Öykü

Pangolin Mucizesi

Ayaklarının ağrımaya başladığını hissetti.

“Yeter artık. Sabahtan beri odanın içinde bir o yana bir bu yana gezinip duruyorsun. Başım döndü. Otur artık yerine,” diye seslendi ihtiyar dedesi.

Annesi ve babasını küçük yaşta kaybettikten sonra büyükannesi ve dedesiyle büyümüştü Myrcella. Şimdi ise saçma sapan bir töre yüzünden büyükannesini kaybetmek üzereydi. Töreleri oldu olası saçma ve bağnazca bulurdu.

Kesikkulak’ta cadıların uğursuzluk getirdiğine inanılırdı. Tanrıların güvenini kazanmak adına her yıl bir cadı halkın gözlerinin önünde diri diri yakılırdı. Buradaki temel sorun tanrıların bu kurban etme ritüellerini pek de umursamamalarıydı. Onlar yalnızca tanrılıklarını korumak için insanları kandırırlardı. İnsanların en büyük özelliği ise tanrıların gücüne gidecek şeyler yapmamak adına bir sürü saçma şeye sebebiyet vermektir. Öte yandan insanlar sürekli saçma işler yaparlar. Sonra da kendilerini affetmeleri için tanrılara yalvarırlar. Tabii tanrılardan herhangi birini ayık denk getirebilirlerse.

“Böyle bir şeyi asla ama asla kabul edemem dede, anlıyor musun? Her nasıl olursa olsun ninemi yakmalarına mani olmalıyız. Cadılar yakılmalıdır kuralını kim uydurduysa onu yaksınlar. Kaldı ki ninem bir cadı değil. Yalnızca… Yalnızca…”

“Yalnızca biraz kafadan çatlak.”

“İleride olacak şeyleri görebiliyor ve bu harika bir şey.”

“Tanrıların ileride halkın güvenini kaybedeceklerini söylemesi dışında…”

* * *

Kesikkulak, krallıkla yönetilirdi. Krallık çoğunlukla vasiyet yoluyla el değiştirirdi. Bazen de yanlışlıkla. Şimmtur yanlışlıkla kral olan krallardandı. Babası öldüğünde vasiyetinde tahta ağabeyi Simmtur’un geçmesini istemişti. Vasiyet mektupları krallar öldükten bir hafta sonra açılıp okunur. Bu, Kesikkulak’ta bir kuraldır. Mektup dışa değil de içe doğru “yanlışlıkla” katlandığı için mürekkep akmış ve S harfinin altına irice bir nokta kondurmuştu. Böylelikle krallık Simmtur zaman dilimini atlamış ve Şimmtur dilimine geçmişti. Yanlışlıkla ve küçük ayrıntıların büyük sonuçlara sebebiyet verme özelliğiyle.

Krallık, beraberinde birçok sorumluluk gerektirdiğinden pek de cazip bir seçenek değildir. Cadıları yakma kararının verilmesi, savaş ihtimalinde orduya önderlik edilmesi, Tanrılara itaat edilmesinin sağlanması ve itaat etmeyenlerin cezalandırılması, acımasız olunması ya da en azından acımasızmış gibi görünmesi, halkın ağır vergilere bağlanması ve tüm bunları yaparken halkın iyiliği için çabalayan bir kralmış yalanına halkın inandırılması…

Yanlış kral Şimmtur yarınki cadı yapma ritüelini düşünürken bir yandan da düşünmesi gereken daha ciddi bir sorun vardı. Halkı ciddi galeyana getirmiş salgın hastalık “Zeba.”  Ülkenin önde gelen alimlerini sarayına çağırmış, onların görüşünü dinlemişti ve bir karar vermesi gerekiyordu.  Bu hastalık, bu ilerlemesine devam ederse halka hesap vermek zorunda kalacaktı. Kaldı ki bu hastalık bu ilerlemesine devam ederse hesap vereceği bir halk kalmayacaktı. Tek bildiği bu hastalığın farelerden insanlara bulaştığıydı ve Kesikkulak’taki fare sayısının gün geçtikçe insanların sayısından daha da fazlalaştığıydı. Kesikkulak’ta yaşamınızı bir balık olarak devam ettiriyorsanız ülkenin hava durumu sizin için oldukça iyi demektir. Çünkü Kesikkulak’a her gün yağmur yağar. Her gün daha da fazla. Bu da farelerin sayısının çok olmasını açıklıyor.

* * *

Myrcella minik, sevimli pangolinini sağlıklı otlar ve envai çeşit börtü böcekle beslerken bir yandan da ninesini nasıl kurtaracağını düşünüyordu. Bir günden daha az bir süresi vardı. Elinden bir şey gelmemesi onu delirtiyordu. Ama Myrcella mucizelere inanırdı. Hayattaki küçük mucizelere.

Kral Şimmtur’a “Zeba” hastalığının çözümü için fikir sunan alimlerden ikisi Myrcella’nın evine geldiler. Yarın gerçekleşecek ölüm töreni için küçük bir bilgilendirme ve nezaketen törene davet için… Aslında hastalığın adı “Veba” idi. Bu, zamanın şafağından beri böyledir. Ancak yanlış kral hastalığın adını ilk duyduğundan beri “Zeba” diye telaffuz ettiği için adı öyle kalmıştı. Bir yanlış oldu mu gerisi çorap söküğü gibi gelir, yanlışlar yanlışları takip eder. Kralın sözü emir olduğu için de kimse v ile z’yi düzeltme gereksinimi duymaz. En azından daha uzun süre nefes almaya devam etmek istiyorsa.

Alimlerden daha az ihtiyar olanı (ki alim olmanın en temel özelliği ihtiyar olmaktır) Myrcella’nın pangolinine dikkatlice baktı.

“Çok sevimliymiş, adı ne bu yaratığın,” dedi balçık gibi bir sesle.

“Nemph,”

“Hmm, bir çam kozalağı için ilginç bir isim,” dedi alimlerden daha ihtiyar olanı.

“Neyse lafı uzatmayalım, yarın, güneş tam tepedeyken Dağdeviren Meydanında olun. Bu da kralın davet mektubu.” diye araya girdi az ihtiyar alim.

“Kralınız çok nazikmiş, büyükannemin ölümünü en münasip yerden, kralın kendi ölümünün gerçekleşeceği yerde izlemem için bana davet göndermiş,” dedi Myrcella.

Alimler bu küçük nükteyi anlamadan ve arkalarına bakmadan uzaklaştılar.

* * *

“Kralım, elimize çok iyi bir fırsat geçti. Bir yerde okumuştum. Pangolin kanının bu “Veba” yani özür dilerim “Zeba” demek istedim. İşte bu “Zeba” hastalığını iyileştirmede kullanıldığını okumuştum efendim.”

“Üstelik pangolinler kanları alındıktan sonra bir hafta daha yaşayabiliyorlar. Ve oldukça da sinirli olabiliyorlar. Bu sürede hem hastaları iyileştirebiliriz hem de fare gibi küçük asalaklarla beslenen pangolinin karnını doyurması için ona binlerce fare sağlayabiliriz. Bir taşla iki kuş.”

“Deli saçması,” dedi kral Şimmtur amaçsızca. Aslında sadece itiraz etmiş olmak için itiraz etmişti.

“Tek sorun…”

“Tek sorun?”

“Pangolinin sahibinin yarın yakacağınız cadının torunu olması. Yani bunu kabul etmeyecektir.”

Kral düşündü. Bu eylemi çok sık yapmadığı için beyin kasları yoruldu. Kızın huzuruna çağırılmasını istedi.

* * *

Myrcella kralın teklifini dinledi. Düşündü. Büyükannesinin hayatına karşılık hayattaki tek arkadaşı olan pangolininin hayatı ve Kesikkulak’ın bu salgından kurtulması. Düşünmeye devam etti. Aslında kral ölse çok daha mutlu olabilirdi ama şu an bir tercih yapması gerekiyordu.

Yarın oldu. Yanlış Kral Şimmtur, Dağdeviren Meydanında tüm halkın huzurunda kararını açıkladı. Büyükanneyi bağışlamıştı. Halk ilk anda tepki gösterdiyse de kralın açıklaması tepkileri dindirdi. Hastalar iyileşecek, fareler ölecek ve her şey tıpkı eski günlerdeki gibi olacaktı.

Myrcella için zor bir karar olmuştu ama bu tercihi yapmak zorundaydı. Büyükannesi ile evlerine döndüklerinde Nemph ile vakit geçirdi. Ne de olsa son günüydü. Nemph bir şeyler olduğunu hissetti. İçgüdüleri oldukça kuvvetliydi.

Myrcella mutluluğu da hüznü de yoğun bir şekilde yaşadı. İyi bir şey yapmıştı büyükannesini kurtarmıştı. İyi bir şey yapacaktı, salgın hastalıktan Kesikkulak halkını kurtaracaktı. Ama kötü bir şey yapmıştı en iyi arkadaşını ölüme göndermişti.

“Sen ulvi bir görev yaptın,” dedi dedesi bilgece bir ses tonuyla.

Ulvilik şu an umrunda olan en son şeydi Myrcella’nın.

* * *

Nemph’in kanı alimler tarafından alındı. Hastalar iyileştirildi. Tıpkı öngörüldüğü gibi hemen hemen bütün fareleri öldürmeyi başardı Nemph. Kendi ölümü ise ağır ağır gerçekleşmekteydi. Son anlarıydı.

“Bazı kararlar mutluluk verebilirken aynı zamanda canınızı da yakabilir,” diye düşündü Myrcella kan çanağına dönmüş gözlerle Dağdeviren Meydanında Nemph’in ölümünü, kralın ölümünü izleyeceği yerden izlerken…

Hayvanlar hisli yaratıklardır. Pangolin Nemph de Myrcella gibi kraldan nefret etmiş olmalı ki son bir can havliyle, kaşla göz arasında kralın yanına geldi ve boynundan ısırdı.

Nemph ve kral orada can verdi. Myrcella bu ölümü tam da olması gerektiği yerde izlemişti.

Çok büyük bir tepkiyle karşılaşacaklarını düşünüyordu Myrcella, büyükannesi ve dedesi. Tası tarağı toplayıp uzak yerlere göçmek için hazırlıklara başladılar.

Bekledikleri gibi olmadı. Beklenen gibi olmayan şeyler bazen iyi şeyler olur. Kesikkulak halkı kralın ölümüne oldukça sevinmişti. Ölümle layığını bulduğunu düşünüyorlardı. Myrcella, büyükannesi ve dedesi gitmekten vazgeçti. Nemph’e ülkenin en görkemli yerinde bir mezar inşa ettiler. Ülkenin sembolünün pangolin olmasını ise tüm halkın da ortak kararıyla kraliçe Myrcella onayladı. Bu da onun küçük mucizelerinden yalnızca biri olarak ülke tarihine geçti.

SON

Pangolin Mucizesi” için 6 Yorum Var

  1. Merhaba,
    Öykünüzü beğendim ama söylemek istediğim bazı şeyler var. Umarım beni yanlış anlamazsınız. Bir öyküye sadece güzel, kötü veya idare eder gibi yorumlar yapılmasının yazara pek fayda sağladığını düşünmem. Bu sebeple bazı noktalarda gözüme çarpan şeyleri belirtmek istiyorum.
    Öykünüzde “pangolin” kullanmanız hoşuma gitti. Son paragraf bana çok aceleci geldi. Betimleme eksiğiniz vardı. Eğer araya biraz daha betimleme katarsanız çok hoş bir öykü olacağını düşünüyorum. Bunların dışında öykünün okuma akışını engelleyen iki cümle vardı:
    “Bu hastalık, bu ilerlemesine devam ederse halka hesap vermek zorunda kalacaktı. Kaldı ki bu hastalık bu ilerlemesine devam ederse hesap vereceği bir halk kalmayacaktı. ”
    Buradaki “bu” kullanımı okurken güçlük yaratıyor. Başka kelimelerle sorun pekala çözülebilir. Sadece belirtmek istedim. Yoksa çok büyük bir sorun değil ama akıcı olması açısından gerekli gibi geldi bana.
    Nihayetinde dediğim gibi;, güzeldi ve beğendim. Kaleminize sağlık.

    1. Mai Vaveyla, eleştirileriniz için çok teşekkür ederim. Yapıcı eleştiriler her zaman fayda sağlar. Bahsettiğiniz “bu” kullanımında amacım ses tekrarlarıyla anlatıma güç katmaktı ama okurken zorluk yaşamak durumunu pek hesaba katmamıştım. Evet, dediğiniz gibi okurken zor oluyor. Betimleme konusunu da dikkate alacağım. Beğenmenize sevindim. Bundan sonraki öykülerim için de eleştirilerinizi beklerim. Keyifli günler dilerim.

  2. Merhaba Caner,
    Öncelikle Seçki’ye hoş geldiniz. Akıcı dilinizi ve muzip üslubunuzu beğendim. Kendi roman çalışmalarımda ben de bu tarz bir üslup kullanıyorum, bu sebepten öykünüzü çok beğendim. Sadece hikaye biraz hızlı akmış onun dışında güzeldi. Kalemine sağlık.

    1. Merhaba Erdoğan Bey. Öyküyü yetiştirememe endişesiyle kısa sürede yazıp bitirdim. O yüzden biraz çabuk sonlandırdım. Eleştiriniz için teşekkür ederim.

  3. Merhaba,
    Seçkiye hoş geldiniz.
    Öykünüz sayesinde yeni bir hayvan öğrenmiş oldum. Öykünüz güzeldi ama anlatım biraz daha süslense daha etkili olurdu sanki.
    Bir de fiil zamanları için bir yorumum olacak. “Kesikkulak’ta cadıların uğursuzluk getirdiğine inanılırdı. Tanrıların güvenini kazanmak adına her yıl bir cadı halkın gözlerinin önünde diri diri yakılırdı. Buradaki temel sorun tanrıların bu kurban etme ritüellerini pek de umursamamalarıydı. Onlar yalnızca tanrılıklarını korumak için insanları kandırırlardı. İnsanların en büyük özelliği ise tanrıların gücüne gidecek şeyler yapmamak adına bir sürü saçma şeye sebebiyet vermektir. Öte yandan insanlar sürekli saçma işler yaparlar. Sonra da kendilerini affetmeleri için tanrılara yalvarırlar. Tabii tanrılardan herhangi birini ayık denk getirebilirlerse.” / kandırırlardı ile biten cümleden sonra vermektir’le biten cümle ve devamındaki cümleler zaman farklılığı sebebiyle akışı bozuyor. Okurken bir durakladım orada. Bu paragrafı düzenlerseniz daha iyi olur fikrimce. Bu şekilde tanımlar gibi olmuş.
    Kaleminize sağlık.

  4. Vaktinizi ayırıp yorum yaptığınız için çok teşekkür ederim. Evet fiillerde kopukluk olmuş. Dikkatimden kaçmış. Uyarınız ve güzel eleştiriniz için sağ olun.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *