Öykü

Evine Gömülmek

Sabah saat 9. yataktan kalkıp giyiyor önü kapalı siyah terliklerini. Her sabah olduğu gibi lavaboya gidip soğuk su çalıyor yüzüne. Aynadaki kadınla yüz yüze geliyor. Aynadaki o cılız, biçimsiz, renksiz suratlı kadının kim olduğunu çıkartamıyor bir an. Gözaltları çökük, ağzı küçük bu kadın kendisi. Tepeden topladığı saçları-hep böyle toplar çünkü saçları çok dökülür- ıtır kokuyor aslında ama fazlaca dağınık.

Daha pencereleri bile açmadan mutfağa gidip çay suyu koyuyor. Çay suyu önemlidir onun için, çayı çok sevdiğinden değil kaynayan suyun çıkardığı fokurdu evdeki bu derin sessizliğe bir ses getirdiğinden. Sonra açıyor evin tüm pencerelerini. Tozlu perdeleri çekiyor sonuna kadar. Bu soğuk ve ruhsuz eve güneş doğuyor ve ev hayat buluyor. Çay suyu onu mutfağa çağırdığında seriyor beyaz dantel güpürlü eski masa örtüsünü. Ve kahvaltılıklar masadaki yerlerini buluyorlar.

Geceden çalıştırdığı bulaşık makinesini boşaltıyor ve kirleri katıyor makineye. Makinenin bu döngüsü İlelebet devam ediyor bu evde. Makine yorgun, bulaşıklar yıkamaktan pörsümüş.

Çok da büyük olmayan bu evin her bir eşyasının bir ruhu, bir ağırlığı var. Ev tıka basa eski ve tozlu eşyalarla dolu. Ev sahibesi bu eski eşyaları bir kere bile atmayı düşünmedi çünkü bu ev ve eşyalarıyla ortaklaşa yaşıyor hayatı. Tüm mazisini bu eve ve eşyalarına indirgemiş. Hayatından gelip geçmiş tüm insanları, zihnindeki tüm anılarını, kalbinin tüm kıpırdayışlarını bu eve doldurmuş. Öyle dolmuş ki ev tüm bunlarla yeni olan hiçbir şeye yer kalmamış.

Eve hakim olan bu ilk koklayışta insana güzel gelen ama daha sonra insanı boÄŸan bu kokunun sebebi evin tamamını kaplayan kitaplar ve bitkiler. Yani ev sahibesinin tek uÄŸraÅŸları. Salonda yer alan meÅŸeden yapılmış, eski olmasına raÄŸmen hala kale gibi olan kitaplık oldukça dolu. Kitaplığa sığmayan kitaplar yerlerde kendilerine yer bulmuÅŸlar. Evin her köşesinde irili ufaklı bitkiler: manolya, kasımpatı, Afrika menekÅŸesi, begonya, karanfil, fesleÄŸen, gelincik… Evin karakterinde büyük etkisi olan halılar ağır, eski ve uzun zamandır yıkanmamışlar evdeki diÄŸer her ÅŸey gibi. Eski etnik desenli bu pahalı halılar kaç kuÅŸaktan kalma Allah bilir. Ev sahibesinin en sevdiÄŸi köşede dantel örtüyle örtülmüş bir fiskos, üzerinde eski bir ev telefonu, ev sahibesinin gözlüğü ve o çok sevdiÄŸi okumaya doyamadığı Fransız romanlardan birkaç tane bulunuyor.

Şampanya rengi duvarlar evet sisli bir görünüm veriyor. Duvarlardaki ahşap, antika işi çerçevelerde bıyıklı, hiç gülmeyen, eski adamların siyah beyaz fotoğrafları asılı. Duvarlardaki resimlerden biri göze çarpıyor: Cılız bir adam, jilet gibi olan beyaz gömleğini kumaş pantolonunun içine koymuş. İncecik siyah bıyıkları ve gür siyah saçları var. Kolunda ise ince bir saat. Bu saati koridorun sonundaki odada vitrinin içinde görebilirsiniz. Cılız adamın yanında aynı cılızlıkta bir kadın. Simsiyah giyinmiş. Solgun yüzüne renkli bir rujla renk katmak istemiş gibi. Hemen önlerinde iki kız çocuğu, aynı yaşta, aynı boyda. İki yandan örülmüş sarıya çalan saçları, beyaz fırfırlı elbiseleriyle bir zamanlar bu evin neşe kaynağı olan, evde vızır vızır koşan ikiz kız kardeşler.

Ev sahibesi vaktinin çoğunu mutfakta geçirir. Otuz yıl öncesine göre döşenmiş mutfak; masa, radyo, bitkiler ve rafta yer alan yemek kitaplarından ibaret. Tozlu, yağlı ve kokmuş. Dertle yemek pişirir hep yemek kokan mutfağında. Uzun uzun, yavaş yavaş pişirir, itinayla. Bazen gözyaşlarıyla kavurur yemekleri. Mutfağı darmadağın eder, sonra saatlerce, ağır ağır toplar. Onun yemekleri dert kokar. Tüm dertleriyle karıştırır yemeklerini. Sonra da oturup yer derdini.

Bu eski, kirli ve geçmişin izleriyle dolu evin bir de bahçesi var. Bir zamanlar bakanlara huzur veren bu bahçe şimdi insanlara en büyük korkularını hatırlatıyor. Tüm bahçeye hakim olan devasa bitkiler evi de kaplamış durumda. Öyle ki evin tamamı sarmaşıklar ve yeşilliklerle kaplı. Onlarca saksı, onlarca bitki, birkaç büyük ağaç. Arka bahçede bu kadar yeşilliğin arasında küçük bir masa ve sandalye var. Ev sahibesi bazen burada okur romanlarını kahve eşliğinde. Bahçenin bu içler acısı hali onu hiç rahatsız etmez hatta kadın bazı günler saatlerini geçirir burada. Saatlerce sular bu yeşil canavarları, konuşur onlarla ne dediğini pek de bilmeden. Bazen de susar ve börtü böceğin sesini dinler. Kadının bu tutumundan yüz bulan bitkiler büyüdükçe büyür, evi yutmaya devam ederler.

Evet bu hakkı onlara kadın vermiştir. Yutulmak ister kadın, eviyle beraber yeşil yaratıkların midesine inmek ister. Gömülmek ister evine, eviyle beraber. Evini kendisine tabut, bahçesini mezarlık bellemiştir.