Öykü

Anaxol

Dönen makine yavaşça dururken içinden küçük yuvarlak bir top diğerlerinden ayrılıverdi ve yuvarlanmaya başladı. Bu esnada O’nun aklından tek bir düşünce geçiyordu: 42. Top yavaşladı ve durdu. Üzerindeki sayı 42 idi. Makine tekrar dönmeye başladı ve O’nun aklında bir düşünce daha belirdi:7. Makine yavaşça durdu ve içinden bir top daha ayrılıp yuvarlanmaya başladı. Nihayet durduğunda topun üstünde beliren sayı 7 idi. Bu sırada O başını ellerinin arasına almış ileri geri sallanıyor; tek bir cümleyi tekrarlayıp duruyordu: Bilmek istemiyorum! Bilmek istemiyorum! Bir top daha diğerlerinden ayrılıp yuvarlandı ve durdu:33. Bunu da bilmişti. Sunucu çıkan sayıları küçükten büyüğe doğru sıraladı: 4, 7, 22, 33, 42 ve 49. Hepsini bilmişti. Telepat olmanın bir lanetiydi “herşeyi bilmek” ve O bu laneti olanca ağırlığıyla üstünde taşıyordu.

Televizyonun ışığı loş odayı aydınlatıyordu. Odada O’nun haricinde 2 kişi daha vardı ve O, ikisinin de düşüncelerini duyabiliyordu. Şişman olan yere oturmuş elinde kağıt ve kalem bir şeyler karalıyordu. Donumla çüf çüf yapmak istiyorum. Çüf Çüf. Çüüüüffff! Bir deliden mantıklı düşünceler beklenemezdi zaten. Ötekisi zayıf ve yakışıklıydı. O da bir sandalyeye oturmuş pencereden dışarıyı seyrediyordu. Aklında tek bir düşünce vardı: Yakmak! Sokaktaki ağaçları,evleri ve bu akıl hastanesini yakmak istiyordu. Bu düşünceleri duyabilmek O’nu çıldırma noktasına getiriyordu. Ne de olsa telepat olmanın ikinci laneti düşünceleri duyabilmekti.

Saat 18:20’ydi.İlaç saatine 10 dakika vardı. O, bilmenin ve duymanın lanetiyle sandalyesine çökmüş, kafasının içindeki binlerce sesi durdurmaya çalışıyordu: Çüf çüf yapmak istiyorum; yakmak istiyorum; yarın Atina’ya giden yolcu uçağı düşecek; Fenerbahçe 2-1 kaybedecek; hasta bakıcı gaz çıkaracak yanımda;çüf çüf adam donyla çüf çüf yapacak(ne demekse); gelecek hafta zayıf ve yakışıklı olan odasını yakacak ve yanarak ölecek; bir saat sonra akıl hastanesinin önünde trafik kazası olacak,12 gün daha yağmur yağmayacak

Saat 18:30 olmuştu ve odanın kapısı açıldı. Hasta bakıcı içinde haplar olan bardağıyla içeri girdi. O’nun gözleri umutla ışıldadı; Anaxol zamanıydı. O’nun telepatik güçlerini kıran tek şeydi Anaxol adındaki ilaç. Beynindeki sesleri susturuyor, O’na huzur veriyordu. Hastabakıcı bir bardak suyla yanında beliriverdi. İlaçlarını içti ve ağzının içini hastabakıcıya gösterdi.Hastabakıcı yanından ayrılırken kötü bir koku yayıldı ortalığa. Ama zaten O bunu biliyordu. Daha sonra çüf çüf adam ve uzun ve yakışıklı olan da ilaçlarını içtiler. Dünya dönüyordu ve O ellerini başının arasına alıp huzurun tadını çıkarmaya başladı. Anaxol etkisini gösteriyordu; beyni susmuştu. Etrafndaki sesler de susmuştu. Ayağa kalktı kapıya doğru yürümeye başladı. Kapıyı açtı ve dışarı çıktı. Odasına gidiyordu. Uyumak istiyordu. Anaxol etkisiyle uyuşmuyş beyninin dinlenmesi gerekiyordu. Odasına gitti, kapısını kapadı ve kendini yatağa bıraktı. Uzun ve deliksiz bir uykuya daldı dünya üzerindeki tek telepat. Bir akıl hastanesindeydi ve ömrünün sonuna kadar burda kalacaktı. Çünkü burası Anaxol alabildiği tek yerdi. Anaxol da O’nun için huzur ve sessizlik demekti.

Haluk Kapucuoğlu

Ben Haluk Kapucuoğlu. 1982, Adana doğumluyum. Kitap okurum, bilgisayar oyunu oynarım, film, dizi izlerim ve tabii ki öykü yazarım. En sevdiğim yazarlar Robert E. Howard, Isaac Asimov ve Edgar Allan Poe'dir.

Anaxol” için 15 Yorum Var

  1. Kendi öyküme ilk yorumu ben yazayım 🙂 Açıkçası yazdığım öyküler arasında en zayıf halka olarak gördüğüm bir öykü oldu bu. Hatta yayımlamaları bile şaşırttı beni. Nedense bu öykümde kafamdakileri kağıda dökme konusunda oldukça zorlandım; halbuki konu olarak çok şey vaadeden, oldukça derinlikli bir öykü tasarlamıştım kafamda. Ama dediğim gibi; kafamdakileri yazıya dökemedim. Umarım sonraki öykülerimde bu sıkıntıyı aşarım. Okuyan ve eleştiren herkese şimdiden teşekkür ederim. Hayırlı okumalar.

  2. Merhaba, öyküde gördüğünüz eksiklikler çok büyük eksiklikler değil öykünün yayınlanmasına niye engel olsun 🙂 Öykünün konusunu beğendim; fikir güzel sadece biraz daha uzun işlenebilirdi, bir-iki paragraf daha belki. Diğer öykülerinizi de referans alarak şöyle diyebilirim: Kısa öykü yazmayı seviyorsunuz. Çok güzel ama şöyle de bir şey var, kısa yazmak uzun yazmaktan daha fazla emek istiyor. Elbette etkileyicilik anlamında söylüyorum bunu. Kısa öyküde hele ki bu öykü gibi kısacık bir öyküde vurucu bir etki olmalı ki öykü bitiminde akılda kalıcı olabilsin yazılanlar. Aksi takdirde öyküden ziyade düz bir metin okumuş oluruz gibi geliyor bana. Bir de şu soru aklıma takıldı: Neden dünyadaki son telepat? Bu çok iddialı bir cümle. Birkaç cümle hatta bir yan cümleyle bile açıklanabilirdi nedeni ve daha dolu olurdu öykünün zemini.
    Kişi zamirini büyük yazmasanız daha hoş olurdu sanki, kurallara göre yazarsak zamirler büyük yazılmaz. Siz elbette karakteri belli etmek için yazmışsınız ama “o” zamirini küçük yazınca öykü daha doğru olacak; böyle biraz göz tırmalıyor açıkçası.
    Böyle uzun yazdım diye beğenmediğim düşünülmesin. Aksine yazarın tarzını beğeniyorum, bu öyküyü de beğendim dediğim noktalar haricinde. Fikirleriniz güzel.
    Sonraki seçkide de yazarsınız umarım, zira tema çok güzel ve fikirlerinizi merak ediyorum.
    Kaleminize kuvvet.

  3. Merhabalar. Sayın Öznur’a harfiyen katılıyorum ve öykünün yayımlanmasına bir engel ben de göremedim. Öykünüz asıl öykünün taslağıymış gibi duruyor sizin de belirttiğiniz gibi. Biraz süsleme, birkaç olay ve etkili bir neticeyle güzel bir hikaye ortaya çıkartabilirsiniz. Bu arada ‘Donumla çüf çüf yapmak,’ ne demek ben de merak ettim 😀 Gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle.

  4. Merhaba, öykünün yayımlanmasını engelleyecek bir durum göremedim. Oldukça kısa olmuş. Öyküye giriş kısmı gibi olmuş. Buna rağmen etkili ve akıcıydı. Biraz daha uzun olabilirdi. Ellerinize sağlık, gelecek seçkilerde görüşmek dileğiyle…

  5. Sanırım donuyla trencilik oynamak istiyor. Çüf çüf’e başka bir anlam veremedem. 🙂 Çüf çüf yaratıcıydı, 42 ile başlamanız da sanırım Douglas Adams ‘a ufak bir selamdı. Kısaydı ama sanki devamı yazılamadan yarım bırakılmış tadı verdi.

    Dilerim bir sonraki seçkide yeni temayla bu öykünün devamını da yazarsınız. Çünkü adamın oraya nasıl düştüğü, nasıl telepat olduğu ve en önemlisi de çüf çüf ne demek tam bir merak konusu 🙂

    1. Çüf çüf ne demek onu ben de bilmiyorum. 🙂 Ancak bir deli bilebilir.
      Öykünün devamını yazmayı düşünmüyorum. Zaten çok şevkle yazdığım bir öykü olmadı. Ama bir sonraki seçkide daha doyurucu ve ardında soru işareti bırakmayan bir öykü yazmayı düşünüyorum.

  6. Merhaba;
    Öyküye devam etmeme kararınızı bence siz değil öykü verecek:) Bazen öyküler çağırır insanı, bence bu öykü de öyle bir öykü. Bir gün devamını yazmak isteyeceğinizi düşünüyorum. Nadasa bırakın bir süre, unutun sonra o size seslenir zaten. (E, hastanede geçen bir öykü için bu yorum çok da anormal sayılmaz sanırım, dıf, dıf:-bu da benden olsun:)

  7. Gayet güzel bir öyküydü. Eğer kendinize bu şekilde bir yorum yapmasaydınız daha uygun olurdu, biraz arabekse kaymışsınız gibi gözüküyor.

    Kısa öykülerin en güzel tarafı, uzun öykülerdeki gibi aşırı detaya girmemesidir. Böylece her okuyucu kendi penceresinden resmi görebilir. Bana göre O’nun sayıları bilmesi, başkasın aklını okuması, yani telepatik güçleri yoktu. Sadece kendisini öyle sanıyordu. Psikoanaliz yönünden de kendi iç dünyasını dışarıya yansıttığını, piyangoyu kazanmak istediği, donunu kafasına geçirip trencilik oynayabilmek istediği (ben böyle yorumladım) ve Fenerbahçe’den nefret ettiği söylenebilir.

    İki ayrı hastada iki ayrı düşünce yapısı sunarak güzel bir adım atmışsınız, bir önceki öykünde eksik kalan tek kısmı da (düşünce sistemini) gayet doğru doldurmuşsunuz diye düşünüyorum.

    Dediğim gibi öykünüzün altına yaptığınız yorum haricinde her şeyi beğendim. Gelecek ay, tarzınıza pek uyacak bir tema. Görüşmek dileğiyle. Elinize sağlık.

    1. Eleştiriler için teşekkürler. Kendi yorumumu yazma sebebim, öykünün kısalığının ve taslak gibi oluşunun sebeplerini siz okuyuculara anlatmaktı. “Arabeskçe” olacağını hiç düşünmemiştim 🙂
      Gelecek ay daha güzel,daha doyurucu bir öyküde buluşuruz inşallah. Sağlıcakla kalın.

  8. Merhabalar,
    Öykünüz bence de taslak gibi olmuş ve kurduğunuz dünyayı geliştirerek çok güzel bir öykü haline getirilebilir. Tabii yazıp yazmamak sizin bileceğiniz iş ama ben de bu öyküyü devam ettirmeniz sonucu güzel bir iş çıkacağını düşünüyorum.

    Ana karakter akıl hastanesine gelmeden önce, telepatlıktan gelen ve şu an “lanet” diye tabir ettiği özelliklerini kullanıp hayatı anlamsızlaştırmıştır belki, onun bir öyküsü olmalı, o öykü ise şimdiden merak uyandırıcı bence.

    Öyküye gelecek olursak, kısa öyküler daha vurucu cümlelerle bezenmeli düşüncesine ben de katılıyorum. Nasıl desem, hani geleceği anlatan filmlerde koskoca öğünü bir küçük hap ile alıyorlar ya, işte öyle olmalı. İlk paragrafta “tek bir düşünce”, “tek bir cümle” gözüme battı mesela, ikinci paragrafta da “tek bir düşünce” söz öbeği var. Zaten öykü kısa bir öykü, aynı anlamı başka kelimelerle vermenizi beklerdim.

    Genel itibariyle kötü bir öykü değil, kendinize haksızlık etmişsiniz. Ben beğendim, bu öyküye devam ederseniz daha güzel işler çıkacak düşüncesindeyim. Elinize sağlık, sonraki seçkilerde görüşmek dileğiyle…

    1. Eleştirileriniz için teşekkür ederim. Haklısınız belki de öykünün devamı gelecektir; onu zaman gösterir.

Deniz Eksilen için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *