Öykü

Dev Gibi

Yani şimdi siz diyorsunuz ki; cücelerin aşkları da cüce olur. Tüm basketbolcular sevgililerini benden çok sever. Gökdelenlerin tepesindeki adamların aşkları, yerin altında yaşayanların aşklarına on basar. Gençlik aşklarında boylar uzadıkça ilişkiler de uzar. Devlerin aşkı büyük olur. Doğada bile, zürafanın aşkıyla boy ölçüşebilecek başka bir mahluk yoktur. Bunu mu söylüyorsunuz?

Benden bahsederken mahluk dediğinizi zaten biliyorum. Mahlukat diyorsunuz gerçekten… Farsçanızı sevsinler. İlkokulda bana da söylediler Öztürkçe olup “M” ile başlayan sözcük yoktur diye.Muz, makas, maksat, mektup, masa… Bunlar hep farsça. Ben size masa diyor muyum? Kırıyorsunuz beni. Kırmayın.

Beni nasıl gördüğünüzü anlamıyorum. Evrimin yanlış bir halkası mıyım? Evrime inanmıyorum. Amin. Bir mutasyon muyum? Bilim o kadar ilerlemedi. Özürlü müyüm? Özür dilerim, çok kısayım. Merhaba “Hiç Kurmadığım Cümleler” listesi! Benimle derdiniz ne? Ben size söyleyeyim derdinizi:

İlkokuldaydınız, ortaokuldaydınız. Beden eğitimi dersleriniz vardı, beden eğitimi derslerinizin boy sırasına göre dizilmeleri vardı. Eylül’de sıranın sonunda olan Haziran’da da sıranın sonunda olurdu. Hep yazın uzardınız. Her yazın uzardınız. Uzadınız durdunuz. Okul hayatınız boyunca o sırada ilerleyemediniz. Sonra büyük adam oldunuz, boylarınız eşit oldu. İşte büyük adamlar olunca büyük işleriniz, büyük aşklarınız, büyük hisleriniz oldu; ama içinizde kaldı o beden eğitimi sırası tabii. Kendinizden kısa birini gördünüz müydü yapıştırıverdiniz lafı:

“Cüce!”

Harikasınız. Tabii bilmiyorsunuz, hiçbirinizin babası kendini eksik hissetmedi. Yahu, akıl var, mantık var, evrim var (Evrim yok, amin). Biraz daha uzun sevişseydiniz ben daha mı uzun olacaktım? Senin annemle aşkın büyük değil diye mi (Büyük değildi hakikaten. Annem babamdan, babamın benden nefret ettiğinden daha fazla nefret ederdi. Aynı şekilde anneannem de beni annem ve babamdan çok severdi; ama bir Hakkı amcam vardı ki; kimse annemi onun annemi sevdiği kadar sevmedi. İki metrelik bir çocukları oldu sonra. Babam da otuz beş metreden atladı) ben böyle küçük bir adam oldum? Hiç!

Çocukken pilot olmak istedim ben. Ne olur dalga geçmeyin. Çocukken pilot olmak istedim. Olamazsın dediler. Küçük insanların aşkları gibi hayallerinin de küçük olması gerekiyormuş. Ben de çocuk pilotu olurum o zaman demiştim. Babam bir kere yurtdışına gittiğinde söylemişti, çocuklar hep ağlıyormuş uçaklarda. Küçük pilotlu küçük uçaktaki küçük çocukların herhalde ağlamayacağı konusunda hepimiz hemfikirizdir. Sonra üniversiteye gitme dediler. Notlarım kötü diye değil, paramız yok diye de değil (çok yoktu). İktisat okusam ne olacakmış, sanki büyük bir şirket de büyük bir müdür olabilecek miymişim?

Tamam dedim. Of tamam! Aynen böyle dedim. Sesimi falan yükselttim. Bari sesim tok olsaydı. O zaman ben ne yapayım diye sordum. E lise bitti, baba otuz beş metreden atladı, Hakkı amcayla annem iki metrelik çocuğu yapmak için metrelerce seviyor birbirini. Bana da yapacak iş lazım. Verdiler elime bir süpürge (evet süpürge benden uzundu), temizle dediler mezun olduğun lisenin uzun koridorlarını. Uzun uzun temizle dediler. Harika!

İşte ondan sonra dediler, cücelerin aşkları da cüce olur diye. Hem de bayağı filmlerde gördüğünüz gibi çevremi sarıp, döne döne, güle güle söylediler bunu bana. Anlamıyorlar işte. Çocuk aklı! Hoş, aralarında hocalar da vardı; ama öğrenciyken de beni sevmediklerini düşünürdüm onların hep. Aldılar elimden dergiyi, dolaştırdılar elden ele, birbirlerine gösterip güldüler, bana bakıp güldüler, uzun uzun güldüler.

Keşke hiç bulmasaydım o dergiyi diye düşündüm. Hakikaten böyle düşündüm yahu. Namussuzlar insanı kendine kızdırıyorlar. Uzun uzun kızdım kendime, ne vardı o dergiyi götürseydin müdür muavininin odasına, koysaydın kayıp kutusuna; ama işte o gün yapacağım işler kısaydı, mesaim uzundu, sıkılmıştım. Dergiyi açıp da o kadını görünce tutamadım kendimi. Sonra da haftalarca bırakamadım o dergiyi. Fena aşık oldum Angelina Jolie’ye be!

Bir İngilizce hocası vardı, Kamuran bey. Ona sordum da adının nasıl okunduğunu bile öğrendim. Ancelina Coli. Öyle “Coli!” deyip kesip atarak değil ama, onun saçlarını savurması, bacağını şöyle elbisesinden çıkarıvermesi gibi uzatarak, “Coliğ” diye. Ne uzun, ne güzel ad!

Hatay’a geliyormuş dediler. Bilet aldım, ben de gittim. Yolculuk çok uzun, molalar çok kısaydı. Bulamadım da Angelina’yı! Küçücük şehirde, koskoca Angelina’yı bulamadım. Kampları ziyaret ediyormuş. Hayır işlerine meraklıymış. Aferin ona. Ne iyi bir insan. Okula da hastayım, gelemedim dedim. Kimse sormadı nerede olduğumu…

Şansıma küseyim. Sonradan gördüm bunu haberlerde. Bilseydim ben de giderdim kamplara, görürdüm onu diye düşündüm. Sonuçta kendisi, ta nerede yaşıyor. Metrelerce, kilometrelerce ötede! Bir daha kim bilir ne zaman gelir buralara? Bir mutsuzluk sardı beni. Mutsuzken de hiç iş yapamam. Kafam hep Angelina’da, elimde Angelina’nın tam boy fotoğraflı dergi sayfası, dolaştım durdum okulda günlerce. İşte o zaman gördüler elimdeki dergi sayfasını.

Cücelerin aşkı da cüce olur dediler. Yapma dediler. Ben de dedim ki (diyemedim yüzlerine tabii, hep içimden geçirdim); nedenmiş? Hayır, yani neden öyle olmak zorunda? Angelina’nın saçı uzun, bacağı uzun. Kaşları, kirpikleri uzun, kendisi uzun. Elbiseleri, onların yırtmaçları, topukları hep uzun. Kendisi büyük, gözleri büyük, dudakları, göğüsleri büyük. Hayatı büyük, evi büyük. Ben onun saçını sevdim, bacağını sevdim, kaşlarını, kirpiklerini, boyunu sevdim. Elbiselerini, yıtmaçlarını, topuklarını, gözlerini, dudaklarını, göğüslerini hep sevdim. Çok sevdim, büyük sevdim. Bence Brad Pitt’ten daha çok sevdim (O da “Bred Pit” diye okunuyormuş, kısacık bir ad!). Brad Pitt’in aşkı benimkinin yanında cüce kalır, yerlerde kalır dedim. Benim aşkım göklere değer, dünyalara sığmaz dedim. Dedim de dedim…

Ben bir kere bile Angelina bana aşık demedim ki. Benim Angelina’ya aşkım dev gibi dedim!

A. Orçun Can

Alanya’da doğdu. Uzun süre Ankara’da, bir süre de Londra’da yaşadı. Uluslararası İlişkiler ve Sinema-Televizyon alanlarında öğrenim gördü. Kitapları Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkıyor, öyküleri Kafasına Göre Dergi ve Kayıp Rıhtım’da yayımlanıyor. Şu an İstanbul ’da yaşıyor; metrolara, çift satır aralığına, kablosuz teknolojiye ve kırmızıya ilgi duyuyor.

Dev Gibi” için 2 Yorum Var

  1. Selamlar Orçun;

    Öncelikle çok çok çok beğendim hikayeni. Birinci tekil şahıstan anlatımın çok başarılı, gönderme ve kelime oyunların da öyle. Okullardaki boy sıralamasından tut, basketçiler ve zürafalara kadar her biri ayrı bir keyifliydi doğrusu. Ama sonu nerede be birader?! Öyle bir yerde pat diye kesmişsin ki… İnsan tam kendini iyice kaptırmışken bitiveriyor ve öyle kalakalıyorsun ekranın başında. Yine de eline sağlık, büyük keyifle okudum.

  2. Öyküyü öyküden ziyade deneme tadında buldum; belki de sohbet ama öykü havası vermedi. Bir de mahlukat, mektup… gibi kelimeleri vermişsiniz Farsça kökenli diye. Bu yanlış bilinçli yapılmış da olabilir öykü içinde ama değilse düzeltmek isterim; bu kelimeler Arapça kökenli.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *