Öykü

Paket

Balkondan atlayıp sokağa fırladı. Aile işlerine karışmazdı ama, komşusu çocuğa vuruyordu. Zavallının devreleri hasar görecekti.

“Dur yahu ne dövüyorsun zavallıyı.”

Komşu duraksadı. Derdini anlatacağı birini bulmuştu sonunda, “Manyak bu, zar zor bir kol bulduk, takmam diye tutturdu.”

“Neden ki?”

“Yamyamlıkmış.”

“O da ne ola ki?”

“Bir canlının kendi türüyle beslenmesi.”

“İyi de biz organik değiliz ki.”

“E ben de onu diyorum ya. Neymiş, başkasının parçasını takmak, onu mideye indirmekmiş.”

“Mide ne nedir?”

“Başlayacağım sana da, dünyadan haberin yok be adam.”

“Dünya ne ol…” sözü yarım kaldı. Zira komşusu tek yumrukta kendisini yere serdi. Adam oğluna döndü,

“Yürü Şef’e gidiyoruz,” dedi, “O halden anlar. Tut şu kolu, tut dedim sana.”

Şef kapıda karşıladı aileyi. Baba, hal hatır sorup konuya girdi.

“Durum böyle böyle, ben anlatamıyorum size havale ettim.”

Şef, küçüğü yanına çağırdı.

“Dersler nasıl?”

“İyi.”

“Tatil ne zaman?”

“Gelecek ay.”

“Gel otur şöyle. Babana kızma sakın, sadece seni düşünüyor.”

Şef’in gözüne çocuğun omzundaki çizikler çarptı, “Belli ki sorun, bunu nasıl göstereceğini bilmiyor.”

Çocuk boynunu büktü. Şef yerdeki pakete uzandı.

“Bak bu kolun sahibi yok oldu. Bir daha yaşama geri dönmeyecek. Fakat sen onu takarsan kendine fayda sağlayacaksın. Hem bu kolun eski sahibine de can vereceksin.”

Çocuk omuz silkti. Şef,

“Aynı şey senin başına geçse, hurdalıkta mı paslanmak isterdin, yoksa bir başka robotta yaşamayı mı?”

Çocuk pakete göz attı. Gülümseyip başını kaldırdı,

“Ona ad takabilir miyim?”

Deniz Eksilen

Öykü, roman, novella, deneme ve şiir yazıyorum. Psikolojik hikayeleri seviyorum. Arada gerçekçi kurgular kullansam da, bilimkurgu ve fantastik favorim. Yorgos Lantimos izliyor, Marcel Proust okuyor, Heraklitos'u düşünüyor, Carl Sagan'ı anıyor, Progressive House dinliyor, scooter kullanırken elimi uzatıp otlarla tokalaşıyorum. Rüzgarı, dalgayı, ve abartmadığı sürece yağmuru seviyorum. Anime ga daisuki desu.

Paket” için 17 Yorum Var

    1. Umarım hoşuna gitmiştir. (E yorum yazmış, gülümseme de atmış. Olsun yine de emin olmadan konuşmak olmaz.)

    1. Öyküden daha sıcak yorumunuz için teşekkürler. Yayınladığım ilk yazım olduğu içinde tahmininizden daha minnettarım.

  1. Bayıldım bundan harika bir kısa animasyon filmi olur ve festivallere gönderilebilir, çok güzel olmuş bravo:))

    1. Cesaret verici yorumun için teşekkürler. Henüz yazmaktan başka planım yok, ama kim bilir. Eğer gerçekleşirse, altyazı olarak adını eklerim. Geleceği okuyan kişi diye.

  2. Çok beğendim. Dahası bayağı güldüm. Özellikle şerifin sakin kişiliği ve sorduğu sorular karşısında yerimden zıpladım. Böylesine hoş bir öykünün daha uzun olmasını fazlasıyla isterdim. Sadece bir puan kırıyorum o da kısa oluşundan. 🙂

    Umarım her zaman bu denli samimi yazarsınız. Tebrikler.

    1. Eleştirin için teşekkürler. Aslında daha da kısaydı da, zorlaya zorlaya bu hale geldi. Eleştiriini göz önünde bulundurarak her ayda daha uzun yazmaya çalışacağım.

  3. Yepyeni bir diyardan bahsetmenin en keyifli, rahat ettiren ve belki de en incelik isteyen yollarından birisi de cümlelerin birbirini açımlayarak ve o diyar hakkında “kafada soru” bırakmayarak tüm düşe yayılmasını sağlamaktır. Öykünün girişini bu yüzden çok beğendim.
    “Balkondan atlamak”? “Devreler”? Hımm. Güzel tatlar alıyorum buralardan.

    “Dur yahu ne dövüyorsun zavallıyı.” Yazım tekniğiyle ilgili bir tecih olabilir. Konuşan varlık klasik bir robotsa, sözlerinde ünlemsel bir vurgu olmayabilir. Bu amlamda güzel bir tercih olmuş diyebilirim. Yine de, muhtemelen bildiğin üzere, “yahu”dan sonra bir bağlaç virgülü veya malum ünlemi de olabilirdi. Eh. Bu örnekte, olmaması iyi olmuş galiba:)

    Baba olduğunu var saydığım karakterin tavırları, öykülerini çok beğendiğim bir dostumunkini anımsattı. Kesinlikle “farklı”, farklı olduğu kadar da içimizden çok fazla tanıdık gelen… Kendimiz gibi. Törpülenmemiş bir mizah; yaşamın tüm esprilerinin köşegen binaların çoklu kenarlarıyla hakkından gelinmemiş, cesedinin yüzü tanınır halde… Diyalog yazmakta çok zorlanıyorum ve pek çok insanın da zorlandığını biliyorum. Seni bu konuda başarılı buluyorum.

    Ünlemler konusunda yukarıda söylediklerimi hala savunuyorum ama ““Yürü Şef’e gidiyoruz,”” sözlerinde bazı virgüller ve belki de noktalar görmekten hoşlanacaktım galiba. Çünkü bu karakter bir hayli “duygusal” gibi, kıvrakça ve duraklayarak konuşuyor sanki.
    Bir de, konuşmaların tırnaklarının içerilerine kuyulan son noktalama işaretleri hakkında pek bilgim yok ama, burada o virgül olmamalıydı sanki?

    ““Belli ki sorun, bunu nasıl göstereceğini bilmiyor.”” Neden olduğuna dair belirsiz fikrilerim var sadece; bu cümleyi anlamakta zorlandım.
    “Belli ki sorun, bunu nasıl göstereceğini bilmemesinde” gibisinden bir cümle daha anlaşılır olurdu galiba. Yine de, anlatım ve düşünceler başka bir konu olsa da konuşmalarda anlatım bozukluğu aranmaması gerektiğini düşünüyorum.

    ““Aynı şey senin başına geçse, hurdalıkta mı paslanmak isterdin, yoksa bir başka robotta yaşamayı mı?”” Pek emin değilim ama, galiba burada da bir anlatım bozukluğu var. Soru ekleri, soruyla ilişkili olan kelimeden sonra kullanılmalıdır. Bu örnekteyse cümle “hurdalıkta paslanmak mı isterdin” şeklinde olmalıydı. Şu halinde, sanki, hurdalık dışında bir yerde paslanıp paslanmak istemediğini sormaya hazırlanıyormuş gibi…

    Çocuk tepkileri, tam da çocuk gibi. Bunu görmek beni çok mutlu etti. Genelde sık rastlanılan bir sorundur, yazarın kendi kişiliğinin dışındaki bir karakteri hakkıyla verebilmesi. Ve öykünün bitişi… Bayıldım!
    Zihnim konuyla ilgili sonsuz senaryo ve düş kurmakla kalmıyor, aynı zamanda klasik korku öykülerindeki o son nokta dehşetinin şaşkınlığında olduğu gibi, düş, fiziki varlığımdaki duygulanımlara da birebir etki ediyor.

    Öykü için çok teşekkür ederim. Çok daha fazla şey görmek isterim senden.

  4. Noklatama işaretlerindeki eksiklikler gözünden kaçmamış. Özellikle “Dur yahu ne dövüyorsun zavallıyı.” da, dediğin gibi “yahu” dan sonra bir virgül gerekliydi. Nasıl oldu da, tekrar okumalarımda dahi gözümden kaçmış, bilemedim.

    Anlatım bozukluğunda, 1. konuda karar vermem zaman alacak. (Senin düzeltmen doğru olmakla birlikte, sanki benim cümlem daha şiirsel. Veya ben öyle sanıyorum.) Fakat, 2. konuda harika yakalamışsın. “hurdalıkta paslanmak mı isterdin.” olmalıydı. Belli ki çok okuyorsun.

    Virgüller konusuna gelince, bir stil deniyorum. Yazım, okuyucu tarafından öyle benimsenmeli ki; hayret, korku gibi ifadeleri anlamaları için noktalama işaretlerine gerek duymamalı. Bir süre daha bu stilde ilerleyip tepkilere göre değerlendirme yapacağım. Şimdilik ekside gözüküyor.

    Eleştirin için teşekkürler, devamını dört gözle bekliyorum. Bundan sonra hikayelerimi yollamadan önce, fazladan bir kez daha kontrol edeceğim.

  5. Begendigim yazilari mutlaka bir iki kere okurum, buda onlardan biri. Tebrikler ve paylastiginiz icin tesekkurler.

okanakinci için Yorum Yap Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *