Öykü

Bir Mayıs Esintisi

Akşam serinliğinin nazlı esintisi hissedilmeye başladı bu sokakta. İş çıkışı yaklaştığından bir telaş, bir hareketlilik var. Sokak lambaları yanmaya başlıyor, esnaf dükkânı kapatmaya hazırlanıyor. Gökyüzünde bir kızıllık hakim ve erken görünen hilal pürüzsüz semada parlıyor.

Aslında dar olan bu sokak şehrin işlek ve hayat dolu sokaklarından. Taşlı yoldan kayıtsızca yürüyorum. Adım attıkça çıkan bu ses hoşuma gidiyor. Bu sokağı sevdiğimi geçiriyorum içimden. Şehrin köhne, mistik, yöresel kokusunu doyasıya çekiyorum içime. Acaba kaç asırdır yürülüyor bu yoldan diye düşünüyorum. Her atılan adım başka bir ses , bambaşka hayatlar, türlü heyecanlar… Belki sevdiğine kavuşmanın heyecanıyla uçuşan adımlar, belki hayatın çilesine batmış, yitmiş hantal adımlar belki de dondurmacıya yetişmeye çalışan onlarca küçük adımcıklar.

Aynı yolda yürüdüğüm tüm ruhları soluyorum. Sanki onları duyabiliyor gibiyim. Arzularına, tutkunlarına, korku ve endişelerine ortak oluyorum. Hayatlarının en gizli köşelerine dokunabiliyorum, herkesten gizlenen utançları, günahları görebiliyorum. Sezebiliyorum tüm yaşanmışlıkları. Bu uzun taşlı yoldan yürüyenlerle ortaklaşa yaşıyorum sanki hayatı. Yitip gitmiş her ruh gibi. Aslında hepimiz – farklı olduğuna inandığımız tüm ırk, dil, renkler- aynı dünyayı, aynı tarihi, aynı kültürü, aynı kaderi yaşıyoruz diye geçiriyorum içimden rüzgâr saçlarımı savururken.

Taşlı yoldan yürümeye devam ediyorum dağınık düşüncelerle.

Köşede pos bıyıklı, göbekli macuncu sabırsız çocuklara macunlarından veriyor. Kimin ne kadar para verdiğini karıştırdığı için biraz sinirli. Çocukların hepsi bir ağızdan bağırıyor macunları bir an önce alabilmek için. Macun tezgahı tam bir kargaşa içinde. Çocuklardan en küçük olanı durmadan ağlayıp abisini çekiştirip duruyor, macununu yere düşürmüş. Ama nafile öyle bir sıra ve kargaşa var ki daha sıra abisine bile gelmemiş. Macun sırasına giren çocukların sinirli anneleri pencereden çocuklarına sesleniyor, “ yemek hazır, eve gel çabuk, baban gelmek üzere “tarzında cümlelerle. Çocukların sabırsız haykırışları ise tüm caddeyi inletiyor. Macun tezgahından uzaklaştıkça naneli macunun burnumu gıdıklayan kokusu azalıyor. Ne çok severdim naneli macunu. Genzimi yakan o şekerli tadı bana hep çocukluğumu anımsatır: canı çeker insanın, ağzını sulandırır ama geniz yakan bir yanı vardır hep.

Bir adam zemini döver gibi yürüyor sokağın karşısından. Omuzları çökük, şakakları ak , saçı sakalı birbirine girmiş. Hantal adımlarla yürüyor, sanki kendini zor taşıyor. Eski kahverengi bir takım giymiş. Zaten gri olan gömleği kirden kül rengine dönmüş. Dengesiz yürüyüşüne rağmen çok temkinli etrafına karşı. Sokağı boydan boya okuyor gözleriyle. Acelesi yok gibi oldukça sakin. Yüzünde kocaman bir hiçlik var. Yüzündeki kocaman hiçlikle hiçliğe doğru yürüyor sanki. Yitip gidiyor sokağın sonuna doğru hantal adam. Acaba nereye gidiyordu? Gidecek bir yeri yokmuş gibi kayıtsızdı. Belki de caddenin sonundaki köprüden atlamaya gidiyordu ya da işten çıkmış eve dönüyordu her gün yaptığı gibi. Bugün de her gün yaptığı gibi erkenden uyanmış, her günkü kahvaltısını edip eski takımını giymiş, suratsız karısıyla tek kelime etmeden eve çıkıp işe gitmişti. Adamın suratına yerleşen o kocaman hiçlik sanırım hayatına da yerleştirmişti . Hayatı boyunca süregelen o hiçliği devam ettirmeye gidiyordu işte.

Yürümeye devam ediyorum taşlı yollarda. Adımlarım gittikçe yavaşlıyor. Sokağın ruhunu bir kez daha içime çekiyorum. Bu uzun ince , taşlı sokak gözümde büyüdükçe büyüyor ve beni içine çekip büyülüyor. Şu an sokakla ve sokağın tarihiyle bir bütün olduğumu hissediyorum. Adımlarımı daha anlamlı atıyorum. Kahveciden gelen yanık kahve kokusu, fırından gelen taze ekmek kokusu, camiden yükselen ezan sesi, akşam olmasına rağmen eve gitmemekte direkten ve annelerini delirten çocukların bağırışları, birkaç parça kemik için birbirine hırlayan kedilerin hırlaması, dükkânın kepengini indiren berberin omuz silkişi, sokak lambalarının yanmasıyla ortaya çıkan böceklerin vızıltısı, taşlı yolda yürüyenlerin çıkardığı ayak tıkırdısı ve ben bir bütün olmuş durumdayız. Hepimiz sokağın bir parçasıyız şu an. Bu sokakta hepimiz aynı kader çizgisi üzerindeyiz. Tek bir kader içindeki milyonlarca hayat.

Sokağın sonuna vardığımda son bir kez daha bakıyorum paylaştığımız kadere.