Öykü

Yarışma

Bu yıllar önce şarkılarıyla fırtınalar yaratan ama sonradan adı sanı unutulan sanatçılardan birinin hikayesidir. Üstelik şimdileri hemen hemen her kanalda olan ses yarışmalarının atası sayılan bir yarışmada gerçekleşmiştir bu geri çekiliş ve unutulma. Canlı yayında yaşanan bu olay bir kaza diye nitelendirilmiş bir zaman gündemde kaldıktan sonra meraklısının dışında fazla kimse anımsamaktadır. O günleri yaşayan biri olarak bu yarışmayı anlatmak sanki bir borç gibi boynumda duruyor.

Uzun upuzun bir boyu vardı. Üzerine pantolon bulamadığından olsa gerek giydiği pantolonlar ayak bileklerinin yukarısında kalıyordu. Bu durum kendisini daha da uzun gösteriyordu. Otel lobisinde bu yüzden hemen fark ediliyordu onca kalabalık arasında. Bu bir ses yarışmasının finali seçmeleriydi. Andy Warhol ‘un dediği herkes kendisine ayrılan onbeş dakikalık sürenin ötesine geçmeye çalışıyordu. İyi giyimli ağır makyajlı hanımefendiler, üzerinde smokinlerle dolaşan yaş denizinde gençliğin delidolu dalgalarından orta yaşın sakin limanlarına yaklaşmış beyefendiler, çeşitli saç şekilleriyle ve renkli kıyafetleriyle delikanlılar ve hanımefendiler, kendilerini az sonra girecekleri salonda bulunan seyircilere ve seyircilerin önünde oturan kibirli jüri üyelerine beğendirmeye çalışacaklardı. Ve bizim uzun genç oradakilerin taktıkları adla kürdan da diğerleri gibi sırasının gelmesini bekliyordu. Öğleden sonra anca kendisine sıra geldi.

Genç uzun boyuyla içeri girdiğinde afallamıştı. Parlak ışıklar direk gözüne geliyordu. Önünde geniş bir alan vardı ve ötesini göremiyordu. Yalnızca yeni geleni merak eden yüzlerce kişinin uğultusu vardı kulaklarında. Bu ambiyans aklını başından almıştı sanki. Bütün bildiklerini, hazırlıklarını unutmuştu. Uzun kemikli yüzü, başına göre bir hayli büyük olan kulaklarıyla birkaç saniye gölgede kaldı. Gözleri alışınca gölgeden çıkmak için birkaç adım ilerledi. Üstüste gibi yığılmış insanları ve tahtında oturan üç kralı gördü. Ve dikkatli bakınca yanılmadığını anlamıştı, uzun zamandır görmediği adam jüri üyelerinin arasında oturuyordu. Geniş ve salondan daha yüksek konumlanmış masada iki kral ve bir kraliçe vardı. Biri diğerlerinden daha yaşlıca, ecnebi havasında uzun beyaz saçlarını başının arkasında toplamıştı. Ortadaki ilerlemiş yaşına rağmen güzelliğini koruyan bir sarışındı. Bakışları soldaki gence kayınca tepeden tırnağa ürperdi. Yıllar önce bir gece karanlığında kaçarken kendisine çarpan serseri karşısında oturuyordu. O zamanlar sıradan kıyafetler giyen delikanlının kılık kıyafeti değişmiş lüks ve pahalı giysiler giymeye başlamıştı. Berduşluk ve mahalle hovardası havasında geçinen genç şimdi bir pop ilahı olmuş karşısında oturuyordu.

Adam içeri girince en üst sıralara kadar dolu olan salonda kahkahalar duyulmaya başlamıştı. İki metreye yaklaşan boyu ince vücudu ile bir korkuluğu andırıyordu. Kollarını açıp bir tarlanın kenarında dikilse açlığından ölecek durumda olsa bile korkudan hiçbir kuş o tarlaya yaklaşamazdı. Sunucu hanım yanında çocuk gibi kaldığı yarışmacıyı elinden tutmuş sahnenin ortasındaki kırmızı yuvarlağa getirmişti. Jüri üyeleri sıradaki yarışmacıyı görünce gülmelerini saklama gereği duymamışlardı.

Bir kenarda sessizce bekleyen yapımcı acaba hata mı ettik diye düşündü. Evet, halka açık bir ses yarışmasıydı ama bir ön eleme yapmaları gerekiyordu. Gerekiyordu ama ülkede ilk kez bu kadar kapsamlı yapılması planlanan yarışma için gerekli tanıtımı yapmamışlardı. Katılımın az olmasından korktukları için her başvuruyu kabul etmişlerdi. Ve bu yüzden bir ucube karşılarında dikiliyordu. Hemen yakınında duran yardımcısına işaret etti. Genç kız koşarak yapımcısının yanına geldiğinde “Nereden buldunuz bu tipi” dedi. Genç kızın yüzü hafifçe kızarmıştı. Bir an sahnede öylece dinelen adama baktı. Kendisine kalsa sahneye almazdı ama ilk günlerde tüm başvuruları kabul etmesi söylenmişti. Hatta başvurular beklediklerinden az olunca birkaç takım büyük şehirlere dağılmış yetenekli kişilere cesaret vermek için ava çıkmışlardı.

“Biz bulmadık, kendi geldi efendim” dedi. Yapımcı gülümsedi. Arada böyle tiplerin olması reytinglerini arttırırdı, olmadı montajda keser atarlardı. Görüşmenin bittiğini düşünüp yerine geçmeye hazırlanan asistanına bir kere daha seslendi.

“Özlem Hanım” Kız bir kere daha durdu, geri döndü. Dışarıdan sevecen cana yakın duran bu adamın ne kadar nemrut ne kadar aksi olduğunu bilen üç beş kişiden biriydi. “Buyrun efendim” “Kendisine gerekli evrakları doldurtunuz değil mi?” dediğinde başını sallayarak işverenini onayladı ve sahne kenarındaki yerine geçti.

Jüri masasının ortasında oturan kadın elindeki nota baktı, söze başladı. “Hoş geldin Übeyit” dedi. Hemen solundaki kır saçlı üye, bıyık altından gülerek alaycı bir ses tonunda “Übeyit iyi bir sahne ismi değil” dedi. Veli Korkmaz’dı bu, daha gençken zenginliği ve playboyluğuyla tanınıyordu. Biraz yaşlanıp unutulmaya başlayınca kendisine yapılan bu jüri üyeliği teklifine balıklama atlamıştı. Şımarıklığın kendisine yakıştığı söylenilen kadın jüri üyesi “Üstelik star olacak vasıflarında yok sanki” Sahnede dikilen genç “Star olmak istemiyorum, ben sahneye de çıkmak istemiyorum” dedi. Yaklaşık on yıl önce çıkardığı Cd ile patlama yapan ve bir anda ülkenin müzik kralı olan Sencer “Sahneye çıkmak istemiyorsun, Star olmak istemiyorsun, burada işin ne o zaman” dedi. Seyircilerin duyacağı şekilde mikrofona eğilerek “İçim rahatladı, karşımda böyle bir rakip bulmak istemem” dedi. Sözlerini yapmacık bir kahkaha izleyince seyircilerde güldüler. Kendine işaret edilen kırmızı noktada uslu çocuk gibi duran Übeyit

“Hem eski bir tanıdığı görmek hem de sizlere kendi yazdığım şarkıyı söylemek istiyorum” dedi. Salonda yeniden gülüşmeler oldu. Eski çapkın yeni jüri üyesi, at kuyruklu bey “Kesin Leyla Hanımı görmeye gelmişsindir” dediğinde salonda gülüşmeler oldu yeniden. “Alınmasın ama Leyla Hanım benim yaşıtım değil” Salonda kahkahalar duyulmaya başladı. Bu beklenmedik cevap kadının alıngan davranmasına ve o çok sevildiğini düşündüğü şımarık havasına girmesine neden oldu. “Aaa bak olmadı şimdi” dedi.

“Yok yok” dedi uzun boylu genç safça ve gözlerini yerden kaldırmadan “Güzelliğiniz tüm ülkede biliniyor ama ben buraya Abbas ağbi için geldim” dediğinde salon kahkahalara boğuldu. Gülmeyen ise Sencer Atakan’ dı. Abbas Pop kralının nüfus kağıdındaki ismiydi ve kendisini bu isimle anımsayan pek yoktu. İşte o zaman genç şarkıcı sahnede dinelen adama baktı. Kendisini nereden tanıyordu acaba. Utangaç yarışmacı da gözlerini kaldırınca göz göze geldiler. Bir an gecenin ilerleyen saatinde koşarken çarptığı küçük çocuğu anımsadı her nedense. Bakışlarını sahnenin yanında gölgelerin içinde oturan yapımcıya kaydırdı. İyi bir molaya ihtiyacı vardı. Ama Yapımcı aradığı neşeyi bulmuş gibiydi. Pop starı ‘nasıl olsa çekimden sonra baskılar bu bölümü yayınlatmam’ diye aklından geçirdi. Allahtan yılların sanatçısı, film yıldızı, Şarkıcı tacı elinden alınan güzeli Leyla Hanım asıl adıyla Mürrüvet Kazmacı sıranın kendisine geleceğini düşünmüş olmalıydı ki sözü değiştirdi.

“Hadi o zaman şarkına başla da kulaklarımızın pası silinsin” dedi. Sunucu gerekli sözleri söyleyerek geri sahnenin arkasına çekildi. Şımarık Sencer’e bir ders verilmesi iyi olmuştu daha fazla havalara girmezdi böylece.

Önce hüzünlü bir ses yankılandı salonda. Biraz eski ama bilinen bir şarkı söylüyordu. Sahnenin gerisindeki orkestra yavaşça eşlik etmeye başlamıştı. Delikanlının sesi iyi değildi hatta cırtlak bile sayılırdı, ama insanları etkiliyordu. Gerekli gereksiz yükselmeler ve alçalmalarla bilinen bir şarkının farkı bir versiyonunu dinliyordu kalabalık. Dahi yönetmen kafasında ‘buraya kadar olanı görüşme bölümünü alırım şarkı bölümünü atarım’ diye düşünüyordu. Yerinden kalktı kuliste bekleyen sunucunun yanına yaklaştı. Sencer konusunun üzerine az biraz daha gitmesini istedi. Kalabalığın içerisine üniversiteli gençlerin arasına yerleştirdiği elemanları çakmaklarını çıkarmış bir sağa bir solan sallanmaya başlamışlardı. Salon kıvama gelmişti.

Şarkı bittiğinde tüm şarkı süresince olduğu gibi yarışmacı yerinden kıpırdamamıştı. Sunucu amirinden aldığı direktifle sahneye çıktı ve pek çok yarışmacıya yaptığı gibi sorular sormaya başladı. Sorduğu sorulara kısa öz yanıtlar alıyordu. Zaman zaman jüri üyelerine bakıyor attığı paslara iyi vuruşlar bekliyordu. Özellikle şarkıdan önce golü yiyen Sencer Atakan protesto eder gibi önündeki kağıtlarla uğraşıyordu. Beklediği top jürinin en yaşlı üyesinden geldi. “Anlaşılan senin bir hikayen var, bize anlatmak ister misin” dediğinde rakip sahayı bom boş bulan forvet gibi atağa kalktı.

“Buraya sesimi duyurmaya geldim” dedi. “Hadi o zaman mikrofon senin”

“Yıllar önce sessiz bir ilde kenar mahalle de bir yangın çıktı Yangında bir anne, bir baba ile küçük bir çocuk kül oldu…” Sencer Atakan öfkeli bir sesle müdahale etti. “Arkadaşlar burası dert dinleme yeri değil. Bu bir ses yarışması” dedi. Üstelik yarışmacının sesinin kötülüğü konusunda da hem fikiriz sanırım” Leyla Hanım her zaman olduğu gibi ne şiş yansın ne kebap tarzında girdi araya “Evet sesi kötü ama buraya kadar gelmiş hikayesini paylaşsın bizlerle” dedi Sahneye dönerek “ama biraz kısa olsun” dedi.

Hormonlarının tedavisi yarım kalmış ve gelişimini etkilemiş olduğu her halinden belli olan genç adam “Evi yakan adam kaçarken, bakkala gittiği için yangın anında evde olmayan diğer çocuğa çarptı ve kayboldu. Çocuk kimselere sözlerini inandıramadı.” Salon sessizce dinliyordu. “Şimdi o adam burada bu salonda ve adaletin yerine geleceğine inanıyorum” dedi. Genç jüri üyesi kıpkırmızı olmuştu. Yerinde huzursuzca kıpırdanıyor durumdan memnun görünen yapımcıya ulaşmaya çalışıyordu. Kurtarıcısı ise Veli bey olmuştu.

“Adaletin yeri burası değil genç adam. Anlattıkların mahkemelerin konusu şimdi ne yeri ne de zamanı bizlere söylemek istediğin başka bir şey yoksa seni kulise uğurlayalım.”

“O zaman izin verin kısa bir arya söyleyeyim.” Salonda gülüşmeler oldu tekrar. Üç üye önce birbirlerine baktılar sonra bakışlar yapımcıya döndü. Olumlu yanıt gelince ince bir ses duyuldu salonda. Sesin oktavı inceldi inceldi, tiz bir hal aldı. Metalin metale sürtmesini andıran iğrenç bir hale dönüştü. Saniyeler geçtikçe şiddeti artıyordu. Seyirciler rahatsız olmaya başlamış, ellerini kulaklarına götürmüştü. Sonra bir şey oldu. Karanlıkta parlayan ışığın bir noktaya odaklanması gibi, el fenerinin ışığı yoğunlaştırması gibi Korkulukta sesini bir noktaya yoğunlaştırmaya başladı. Salonda ses azaldı ama Juri üyelerinin bulunduğu ön tarafta yoğunlaştı. Ve asıl hedef olan Sencer Atakan da son noktasını buldu. Kimse ne olduğunu tam olarak anlayamadan genç star kulaklarını tutmaya başlamıştı. Göz pınarlarından ve kulaklarından kan sızmaya başlamıştı. İlk sesin şiddetinin geçmesinde rahatlayan seyirciler ve jüri üyeleri ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Ses arttıkça genç adamın tepkisi de artıyordu. Taa görevlilerin Korkuluğu ağzını kapatıp dışarı çıkarmasına kadar sürdü. Uzun boylu adam dışarı çıkarılınca görevliler pop şarkıcısının yanına koştular. Yakışıklı genç bitkin bir şekilde masanın üzerine yığılmıştı. Korkuluk ise o kalabalık ve kargaşa içinde kayboldu.

Hikayenin sonunu merak ediyorsanız bu konuda muhtelif söylentiler var. En inandırıcı olanının Sencer Atakan’ın özel bir klinikte duvarları tavana kadar minder kaplı bir odada bir bitki gibi yaşamını sürdürmesi olduğunu söyleyebilirim…

Cevdet Denizaltı

Ben Cevdet Denizaltı; tercih ettiğim şekilde olursa Aziz Hayri. İzmir’de Eşrefpaşa’da doğdum. Önce Çınarlı Endüstri Meslek Lisesini sonra Erkek Sanat Yüksek Öğretmen Okulunu bitirdim. Makine Teknolojisi bölümü öğretmeni olarak görev yapıyorum. Okumayı, araştırmayı, yazmayı seviyorum. Tür ayrımı yapmam, bilimkurgu, fantastik kurgu ve tarihi romanlar favorim. Poe ve Tolkien hayranıyım.

Yarışma” için 7 Yorum Var

  1. Merhabalar,
    Öykünüzün konusunu ve anlatım tarzınızı beğendim. Daha önceki okuduğum öyküleriniz kadar iyiydi diyebilirim fakat değinmek istediğim birkaç nokta var. İzninle tabii.
    Konuşmaları yeni bir paragraf olarak verseydin daha hoş olurdu bence. Ayrıca sık sık “dedi” kullandığın bir paragraf mevcut. Bu da olayın akışını bozuyor gibi. Bu kısımlara dikkat edebilirsin. Kalemine sağlık.

  2. Merhaba:
    Okuduğunuz ve eleştirdiğiniz için teşekkür ederim. Biraz aceleye geldi, tekrar gözden geçirme şansım olmadı. Bu bir hataydı biliyorum ama yetiştirmek için zamanım azdı.
    Diğer iki konu hala benim için bir muamma. Önce konuşmaları ayırmak konusuna geleyim. Örneklerle açıklamak isterdim ama bazı yazarlar bir tırnakla konuşmaları ayırıyor. ve satır içerisinde tutmaya devam ediyor. Bazı yazarlarsa konuşmaları tire çizgisiyle satırbaşından başlatıyor. Ben ne yapacağımı net olarak bilemedim. Bence konuşmaları satır içerisinde tırnakla ayırmak biraz daha usta işi geliyor. O nedenle bu yolu tercit etmeye çalışıyorum.
    İkinci konu ise bir başkasının söylediği cümlenin sonuna “dedi” demeden bitirmek zor geliyor. Bu da ayrı bir sıkıntı. Bu konulardaki çözüm önerilerinizi bekliyorum…
    Son olarak; nasıl anlattığınız önemli ama ortada sağlam bir hikayenin anlatılacak bir şeylerin olması daha önemli ne dersiniz…

    1. Elbette dediklerim biraz daha şekille alakalı. O nedenle söylediklerim genelgeçer kurallar değil. Karşılıklı konuşmalar da sık sık “dedi” kullanmamanız için önerebileceğim yeni satırdan başlamanız. Eğer “dedi” kullanacaksanız da bunun yanına birkaç duygu, hareket ya da tasvir ekleyebilirsiniz. Tekrarlanan kelimeler olsa bile birbirinden uzaklaşmış olurlar.

      Anlatacak sağlam bir hikayemizin olması önemlidir ama şu açıdan düşünün: Önemli bir buluşmaya en güzel şekilde gitmek isteriz, yazılarımızı okuyucularla buluşmaya gönderdiğimize göre onları iyi süslemeliyiz. Güzel bir hikayenin kötü görünmesini istemeyiz. Tekrar kaleminize sağlık diyorum. Yeni öykülerde buluşmak üzere…

  3. Selamlar,

    Güzel ve farklı bir hikayeydi yine. Özellikle giriş ve gelişme kısımları oldukça iyiydi. Sonu beni pek tatmin etmedi gerçi, beklediğimden hızlı bir kapanıştı diyelim ya da. Bir de ufak tefek noktalama hataları vardı ama aceleye geldiğini belirttiğiniz için onları görmezden geliyorum 🙂

    “Dedi” meselesi içinse haddim olmayarak ufak bir tavsiyede bulunmak istiyorum. “Diye yanıtladı, diye sordu, diye cevapladı” gibi çeşitlemelere gidebileceğiniz gibi “dedi, kaşlarını çatarak.” gibi hareketi belirten bitirişler de kullanabilirsiniz.

    Kaleminize sağlık…

    1. Merhaba Mit:
      Nerede kaldı diyordum ki okudun ve eleştrini yazdın. Teşekkür ederim bir daha ki sefere daha da dikkat edeceğim…

  4. Ellerinize sağlık, hikayenin konusu ve anlatımı çok güzel olmuş.

    Konuşmaların aynı paragraf içinde verilmesi benim de dikkatimi çekti. Bu şekilde yazılınca sanki derlenmemiş bir kaç paragraf var gibi duruyor ama elbette ki her yazarın görüş ve tarzı farklıdır, siz böyle yazdınız diye hikayeyi beğenmedim diyemem. Tekrar ellerinize sağlık…

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *