Öykü

Periler Ülkesinin Garip Çocukları

– Yaz kızım, sanığa soruldu: adın, soyadın?

çıkırt çırk çıkırt

– Borris Dortgam

çıkırt çırk çıkırt

– Mesleğin?

çıkırt çırk çıkırt

– Profesyonel insan.

Çıkırt çı…

– Dur kızım yazma, böyle meslek olmaz adam gibi söyle.

– Maalesef elimden gelen tek iş bu efendim. Zaten dilerseniz bu anlamsız diyalog çizgisi ve daktilo efekti gerektiren giriş bölümünü bir kenara bırakalım da olayı anlattığım okuması keyifli bölüme geçelim.

– Peki, anlat bakalım.

– Efendim, oldum olası peri masallarına inanırım ve hep bir perili evde oturmak istemişimdir. Ancak şu yaşımda öğrendim ki evim değil ama memleketim perili. Perili ülkenin garip çocuklarıyız biz.

Asla evlenmem diyordum ama oldu, gerçi biraz mecbur kaldım. Kız hamile kalınca akrabaları pompalı tüfeklerle evimi bastı. Dedim evlenemem, olacak dediler, zorla evlendirdiler. Düğün müğün derken bizim bebe doğdu. Hop bir DNA testi, babası ben değilim. Kayınlar bunu kaldıramadı, el altından biraz para verdiler ve boşandık. Böyle olacağı belliydi çünkü ben o kızla hiç sevişmemiştim. Yani kadının beyanı çok da esas değildi.

Başka bir gün canım fındık parçacıklı çikolata kreması çekti. Görüntüsünden dolayı ona bokella diyordum. Bokella almak için evden çıkıp üst sokaktaki markete gidecektim. Karşıma iki tane başıboş köpek çıktı. Havladılar, ikiyken beş oldular, atladılar üstüme. Zaten çocukluğumdan beri defalarca köpek saldırısına maruz kaldığım için temkinliydim. Bağırdım, tekme attım. Defolup gittiler. Çocuk, yaşlı ya da engelli olsaydım parçalanmıştım. Parçalanmıştım ve birileri, yem kamyonlarında uyuşturucu taşıyıp derneklerinde kara para aklayan birileri, beni suçlayacaktı parçalandığım için.

Bugün duruşmam olduğu için dün çok gergindim. Ben böyle ortamları bilmem, korktum. Biraz gevşemek için birkaç bira içeyim dedim. Her zaman gittiğim yerde aptal ergenleri çekmek için adına bir zamanlar rap dedikleri ama bugün bir takım genç çocukların böğürmesi halinde kulaklarımıza yansıyan garip müzikler çalıyordu. Zaten bir şişe bira da 90 liraydı. Eve gidip dünden kalan sulu köfteyi yemeyi tercih ettim.

Eve giderken bir grup bize benzemeyen insan önümü kesti. Bize benzememelerini anlarım ama bizim dili de konuşmuyorlardı. Afgan, arap, paki, zenci, kim bilir hangi milletin dilinde bir şeyler söylediler bana. Salakça baktım çünkü kendi ülkemde yabancı dilde konuşmam gerektiğini bilmiyordum. Ben boş bakınca uluslararası dil olan çeliğin dilini kullandılar. Parlayan çeliği görünce can havliyle kaçmışım. Kaçmışım diyorum çünkü o an kendimi kaybetmişim. Bilirsiniz bu insanları, bilirsiniz kafası taşla ezilip tecavüze uğrayan Türk kadınlarını.

Televizyonu açtığımda şeyi gördüm. Şeyi lan işte; pedofili adası, tecavüzler, bebek kanı içenler, sünnet derisini yüzüne enjekte ettirenler, onlara çocuk sağlayanlar, dünyanın en büyük sinema organizasyonunda bununla ilgili şaka yapanlar. Biliyorlar, hepsi biliyor.

bolca çıkırt çırk çıkırt

-Dur oğlum, dur. Tüm bunların senin yargılanmanla ne alakası var?

çıkırt çırk çıkırt

– Bilmiyorum sayın yargıç ya da hakim bey, zannedersem perilerin boka sarmış diyarında artık insan olmak bile bir suç haline geldi.

çıkırt çı… 

Umut Yakar

Ben Umut. Gençliğinin baharında Bukowski okumaya başlamış ve hayatını enteresanlaştırmış bir yazar, ara sıra da şairim.