Belliydi vurulacağı. Kimin cesaret edeceği ve bunu ne zaman yapacağını bilemiyorduk sadece.
Semin Amcanın üzüm bağlarından bir duman tütüyordu. Bağ çubuklarını yakarken sıklıkla böyle kazalar olur. Kontrolsüz bir kıvılcım, sönmemiş bir ateş sabaha karşı bağları tutuştururdu. Yaşlı adamın yataktan çıkıp bağlarını kurtarması, köylüler olmasa mümkün değildi. Sonradan anlattılar koskocaman adam çocuk gibi ağlamış “Vay benim emeklerim” diye. Kimin işi olduğunu anlayamadık. “Perilerin işi tabiî ki” dedi yaşlı adam. Semin Amca gibilere hep bir “öteki” lazımdır. Belki Periyi vuran odur. Gözümüzle görmedik.
Üzüm bağından iki çırpıyı anca kurtarabildik. Yüzü gözü kara duman is içinde insanlar akşama doğru evlerinin banyolarında aynı şeyin kendi başlarına gelmesinden korkarak yıkandılar. Köpürttüler sabunları, liflerle kazıdılar derilerini, kaynar sular dökündüler. Varlıklarını kutsayıp, varoluşlarına dualar ettiler. Şükür içinde uyuyanlar oldu. Hamza hariç.
Hamza ağanın oğlu olmakla, en güzel ata binmekle, omuzlarının genişliğiyle, saçlarının gürlüğüyle ve bilmem daha neleriyle övünüp gezen bir yeni yetmeydi. Sıkıya geldi mi iyi çalışırdı. Bağ yangınında en çok kovayı o taşımış. Ateşin ağzına doğru kovalarca su, su bitince toprak atmıştı. Şimdi akşam karanlık çökmeden dün yarım kalan bir sohbetin devamını arıyordu. Yüz verilmemiş bütün özgüveni yüksek oğlan çocukları gibi hayırı evet olarak anlıyordu. Perinin bahçe kapısında durdu. Zile bastı. Kim o diye sorulunca “sucu” dedi. Su saatlerini okuyan kişi, demekti bu. Peri onu bahçeye aldı. Saatin yerini gösterdi. Dün de gelmediniz mi siz? dedi. Gece boyunca yangına su taşıyanlardan biride Periydi. Ablalarıyla durmadan tül kanatlarıyla uçarak yangına su taşımışlardı.
Ablaları derin uykularında bağı yeniden yeşertmenin yollarını kurguluyorlardı. İpler bağlıyorlardı kırmızılı yeşilli, umut dikiyorlardı. Bir defa peri kızları aynı düşü gördüler mi geceden sabaha o iş gerçek olurdu. İnsanların düş kurmasına benzemezdi perilerin düş kurması. Hamza kurduğu düşün içini çürüten yanıyla boğuşurken kuşağındaki kamayı yokladı sağ eli. Periyle bakıştılar bir an. Ürgüp’te perilerin yaşadığı konaklara Peri Baca’sı denilmiyordu daha. Hamza’nın kaması mı vurdu Periyi. Yoksa aklından geçirmesi yetimi Perinin vurulması için.
Bir çift kanat, dibek taşının yanına bırakılmıştı. Yanında kanlar içinde perisi tanınmaz haldeydi.
Oysa Peri vurulurken bağ çoktan yeşermişti bile. Ablaları insanın kıyımına dayanamayıp, o güzel üzümlerin rayihalarını alarak bir çift güvercin halinde Peri Bacalarına sığındılar. Kilitlediler kederlerinin üzerini. Güvercin tedirginliğinde uzak durdular insan olandan.
Çok yumuşak, sakin, duygulu ve vakur bir öyküydü elinize sağlık.
Yorumunuz için teşekkürler.Sağolun