylesine bir enstantane gibiydi. Her gün gördüğünüz, üzerinde durmanıza gerek olmayan bir resimdi sadece.

 

Küreğimi karanlık toprağa sapladım. “Tamam” dedim. “Getirebilirsin.”
Getirildiğini, bir kucak dolusu sürüklenme sesinden çıkardım.
Sonra daha tok, daha küt bir ses duydum. Sonsuzluk yatağına kavuşma anı.
“Tamam” dedi adam. “Üzerini örtebilirsin.”

 

“Hayır, gerek yok.” diye üsteledim. İnsan çıldırmayacaksa da aklını eline alırdı böyleleri karşısında. “Bırak artık, istemiyorum.”
“Özür dilerim beyefendi” dedi bir kez daha. Özür dilermiş, ne gereksiz kelime. Özür dileme, git öl. “Tekrar hazırlarım, hemen…”
“Bırak” dedi sevgilim. “Bir işi bile halledemiyorsun. Bırak.”
“Paranızı geri…”

 

Güneşin somurtkan ışınları dünyayı terk etmeye başlamıştı. Yorgun başımı göğe kaldırdığımda gördüğüm, bundan fazlası değildi. “Gün battı, batacak” diye konuştu biri ağaçların oradan. “Gel istersen biraz dinlen.”
“Gerek yok” dedim. Küreğimi toprağa vurdum. “Getirebilirsin.”
Omzuma bir el dokundu. “Gel bir çay…”
“Gerek yok. Getirebilirsin.” Diğer çukura geçtim.

 

Boynuma bir kez daha dokundu. Ondan ve her şeyden tiksindim. “İstemiyorum” dedim. “Bugün istemiyorum.”
Ellerini saçlarımın arasına soktu. Başımı uzun tırnaklarıyla okşadı. Çenemi sertçe tutarak başımı yukarı itti. Boynumun altını öptü. Onu geri ittim.
“Bırak” diye bağırdım. Sesim haddinden fazla çıkmıştı ki etraftaki birkaç kafa merakla bize döndü. Sonra da ne yaptığımız umurlarında değilmiş gibi tekrar önemsiz işlerine. Ama umurlarındaydı, yaptığımız iş karaciğerlerine kadar umurlarındaydı.

 

Ağlayan bir surattan tiksindiğim kadar hiçbir şeyden tiksinmem. Bu adam da ağlıyordu. Annesini, karısını ve kızını kaybetmişti. Üçünün aynı çukura gömülmesini istiyordu. “Hayır” dedim. “Bu mümkün değil.”
Yönetici ayıp bir şey demişim gibi çevirdi başını bana. Kibar bir sesle, “Beyefendi” dedi. “Maalesef ki kurallarımıza göre…”
“Kurallarınıza başlatmayın…” diyecekti adam.
Yakasından tuttuğum gibi ittim. Çelimsiz şey yere savruldu. Toprağa kapandı. Ona acımıyordum. Yakınını kaybetti diye birine acıyacağım vakitler ölmüştü. Şimdi onları gömüyordum.

 

“Güneş batıyor, bak” dedi sevgilim. Şehrin biraz dışına çıkmış, sakin bir tepeye gelmiştik.
Duymamazlıktan geldim. Şimdi güneş umurumda değildi.
“N’oldu sevgilim?” diye sordu inanılası gözlerle. “Niye bu kadar üzgünsün, hala anlatmadın.”
Duymamazlıktan geldim. Şimdi umurumda değildi.

 

Kamyonun arkasından indirdiğimiz son cesetten sonra, herkes bir köşeye çekilmiş dinleniyordu. Tonlarca ölü getirmiştik, hepsi de bir an önce gömülmeyi gözlüyordu. Bizim adamlar ise gitmiş bir köşeye pinekliyordu. Veba bazen hedefi şaşırıyor.

 

Dudaklarımı öpmesi her zaman hoşuma gitmiştir. Ama bugün değil.
“Çekil” dedim bıkkın bir tonla. “İstemiyorum bu gece.”
“Tamam” dedi. Anlayış konusunda Budayı pataklardı.
“Bana bak” diye başladım. Güneş batmış, hilal halindeki ilk dördün de turuncu ışığıyla yavaşça gözden yitiyordu. “Bana bak sevgilim. Bugün, neden bilmiyorum, iyi hissetmiyorum. O yüzden…”
“Önemli değil.” dedi. Başımı dizlerine yasladı. “Unut gitsin.”

 

Yüzü neredeyse tümör kadar kararmış bir kızı taşırken durakladım. Hafif, tıpkı diğerleri gibi, ele avuca sığan bir şeydi. Ama onda, diğerlerinde dikkat etmediğim başka bir şey daha vardı. Ölü bir yakınınızı kucaklamışken hissettiğiniz bir şey. Onu, nedensizce, daha naif bıraktım kamyon kasasına. Sanki bir yeri incinecekmiş gibi yavaşça koyverdim. Saçlarını hafifçe yana ayırdım. Bir an için üzgün ve şaşkın olduğumu sansam da, hayır, bunların ikisi de değildim. Sonuçta biliyordum ölüp gittiğini. İlginç olan, her neyse, bunda ilginç olan bir şey yoktu. Ölmüştü ve şimdi de kollarımda kamyona taşınıyordu.
Onu diğer ölülerin arasına kaktırdım.

 

“Bir gün” dedi sevgilim. “Ben öleceğim.”
“Ne ilginç” dedim. “Ben de.”
“Aaahh, hayır öyle değil. Yani…”
“Yani hepimiz öleceğiz.”
“Şapşalsın” dedi. “Keşke hemen ölüp gitsen.” Sonra güldü.
Doğruldum, yüzüne baktım. Gülüşü dondu. Bir şey desem kendi isteğiyle tıpış tıpış cehenneme girebilirdi. Demedim.

 

Kamyon geldi. Büyüktü. Ama bizim ölüler için yeterince büyük değildi.
Bağırdım, yenisi ne zaman gelecekmiş diye sordum. Önce bunu bir doldurun dedi adam. Sıkıştırıp bir şeyler yapmalıymışız. İnanılmaz çirkin bir adamdı. Muhtemelen tüm yakınları öldüğünden daha da çirkinleşmişti. Ona acıdım. Her çirkine istemsizce acırım ben. Ölülere acıdığımdan bile çok.
Çirkin, kamyonuna gidip bir sigara çıkardı. Yakarken öksürdü, tükürdü. Baktım, kanlıydı. Kendinden bile çirkindi.

 

“Geç oldu” dedim sevgilime. Gece yarısı olmuştu ve temiz hava ciğerlerimizi zımparalamıştı. Nedendir bilinmez, daha iyi hissediyordum. O bana iyi geliyordu.
“Gidelim mi?”
Ayağa kalktım. Üstümdeki çimenleri silkeledim. Düşmemek için çılgınca mücadele ettiler. Tek amaçları üzerlerine oturan bu iki insanla evlerine kadar gidebilmekti. Bunu çılgıncasına istiyorlardı.
Sevgilim elimi tutmak için uzandığında, avucumdaki bir çimen tanesine dikkat kesildim. Normalde terli elle biriyle tokalaşmaktan dahi utanırdım. Ama o çimen tanesini ikimizin arasından uzaklaştırmadım, nedendir bilinmez.

 

Birileri tüm kaslarıma küfrediyormuş gibi uyandım. Sonra her birine ben küfrettim. Bu kadar ağrıyacak ne vardı? İnanılmaz, ölüyordum. Değil ayaklanıp işe gitmek, başımı birkaç santim bile kaldıramazdım.
“Bizimkiler oraya da girmişler” dedi odamdaki adam. Uyandığımı görmüştü. “Hepsi ölmüş. Gidip orayı temizlememiz gerekliymiş bugün.”
Neresi olduğunu hemen anladım. Onu en son orada görmüştüm.
Ayaklandım. Hepsi ölmüştü ve onu en son orada görmüştüm. Orayı temizlemiz lazımdı bugün.

 

Sevgilimi evine bıraktıktan sonra, bizim üst geçitten aşağı iniyordum. Gecenin bir yarısı olmasının getirdiği korku, insanların sokaklardan ayak çekmesine vesile olmuştu. Etrafta sokak ışıklarının altında yarışan yarasalar dışında kimseler yoktu.
Sonra o adamı gördüm. Aynı yerdeydi. Saatlerdir bir milim bile kıpırdamamış diye aklımdan geçiriyordum ki birden başını kaldırdı. Beni parmağıyla yanına çağırdı.
Neden yaptım bilmiyorum ama gittim. Normalde gitmem. Yavaş adımlarla, müthiş iğrenç kokan kartondan yatağına yaklaştım. Konuşmaya başlayacaktı ki, öksürdü.
Elinde bir peçete vardı ve ağzının üstüne onu kapamıştı. Sanki tüm mikroplarını biriktirmek istermiş gibi özenle yapıyordu bunu.
Sonra neden bilinmez, peçeteyi bana gösterdi. Baktım, kanlıydı.

Ve Balı Sevgilim” için 8 Yorum Var

  1. öykülerin isimlerine aşağıdan yukarıya doğru bir göz atarken, yanlış anlamayın ama, öykünüzün ismini komik buldum.
    bunu kim koymuş bu öyküye diye düşünmedim de değil.

    öykünüzü bitirince; kafamdan, yüreğimden, ruhumdan vuruldum.
    melda, bu da neydi böyle?
    melda, siz ne yaptınız?

    öncelikle şaşkınım. gecenin bu vakti böyle bir öykü ile karşılaşacağımı ummazdım. ben buraya keyiflenmek ve birkaç kısa öyküyü eleştirmek için gelmiştim, ama sayın melda, siz ne ettiniz böyle?

    öykünüzü baştan sonra 3 kez, bazı ara kısımları da 5-6 kez okudum. sabaha kadar devam etmek istiyorum, karım içeriden hadi gidelim diyor.
    öykünüzü okurken, ilkin ne bu böyle diyor insan. sanki farklı insanların hayatlarından çekip koparılmış birkaç enstantane gibi duruyor paragraflar.
    bitirince, geçmiş zamanda ileri; gelecek zamanda geri sardığınızı anlıyorsunuz. içinizde bir ateş yanıyor. öyküye tekrar başlıyorsunuz. bitiyor. ateş sönmüyor. tekrar okuyorsunuz.

    öykünüzde hiç isim geçmiyor. baş beyefendi dışında öne çıkarılan bir karakter yok. güneşe birkaç somurtkan atıf dışında hiç doğa tasviri yok. kimsenin tipini, şemalini göremiyoruz. öykü nerelerde geçiyor anlayamıyoruz bile.

    önümüze yalnızca ve yalnızca düşünceler seriliyor. ıslak, rahatsız edici ve gerçek düşünceler…

    baş karakteri nasıl bu kadar gerçek çevip çevirebildiniz melda sorarım size? ya memento filmindeki kadar şaşkınlığa uğradığım bu ileri geri sarma olayı nereden geldi aklınıza? hiç mi düşünemediniz zavallı okuyucuya bu çok ağır gelir diye.

    iyi ki düşünmemişsiniz. iyi ki öykünüzle tanışmışım. vaktim ve imkanım olsa da binlerce cümle övgü paragrafları girsem.

    ama buna gerek yok. her şey kendini o kadar güzel belli ediyor ki.

    hem karım sesini iyice yükseltti. gitsem iyi olacak.

    tebrik ederim melda. sadece tebrik ederim.

  2. Merhaba,
    Öykünüz çok acıklıydı. Okurken içimde derin bir acı hissettim. Etkileyici ve kendi ruhu olan öykülerdendi. Bana biraz şiirimsi de geldi. Telefondan okuduğum için sanırım bu etkiye kapıldım. Kaleminize sağlık.

  3. Merhaba,
    Öncelikle seçkiye hoş geldiniz.
    Öykünüze gelince; açıkçası fazla karışık geldi bana. Ne anlatmak istediğini pek anlayamadım. Sorun ben kaynaklı da olabilir tabii 🙂
    Kaleminize sağlık.

  4. Merhaba;
    İlginç bir öykü. İki farklı olay örgüsü iç içe geçmiş yaşamlar. Özellikle “gömücü”nün(siz isim vermemişsiniz ben bu ismi verdim) duygu ve düşüncelerinin aktarımını sevdim. Sadece sevgililer ya da sadece gömücüyü okuyunca da( yani paragrafları atlayarak) etkili bir anlatım. Ellerinize, yüreğinize sağlık

  5. Merhaba Melda Hanım,

    Seçkiye hoş geldiniz. Doğrusu pek beğenmedim öykünüzü. Yukarıda Ozbabur’un ifade ettiği “fazla karışık geldi bana” kısmına katılıyorum. Ama eleştirebileceğim bir tarafı da yok öykünüzün açıkçası. Çünkü bu tür ve bu kapalı anlatım benim hoşlandığım bir tür, bir anlatım biçimi değil. Bir tarzdan hoşlanmıyor olmam onu eleştirme hakkı vermez bana. Bu benim eleştiriye yaklaşım biçimimdir. Sadece yazar için geri dönüşlerin kıymetli olduğunu bildiğimden, elimden geldiğince çok öyküye yorum yapmaya çalışıyorum. Söyleyecek çok bir şeyim olmamasına rağmen bu satırları okuyor olma sebebiniz budur.

    Sizden başka öyküler de okumak isterim. Böylece belki üslubunuz konusunda bir kıyas alanı kurabilirim kendime. Elinize sağlık.

  6. yorumda bulunan tüm arkadaşlara çok teşekkür ederim.

    öyküyü sevmeyenlere bilhassa ederim. pek iyi hissetmediğim bir gece içimdekileri öylece döktüğüm bir öyküydü bu. açıklamam biraz gereksiz düşebilir ancak murat beyin belirttiği gibi bir adamın veba’dan önceki ve sonraki hallerini anlatıyor öykü.

    gelecek seçkide üzerinde çok daha fazla çalıştığım bir öyküyle yer alacağım. tekrar teşekkürler.

  7. Merhaba Seçki’ye hoş geldiniz,
    Cem Pala’ya katılıyorum maalesef. Karmaşık ve kapalı anlatım kullanmışsınız. Bir de öncesi sonrası girmiş işe içinden çıkamadım. Ama akıcılık üslup ve imla olarak sıkıntı yoktu.
    Daha iyilerinse görüşmek üzere.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *