Öykü

Kulüp Yanardağ

Sabah yedide alarm, yataktan çık, kahve yap, fırına git gel, kahvaltı, üzerini giyin, kravatı düzelt, işe git

Sabah yedide alarm, kravatı düzelt, üzerini giyin, işe git, kahve yap, fırına git gel, kahvaltı, yataktan çık

Fırına git gel, sabah yedide alarm, yataktan çık, kravatı düzelt, işe git, üzerini giyin, kahve yap, kahvaltı

Her sabah başlayan ve bir sonraki sabaha kadar kendini ancak toparlayan Badlan’ın dinmek bilmez hareketi içinde diğerlerinden biraz daha farklı savruluyordum. Rutin bir halde değildim. Olmak istediğimde ise büyük sistem beni ağzına kıl kaçmış bir adam gibi yere tükürdü. Hırpalanmıştım. Kendimi herkesin dışında, bir ucube gibi görüyordum o zamanlar. Hızla işe giderken gözüme çarpan, kenarda sinmiş bekleyen dilencilerden birisi olmuştum sanki bir anda. Utancımdan kimseye bakamıyordum. Kalabalık caddeleri kafam hep yerde yürüyordum. Korkum bir tanıdığa rastlamaktı. Güzel olacağı beklenen bir kariyeri elinin tersiyle itmiş, evleneceği kadını öylece bırakmış, elinde para kalmayınca o zamana kadar yaptıklarını da harcamış bir aptaldım herkes için. Korkum tanıdık birileriyle rastlaşmak da değildi aslında. O rastlantıda beni görmezden geleceklerini ya da tiksintiyle bakacaklarını biliyordum. Buydu korkum. Acınacak halde olduğumu söylemeyecek ancak belli edeceklerdi. Kimse kimseye bulaşmaz. Özellikle de benim gibi ayak takımından denilenlerin ayrı bir koruması vardır. En aykırı hareketlerde bile yanından dolaşıp geçilenlerden olmuştum.

Kariyerimi buruşturup attıktan sonra her şey bu ufak adımı bekliyor gibi gelişmişti. Kısa bir süre içinde tek başıma kalmıştım. Sevgilim evden kovduğunda daha yedi gün olmuştu. Başta bunun geçici bir bunalım olduğunu düşünüp beni düzeltmeye çalışmıştı aslında. İşten eve yorgun halde gelip çöpümü temizlemeye, beni kaldırıp yatağa yatırmaya ve tavsiyelerde bulunmaya yedi gün dayanabilmişti. Bir sabah evden gitmemi rica eden bir notla uyandım.Evden çıkarken de yanıma bir şey almadım. O ev bana ait değildi. Eski bir tanıdıktı artık orası. Bir daha görmek istemediğim.

* * *

Dar sokağın içinde tutarsız, yanıp sönen bir sokak lambasının aydınlattığı çöp kutusunun yanındaki demir kapıya yedi kez vurdum. Diğer taraftan bir süngü çekildi. Oluşan aralıktan gözleri ancak sığan bodyguard, ağzımın yanında asılı duran sigaraya ve yüzüme bir süre baktı. Dumanı üfleyince küfür ederek geri çekildi. Ağır kapı gıcırdamalarla, uykusundan uyanan bir dev gibi homurdanıp açıldı. İçerisi dumandan zor görünüyordu. Sigaradan bir nefes alıp içeri yürüdüm.

Tanıdık yüzlerin umursamaz bakışları arasında yavaşça ilerledim. Beni gören barmen dolaptan çıkardığı soğuk birayı masanın üzerine bıraktı.

-Açsana şunu

-Kendin aç. İşim var.

-Ne bu tavırlar? Patron becermedi seni bugün galiba.

-Beni değil de seni becerecek gibi duruyor. Yanıma gelsin dedi. Kızgın görünüyordu. Yukarda şimdi… ama hemen gitme. Biraz bekle. Bir kız vardı yanında. Kız aşağı insin önce.

-Bakalım ne olacak. Bir aptalı nasıl anlarsın biliyor musun?

-Ne alaka şimdi? Nasılmış?

-Anlayamazsın dostum. Aptal olmanın ön koşulu budur. Bilmeden aptal olur insan. Kendini de en akıllı sanar. Al sana paradoks.

-Siktir git başımdan. Patrona anlat bu sözlerini.

-Patron da anlamaz.

-Ne dedin sen?

-Bir şey yok. Aç şunu hadi. Ilırsa götünde aça…

Omzuma dokunan bir el ile durdum. Kafamı biraz çevirince soluk yüzlü, yirmili yaşlarda bir gencin sevimsiz sırıtışıyla karşılaştım. Mal almak için gelmişti. Altına etmemek için kendini zor tutmasına rağmen rahat tavırlar sergilemeye çalışan kasıntı şeylerdi bunlar. Umurumda değildi elbette. Cebinden çıkardığı elliliği alıp, sahte olmasından şüphelenmiş gibi bir süre ışığa tutup baktım. Yüzündeki sırıtış birden değişti. Gerildiğini hissediyordum. Daha fazla zorlamamak için parayı buruşturup montumun cebine salladım. Diğer taraftan çıkardığım üç dalı uzattım. Tekrar sakinleşmişti. Kenarda onu bekleyen biri kız iki kişinin yanına sevinerek gitti. Tekrar önüme döndüğümde biramın açılmış olduğunu gördüm. Barmen diğer köşede müşterilerden birisiyle tartışıyordu.

Biradan bir yudum alıp televizyona döndüm. Normalde maç kanalları açık olurdu ancak o gün haber kanalı vardı. Belki de izlemeye değer bir maç yoktu. Genç yaşta yaptığı girişimlerle, parlayan bir yıldız haline gelen birisini anlatıyorlardı. Adam da oradaydı. Kendisi hakkında denilenleri büyük bir tevazuyla karşılıyor, arada bunun bir ekip işi olduğu gibi yalanlardan bahsediyordu. Neden başarıları üstlenmek bu kadar kaba görünüyordu anlamıyordum. Suçları tek kişiye atmayı pek severken, başarıları ben değil de biz diyerek anlatmayı seviyoruz.Adam yaptığı yatırımlarla Badlan’ın köhne yerlerini baştan aşağı yenileyeceklerini, güvenlik sistemlerinin artırılacağını, artık asayişin sağlanacağını söylüyordu. Kendi kendime güldüm. Bu benim ve buradaki herkesin boktan hapislere tıkılması demekti. Her iddiaya girerdim ki bu adamın da gençliği buralara mutlaka uğramıştı. Badlan’ın devasa gökdelenlerine giden yolda biraz kok herkesin aradığı bir şeydi. Hatta o programa çıkmadan önce bile almıştı belki. O acımasız dünyanın insana ne ağır sancılar verdiğini biliyordum. Her sabah ve her akşam kıyasıya mücadele eden bu adamların bir süre sonra insanlıktan çıkması işten bile değildi. İki yol vardır aykırılıklara. Ya en dibe batıyordu insan ya da en tepeye çıkıyordu. Onun yerinde ben yoksam bu da bir tercihti. İlk başlarda ne çok istemiştim orada olmayı. Genç, gözü keskin bir genç olarak atılmıştım. Herkesin memnun olduğu, gurur duyduğu kişiydim. Yine de o yapay evrende tutunamamıştım. Özgürlüğüm ağır basmıştı. Ancak ihtimallerin sonsuzluğu parlıyordu gözümde. Kendimle televizyondaki adamı kıyaslıyordum. Nefret etmiştim bu heriften. Sanki benim olmam gereken yerdeymiş gibi hissediyordum.

Arkamda giderek yükselen sesler nedeniyle gözümü televizyondan ayırdım. Barmenin nazik hareketlerinden cesaret alan müşteri bağırmaya başlamıştı. Bedava bir içki istiyordu ısrarla. Barmen türlü sebepler sunarak bunun mümkün olmadığını söylemeye çalışsa da adam bağırmaya devam ediyordu. Üzerindekilere bakınca düzgündü ancak pahalı şeyler değildi. Belki de cebindeki biraz parayla kafasındaki sesleri susturmak için ara sokaklara dalmış devlet çalışanı birisiydi. Bir süre daha bağırdıktan sonra iyice cesaretlenip Barmen’in yakasına yapıştı. Boş bira şişesini eline almış havada tutuyordu. Bodyguarda baktığımda olması gereken yerde değildi. Çevremde göz atınca herkesin kendi dünyasında kaybolmuş olduğunu gördüm. Az önce benden mal alan çocuk ve arkadaşları çoktan dağılmışlardı bir köşede.Pantolonumun arka cebinden tütün kesemi çıkarıp bir sigara sardım.

Etrafa tükürükler saçarak bağırmaya devam ediyordu elindeki şişeyi kafasında parçaladığımda. Yere yuvarlandığında henüz ne olduğunu anlamamıştı. Korkuyla gözlerime baktı. Karnına indirdiğim tekmeyle kendini korumak için bacaklarını kendine doğru iyice çekti. Barmen gözleri hafif kızarmış, ağlamaklıydı. Seviyordum bu herifi. Yine de beni öpmek isterse bir tane vurabilirdim. O sırada bodyguard da pantolonun fermuarını çekerek lavabodan çıktı. Yerde serilmiş adamı görünce hiçbir tepki vermeden kollarından tutup dışarı sürükledi. Kapıyı açmasına yardım ettim. Adam korkak olmadığını kanıtlamak ister gibi zor duyulan bir sesle bana küfür edip, tehditler savururken kapı tekrar kapandı. Duvarda asılı duran televizyonun hemen altındaki tabureye doğru giderken yukardan genç bir kızın indiğini gördüm. Merdivenleri tam kestiremediği için korkuluğa tutunmuştu. Elbisesini düzeltirken bir yandan da düşmemek için özel bir çaba sergiliyordu. Merdivenler bitip düzlüğe ulaştığında gördüğü en yakın masaya kendini attı. Gözlerindeki anlamsızlığa rağmen yüzünde sabit bir tebessüm vardı.

Yukarı kata çıktığımda patron öne doğru epey çıkmış göbeğinden dolayı iliklenmemekte ısrar eden düğmeleriyle uğraşıyordu. Ben içeri girince daha fazla uğraşmanın komik kaçacağını düşünüp sanki karar değiştirmiş gibi tüm düğmeleri geri çözmüştü. Her zaman tam bir iş insanı duruşuyla karşıma çıkan bu adam, o anki görünüşünün ona duyulan saygı ya da korkuyu azaltacağı düşüncesiyle biraz gerilmişti. Bunu telafi etmek ister gibi biraz yüksek ve sert tonda konuşuyordu.

– Bir şey içer misin?

-Aşağıda içmiştim ama kaliteli bir içkiye hayır demem. Şu aşağıda sattıklarınız gerçekten berbat.

-Herkes içiyor mu? İçiyor. O zaman yeteri kadar kalitelidir bence. Bunlar ne bilirler kaliteliyle ucuzu? Sen biliyormuşsun ama duyduğuma göre.

-Bilirim ama bunu nasıl duyduğunu da bilmem gerek.

-Dün eski bir dostumun yanına uğradım. Gökdelenler bölgesinde… kaymak bir herif işte. Bir mesele vardı. Onun siyasi bağlantılarına ihtiyacım oldu. Zamanında az iyiliğim dokunmamıştı. Ufak bir rica için gittim yani. Şu Badlan’ı düzelteceğiz saçmalıkları canımı sıkıyor. Belli olmaz bu işler. Onunla da ilgili biraz. Neyse işte konuşurken senden bahsetti.

-Benden mi? Nasıl yani?

-Zamanında aynı yerde çalışıyormuşsunuz. Sen gidince tüm projeler ona kalmış. Öyle yükselmiş dediğine göre. Başkalarının tercihleri ne çok etkiliyor bizi diyordu Zamanında burada aynı bölümde çalıştığımız bir tip derken adını söyledi. Renk vermedim tabii. Benim yanımda uyuşturucu işinde demedim ama kafama takıldı. Endişelenmem gereken bir durum var mı?

-Bilmem. Bence yok ama endişelenmek için bir şeyler arıyorsan küçük bir sinek bile delirtebilir insanı.

-Ben de öyle düşündüm. Yine de gözüm üzerinde. Öyle bir hayatı bırakıp buraya neden geldiğini bilmiyorum. Umurumda da değil. Yeter ki başımı ağrıtmasın bu durum. Beni az çok tanımışsındır. Canım sıkılınca kötü bir insan oluyorum. İşler nasıl?

-Bu aralar pek iyi değil. Herkes sağlıklı yaşamaya karar vermiş sanki. Ufaklıklar alıyor daha çok.

-İyi bakalım. Çok dolanma ortalıkta. Bir de tadımlık kadarı senin unutma. Arada dengeyi kaçırıyorsun gibi geliyor.

-Bilmem belki de. Dikkat ederim yine de. Başka bir şey var mı?

-Yok. Çıkabilirsin.

-Bir sorum olacak

-Evet?

-Bir aptalı nasıl tanırsın?

-Bilmem. Yüzüne bakınca anlaşılıyor genelde.

-Hayır patron. Bir aptalı tanıyamazsın.

Aşağı kata indiğimde kız hâlâ oturuyordu. Yanına geçip ikimiz için de birer tane sardım. Ölü gözleriyle anlamsızca bana döndü. Almak için uzanırken sırıtmaya devam ediyordu. Kulüp Yanardağ için ayrılma vakti yaklaşmıştı. Bu kendime sığamayışlarım bu ufak yanardağa da fazla gelmişti.