Öykü

Orta Dünya Doktoru

ilham alınan eser

J.R.R. Tolkien – Yüzüklerin Efendisi

“İşte!” diye bağırdı huysuz cüce, “işte son kalan ork orada!”

Mordor’un uzak kayalıklarında, her şeyi bitiren, Sauron’u yok eden o büyük savaştan tam 100 yıl sonra kanlı canlı bir ork yürüyordu. Çok bitkin görünmese de, pek sağlıklı olduğu da söylenemezdi. Ne yedi, ne içti, nasıl saklandı bunca yıl? İnanılır gibi değil ama işte orada!

Elf küçümser bir tavırla, “Onun bir ork olduğuna emin misin? Daha yüksek bir yerden bakmak ister misin?” diye sordu cüceye.

Elf haklı sayılırdı, cüce yine bir şekilde bir keçi bulmuştu ve ona biniyordu.

Cüce hırlayarak baltasını kavradı, “Senin gözlerini çıkarıp onlarla bakmamı ister misin?”

“Evet, denemeni keyifle izlerim!” Elf yavaşça elini kılıcının kabzasına uzatmıştı ki, adam lafa girdi,

“Kesin artık kavga etmeyi, şu yaratığı yakalayalım artık”

Sert bir mahmuz darbesiyle adamın atı ileri atıldı. Onu elf ve cüce izledi. Cüce çok yavaştı. Çünkü bir keçiye biniyordu. Keçi sonuçta.

Ağır adımlarla kayaları ezen ork, nal seslerinin duyunca arkasına baktı ve gelenleri görüp bir an duraksadı. Savaş yada kaç. Ne yapacağına karar vermeye çalışıyordu. Gelenler 3 kişiydi, hadi 2 buçuk diyelim ama o yalnızca tek kişiydi ve pek de güçlü hissetmiyordu. Arkasını dönüp kaçmaya başladı ama öyle bir korkak gibi değil de daha çok bilge bir savaşçı gibi kaçıyordu. Keşke korkak gibi kaçsaydı, savaşçılar pek anlamazlar kaçmaktan.

Nal sesleri hızla yaklaşıyordu, yaklaşıyordu, yaklaşıyordu…

Orku sağ yakalamak isteyen adam atıyla yanına geldiği gibi kafasına sert bir tekme attı. Kayalıkların da dengesizliğiyle ork yere kapaklandı, biraz yuvarlanarak bayılmış halde yerde kalakaldı.

Adam atından inip orkun yanına geldi, onun yanına da elf. Cüceyi biraz beklemeleri gerekecekti.

“Bu iğrenç yaratığı ne yapmak istiyorsun?” diye sordu adama elf.

Adam sağına doğru tükürüp, “Biraz soru sorsak fena olmaz. Sonuçta 100 yıldır ortalarda hiç ork yoktu, nasıl hayatta kaldı merak ediyorum.” dedi.

Cüce de yanlarına gelmişti. Keçisinden hızla atlayıp orkun başına koştu, kafasına bir tekme vurup pis bir kahkaha attı.

“Bunu parçalamak keyifli olacak!”

Çivi çiviyi söker, tekmeyle bayılan ork da tekmeyle ayıldı. Anlamsızca başındakilere baktı, “Bir elf, bir adam ve bir cücenin buralarda ne işi var?” diye tısladı.

Orkun yaptığı alıntıyı pek beğenmeyen adam daha yavaş bir tekme atarak, “Asıl senin ne işin var burada?” diye sordu.

Ork biraz doğrulmaya çalıştı, bu hareketi elf ve cüceye ellerini silahlarına götürme ihtiyacı hissettirdi ama orkun pek savaşacak hali yok gibiydi. Doğrulduğu yerden adama bakarak, “Ben… Aslında bilmiyorum. Birkaç gündür buradayım ama nasıl geldiğimi bilmiyorum. Son hatırladığım birkaç yüz kişilik ordumla Dumanlı Dağlar’a çekilmiştik. Sonra bir kutu, mavi bir kutu hatırlıyorum…”

Ork devam edecekti ki nereden geldiği belli olmayan bir ses duyulmaya başladı. Arka arkaya yoğun bir ses… Ses yaklaşırken, birkaç metre ileride bir cisim belirmeye başladı. Maviydi, dikdörtgendi. Yavaş yavaş ne olduğu anlaşılıyordu, bir telefon kulübesi, bir İngiliz telefon kulübesi, bir İngiliz polis telefon kulübesi… Yahu bildiğimiz Tardis!

Ork, elf, cüce ve adam ışık ve tozdan rahatsız olup elleriyle gözlerini kapatmışlardı ki kulübenin içinden orta yaşlarda, hafif beyaz saçlı, siyah güneş gözlüklü ve boynunda elektro gitar asılı olan bir adam neşeyle dışarı fırladı.(Kim acaba bu adam?)

Neşeyle haykırdı gözlüklü adam, “İşte güzel dünya!”. Lafını bitirdiği gibi neşesi biraz söndü ve sessizce “Orta dünya?” diye mırıldandı.

Adam, yani insan adam, şokun etkisinden çıkmıştı ve kılıcını çekip gözlüklü adama meydan okudu, “Nesin sen böyle?”

“Merhaba, ben Doktor.”

“Doktor da ne?”

“Ah, genelde kim olduğumu sorarlar ama elbette bulunduğumuz yeri ve dönemi gözden geçirmek gerekirse verdiğin tepkinin doğruluğu daha belirgin oluyor…”

Cüce ve elf de hamle yapınca Doktor birkaç adım geri çekilerek, “Doktor, sadece doktor. Memnun oldum.” dedi.

Diğerleri ne olduğunu anlamaya çalışırken Doktor merakla etrafa bakıyordu ve orku gördü. Telaşla arkasına dönüp ıslık çalarak havaya bakmaya başladı fakat ork da onu görmüştü. Ork heyecanla yerinden sıçradı. “Buydu! O mavi kutu buydu!” dedi.

Elf, adam ve cüce anlamadıklarını belli ederek önce ork sonra da doktora baktılar. Doktor biraz mahcup bir tavırla, “Bu mavi kutu benim aracım yani sizin atlarınız…” keçiyi görüp, “Ve keçileriniz gibi diyelim. Beni bir yerden bir yere bir zamandan bir zamana götürüyor.”. Anlamadıklarını fark ederek, “Anlamaya çalışmayın sadece şunu söyleyebilirim ki bazen, çok sık değil, kalkış esnasında etrafta olan bazı…” Orku göstererek “Şeyleri de yanında götürebiliyor.”

Cüce hayretle, “Yani senin mavi kutu keçin bir orku 100 yıl sonrasına mı getirdi?”

Doktor olağan bir tavırla, “100 yıl benim için pastamdaki birkaç mumdan ibaret sakallı küçük dostum. Küçük bir hata olmuş sanırım. Eğer siyah ve… Ve balçıklı beyefendi isterse onu geldiği yere geri götürmekten zevk duyarım.”

Elf saçma bir ifadeyle, “lütfen?” diyerek orku sırtından Doktor’a doğru ittirdi.

Ork biraz korku ve çokça merak dolu adımlarla Doktor’a doğru yürüdü. Doktor dostça elini orkun omzuna koydu ama eli balçığa bulanınca hızla çekip, elini ceketine sildi. Elf, adam ve cüceye “Tanıştığıma memnun oldum, iyi günler, efendiler.” diyerek orkla beraber Tardis’e yürümeye başladılar. Geri kalanlar hala anlamsızca bakarken Doktor orkun kulağına eğilip, “Seni evine götüreceğim ama eğer diğer dünyaları da gezmek istersen…” derken lafı orkun yüzüne hırlamasıyla kesildi. Doktor neşeyle bağırdı, “Evine!”

Üçlü hala ne olduğunu anlamadan birbirlerine bakıyorlardı ki absürd ortamı cücenin sesi bozdu, “Haydi gidip bira içelim!”

Elf ve adam neden olmasın anlamında omuzlarını silkerek atlarına yöneldiklerinde hala ıssız kayalıklarla Doktor’un sesi yankılanıyordu,

“İçerisi dışarısından biraz daha büyüktür ama bu seni şaşırtmasın. Bunu iyi bir şey olarak düşün, mesela yolculuk esnasında havuza girebilirsin yada saunaya! Benim tavsiyem Türk hamamıdır. İstanbul’da görmüştüm, inanılmaz bir şey!”

Umut Yakar

Ben Umut. Gençliğinin baharında Bukowski okumaya başlamış ve hayatını enteresanlaştırmış bir yazar, ara sıra da şairim.

Orta Dünya Doktoru” için 4 Yorum Var

  1. Merhaba,
    Öncelikle iyi bir öykü ama eksik bulduğum şeyler var. Karakterlere keşke isim verseydin. Bu şekilde biraz basit olmuş. Bir diğer konu da bir Elf cüce ve adamı beraber dolaştırman hani Orta Dünya’da hep bu üç ırkın beraber gezdiği gibi bir hava vermiş. Birkaç da yazım hatası var.
    Doktor eklentisini beğendim eğlenceli olmuş. Eline sağlık. Daha iyilerinde görüşmek üzere

  2. Merhaba,
    Keyifli bir öyküydü belki biraz daha uzun olabilirdi, çabuk bitti gibi.
    Doktor Who’yu görmek güzeldi. Yaratıcıydı. İstanbul da güzel bir detay olmuş.
    Kaleminize sağlık.

  3. Çok iyi olmuş. Özellikle Dr. Who hayranı olmadığım halde hoşuma giden kısa bir kısa hikayeydi. Tebrikler.

  4. Merhaba,
    Öykünün başlığını ve ilham kaynağını okuduğumda hah tamam işte başlıyoruz dedim. Ama okumaya başladığımda beklediğim gibi bir hikaye olmadığını gördüm . Dr Who’yu öyküde görmek güzeldi, ama dialoglar kısa ve basit geldi. Bittiğinde bu temayla çok daha başarılı bir iş yapılabilirdi diye düşündüm ilk olarak. Diyeceklerim bunlar kalemine sağlık.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *