ilham alınan eser
J.R.R. Tolkien – Yüzüklerin Efendisi
Kara bir gölge, peşinde iki ork ile Ered Lithui’de, Kül Dağlar’da, gece mi gündüz mü belli olmayan bir vakitte ağır ağır ilerliyorlardı. Orklar oldukça korkmuşlardı. Bu ‘Gölge’lerin Minas Morgul’dan beyhude çıkmaları duyulmuş şey değildi. Ayrıca içinde ne olduğunu bilmedikleri bu koca sandık neredeyse kollarını koparacaktı, ki sağında yürüyen orkun sağ kolu zaten kesikti.
Sandık sallandıkça içinde sıvı olduğu anlaşılan sesler çıktı. Kesik kollu orkun bacağı sandığa istemsizce değince bu sıvının kan olduğunu anlaşıldı.
“Efendimiz, burada görevimiz nedir? Bu sandığı nereye taşıyoruz?” diye sordu kesik kollu.
Gölge dönüp ona baktı. Simsiyah bir bezin örttüğü kapkara gölge, orku bir bakışıyla, âdeta ruhen öldürdü. Nefesi kesilen ork başını öne eğip taşımaya devam etti.
Saatlerce yürüdüler. Artık Mordor’un Kuzey bölgelerinde, belki de daha evvel hiçbir orkun ayak basmadığı yerlere geldiler. Kurumuş, bastıkça kara bir toz çıkarmaktan başka hiçbir özelliği olmayan topraklardı burası ve o kadar yüksekti ki Lugburz uzak bir nokta gibiydi. Gölge durdu. Lanetli kelimeler fısıldadı. Bu kelimeler birleşip kara bir büyünün cümleleri oldu. Geceyi delik deşik eden bir yılanın tıslamaları gibiydi. İki kolu da sağlam olan orka döndü.
“KAZ!”
Ork hemen sırtındaki paslı kazma ile kazmaya, kesik kollu ise terlemeye başladı. Gölge bekledikçe, kazan orkun korkusu büyüdü. Elini hızlandırdı ve sandığın sığacağı kadar bir çukur oluşturdu. Kan ter içinde kalan ork, çukurdan çıkıp emri bekledi. Kesik kollu, kötü bir şeylerin kokusunu alıyor, içindeki dehşet arttıkça, yüreği daralıyordu.
“Efendimiz, insanlar Kara Kapılar’a doğru yola çıkmışlar. Son Büyük Savaş olacak. Göz’ün size orada ihtiyacı yok mu? Neden burada oyalanıyoruz?”
“GÖZ’ÜN KİMSEYE İHTİYACI YOKTUR, KİMSEDEN VE HİÇBİR SAVAŞTAN KORKMAZ. LÂKİN… EFENDİ’NİN HER ZAMAN BAŞKA BİR PLANI DAHA VARDIR!”
Kesik kollunun içinde buz gibi bir yel esti. Gölge diğer orka bakıp sandığı işaret etti. Ork titreyen kesik kollunun önünde duran sandığı açtı. Zift gibi kara kan ve kanın içinde ezik büzük bir şey vardı, kuvvetle itip sandığın içinde ne var ne yoksa çukura döktü. Toprağın kapkara kanı emişini seyretti. Birden, orkun göğsünün ortasında bir kılıcın ucu belirdi ve orkun bulanık kanı oluk oluk çukurun içine döküldü, kara sıvıya karıştı. Kılıcın ucunun toz olup havaya uçuşunu, kesik kollu korkuyla izledi. Gölge bir anda yok oldu. Kesik kollu titreyerek onu aradı ve aniden dünyası tepe taklak oldu. Kellesi havaya uçmuştu. Gölge, kafasız bedenden kamayla orkun kalbini deşip çukurun içine attı.
“SEN DE BU PLANA HİZMET EDECEKSİN!”
Bu ses Kül Dağlar’da yayıldı. Bataklıklarda süzüldü. Toprağın köküne indi. Göğe çıktı. Varlığın ve yokluğun arasında mekik dokudu. Kara Kapılar’da insanlığın, elflerin ve cücelerin yazgısı çizildi. Frodo Tek Yüzük’ü Ateş Dağı’na attı. Göz mağlup edildi ve yok oldu. Dördüncü Çağ başladı. Aragorn Yeniden Birleşen Krallıkların hükümdarı oldu. 120 Yıl Hüküm sürdü.
Çukur kapandı…
* * *
Kimse hatırlamaz… Huzur ve barış içinde geçen yıllarda neler olduğunu. İnsanlar doğar, yaşar ve ölürler. Varlığın ve yaşamın özü budur. İnsanoğlu özgürlüğü için savaşır, onuru için yaşar ve ölür.
Orta Dünya yüzyıldan fazla zamandır huzur içindeydi. Babası Aragorn’un ölümünden sonra, tahta oturan Eldarion, annesini de yitirdikten sonra yas ve hüzün ile geçen beş yılın ardından yeniden kendini, Gondor ve Arnor’un Birleşik Krallığı’nın dertlerine vermişti.
Aragorn yönetirken her şey ona heyecan veriyordu. O saraylara girerken ardından konuşulanlar, kahramanlıklarıyla ile ilgili hikayeler, tüm insanların ve cücelerin , hatta elflerin, ona olan hayranlığı, Eldarion’un babasına taparcasına bir sevgi beslemesine vesile olmuştu. Onu her görüşünde gıpta ediyor, kendi yazgısını, o yazgıda babasınınkilere benzer kahramanlıkların olup olmadığı hep merak ediyordu.
Gün geldi çattı, babası Orta Dünya’yı terk edip gitmiş ve tüm Orta Dünya insanlarının, Gondor ve Arnor’un 2. Yüksek Kralı Eldarion olmuştu. Babasının ona bıraktığı miras, Orta Dünya’nın huzur ve barış içinde yaşamasını sağlamaktı. Bu işi de yıllarca çok iyi yürütmüştü.
Minas Tirith’de güneş başını kaldırıp tepeye doğru çıkarken Eldarion tahtın arkasında asılı duran Anduril’i seyrediyordu. Dedesi Lord Elrond tarafından dövülen bu kılıç Pelennor Çayırları Savaşında ve Kara Kapılar’ın önünde babası tarafından bizzat kullanılmıştı. Her sabah kalkar ve dakikalarca ona bakardı.
Bu sabah, Eldarion için tüm diğer sabahlardan farklıydı. Öyle hissediyordu. Çalan haberci boruları bu hissi daha da kuvvetlendirdi. Yarım saat kadar bir süre sonra. Sağ Kolu ve Komutanı, Elboron’un oğlu 2. Boromir , ardında kısa boylu haberci ile geldi. Boromir başıyla selam verip durdu.
“Lordum, Güney Yöreden havadis var,” dedi Boromir. İsmini aldığı büyük amcası Boromir’e çok benziyordu.
“Nedir? Tez bildirin,” dedi Eldarion.
“Konuş, İlk Yüksek Kral, Elftaşı Aragorn’un ve Kraliçe Arwen’in oğulları ve Yüce Elf Lordu Elrond’un torunu, Lord Eldarion’un karşısındasın. Kelimelerini iyi seç.”
“Buna gerek yok, Boromir,” diye lafa girdi “Mevzu her neyse öylece anlat, haberci.”
Kısa adam yere bakarak lafa başladı. Sonra Eldarion’un yeşil ve soylu gözlerindeki sıcaklığı görünce daha rahat konuştu.
“Kralım, ben Erech’li bir köylüyüm. Bir ay kadar önce Edoraslı iki define avcısı köyümüzden geçti. Bu adamlar bir gece Dagorlad’da kamp ateşi yakıp içerken, Kül Dağlar üzerinde yeşil küçük noktalar görmüşler. Bu noktalar çok hızlı hareket ediyorlarmış.”
Adam durdu ve nasıl devam etsem bakışı atarak;
“Kralım, adamlar bir devriye oluşturup geceleri civar köylerde çiftçilerin ağızlarını aramışlar. Birkaçı, köy yaşlılarının onlara ölü toprakların uyandığını söylemiş, barış ve refahın son bulacağının kehanetinde bulunmuşlar.”
“Hah! Zırva!” diye çıkıştı Boromir. “Mordor, bizzat Kral Aragorn ve Dedem, Komutan Faramir tarafından karış karış temizlendi. On yıllardır canlı ork gören bile yok!”
“Cüretimi mazur görün, lordum. Ama yüce komutan Boromir, Sauron Kült’ünü duymamış olabilir mi?”
“Lordunun kulakları, elf kulakları kadar keskindir! Ama o kulaklar hayaletlere ve hurafelere inanmaz!” diye kükredi Lord 2.Boromir.
“Boromir, lütfen,” dedi Eldarion. “Devam et, haberci.’
“Size Erech’li olduğumu demiştim, değil mi Yüce Kralım?” Kral başıyla onayladı. “Artık öyle bir yerin olmadığını söylesem…”
“Ne demek bu?!?”
“Edoraslı devriye, yeşil ork ruhları tarafından katledilmiş. Sadece köyümüze gelen iki adam sağ kalmış. Onlar da özellikle sağ bırakıldıklarına yemin ettiler. Düşman her ne ise, geldiklerinin bilinmesini istiyor.”
“Ork ruhları mı dedin?” diye sordu Eldarion. Adam başıyla onayladı.
“Evet, kralım. Rüzgar kadar hızlı ve kılıç işlemezler. İki gece önce köyümü yerle bir ettiler. Erech’teki tüm köyleri… Durmuyorlar. Korkarım ki yaşlı köylüler haklı.”
Eldarion tahtında doğruldu. Yıllardır kendine sorduğu bir sorunun cevabı, acaba karşısında mı duruyordu? Tahttan inip Boromir’e yaklaştı. Tam o anda, yaralı bir asker, kolunda bir rütbeli ile taht salonuna girdi. Rütbeli yüksek sesle:
“Kralım! Haberler iyi değil. Edhellond limanı ele geçirilmiş. Sağ kalan kimse yok.”
Boromir sinirle bağırdı. Eldarion sakin kalmaya çalıştı: “Düşman hakkında bir malumat var mı?”
“Ork ve goblin ruhları… Sayıları fazla değil, Kralım. Lakin fırtına gibi esip geçtiler. Ne olduğunu anlamadık. Muhtemelen, Lebennin üzerinden Pelargir’e gelecekler,” dedi yaralı asker.
Eldarion’un içi huzursuz oldu. Huzur ve refah yılları içinde kendi yazgısını ararken, hiç ummadığı bir sabah olanlar, yüreğinin ta içinde bir heyecana sebep oldu. Yalnız, bu hayal ettiği gibi değildi. Şimdiden Güney Gondor’un yarısı ele geçirilmişti. Hemen bir şey yapması gerekiyordu.
“Boromir, hemen Pelargir’e haber uçur. Tetikte olsunlar. Osgiliath’daki kuvvetlerimizi Pelargir’e yönlendir. Buradaki seçkin birliğimizi topla. Gidiyoruz!”
“Kralım, siz de mi…?” dedi Boromir. Eldarion bir bakış attı. Boromir devam etti: “İzin verin başlarında ben gideyim. Nasıl bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu bilmiyoruz. Kralımızı riske atmak için çok riskli bir durum.”
Kral ve sağ kolu bir süre tartıştılar. Sonunda Boromir, Eldarion’u Pelargir’e gelmeye ancak savaş alanına inmemeye ikna etti. Birkaç saat içinde toplanan birliklerle yola çıkıldı. Eldarion, Gondor’un Ak Ağacı’nın olduğu tacını takıp en önde ordusunu ilerletti.
“Bir daha bu topraklarda, savaş baltalarının yükseleceğini, kalkanların omuzlara atılacağını, kılıçların çekileceğini hayal etmezdim,” dedi kraliçe. Gondor’un ve tüm Orta Dünya’nın en güzel kadınlarından biri, bazıları göre Kraliçe Arwen kadar güzel olduğu söylenen, Kraliçe Elianthuel. “Yolun açık olsun, Eldarion! Kralım… Eşim!”
Böyle sefere gönderdi Kraliçe, Eldarion’u.
Gondor’un borusu çaldı. Nal sesleri eşliğinde şarkılarla uğurladılar, Gondorlular krallarını.
* * *
Siyah keşiş kıyafetli, gözleri bant çekili üç adam, Kül Dağlar’dan yayılan ölümcül kokuyu haftalardır takip ediyorlardı. Keşişler farkında olmadan Barad-dur’a kadar gelmişlerdi. Başkeşiş’in verdiği görev olağanüstü mühimdi. Önce bu kara büyünün izini sürdüler. Kaynağı bulmaları aylar sürdü. Kaynağı on keşiş kazdı.
“Melkor’un dâhi korktuğu bilinen, Ungolianth’ın yumurtası ve Karanlıklar Efendisi Sauron’un ruhundan bir tohum… Yarı Maia, yarı dev örümcek… Karanlığın bile korkacağı bir yaratık. Sauron’un tohumu!” dedi keşiş, Barad-dur’un yıkıntıları önündeki yaratığa. Üç metre boyunda, gri kıllı vücudu ve örümcek bacakları ile, kıpkırmızı altı tane göz… Bir kolu da kesikti.
Toprağını kazan keşişlerin yedisini saniyeler içinde paramparça eden, ilk iş; atasının yok edildiği yere giden, intikam ruhu, vahşet, lanet ve nefretle doğmuş, Yeni Karanlıklar Efendisi!
“Sana, Sauron’un Tohumu, Solgolath diyeceğim, Kralım!” diye haykırdı keşiş.
‘’Arz ursh ki nam meh gul… Kim oluyorsun, sen kimsin beni isimlendiriyorsun!” diye kükredi yaratık. Kızıl gözleriyle keşişin ruhunu emdi. Bir kol darbesi savurup kafasını kopardı.
“Ben Morlrok’um!” diye gürledi.
Morlrok’un çukurdan çıkışıyla, ölü ork ruhları Orta Dünya’nın birçok yerinde, onu ruhunun karanlığından beslenip ortaya çıktı ve köyleri katletti. Kül Dağlar’ın karanlık ve çürümüş, kül olmuş topraklarında yüzyıldan uzun zamandır uyuyan Morlrok’un nefreti her şeyin üzerine çöktü. Yaratık, diğer keşişlere döndü. Kollarını iki yana açtı. Yer sallandı… Gökte kara ve gri bulutlar içi içe geçtiler. Yüzyıl sonra ilk kez, bu topraklara yağmur damlaları düştü. Toprağın içinden ölü ork bedenleri çıkmaya başladı. Troller ve dev örümcekler onları takip ettiler. Ölü bir ordu, kül mezarlardan yükseldi.
“Minas… Tirith… Eldarion!”diye haykırdı. Morlrok, peşinde ordusu ile intikam için yürüdü.
***
Pelargir’e yürüyen Eldarion, yolda Birleşmiş Krallığa yapılan ork ruhu saldırılarından haberler almaya devam etti. Orta Dünya ve Birleşen Krallık, yüzyıldır böylesi karışmamıştı. Eldarion barışı ve huzuru güzel yönetmişti. Ancak şu anda bir kral gibi davranmak istemiyordu. Babası gibi davranmak istiyordu. Yabana çıkmak, bir kolcu gibi çarpışmak istiyordu. Sağ kolu Boromir buna kâti şekilde karşıydı. Öncü birlikler 2 günde, Kral ve atlı askerleri 3 günde Pelargir’de oldular.
Pelargir ‘Kral Gemilerinin Avlusu’ olarak bilinir, Anduin Nehri’nin üzerine inşa edilmiş bir liman kentidir. Nehrin üzerinde, Şehir Kralının Büyük Avlusu bulunur. Boromir, Eldarion’dan burada kalıp haber beklemesini istedi.
“Burada oturamam, Boromir!”
“Kralım, izin verin önce ben göreyim düşmanı. Ne kadar güçlü olduğunu bilmiyorum. Ama senin gücün onlara karşı test edilmedi.”
Boromir elli özel askeri ile ork ruhlarının son görüldüğü kasabaya at sürdüler. Gözcü kıyafetlerine büründüler. Gece siyahı kukuleta ve ince deri zırh giyen özel bir birlik. Pelagir şehrinden batıya yöneldiler. Birkaç saat içinde orada oldular. Kasaba ceset bahçesi gibiydi. Gafil avlandıkları belliydi. Boromir ve askerleri atlarından inip kasabanın içine dağıldılar. Temkinli adımlarla kasaba meydanına geldiler. Aynı anda üç askeri daha kasaba meydanında görüldüler. Kasabanın ortasında bir çeşme ve çeşmede minik bir Elendil heykeli vardı. Boromir karşısından gelen askerine:
“Anormal bir şey gördünüz mü?” dedi. Ağzı kumaşla sarılı asker sadece başını iki yana salladı. Bir diğer asker kılıcını toprağa sokup “Burada cesetlerden başka bir şey yok, Lordum. Sadece insanlarımız var. Nasıl bir düşmanla savaştıkları aslında aşikâr.”
“Öldüremedikleri bir düşman…” dedi bir diğeri.
Tüm askerler de toplandılar. Hiçbiri, bir şey bulamamıştı. Boromir: “Dönüyoruz!” diye bağırdı. Gecenin sessizliğinde toparlanan askerlerin başında, ay fener gibi ışıldadı. Aniden, çeşmenin içinde hızla ruhlar çıkmaya başladı. Kılıç taşıyan ork ve goblin ruhları… Müthiş bir hızla, dört askeri öldürdüler. Boromir’in birliği toparlanmaya çalıştı.
Boromir gördüklerine inanamadı. Savrulan kılıçlar, atılan oklar bu ruhlara gerçekten işlemiyordu. Saldırıları boş bir çaba haline geldiğinden sadece kaçmaya çalışıyorlardı.
Çok hızlı hareket eden ruhlar kısa sürede birliği yarıladı. Boromir,”Dağılın! Darbe almayın! Savaşııınnn!!” diye emretti. Dağılan askerler, kılıç darbeleri almamaya çalışarak mücadele ettiler. Yine de pek işe yaramıyordu.
Aniden bir el omzuna vurdu. Yüzü sarılı asker, ‘Dinle’ işareti yaptı. Bir yerlerden lanetli sözcükler duyuluyordu. “Bu da ne?” dedi Boromir. Dikkatle sesin kaynağını aradılar. Bir duvarın içinden iki ork ruhu fırladı. Yüzü sarılı asker, kılıcını savurdu. Bir işe yaramadı. Bir kılıç darbesi sağ kolunda hafif bir çizik açtı. Elindeki kılıç yere düştü. Boromir geriye bir iki adım sendeledi. Yüzü sarılı asker hızlıca pelerinin altından uzun bir kılıç çekti. Ork ruhunun kılıcı ile bu kılıç havada çarpıştı. Kılıç işe yaradı. Bir sonraki hamle iki ruhu da orta ikiye böldü ve havada küle dönüp yok oldular.
Bu kılıç, batının alevi, Elendil ve Aragorn’un kılıcı Andruil’di.
“Eldarion!” dedi Boromir. Asker yüzünü gösterdi. Bu Yüksek Kral Eldarion’du.
Eldarion, ork ruhlarına karşı işe yarayan Anduril’le yarım dakika içinde onlarca ruh kesti. Boromir’de sesin kaynağını aradı.
“Kralım, ses şu taraftan geliyor!” diye bağırdı ve meydandan geçip kuzey yönünde bir sokağa daldılar. Boromir’in özel birliğinden askerlerinden geriye tek bir asker sağ kalmıştı. O da Boromir’in genç kuzeni. Limenthil’di. “Lordum, kimse sağ kalmadı. Kimse! Kaçamıyoruz! Kaçamıyoruz!”
“Korkma, Limenthil! Kralımız bizimle!” dedi gururla. “Şu lanetli sesi iyi dinle. Ben arkamızı kollayacağım!”
Limenthil, kralı Eldarion’u sesin şiddetlendiği noktaya yönlendirdi. Geniş bir sokağa girdiler. Sokakta kent meydanını gözlemek için yapılan yüksek bir kule vardı ve tepesinde gözleri bantlı bir keşiş oturuyor, karanlık bir büyü yapıyordu. Sözleri ölü solucanları tiksindirecek kadar kanlı ve nefretle doluydu.
Kulenin dibinde ise onları bekleyen bir sürpriz vardı. Elinde devasa gürz olan İki koca troll ruhu…
Eldarion öne atıldı. Limenthil, bir sağına bir soluna baktı. Kuzeni Boromir, arkalarındaki ork ruhlarını oyalamaya çalışıyordu. Kılıcını çekme gereği duymadı. Sadece krala zaman kazandırmalıydı. Trollün karşısına dikildi.
Eldarion, sağına bir hamle yapıp trollü gürzünü savurmaya mecbur etti. Hamleden rahatlıkla sıvışan Eldarion Anduril’le trollün gürzü tutan kolunu kopardı. Bir sonraki hamlesi ile karnında delik açtı. Troll yok oldu. Eldarion, Limenthil’e bağırdı. Ona bir kama attı. Kamayı yakalayan Limenthil, trolle kralı gibi ayak oyunları yapıp kamayı defalarca sapladı. Yere çöken ruhun gırtlağını kesti. O da yok oldu.
Eldarion saniyeler içinde kulenin tepesine tırmandı. Aşağıya baktı ve kuleye akın eden yüzlerce ruh gördü. Kafasındaki planın işe yaraması gerekiyordu. Yoksa buradan sağ çıkamayacaklardı.
Büyü yapan keşişi kulenin tepesinden çekti. “Bu lanetli ruhlar da ne böyle? Siz nesiniz?”
“Turshga urz ga thul, um kunr Gorthaur!”
“Gorthaur…” diye fısıldadı Eldarion. “Sauron…”
Andrui’le adamın kalbini deşti ve cesedini kuleden aşağı attı. Keşişin ölmesiyle ork ve troll tuhları geride gri toz ve kül bırakarak yok oldu.
Eldarion, yaralı Limethil ve Boromir’i alıp Pelargir’e döndü. Pelargir taht salonunda yanında gelen komutanlarına:
“Minas Tirith’den getirilmesini emrettiğim elf yapımı kılıçlar askerlere dağıtılsın. Civar köylere, Edhellond’a, Erech’e özel birlikler gönderilsin. Ruhları kara büyü ile toplayan keşişler var. Bulunup infaz edilecekler. Sauron Kült’ü intikam için baş göstermiştir! Cezaları da ivedilikle verilecektir!”
Limenthil elinde Eldarion’un ona troll ile savaşırken verdiği kamayı getirdi.
“Kralım, bana verdiğiniz kama…”
“O bir kılıç, Limenthil, kısa da olsa,” dedi kral “Sting… Örümcek iğnesi. Babama Samwise Gamgee’nin emaneti. Ona da Frodo Baggins vermiş.”
“Frodo mu? Şu bildiğimiz Frodo mu? Yüzüğü…”
“Evet, Limenthil. Sen de kalsın şimdilik. Ona gözün gibi bak,” dedi Eldarion. “İçimde çok kötü bir his var. Bu iş daha bitmedi,” dedi ve tahta oturdu. Kralın emrini yerine getirmek için komutanlar hızla salondan çıkıp gittiler. Boromir, kolu sarılı, tahta yaklaştı:
“Hayatınızı riske atıp geldiğiniz için memnun olmasam da, orada yanımızda olduğunuz için minettarım, Kralım!” dedi.
“Gerçek bir krala da bu yakışır, Boromir. Güzel savaştınız. Yanınızda olmak onurdu.”
“Sizinle de, Kralım. Tarifi imkansız bir onur;” dedi Boromir. “Ork ruhları problemi çözüldü. Keşişler birkaç hafta içinde Gondor ve Arnor’dan, akabinde de tüm Orta Dünya’dan temizlenecek. Siz de hazır Pelargir’e gelmişken buradaki bahçelerin ve limanın tadını bir süre çıkarırsınız.”
“Hayır. Hemen Minas Tirith’e hareket edelim. Kuvvetlerin büyük kısmı burada kalsın. Sauron Kültü’ne karşı mücadeleye destek olsunlar.”
“Emredersiniz, Kralım!”
***
Yıkılmış Barad-dur’un molozlarından, içinde kara otlar bitmiş Kara Kapılar’ın üzerinden, intikam ordusu yürüdü, önlerine ne çıkarsa dümdüz ederek. Binlerce ölü, Morlrok’un ardından, Minas Tirith’e yürüyordu. Attıkları adımlar yeri sallıyor, gökyüzünü karartıyor, ağaçları titretiyor, kuşları nefessiz bırakıyordu. Bu; yaşam ve ölümün savaşı olacaktı.
Morlrok, Sauron’un tohumu, müthiş bir açlık çekiyordu. Emrindeki ölü orklardan yol boyunca düzinelerce yedi. İçindeki açlık dinmiyor, aksine yedikçe nefreti, kan arzusu büyüyordu. İnsan kanı dökmek istiyordu. Orta Dünya’yı toz ve kül yığınına döndürmek, en küçük bebeğine kadar katletmek istiyordu.
Kara Kapılardan, güneye devam etti ordu. Yarım gün süren yürüyüşlerinin ardından, uzakta, Cair Andros Adası göründü. Bu ada, Yüzük Savaş’ında Gondor tarafından kurtarılmıştı. Barış içinde geçen yıllarda, Mordor’un ölü topraklarını kontrol etmek ve sağ kalan karanlık güçleri temizlemek için kullanılıyordu. Anduin Nehri’nde sağlam duvarları ve çok sayıda askeri olan bir adaydı.
Ada gözcüsünün, yaklaşan orduyu görünce, nutku tutuldu. Öğlen içtiği biranın etkisinde kaldığını sandı. Ancak oraya doğru anormal bir hızla yaklaşan şeyler gördü. Ölüler ve önlerinde dev bir örümcek. Hemen alarm borusunu çaldı.
Morlrok, duvarları aşıp çelik gibi kuvvetli bacaklarıyla adayı savunmaya çalışan askerleri katletti. Kale kapısını, zincirlerini kırarak açtı. Ölü orklar içeri girdiler, Morlrok, Cair Andros’u bir saat içinde ele geçirdi. Canavar, onlarca insanı yedi. Geriye ceset bile bırakmadı, Morlrok yedikçe daha da büyüdü.
Ve yönünü Osgiliath’a çevirdi.
Düşmesi de çok uzun sürmedi. Krallar Salonu’nun muhafızları ve şehir askerleri Cair Andros’un düştüğünü bile duymadan, gece vakti yaklaşırken, şehir içine, suların içinden binaların tepesinden, çürümüş, ölü orkların, trollerin ve örümceklerin saldırısına maruz kaldılar. Kılıçlar çekildi, kalkanlar kırıldı, çığlıklar duvarları titretti.
Kan oluk oluk aktı…
Kapkara, dehşetli, lanet dolu bedeniyle gezen dev yaratık, Morlrok, Osgiliath’ta bulunan Kardeşlik Anıtını parçaladı. Krallar Salonu’na girdi. Yüksek Kral, Elessar Aragorn’un temsili mezarının üzerinde kolların gezdirdi. Korkunç bir çığlığın ardından mezara ölümüne darbeler vurdu. Mezarı koruyan muhafızlar, krallarının anısını canları pahasına korumak için canavarın karşısına dikildiler. Morlrok, kafalarını kopardı. Dakikalar sonra mezarı parçaladı ve Krallar Salonu’ndan çıktı.
Tüm kral heykellerinin elinde göğe kaldırdıkları kılıçları gören canavar, demir ve çelik parçalarını topladı. Mordor dilindeki karanlık sözcüklerle topladığı demir ve çeliği eritip kara maddeden bir kılıç yarattı. Kılıcı yere sapladı. Şeytani bir savaş narasıyla ordusunu Pelennor üzerinde topladı: “Gurhg vadhul yuhgland vu Gorthaur, vu Morgoth! Zhu vadhuuuulll!!!”
***
Mahzen kapısı açıldı. Elinde koca kılıç olan adam, merdivenler aşağıya usul usul indi. Lanetli sözler savuran büyücü, adamı görünce korktu, nefessiz kaldı. Bir saniye sonra, koca kılıç Anduril, büyücüyü ortadan ikiye böldü. Mahzenden çıkan Eldarion, bir bezle kılıcını sildi.
“Harika bir harekât oldu, Kralım. Yine ruhlar tuzla buz oldu,” dedi Boromir.
Minas Tirith’e kadar, Sauron Kült’ü keşişlerinin bastığını beş köyü ve şuan Başşehir’e en yakın kasabayı da, büyücü keşişi öldürüp kurtardılar.
Erui Nehri’ni geçip, Lossarnach Bölgesini de aştıktan sonra, Kral ve birliği Minas Tirith’i uzaktan gökkubbeye doğru yükselirken gördüler.
Gökyüzü kararmış, yıldırımlar çakıyordu. Uzaktan şehir surları üzerinde siyah küçük noktalar gördüler. Başşehir, Minas Tirith’in üzerinde kara dumanlar yükseliyordu. İki atlı gözcü dört nala geldiler.
“Kralım, şehir saldırı altında!” diye bağırdılar “Ölüler… Kralım, ölür orklar, goblinler… dev örümcek kralım!”
Kralın birliğini bir korku sardı. Ordunun yarısı Pelargir’de kaldı. Erui ve Lossarnach Bölgesinde de bir hayli asker kaybettiler. “Pelennor üzerinde binlerce ölü ork var!” diye yakardı bir asker. Boromir atını tırısa kaldırıp tüm birliğin göreceği bir noktaya ulaştı.
“Eldarion! Kralımız! O bizimledir! Tüm Mordor’un, Sauron’un bile korktuğu Anduril bizim elimizde! Korkmayın! Kralımız için! Hücumm!”
Bu bir plan mıydı, diye düşündü, Kral. Ordusunun çoğunu sefere çıkarmış, güneydeki ruhlarla savaşırken. Esas düşman Başşehir’e girmişti. Derin bir nefes aldı, Eldarion. Andruil’i göğe kaldırdı. Birlik Minas Tirith önlerine hucüm etti.
* * *
Morlrok, taş kaldırımları şimşek hızıyla aştı. Ordusu vahşetle, tek bir canlıyı sağ bırakmayarak kale şehrin sokaklarında ilerliyordu. Karanlığın yeni efendisi, Morlrok örümcek ayaklarıyla sur duvarlarının aşıp Cümle Kapısı’nı kara kılıcı ile yıkmıştı. Gözüne Ak Kule’yi kestirdi, kan dökerek yangın yerine dönen Minas Tirith’in Hisarına çıktı. Karşınına çıkan askerler:”Dur! Geçmene izin vermeyeceğiz! Geldiğin karanlığa dön, iblis!”
Morlrok, korkuyu hissetti. Keyifle, hırıltılar çıkarak altı kızıl gözünü üstlerine çevirdi. Hızla büyüyen vucüdü artık neredeyse beş metreydi. Muhafızlara dokunmadan gelip önlerinde dikildi. “Karınca yemekten doydum. Kralınız nerede? Onu parçalarına ayırmaya geldim!” dedi yaratık. Muhafızları, üstlerine basarak parçaladı.
Yüce Avlu’ya çıktı.
* * *
Süvariler, Kral Eldarion önderliğinde Minas Tirith Cümle Kapı’sının önünde ölü ordunun arasına daldılar. Bu orduya kılıç işliyordu ancak hiçbiri ölü, ruhlar gibi, yok olmuyordu. Tekrar kalkıp düşmanlarının peşine düşüyorlardı. Bu hiç iyi bir haber değildi.
Boromir haykırdı: “Birlikte durun! Dağılmayın!”
Gondor’un ordusu, şu an ölü ordusunun çeyreği kadardı. Sadece ilerliyorlardı. Henüz tek bir düşman bile öldüremediler.
Limenthil, Boromir ve Eldarion’un peşinde koşuyordu. Yedi Satıh’dan oluşan Başşehir’in ikinci Satıhına kadar ilerdiler, sayıları azalıyor ama düşmana bir şey yapamıyorlardı. Halktan insanlar ise evlerinin içinde ölü orklar tarafından katlediliyordu. Limenthil daha fazla dayanamayıp gerisindeki eve giren orklara saldırdı. Bir elinde Sting, diğerinde kendi kılıcı Maril vardı. Ancak ani bir hareketle dirilen ork atını korkutup Limenthil’i yere yapıştırdı. Genç asker, yere düştüğü an arka sokakta, bir örümceğin sırtında Lebennin’dekine benzer bir keşiş gördü. Gözleri bantlı ancak daha uzun ve başında kara bir taç vardı.
Koşarak boşta bir at buldu ve sokağa sürdü. Gerisini kontrol eden Boromir, kuzeninin koştuğu yönü gördü. Tam hareket edecekken Eldarion konuştu:
“Burada Boromir. Sauron burada! Hissediyorum. Hisar’da bir iblis var!”
“Kralım…”
“Sen Limenthil’i koru. İblisi bana bırak!”
Atı Bregonn’u şaha kaldırdı. Kral önüne çıkan tüm ölülerin kafasını uçurarak Hisar’a ilerledi. Boromir, Limenthil’in girdiği sokağa girdi. Gördüğü manzara dehşet vericiydi. Zırhlı bir troll, ardında dev örümceğin sırtında bir keşiş. Limenthil, trolle savaşmaya çalışıyordu. Boromir, öne atıldı.
Bir Sting, bir Maril’le trollün zırhını delmeye çalıştı, Limenthil. Zırhı delemeyince trollün eklemlerini kesti. Troll gürzünü havaya kaldırdı, genç adam dondu kaldı. Ölecekti. Son anda araya bir kalkan girmeseydi. Boromir trolle meydan okudu. “Git, Limen!” Limenthil birkaç adım geriledi. Örümcek, ben de buradayım der gibi genç adama saldırdı. Cevabı iki kılıç kesiğiyle aldı. Limenthil örümceğe var gücü ile saldırdı. Keşiş örümcekten inmek zorunda kaldı ve kemerinden iki kılıç çekti.
“Ben Gorthaurruhd Başbüyücüsü, Vhallon. Sizden, öldürdüğünüz keşişlerimin hesabını soracağım!”
Büyücünün sesi yüzyıl toprak altında kalmış bir adamın sesi gibiydi, boyu ise örümceğin sırtında göründüğünden çok daha uzundu. Elindeki kılıçlara kara büyü yapıp mor alevler çıkardı, kılıçlar çarpıştılar. Gözleri bantlı büyücü, müthiş bir silahşördü. Genç adamın gırtlağını kesmesine ramak kalmıştı. Bu arada trolle seri kılıç kesikleri atan Boromir, yaratığın sırtına çıkıp uzun kılıcını ense köküne saplayıp trollü alt etti. İki savaşçı şimdi büyücüye karşıydılar.
Eldarion Hisar’ı aşıp Yüce Avlu’ya çıktı. Gökyüzü kapkaranlık, bulutlar azgın boğalar gibiydi. Gondor’un Ak Ağacı rüzgarda savruluyordu. Her şimşek çakışında ortalık aydınlanıp hemen kararıyordu. Ağaç’ın arkasında dev gibi bir siluet duruyordu. Kral atından indi ve Ağaç’a yürüdü. Birkaç adım sonra müthiş bir şimşek çaktı. Siluet, Eldarion’a göründü. Metrelerce uzunlukta, dev örümcek bedeninin üstünde yarım insan figürü… Altı kızıl gözü vardı ve hepsi onun üzerindeydi. İnsansı kısmında tek kol vardı ve o kol neredeyse bir insan boyunda kara saplı, kara çelikten bir kılıç taşıyordu.
“Sen… Sen nesin?” diye sordu Eldarion.
“NESİN? Değil. Kimsin olacaktı, KRAL!” diye gürledi yaratık. Eldarion, iblise iyice yaklaştı.
“Kimsin?”
“Karanlığın önünde titrediği Ungoliant ve Karanlıklar Efendisi Sauron’un tohumuyum. Morlrok, benim adım!”
“Hemen ordunla beraber geldiğin yere dön!” dedi Eldarion.
Yaratık güldü. “Çok komiksin, ölümlü!”
Eldarion, Anduril’i kaldırdı. “Ben Aragorn’un oğlu Eldarion! Elendil’in soyundan geliyorum. Yarı Elf yarı insanım ve elimdeki kılıcı, atan Sauron iyi bilir! Şimdi onun önünde diz çökeceksin!”
Yaratık, dev adımlarını Ak Ağaç’a yöneltti. Ayaklarıyla ağaca dokundu. “Soylusun. Ama lanet bir soy! Yarı Maia yarı dev örümcek kanına karşı, elf olman ya da kral olman fark etmez! O elindeki oyuncak ise beni kesemez!”
Morlrok kara kılıcı Ak Ağaç’a savurdu. Kara kılıç ağaçla buluşmadı. Havada Anduril’le çarpıştı. Eldarion, Morlrok ve ağaç arasında bitivermişti.
“Demek savaşacak kadar cesursun. Pis kanını dökmek beni çok keyiflendirecek! Önce Elendil’in soyu tükenecek. Sonra da tüm Orta Dünya yanıp kül olacak!”
Gökyüzü delinmişçesine yağmur yağarken, Morlrok ve Eldarion’un kapışması başladı. Morlrok aşırı güçlüydü. Vücudu saf nefret ve intikam yayıyordu. Onun herbir kılıç darbesi Eldarion’un gücünü zorluyor, ona geri adım attırıyordu.
Kılıçlar çarpıştıkça gök gürlüyordu sanki. Eldarion fevkalâde bir kılıç ustasıydı ancak düşman saf kötülüğü güce çeviriyordu. Morlrok, kılıcını havaya kaldırırken, Eldarion hızla örümcek bacaklarından birini kopardı. Canı yanan yaratık, kralın göğsüne başka bir bacağıyla vurdu. Eldarion gerisine uçtu ve yerde yatarken karşıda, Ak Kule’nin önünde direğe bağlanmış yüzü yaralı kraliçesini gördü.
“Eliaaa!”
Boromir ve Limenthil’i yaralayan Başbüyücü zafer kahkahası atıyordu. İki elinde iki kılıcı harika kullanıyor, vücudu bir çita kadar hızlı hareket ediyordu. İki savaşçı gerilediler.
“Bu herif bu şekilde yenilmeyecek, lordum. Bir fikrim var ama işe yarar mı emin değilim,” dedi Limenthil.
“Söyle,” dedi acı içindeki Boromir.
“Bu adamın gözü bantlı yani görme yetisi yok. Demek ki çok çok hassas kulakları var. Bizi görmüyor, adımlarımızı duyuyor.”
“Yani?”
“Birimiz kulağına haykırırsak. Kısa süre adımlarımızı okuyamaz” dedi Limenthil. Boromir’in gözleri parladı. Aklına yattı ve hemen atılıp uzun kılıcı ile büyücünün kılıcına var gücü ile vurdu. Adamın dengesi bozuldu. Limenthil arkasından büyücüyü kilitledi. Boromir, onun kulağına doğru, aşağı ve yukarı satıhlardaki tüm canavarların duyacağı bir güçle çığlık attı.
Plan işe yaradı. Büyücü sağır oldu. Başını sağa sola çevirdi. Kılıçlarını boşlukta savurdu. Hemen kara büyüler yaptı. Lanetler okudu. Ancak arkasına geçen iki savaşçıyı duyamadı. Boromir ve Limenthil Başbüyücüyü arkadan deştiler. Binicisinin deşildiğini gören örümcek saldırdı. Onu da iki yandan saldırıp öldürdüler. Ölmek üzere olan büyücü, lanetler savurdu. Yere çöktü, göğsünden kan, çeşme gibi aktı. Sağ elinin kaldırıp havada bir ateş topu oluşturdu. Savunma haline geçtiler. Ateş topu genç adamı nişan aldı, ancak Boromir araya girip kuzenini kurtardı. Kendisini değil…
Kentin içinde ölülerle savaş sürerken bir mucize oldu. Artık ölen düşmanlar dirilmiyordu. Taze moralle Gondor askerleri, savaş naralarıyla hücum ettiler. Çok kayıp verseler de artık savaşabiliyorlardı.
Yüce Avlu’dan, kılıç sesleri yükseliyordu. Anduril ve Morlrok’un efsunlu kılıcı yeri göğü inletiyordu. Eldarion, yaratığa bir ayak oyunu yapıp kesik kolunda derin bir yarık açtı. İnleyen yaratık geriledi. Bunu fırsat bilen kral, Elianthuel’e koştu. İplerden kurtarıp “Elia, Kule’ye gir! Ne olursa olsun çıkma. Söz veriyorum. Bu yaratığı öldürüp şehri kurtaracağım.”
“Bunu al, Eldarion. Elia’nın Güneşi, bizim güneşimiz! Valinor’un cennetinden birkaç damla. Karanlık zamanlar için saklıyordum. Al bunu!” Kral şişeyi zırh kemerine sıkıştırdı. Daha bir şeye demeye vakit bulamadan Morlrok’un sesi duyuldu. Ak Ağaç’ın dibindeydi. Ağaç’ı kökünden kesecekti.
Limenthil buna izin vermedi. Morlrok’un karşısına dikildi. Gözleri yaşlıydı genç adamın. “O ağaca dokunamazsın, pis yaratık. Siz! Karanlığın hizmetkârları! Nefretle, vahşetle, intikamla, kanla doğmuş olanlar! Tek yapabildiğiniz yok etmek, kan dökmek! Kuzenimi aldınız benden. Gerekirse ben de öleceğim. Tüm insanlık için, geride kalacaklar için huzur ile geçecek yüzyıllar için! Boromir için! Ama savaşmadan değil!”
Dev örümcek altı kızıl gözüyle pis pis sırıttı. Limenthil’in seri saldırılarına maruz kalsa da zorlanmadı. Kara kılıcı genç adamın göğsünden içeri girdi. Zevk naralarıyla Limenthil’i havaya kaldırıp Ak Ağaç’ın dibine attı. Sting ve Maril yere düştü. Tam o anda Eldarion yaratığın bir bacağını daha kopardı. Bel altında bir yarık açtı. Canavar, sağlam kalan bacaklarından biriyle kralı yere indirdi. Üstüne çıkıp zehirli iğnesini sokmaya çalıştı. Seri hamleler sonuç vermedi. Kral, çevik bir hareketle Morlrok’un arkasına geçti. Zehirli iğneyi kesti. Canavar ölümcül bir yara daha aldı ve acıyla figan etti. Gökyüzü yarıldı. Altlarında mermer zemin çatladı. Tam canavarın olduğu yere bir yıldırım çaktı. Gökten yeşil bir ışık indi, siyaha döndü. Gri alevlerin içinde vucüt formu hamur gibi yoğuruldu, örümcek formundan kurtuldu. Dev bir Tanrı gibi ayağa kalktı, Morlrok. Gri teni parlıyordu, simsiyah kara saçları uzamıştı, tek kolu yoktu ve kara maddeden yapılmış kılıcı sağlam koluyla bir olmuştu. Meteor gibi alev saçarak saldırdı, Eldarion’a. Karşılık verebildi, lakin ayakta kalmak çok zordu. Sağdan, soldan ve üstünden gelen darbeleri karşıladı ama dayanamıyordu. İki eliyle, Anduril’i büyük bir güçle salladı. Morlrok sarsıldı, bunu da sol bacağına giren kılıçla ödedi. Sonra bir diğer bacağından, kesik kolundan, göğsünden yaralandı. Canavar inledi. Bu kısa anda kemerinden Elia’nın Güneşi’ni çıkardı. Anduril’e damlattı. Eldarion kılıcın ucuna alnına değdirdi. Elfçe sözcükler mırıldandı.
Kılıç güneş gibi parladı. Yüce Avlu’da kapışmaya devam ettiler. Fırtına büyüdü, kara gri dumanlar, Minas Tirith’in üstünde hızla dolandı. Belki bir saat geçti. Eldarion yorulmaya başladı ama yaralı canavar zerre yavaşlamadı. Eldarion’u sol kolundan, boynundan, göğsünden yaraladı. Kara kılıç bedeni kestikçe, insanoğlunun hayal edemeyeceği derin acılar çekti. Morlrok çelik kadar sert ve güçlü bacağıyla, sağlam bir tekme attı. Eldarion yere serildi. Anduril bir yana, o diğer yana düştü.
Yağmur yavaşlamıştı. Aşağıda, taş sokaklarda soydaşları ölüyordu. Limenthil ve Boromir ölmüştü. Göğe baktı, ataları ona bakıyordu. Babası… Kral Aragorn… hiçbir kılıcın yenemediği Kral… Ve annesi… beyaz ve duru güzelliğiyle, babasıyla yanyana durmuş ona bakıyorlardı… Gökten inen iki el onu ayağa kaldırdı sanki. Yavaş yavaş yaklaştı, Sauron’un tohumuna. “Sona geldik artık!” dedi.
Canavar Anduril’i alıp uzağa fırlattı. Şeytani gözleri nefretle gülüyordu. Önünde parıldayan Sting’i görmedi. Belki de onu kılıçtan bile saymadığı için. Eldarion, çıplak elle Morlrok’a koştu. Yaratık boynunu kesmek için hamle yaptı. Kral, yuvarlanarak bu hamleden kurtuldu, Sting’i yerden aldı. Morlrok’un göğsünün ortasına sapladı. Canavar inledi, göğsünden kanlar fışkırdı. Hız kesmeyen Eldarion, Anduril’e koştu, yerden alıp Morlrok’un kesik kolunu kökünden kesti. Elia’nın Güneş’ini havaya kaldırıp ışığıyla Morlrok’un gözünü kör etti. Diz kapaklarını yarıp diz çöktürdü. Eldarion, Morlrok’un kafasını bedeninden ayırdı.
Gök gürledi. Canavarın bedeni fokur fokur eden lavlar misali patladı ve eridi. Morlrok’tan geriye kül kaldı. Üstünde de ezik büzük bir şey. Eldarion, şeyi ayağıyla ezdi. Yaralı halde Gondor’un Ak Ağaç’ına ve Ak Kule’ye baktı. Hala ayaktaydı. Yüce Avlu’nun burnundan aşağı baktı. Kül bulutları kalkıyordu. Ölüler geldikleri gibi efendileriyle gittiler.
Eldarion Limenthil’in yanına koştu. Ölmek üzereydi.
“Kralım…” diyebildi.
“Evet, Limen. Canavarı öldürdüm. Halkımız yeniden hür!”
“Ben…”
“Sen… Sen cesurca savaştın. O yaratığa, Ak Ağaç’ımıza dokunma izni vermedin. Onur ve gururla uyu, Kardeşim!”
Limenthil, hayata gözlerini kapadı. Kralı onu alnından öptü. Boromir onun için, o da halkı ve Ak Ağaç’ı için can verdi. Eldarion, Elianthuel’e koştu.
Sauron’un karanlık planı, Morlrok yok edildi. Bunun için bedel ödediler. Sauron Kült’ü için tüm Orta Dünya karış karış arandı ama bulunamadı.
Eldarion halkına ve babasına yaraşır bir kral olduğunu gösterdi.
Orta Dünya yüzlerce yıl barış ve huzur içinde yaşadı.
- Güneyin Şeytanı - 15 Aralık 2018
- Donmuşgöl’ün Laneti - 15 Ekim 2018
- Kızıl Kar - 15 Mayıs 2018
- Acayip Bir Kontrat - 15 Nisan 2018
- Tumbar Mezarlığı - 15 Mart 2018
Merhaba,
İşlediğiniz tema öyle büyük bir efsane ki bir ad bile koskoca bir serinin kafalarda yeniden canlanmasını sağlayıp hikayeyi özümsemeyi kokaylaştırıyor. Siz de bu efsaneyi iyi bir şekilde işleyip, güzel bir öykü çıkarmışsınız. Yaratılan sahneler ve yaptığınız betimlemeler hikayeyi ne kadar içselleştirerek yazdığınızı gösteriyor. Elinize sağlık.
Merhaba Burak,
Bu güzel yorum için teşekkür ederim. Yüzüklerin Efendisi (bence) üzerine yazmaya cesaret edilmesi güç bir eser. O kadar dikkat edilmesi gereken olay ve karakter var ki… Eğer sıkıntısız çıkabildiysem ne mutlu bana.
Güzel öykülerde görüşmek üzere.
Hikaye gerçekten çok güzeldi. Ezbere bildiğim ne seri olduğu için, her sahneyi gözümde canlandırabildim. Elinize sağlık
Merhaba Bahadır,
Güzel yorum için teşekkür ederim. Beğendiyseniz ne mutlu bana 🙂
Yine harika bir öykü yazmışsınız, kaleminiz fantastiğe olan tutkunuzu her ayrıntıda her kelimede fazlasıyla göstermekte.Engin hayal dünyanızdan daha fazla eser görmek ümidiyle…Kaleminize sağlık.
Merhaba Gece Saçlı,
Güzel yorumun beni şımarttı doğrusu. ? Geçen ay da güzel bir yorumun vardı. Kalemimi daha kuvvetlendirmek için yazmaya devam edeceğim. Daha güzel öykülerde görüşmek üzere
Merhabalar,
Öykünüzü çok beğendim. Betimlemeleriniz çok açıklayıcı olmuş. Fantastik edebiyata ve bilhassa Yüzüklerin Efendisi serisine hakim olduğunuz belli oluyor. Epey de uzun bir öykü olmuş. Sanırım seçki tarihindeki en uzun öykülerden biri. Sözün özü çok keyifli ve hoş bir öykü yazmışsınız. Kaleminize sağlık.
Merhaba,
Teşekkür ederim Caner bu uzun öyküyü okuyup beğenmen mutlu etti. Bilmukabele ben de öykülerini okuyor beğeniyorum. Daha güzel öykülerde görüşmek üzere.
İnce işlenmiş olaylar,fikir ve sahneler…
Her biri,seri de olduğu gibi heyecan uyandırdı ki önemli olan da bu sanırım.Fikrine ve kalemine sağlık.
Merhaba Murat. Güzel yorumun ve beğenin için teşekkür ederim. Daha iyilerinde görüşmek üzere. Sağlıcakla…
Merhabalar. Beklentim üzerine oldukça başarılı bir öykü okudum. Arkadaşların da dediği gibi yüzüklerin efendisine hakimiyetiniz ve sanıyorum ki çok sevmeniz öyküyü daha bir güzel kılmış. Metinde öyle çok göze çarpan kusur yok. Olay güzel, diyaloglar ve anlatım biraz hızlı geçmiş ama bunu Yüzüklerin Efendisi’nin de bu şekilde yazıldığı için yaptığınızı düşündüm. Güzel detaylandırmış, süslemiş ve finale bağlamışsınız hikayeyi. Ellerinize sağlık diyerek gelecek seçkilerde de görüşebilme umuduyla.
Merhaba Osman,
Sanderson okumadığımdan senin öykünü korkudan okuyamadım henüz. Sen yapacak mısın acaba derken yaptın. Yorumun için teşekkür ederim. Geçen aydan sonra bu ay sağlam iş çıkarmalıyım dedim. Yüzüklerin Efendisi çok sevsem de itiraf etmeliyim yazması yürek isteyen bir eser. Bence öyle en azından. Oldukça uğraştım geri okumasını çok yaptım, Uzun öykü yazmama kuralımı da kırdım. Sonunda içime sinen bir öykü çıktı. Beğendiysen ne mutlu bana. Başka öykülerde görüşmek üzere.
merhaba öykü için teşekkür ederim farklı bir okuma oldu benim açımdan.
öyküyü genel olarak beğendim ellerinize sağlık. kısa cümleler okumak bazen bana telgraf okumak gibi geliyor. muhakkak bunun bir sebebi vardır. düşüncem o ki. hikayenin o güzel dokusunu bazen bozabiliyor. ha yine de beğenmedim diyemem.
aceleci olmayışınız da hoşuma gitti fakat hiyenin telaşıyla hikayecinin telaşı bazen birbirine karışmış gibi görünmekte. nerden çıkardığım konusu biraz anlatım olarak karışık olabilir ama şöyle özetlersem anlatabilirim diye düşünüyorum. tekrar ellerinize sağlık başarılarınızın devamını dilerim!
Teşekkür ederim yorum için. Beğenip beğenmediğinizi anlamadım. Ama normal zamanda çok ağır dilli yazarlar okuyorsunuz sanırım. Ancak telgraf cümlesi kuramadığm aşikar. Açık bir anlatım kullandım içi içe geçen şey aslında kurgu. Bir oradan bir oradan anlattım yine de sağ olun.
Selamlar Erdoğan,
Tek kelimeyle muazzam! Serinin filmlerini yüzlerce kez izlemiş ve kitaplarını okumuş biri olarak hayran olmamak elde değildi öyküne. Öykünü okurken kulaklarımda Lothlorien müziğiyle bir yandan da seriye olan hakimiyetini betimlemelerinle gayet iyi aklımda canlandırdım. Yüzük savaşından sonra olayları bu noktaya getirecek kurnazlığı Sauron’un tohumu fikriyle gayet güzel yedirmişsin. Ben orijinal serinin açıkçası savaşın yıkımını çok net yansıtamadığı görüşündeyim yazarın. Yani önemli karakterlerin ölmesi (yan önemli karakterler değil yoksa sürüsüne bereket) bazı durumlarda elzemdir – ki savaş ölümlerin en yoğun olduğu çirkin anlardır. Bu nedenle hikayenin ekseninde zaten belli sayıda olan karakterlerinin ölmesi benim açımdan daha gerçekçi göründü. Ayrıca geçmişle olan bağlantıları kurman (Sting, Boromir vs.) çok hoşuma gitti.
Şöyle de bir olumsuz eleştirim var ki Boromir ve Limenthil kendi aralarında Başbüyücünün sesleri iyi duyduğundan bahsederlerken bunu Başbüyücü’nün duymaması oldu. ( Anladığım kadarıyla kulakları hassas çünkü kulağına bağırdığında devre dışı kaldı). Sanki bu planı duyması ve daha farklı olayların olması o an beni fazlasıyla tatmin edecekti.
Büyük bir evren, güzel savaş tasvirleri uzunca güzel bir öykü. Ellerine sağlık, yazmaya devam et.
Yeni seçkilerde görüşmek üzere. 🙂
Merhaba Mustafa,
Güzel yorumun için teşekkür ederim. Evet Lotr ve diğer tüm eserleriyle Tolkien hayranıyım. Sen ve Caner Yalçın H P yazmışsınız. Ben esasen Fantastik Edebiyat dünyasına H P ile girmiş biriyim. İkinizin öyküsünü de beğenmiştim.
Kendi öyküme dönersem, keskin duyma yetisi varsa o konuşmayı da duyar eleştiriniz haklıdır ama şu var Başbüyücünün iki elde silahlı ve saldırı Boromir tarafından hemen yapılıyor bu yüzden üzerinde çok durmadım.
Yeniden bu uzun öyküye zaman ayırdığın ve de beğendiğin için teşekkür ederim.
Sağlıcakla.
Gerçekten mükemmel bir eseri, heyecan dolu bir anlatımla tekrar anımsattınız. Hikayelerin devamını dilerim. Çok güzel bir öykü olmuş anıların gözler önüne gelmesi keyifliydi.
Merhaba,
Teşekkür ederim Aykut bu güzel yorum için. Daha da güzel öykülerde görüşmek üzere
Sağlıcakla…
Erdoğan Merhaba,
En sevdiğim fantastik eserlerin (hem kitap hem film olarak) başında gelen LOTR evrenine yakışır bir öykü kurgulamışsın. Ellerine sağlık. Bir solukta okudum, gayet sürükleyici ve sinematografik olmuş. Tanıdık isimleri duyunca tüylerim diken diken oldu, eminim sen de yazarken öyle hissetmişsindir.
Bu kadar uzun bir kurguyu öykü formatında yazmanın getirdiği bazı dezavantajlar vardır. Öykünde daha fazla tasvir kullanıp, daha fazla diyaloga yer vermek istemişsin ama kelime sınırı ve uzunluk engeline takılıp hızlı geçmişsin gibi hissettim. Bunu bir eleştiri olarak görme lütfen. Pek fazla şansın yoktu çünkü. Kısa cümleler, az betimleme ile aksiyonu yaşatmak ve olay örgüsünü ilerletmek durumunda kalmışsın.
Fikrin doğuşu güzel, işlenişi başarılı. Keyifliydi.
Kalemine sağlık.
Merhaba Ufuk,
Bu uzun öyküyü okuyup yorumlaman beni çok mutlu etti. Beğendiğin için de teşekkür ederim. Lotr’u ne kadar sevdiğimi söylememe gerek yok yalnız şunu anladım ki Orta Dünya ile ilgili yazıyorsan uzun oluyor arkadaş. Ben eleştiri severim, dediğin gibi, aslında öykü başında betimlemeden detaydan kaçmadım ama sonra baktım ki kurgum yarı olmadan 3000 kelime olmuş. Bu yüzden sonlarda hızlandı aksiyon ve savaşa kaydı öykü. Hakkı ise 10 15 bin kelimeydi ama buradaki formata da uymak gerektiğinden öyle oldu.
Tekrar teşekkür ederim.
Sağlıcakla.
Merhaba, ben de bir yüzüklerin efendisi.hayranıyım ve öykü harikaydı. Kitaplrı okumadım ancak anlatımın filme rakip olacak kadar iyiydi. Bir cırpıda okudum. Eline sağlık 🙂
Merhaba Samet,
Öykülerimi takip ediyor olman beni sevindiriyor. Yüzüklerin efendisi harika bir seri ve filmler buz dağının sadece görünen yüzü, mutlaka oku. Bu arada beni de okumayı bırakma ?
Yorumun için teşekkür ederim.
Sağlıcakla…
Erdoğan Merhaba,
Nereden başlayacağımı bilemediğim için bodoslama giriyorum. İlk kez bir öykünü okudum .LOTR serisini ise yanlızca filmlerden biliyorum, kitaplarını okumak henüz nasip olmadı.Yani filmden sonra okuduğum ilk materyal senin öykün oldu. Bence Hollywood senaryolarına şapka çıkartacak bir eser olmuş, zaman ve karakter sınırı olmasa daha neler yazacaktın kim bilir? Okurken birçok duyguyu aynı anda hissettim. En kısa zamanda diğer öykülerini de okuyacağım. Kalemine ,yüreğine sağlık.
Ferdi merhaba,
Bu çok güzel yorum için teşekkür ederim. Filmler çok başarılı olsa da kitaplar yanında hiçbir şey o yüzden fantastik seversen şiddetle öneririm. Hollywood kıyaslaman çok hoştu. Teşekkürler. Dediğin gibi kısıtlamalar olmasa daha da yazılırdı. Bu şekilde de elimden geleni yaptım. Beğenmene çok sevindim. Daha iyi öykülerde görüşmek üzere İyi okumalar.
Selam Erdoğan.
Çok güzel bir kurgu yaratmışsın. Hele ki böyle bir eserden yola çıkarak 🙂
Orta Dünya dokusunu koruman da ayrıca güzel olmuş. Bir özlem doldu gönüllere. Eline sağlık 🙂
Merhaba Umut,
Teşekkür ederim yorumun için. Yüzüklerin efendisi fantastik tutkunları için en önemli eser belki de. Bu tema ile ona dair bir öykü kaleme alma şansı buldum Seçki sayesinde mutluyum. Bu ara 101. Ay geldi bu cevap gecikti o sebepten kusuruma bakma. Şapkada Osmanla beraber yazmışsınız kesin okuyup bir yorum yapacağım.
Görüşmek üzere