Öykü

Ayna Demir Nöronlar

Kendine yapılmasını istemediğin bir şeyi başkasına yapma.
Konfüçyüs

 

Bir erkek çocuğu sosis gibi bacaklarıyla bana doğru ilk adımlarını atarken kalbime dünyanın tüm mutlulukları nehir olup akıyor. Siyah gözlerindeki yıldızlar içime doğuyor. Sevinç doluyum. Çocuk bana yaklaştıkça büyümeye başlıyor, birkaç yıl yaşlandıktan sonra aniden düşüyor. Nereye düştüğünü göremiyorum. Dalga dalga, koyu bir karanlık onu içine çekiyor. İçim daralmaya, kalbim kararmaya başlıyor. Telaş içindeyim. Bu telaş gündelik telaşlara hiç benzemiyor. Bir eşyanızı bir yerde unutmak gibi değil. Canından bir parçanın yok oluşunun bıraktığı boşluk. Yer ayaklarımın altından kayıyormuşçasına çaresizlik içindeyim. Çocuk gözden kayboluyor. En sevdiğini bile koruyamamışlara özgü ruhsal bir çöküntü benliğimi sarıyor. Gözlerimi kapatırken bir çift damla, son bir masumiyet parçası varlığımı terk edip akıp gidiyor. Kalbim paramparça.

Gözlerimi yeniden açıyorum. Bu sefer on dört, on beş yaşlarında bir genç görüyorum. Büyük bir havuzda kulaç atarken onu çılgınca alkışlayan kalabalığın içindeyim. Mavilik, gurur. Havuzdan çıkınca özel bir bağlantı yakalamışçasına gözleriyle coşkulu kalabalığı tarayıp beni buluyor. Göz gözeyiz. Işık hızıyla yanına havalanıp sarılmak istiyorum. On yıl sonra dünya çapında başarılara imza atacak milli yüzücü Serhat Demir. Bu süreçte onun için verdiğim emekler, geçen mevsimler, hasta olduğu zamanlar, her anımız kurşun gibi zihnimden geçiyor. İlk sahnede kaybettiğim erkek çocuğunu bu sefer ödülünü aldığı anda kaybediyorum. Hissettiğim tek şey acı. Oğlum. Oğlum! Aslında benim oğlum değil. Zihnim bu kayba dayanamıyor.

Sonsuz ve dinlendirici bir uykuya dalmak isterken son çare olarak hareket edip sanal gerçeklik gözlüğünü çıkarmaya çalışıyorum. Gardiyanın kumandası dışında bunu yapmam mümkün değil. Beynim alarm vermeye başlıyor. Kulaklarım uğulduyor. Her köşeden bir hatıra hortluyor. Dünyayı neredeyse bir kişinin gözünden görüp o kişiyi kaybettiğinizde dünyayı kaybetmiş gibi oluyorsunuz. Serhat’ın çocukluğunun altında geçtiği çınar ağacının bir anlamı yok. Yürüdüğüm sokakların, uyandığım sabahların, hayallerimin, gündelik rutinimin, eklem ağrılarımın, komşuların, akrabaların, neyin sağlığım için önemli olduğunun, perdelerin yıkanmasının önemi yok. Altmış yaşında oğlunu kaybetmiş bir anneyim. Beynim nasıl bir uyarı vermeye başladıysa bu kayıp karşısında hissettiğim kâbus bir anda son buluyor. Serhat’ın annesi Meliha Hanım’ın oğlunu kaybettiğinde yaşadığı acıların sanal kopyasını zihnimde hissetmenin müthiş yorgunluğu içindeyim. Suçluyum. Bu da cezamın bir parçası. Gardiyan “Acıların en büyüklerinden. Evlat acısı” diyor yüzümü silmem için bir mendil uzatırken. Nefesimi kontrol ederken “Bitti mi?” diye soruyorum. İri kıyım, bıyıklı gardiyan sevecenlikten uzak biçimde sigarasını yakıyor. “Bitmedi. Daha yeni başlıyoruz.” diyor. “Çok pişmanım. Kazara oldu.” diyorum. Gardiyan umursamaz tavırla “Basit bir bar kavgasında silahla birini vurdun.” diyor. “Sarhoştum, kavga etmiştik. Çok üzgünüm” diyorum. Gardiyan “Bu kısımlar beni ilgilendirmiyor. İşimi yapmak zorundayım. Beynin uyarı vermeye başladığı için mola verdim. Hazırsan devam edelim” diyor. Acı çekmemden zevk alan bir bakış yakalıyorum. “Benim de altı yaşında bir oğlum var. Meliha Hanım’ı anlıyorum.” diyorum zihnimi yakan gözlüğü takmasını geciktirmek için. “Anlamıyorsun. Empati, bir başkasının ayakkabısını giymektir” diyor. Umutsuzluk içindeyim.

Deri kılıfı olan sanal gerçeklik gözlüğünü takıyor. Anıların hızlı panoramasının ardından sahne bar kavgasına evriliyor. Meliha Hanım zihninde bu anları o kadar çok ve farklı biçimlerde canlandırmış ki her seferinde içime ateş düşüyor. Yüzüme inen yumrukla yere çakılıyorum. Sarhoşluktan silahımın nasıl ateşlendiğini hatırlamıyorum. Ah! Serhat’ın ölüm haberinin verildiği an! Yüzüme aniden bir ağırlık çöküyor. Kısmi felç. Karabasan gibi kütle yüzümde, çenemi, gözlerimi hareket ettiremiyorum. Donuk durumdayım. Cezamın bir parçası olan ayna nöronlar rehabilitasyon sürecimin sonuna geliyorum. Bitkinlikten ayakta duramıyorum. Koğuşuma gönderiliyorum. Fizik tedavi sürecim başlıyor. Bu cinayeti işlediğim için duyduğum pişmanlık Meliha Hanım’ın yaşadıklarını hissetmemle katlanıyor. Sadece birini öldürmedim. Öldürdüğüm kişinin annesini de yaşayan ölüye çevirdim. Bu hapishaneden çıksam bile Meliha Hanım’ın ahı beni bir ömür boyu esir edecek. Neredeyse onun gibi hissediyorum.

Bu sahneleri, duyguları yirmi yıl önce güçlü biçimde yaşadım. Pişmanlığımın gücü her hareketime yansıyordu, cezam azaltılmış olsa da özgür kalmak benim için anlamını yitirmişti. Hayata karışmak uzun yıllarımı aldı. Bu süreç benden kimseye bulaşmayan, ailevi bağları zayıf bir alkolik yarattı. Meliha Hanım’ın beni affetmesi için pek çok girişimde bulundum ama başaramadım. Haklıydı. Hiç yılmadım. Kavganın bir kaza olmasının onun için elbette hiçbir karşılığı yoktu. Belki Serhat ile aramızda düşmanlık olsaydı kin tutardı. Sığınacak bir duygusu olurdu. Onu bile elinden almaya çalıştım istemeyerek. En sonunda bir buluşma ayarladım. Dokunaklı bir görüşmeydi. Meliha Hanım huzur içinde “Yakında oğluma kavuşacağım” derken ikimizin de gözleri doldu. Yaşlılığa bağlı hastalıkları ağırlaşmıştı. Cezamı çekmiş oluşumun onu bir parça ferahlattığını hissettim. Her şeye rağmen acılarını hissettiğim birinin, suçumun ebedi şahidinin sonsuz huzura kavuşmasını dilemekten başka çarem yoktu. Ben artık yalnızca bir yanlışın kurbanı değil aynı zamanda neler yaşattığını bilen biriydim.

Yapay zekâ aracılığıyla mağdur veya yakınının yaşadıklarının kopyalanması, simüle edilmesiyle ayna nöronları harekete geçiren sanal gerçeklik başlığı cezalandırma sürecinin en yaygın ve etkili araçlarından biri oldu. Demirden daha sert, ayna nöronlar. Bu cezanın hayatın geri kalanında suça yeniden bulaşmamak adına işe yaradığını itiraf etmeliyim. Belki hesapta alkolik olmam yoktu ama değil bir kavgaya karışmak sohbetin biraz gerginleştiği yerlerden bile uzak durdum. Bu teknolojiden payıma düşen kötü bir tecrübeydi.

Ayna Demir Nöronlar” için 1 Yorum Var

  1. Kısa olmasına rağmen vurucu betimlemelerle sağlam bir öykü yazmışsınız. Kaleminizin devamını dilerim.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *