NOT: Bu öykü ATEŞ DAĞI adlı öykünün devamıdır. Bu bölümü okumadan önce devamlılık açıdan öncelikle onu okumanız önerilir.
Kank uzun yıllar önce insanlığı kurtarmıştı, gaddar Taman’ın öfkesinden. Ateş dağı soğumuş insanlık derin bir nefes almıştı. Taman’ın yakın zamanda öfkesi ve intikam ateşi tekrar harlanmış, dağın ağzından canlanan bütün kinini vadiye kusmuştu.
İkisi de derin nefes aldı, bütün korkularını içinde en derin yerlere gömmeye çalışarak.
“Haydi, gidelim” dedi Mina coşkuyla, kardeşine moral verecek bir ses tonuyla. Emin adımlarla tepeden aşağıya inerken rüzgârın şiddeti azalıyor, lavın sıcaklığı kendini hissettirmeye başlıyordu. Vadiye yakınlaştıkça bastıkları kar yerini irili ufaklı küçük kaya parçalarıyla harmanlanmış küllü toprağa bırakıyordu. Vadide lavın içinde birden bir patlama oldu, etrafa lavlar sıçrarken, o an hafif yer sarsıntısı meydana geldi.
Bunlar Ateş dağının canlı olduğunun kanıtıydı. Yamaçtan aşağıya inerken yüzeyde belli belirsiz otlar bile ikilemde kalmış, bazıları sıcaktan kavrulmuş, diğerleri donmuş vaziyette Selim’in botlarının altında eziliyordu. Mina’nın göğüs kafesi ani patlamadan dolayı heyecandan emme basma tulumba gibi şişip, iniyordu. Burnundan nefes alırken genzinin yandığını fark etti. Aldığı nefesi hızlıca ağzından vermeye çalışırken, ejderha nefesi gibi sıcaktı. Selim’e kafasını çevirmeden, kirpiklerini birkaç kez kırpıştırdıktan sonra,
“Ağzımızı, burnumuzu kapatalım, etrafa yayılan bu küllerden korunmak için” dedi.
Meraklı bakışlarla patlamanın olduğu yere bakan Selim ablasının talimatına başını aşağı yukarı hareket ettirerek onayladı. Boynunda bulunan boyun bağını burnunu ve ağzını kapatacak şekilde sağ eliyle yukarı çekti. Artan ısı Selim’in alnında ter damlacıkları oluşturmuştu. Sağ elinin dışıyla terini sildi. Kasvetli olan hava ruhunu daraltmaya başlamıştı. İcat çantasının ağırlığıyla bazen yamaçta zorlanıyor, daha sonra dengesini sağlamayı başarıyordu.
Mina bir an durdu, başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Bulutlar lanetlenmiş gibi kapkaraydılar, havada ölümlü bedenlerin sahip olduğu nefsin günahlarıyla dolmuş iğrenç bir koku vardı. Selim birkaç adım öteden giderken ablasının durduğunu fark etti, arkasına dönerek “Ne oldu” bir sorun mu var.
“Hiçbir şey yok, hadi devam edelim” diye cevap verdi, kaldırmış olduğu başını indirerek kardeşine doğru baktı. Selim “Batıdan mı yoksa doğudan mı devam edeceğiz” dedi. “Doğudan devam edelim” diye cevap verdi kardeşine.
“Abla, o zaman Harap yolundan gideceğiz.” Evet, köye ulaşmak için, Harap geçidinden gitmek daha iyi bence, Ser geçidi daha kayalık ve Harap daha elverişli” diye cevap verdi Selim’e. Lavlara fazla yaklaşmamaları gerekiyordu, sıcaklığı dehşet vericiydi. Vücutlarını güneşe doğru vererek, Harap geçidinden ilerlemeye başladılar. Harap geçidi küçük taşların bulunduğu, Ser geçidine göre daha düzayak olan bir yoldu. Önlerinde uzun olmayan, kısa zamanda da geçmeyecekleri geçit vardı. Geçitte ilerlerken çok yakınlarında gölün içinde tekrar patlama oldu. Selim ve Mina ilerlerken patlamanın şiddetiyle kendilerini geriye doğru atarken, sesin geldiği yöne doğru baktılar. Baktıklarında gölün ortasında lav patlaması on insan boyunda fışkırmış, siyah ve gri dumanlar çıkmaya, yer beşik gibi sallanmaya başlamıştı. Mina, kendini toplayarak “Devam etmeliyiz” dedi.
“Abla devam edemiyorum, ayaklarımı hareket ettiremiyorum” dedi Selim.
Mina’da ayaklarını hareket ettiremiyordu, gözlerini patlamanın olduğu yerden botlarına çevirdi. Bastıkları yer bataklıktı, küçük çaplı ufak bir bataklıktı. “Hani senin grafen botların her yüzeyde iş görüyordu.” diye çıkıştı Selim’e.
Ablasına mahcup şekilde, alt dudağını dişleriyle ısırarak, “Sanırım bunu hesaplayamadım” dedi. Mina kardeşine “Şimdi ne yapacağız, buradan çıkmamız lazım” önceki ses tonundan daha yumuşak söyledi.
Hareket ettikçe biraz daha battıklarını hissetti Selim. “Çok fazla gömülmeden, hareketlerimizi de doğru kullanarak çıkış yolu bulmamız lazım” dedi. Mina, ”Benim aklımda aslında bir fikir var. Sen bir şekilde omuzlarıma çıkıp, bataklığın dışına atlayabilirsen beni de buradan çıkarabilirsin” dedi.
Kararlı ve azimli “Sanırım bunu yapabilirim” dedi Selim ablasına, yapmalıydı. Botlar onu yarı yolda bırakmıştı. Telafi etmeliydi bu durumu. Selim ablasının boynuna sarılmaya çalıştı iki eliyle, iki karış mesafe kalmıştı, ulaşamıyordu. Mina’da kardeşine yardım etmek için bütün kuvvetiyle kardeşine doğru eğilmeye çalışıyordu. Çok az kalmıştı, Selim bir hamle daha yapıp hedefe ulaşmaya çalışırken dengesini kaybetti. Mina bunu fark edip, son bir hamle ile kardeşini son anda sol elinden tutmayı başardı. Ablasının yardımı ile kendini düzelti, şimdi ablasının boynunu iki eliyle kavrayabilmişti. Sımsıkı tuttu, kendini bütün gücüyle yukarı doğru çekiyordu, sağ ayağını kuvvetini kullanarak kurtarmaya çalıştı. Bunu başardıktan sonra Mina iki elini kenetlemiş vaziyette Selim’in ayağına zemin hazırlıyordu. Selim kurtardığı ayağını ablasının kenetlenmiş ellerinin arasına koydu, Mina kardeşinin ayağını ellerinin arasına koyduğu anda bütün gücüyle yukarı doğru kaldırdı. Selim ayağının sağlam bir zeminde olduğu hissettiğinde diğer ayağını da kurtarmak için var gücüyle kendini yukarı çekti. Zorda olsa diğer ayakta kurtulmuştu. Mina gerçekten çok zorlanıyordu, surat ifadesinden bunu anlayan Selim ablasına “Üç dediğimde beni var gücünle arkaya doğru savurmalısın, bende bataklığın dışına kendimi atabilirim” dedi. Mina o kadar zorlanıyordu ki ıkınma seslerini andıran sesler çıkartıyor, zorda olsa “ tamam” diyebildi. Selim’in “Bir, iki ve üç” demesiyle.
Mina bütün kuvvetiyle kardeşini arkaya doğru ellerinin yardımı ile fırlattı, kendini de geriye doğru yatırarak. Dengesini kaybedip sırt üstü bataklığa gömüldü. Şimdi sadece elleri yukarıda, göğsüne kadar bataklığın yapışkan içine gömülmüştü. Kardeşini gözleriyle aradı, kurtulmuştu. Bataklığın dışındaydı. Yüzüstü düştüğü zeminden avuçlarının yardımıyla kalkmaya çalıştı. Kalkarken küçük sivri taş parçaları battı, ama buna aldırış etmeden doğruldu. Sırtındaki çantasını, hızlı bir hareketle önüne koydu ve çömeldi. Selim icat çantasından bir urgan çıkardı. “Dayan abla, kurtaracağım seni insan yutandan” dedi.
2. BÖLÜMÜN SONU
Sevgili @Muhtedi
Zamanlamayı düzelttiğini görüyorum. İlk paragraf bu anlamda ilk öykünü toparlamış.
İkinici paragraf: İlk öyküye gönderme yapmış olsan da seni ilk defa okuyacak olanlar için karakterleri tepside sunmak kolaylık sağlar. Çünkü seni ilk okuyan “Hangi ikisi?” diye sorabilir. Yazar, okuyucunun işini kolaylaştırır ise aralarında daha güçlü bir bağ oluşur.
Üçüncü paragraf ilk kısım: duyguların yazıda verilişi üzerine bir kez daha gözden geçirme yapmak istersin belki: “Haydi, gidelim” dedi Mina coşkuyla, kardeşine moral verecek bir ses tonuyla” yerine “Haydi, gidelim” dedi Mina, coşkuyla! Ses tonunun kardeşine moral vermesini umuyordu.” iki cümle arasında ikinci daha derin bir hissiyat veriyor sanki. Yani Mina’nın morali yok ama kardeşine güç vermek için elinden gelen çabayı gösterdiğini daha güçlü vurgulanmış gibi geldi. Sen de bir bak istersen.
Üçüncü paragraf ikinci kısım: İlk paragrafta “dağın ağzından canlanan kinini vadiye kusmuştu” demişsin. Yani sıcaklığın dağın tepesinde olmasını beklerim. Ancak ikinci bölümde karakterler tepeden aşağı iniyorlar. ve kardan çakıllı toprağa seyehat ediyorlar. Aslında ilk öyküye göre hala volkandalar. Ancak yerde kar var. Bu bir tutarsızlık yaratıyor. Öneri: Volkanın ağzının bulunduğu yer karlı olabilir çünkü lavlar bu sefer sinsi sinsi volkanın eteklerinden kendilerine yeni bir yol bulmuş olabilir. Ya da kar efektinden vazgeçip (öykünün ilerleyen yerlerinde özellikle bir anlamı yoksa) öykünün coğrafyasını düzenleyebilirsin.
Abla, o zaman Harap yolundan gideceğiz.” diye başlayan paragrafta konuşmalar iç içe geçmiş ya da sıralamasını tekrar düzeltmek gerekebilir.
Genel Not: Özel isme dikkat Ateş dağı dediğinde Ateş ismine vurgu yaparsın. Sanırım burada Ateş Dağı’na aslında vurgu yapmak istediysen ikisi de büyük harf olmalı.
Hikayenin olay akışı: Bu konuda aklında canlandırdığın öyküyü görüyorum. Adım adım ilerliyor öykün. Aslında merak da uyandırıyor.
Öyküne kattığın her faktörün o öyküyle ilişkili olmasını sağlaman faydalı olabilir. Örneğin, bataklığın kül havuzunun gölün su toplama sahasında yarattığı bir bataklık olması gibi.
Güzel bir abla-kardeş öyküsü olarak ilerliyor. Aralarındaki kardeşlik bağının kuvveti de öyküye güzel bir ritim katmış. Özellikle Selim’in haşarı çocuk hallerini sevdim. Ancak Mina, daha fazla sorumluluk kaldırıp kaldıramayacağını merak ediyorum.
Eline ve düş gücüne sağlık
Sevgiler
Dipsiz
Selamlar Dipsiz,
Değerli yorumların için tekrar teşekkkür ederim.Söylediklerini kulağıma küpe yaptım.Yazmak gerçekten zor.Ben bile tam anlamıyla ne yazacağımı bilmiyorum😂
Yorumlarını merakla bekliyorum.
Saygılarımla
Muhtedi