Öykü

Yekta Paşa Konağı

Uzun zamandır kafasındaydı Köşke girmek Çingen Ramiz’in. Başaramayacağını biliyordu ama en azından denemeliydi. Osmanlı Nazırlarından Nevizade Burhan Paşanın mahdumu Galiçya cephesi Gazisi Yekta Paşanın, hayatının son günlerini geçirmek için yaptırdığı köşk yıllar yılı İlçenin en güzel konutu olmuştu. Sonra ne olduğu tam olarak anlaşılmadan ev boşalmıştı. Mirasçıların kimler olduğun ve nerede oturdukları bir sır gibi saklanıyordu. Yalnızca bir yaşlı adam ve karısı ayda bir gelip sessizce temizlik yapıyorlardı. Sürekli kapalı duran Yekta Paşanın Konağına girmek neredeyse tüm hırsızların üzerine bayrak dikilecek Everest dağıydı. Nice ustalar, büyükler denemişlerdi ama başaramamışlardı. Belki o fethedilemeyen ülkeyi fethetmek kendisine nasip olurdu. Biraz uğraşırsa, nice meslektaşının Kabe gibi çevresini tavaf edip girmeye cesaret edemedikleri Köşke girmek kendisine kısmet olurdu. Koskoca Paşa Konağı, yüksek duvarların ardında saklanan iyi şeyler olmalıydı, mutlaka olmalıydı; yoksa niçin onca kapı, kilit ve panjur kullanılmıştı.

Önce cadde ile bahçe arasında var olan duvarı aşmıştı. Sık bitkilerle ormana dönen bu nedenle hep karanlık olan bahçeyi geçti kedi gibi adımlarla.  Hikayemize konu olan Yekta Paşa Konağı öyle tenhalarda falan değildi. Köprü ile İstasyon arasındaki ana caddenin üzerindeydi. Birkaç adımda bahçeyi de geçti arkaya dolandı. Gecenin ilerleyen saatleri olsa da caddeden geçen birileri olabilirdi. Kalın saç panjurları tek tek kontrol etti. Sanki her biri kaynakla sabitlenmişti. Elindeki küçük ama sağlam levyesiyle yokladı. Değil açmak duvarla panjur arasına bile girmiyordu levyesi. Arkadaki mutfak kapısına ulaştı. Kalın kapıya eşit aralıklı takılmış dört sağlam kilit vardı üzerinde. Üst kat pencerelerine baktı göz ucuyla hiç bir çıkıntısı yoktu pencerelerin duvardan içeri veya dışarı. Panjurlarsa kale mazgalları gibi duruyordu yukarıda. Köşkü çepeçevre dolandı, girebilecek hiç bir yer yoktu. Yanında getirdiği ipi çıkardı. Çatıya attı ama ipin ucundaki kanca hiçi bir yere takılmadan gerisini geriye düştü. Ustalarının neden başaramadığını anlamış pes etmişti. “Bu bir fizibilite çalışmasıydı” dedi züğürt tesellisi olarak. “ayem kam bek” dedi fısıltıyla çıkarılabilecek en yüksek nara ile. Ana kapıya yaklaştı. Kapıyı açmanın mümkünü yoktur diye denememişti bile. Biraz soluklanmak için geniş mermerine oturdu kapı eşiğinin ve sırtını dayadı soğuk kapıya.

“Ne maharetli ustalar varmış” dedi kendi kendine Eski zamanlarda yapılmış, malzemenin ucuz, sağlam ve bol olduğu işçiliğin şimdikinden kat kat sağlam olduğu bir üretim harikasıydı tüm köşk. Kapının kıpırdadığını hissetti. Sırtını dayadığı kapı esnemişti sanki. Daha kuvvetli dayandı. Kapı ile kasa arasında küçük bir aralık oluşmuştu. Umutlandı Çingen Ramiz. Ayağa kalktı yüzünü kapıya döndü kuvvetlice ittirdi. Zayıf bedeninin geçebileceği kadar bir aralık oluştu. Gölge gibi içeri kaydı ve kapı arkasından gürültüyle kapandı.

Yirmili yaşların henüz başında olan esmer delikanlı muradına ermişti. Tüm kumar borçlarını kapayabilecek ve uzun bir zaman şarap parası düşünmeyecekti buradan kaldırdıklarıyla. Elindeki kalem şeklindeki feneri çıkardı. Çevresine taradı. Üzerlerine beyaz örtüler örtülmüş mobilyalar tüm salonu dolduruyordu. Vakti vardı ve çevresini dolanmak için harekete geçti. Öyle aç gözlülük yapmayacak kalite takılacaktı. İyi birkaç parça götürdü mü ihya olurdu. Ama önce tırmandığı bayrağını diktiği dağı dolaşmalıydı.

Bir saat sonra paha biçilmez gümüşlerle doldurmuştu siyah çantasını. Öyle çok çok zengin değildi Köşk, girdiği diğer evlerden çok farklı değildi hatta eski moda sayılırdı. Yine de torbasını dolduracak kadar ganimet bulmuştu. Bir sigara içip çıkacaktı kapıdan. Beyaz örtülerle kaplanan koltuklardan birine oturdu. Fenerini kapattı her zaman göğüs cebinde taşıdığı sigara paketine el attı. Çakmağı çaktığında merdiven altındaki dolabı fark etti. Bu neredeyse bir insan boyunda ve ortalama birini içine alacak büyüklükte, duvar lambirileriyle aynı desene sahip olan bir gardıroptu. Sigarasından derin bir nefes çekti ve elinde o ana kadar sıkı sıkı tuttuğu siyah torbasını bir kenara bıraktı. Gardırobun kapağını açtığında gecenin içinde karanlık bir yıldız gibi parıldayan bir çift göz gördü. Yapışkan ağa takılmış bir sinek gibi kalakalmıştı gardırobun önünde. Başına gelenleri  uzun sivri dişler şahdamarına yapıştığında anlamıştı.

Hamdi Efendi Köşkteki aylık temizliğini yapmış gidiyordu. Sessiz sakin biri olan Köşkün kahyasını hemen herkes tanırdı. Caddede devriye gezen polislerden, yaşlı olanı kendisini selamladı. El arabasında zorlukla taşıdığı siyah çuvalı kamyonetinin arkasına atarken polislerde kendisine yardımcı oldular. “Hamdi Bey Amca” diye söze başladı genç olan polis “Sürekli kapalı duran bir evde bu kadar pislik birikiyor mu?”   Yaşlı kahyanın dudaklarında alaycı bir gülümseme belirdi. “Bu memlekette haşereler biter mi evlat”

Cevdet Denizaltı

Ben Cevdet Denizaltı; tercih ettiğim şekilde olursa Aziz Hayri. İzmir’de Eşrefpaşa’da doğdum. Önce Çınarlı Endüstri Meslek Lisesini sonra Erkek Sanat Yüksek Öğretmen Okulunu bitirdim. Makine Teknolojisi bölümü öğretmeni olarak görev yapıyorum. Okumayı, araştırmayı, yazmayı seviyorum. Tür ayrımı yapmam, bilimkurgu, fantastik kurgu ve tarihi romanlar favorim. Poe ve Tolkien hayranıyım.

Yekta Paşa Konağı” için 3 Yorum Var

  1. Öykü genel olarak iyi; ancak öykünün giriş ve gelişme bölümleri çok daha şaşırtıcı, etkileyici veya absürt bir son vaat ederken, öykünün sonu, bitişi sıradan bir şekilde oluyor. Öyküyü bitirdiğimde, “Keşke daha farklı bir son olsaydı!” diye düşündüm. Eline, emeğine sağlık.

  2. Müsadenizle gözüme çarpan birkaç yerden söz etmek istiyorum.

    Hikayeyi birine anlatıyormuş havası yoktu en başında. Ama bir yerde “Hikayemize konu olan Yekta Paşa Konağı” cümlesi kullanılması çok göze batıyor. (Ya da benim gözüme battı)

    Aynı şekilde ciddi bir anlatımla başlayan hikayenin içinde “ayem kam bek” yazısı da pek hoş durmamış diyebilirim.

    –“Ne maharetli ustalar varmış” dedi kendi kendine Eski zamanlarda yapılmış, malzemenin ucuz, sağlam ve bol olduğu işçiliğin şimdikinden kat kat sağlam olduğu bir üretim harikasıydı tüm köşk.–

    Hemen ardından kapıyı esneterek, hatta bir insanın geçebileceği kadar esneterek içeri girmesi de tezatlık oluşturmuş.

    Yinede genel olarak okunaklı ve güzeldi. Ellerinize sağlık.

  3. Merhaba:
    Öncelikle hikayemi okuyan ve değerlendiren arkadaşlara teşekkür ederim. R.Doğan iyi bir giriş olduğunu söylüyor. Teşekkür ederim. Sonun çarpıcı bir son olmasını istemiştim. Sanırım başaramadım. Hemen yanıbaşımızda veya her gün yürüyüp geçtiğimiz caddelerde ne hikayeler gizli olduğunu düşündüğümden böyle bir giriş yaptım. Eskiden beridir Vampirlerle Upirlerlle Vurdalaklarla ilişkileri olan kişilerin olabileceğini düşündüm. Burada Vampirler gerçek mi yoksa kurgusal mı tartışması açmak istemiyorum ama her iki durumda da Bir zamanlar osmanlı İmparatorluğunun bir parçası olan Eflak ile sıkı ilişkilerimizin olduğunu düşünüyorum. Ve öyle birini hikayeme konuk etmeye çalıştım. Laf aramızda bu konuda -hala kafamda yazıya dökemediğim- bir roman denemesi var. Ama bu defa kısa bir hikaye olsun istedim… Beğendiğinize sevindim…
    M. K. Immortal ‘ın eleştirilerine gelince de ay em kam bek ümit Besen ingilizcesiyle büyümüş bir hırsızın ağzına yakışacak bir replik diye düşündüm. Bir şirinlik örneği gibi. Demek ki olmamış. Son olarakta Konağı, sağlam bir ev ama bir o kadar da evin sakini, kapalı panjurlar arkasında oturan Galiçya cephesi Gazisi Yekta Paşanın aç karnını doyuracak sağlam bir kapan gibi düşünülsün istemiştim.

R. Doğan NAR için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *