Öykü

Âlem Dağ’da Var Bir Mikrop

Destanlara konu olacak kahramanların mutlaka erdemlerle donatılmış güçlü karakterler olmaları gerekmez. İşbu bilinen hiçbir bilimsel kuralın geçerli olmadığı destanın kahramanları boş, bomboş mikroplardır. Hayır, kötü oldukları için değil biyolojik olarak tanımları mikrop olduğu için mikroptur onlar. Gözle görülmeyen bu bomboş yaratıkların en büyük özelliği de âlemci olmalarıdır.

Yaşadıkları incecik bir gömlek kıvrımında koca bir medeniyet kurmuşlardır lakin bir pavyon kültürü oluşturacak kadar gelişmedikleri için onlar âlemi nikotinle yaparlar. Hem de bizim için bir toz, onlar için kocaman dağ olan bir tütün parçası ile yaparlar âlemlerini.

Gelişmiş mikrop medeniyetinin canlıları “Bu akşam kafaları çekelim!” diye düşündükleri zaman Âlem Dağı’na gider, birer parça ısırır ve kuantum düzeyindeki bir nikotin oranı ile ihya olur.

Mikrop medeniyetinin kurulduğu gömlek, günümüzden birkaç kısa yıl önce epey ünlü bir markanın epey ünlü bir alışveriş merkezindeki kirası epey yüksek mağazasından bir doğum günü hediyesi olarak alındı. Hediye sunulan insan, büyük bir beğeni ile gömleği kabul etti.

Epey ünlü marka, epey ünlü alışveriş merkezindeki mağazasına epey kira ödeyebiliyordu çünkü tüm ürünlerini epey fakir bir ülkedeki merdiven altı bir atölyede yaptırıyordu. Yaşı henüz tek haneli olan son ütücü, mikrop medeniyetinin kurulduğu gömlek üzerinde son rötuşları yaparken kendini tutamayarak gömleğin üzerine hapşırdı. Hapşırdığı yerin üzerinden ütüyle şöyle bir geçti. Gömlek paketlendi, dev bir nakliye gemisine yüklendi ve deniz aşırı bir yolculuğa çıktı.

Yaşı henüz tek haneli olan son ütücü çocuk, gömleği taşıyan gemi daha varış limanına ulaşmadan taşıdığı ölümcül mikrop nedeniyle hayatını kaybetti. Elbette ölmeden önce dünyanın dört bir tarafına gönderilen sayısız gömleğe bir miktar mikrop bırakmıştı.

Gömlek bu; bin defa giyilir, bin defa yıkanır, bin defa ütülenir. Lakin mikrop medeniyetinin kurulduğu gömlekte bir defo vardı. Gözle görülmeyecek kadar ince bir kıvrıma ne su, ne deterjan, ne de yüksek ısı nüfuz edebiliyordu. Sol omuz dikişinin tam kenarında olan bu defo, şans bu ya, son ütücü çocuğun hapşırığının hedefi olmuştu.

Ütücü çocuğun bıraktığı mikroplar, ütünün üzerlerinden geçerken bıraktığı ve daha sonra alışacakları az da olsa anlık ısı değişimi, nemliyken paketlenmek ve mikropluk dışı nakliye şartları nedeniyle gemi daha varış limanına ulaşmadan evrim geçirmişlerdi. Evrim geçirse de mikrop bu, ne yapacak? Öylece kendi hallerinde takılıyorlardı. Derken mikrop medeniyetinin kurulduğu bu gömlek, sigara tiryakisi sahibine hediye edildi.

Yeni sahibi gömleği yıkadı, ütüledi ve sıradan bir günde giyerek dışarı çıktı. Arkadaşlarıyla buluştu ve paketinden bir sigara çıkardı. “Yahu nerede bu çakmak?” diye aranırken yarım saniyelik bir maratonda sol omzunu kaşıdı. Henüz yanmamış sigaranın ucundan bir tütün zerresi düşüp tam da mikrop medeniyetinin kurulduğu gömleğin defosuna girdi.

Evrim geçirse de mikrop bu, ne yapacak? Medeniyetin ortasına düşen bu devasa nesnenin tadına bakanlar oldu. Aman ne güzel! Bir mikrobun o dağdan bir parça ısırması demek, sıkı bir tiryakinin günün ilk sigarasında yaşadığı zevkin kat be kat fazlası demektir.

Mevzu hızla mikroplar arasında yayıldı ve zaten işi gücü olmadığı halde evrimleşmiş olan bizim yaratıklar oldu sana nikotin müptelası âlemciler.

Mikrop medeniyetinde gece ve gündüz olayları biraz farklıdır. İnsan ceket giyer gece olur, çıkarır gündüz olur. Gömleğin mevsimi değildir dolaba konur, al sana altı ay gece. Zaten gökyüzü dediğimiz de mikroplara ısı ve ışık kaynağı olmuş bir garip noktacık. Yine de mikroplar bu gecelerin kıymetini bilir ve hava karardığı zaman Âlem Dağ’ını ziyaret ederek bir güzel kafaları çekerler.

Mikrop medeniyeti sakinlerinin sayısı hiç de az değildir. Ben diyeyim milyon, sen de milyar, o desin trilyon tane mikrop yaşar. Ha bire çoğalır, ölüleri yer, yine çoğalırlar. Mikrobun sonu gelir mi? Âlem Dağ’ını oluşturan tütün zerresinin ise sonu gelir. Yok olmaz ama her ısırıkta emile emile nikotini bir gün biter. Bu durum elbette mikroplar arasında hızla bir panik dalgası yaratır.

Bir gün, iki gün derken nikotinsizlikten iyice harman kalan mikroplar akıllanmaya başlarlar. Tütün kaynağının yoktan var olmadığını ve oraya sonradan geldiğini fark ederek ana tütün kaynağını bulmaya karar verirler. Yerden değil, gökten gelmiştir. Demek ki gözü yükseğe dikmek gerekmektedir.

Evrim geçirse de mikrop bu; mekanik bilmez, mühendislik bilmez öylece bakar gökyüzüne. Mikrop da olsa harman kalmış bir canlıdan her şey beklenir. Kısa süre içinde göklerin bir sahibi olduğunu, gece ve gündüzü kontrol ettiğini ve en önemlisi, Âlem Dağ’ını yaratanın o olduğunu düşünürler.

İyi de bilmem kaç trilyon mikrop yılı uzaklıktaki bu tütün kaynağına nasıl ulaşılacak? Aralarından bir mikrop, harman kalmaktan olsa gerek, var oluşun gizemlerini çözmüştür. Herkese ölümcül olduklarını ve deri rahatsızlığı olarak başlayan bir hastalığın kaynağı olduklarını anlatır. “Elimiz ayağımız yoksa ağzımız da mı yok?” diye düşünen mikroplar, birleşip aynı anda aynı yeri ısırmaya ve tütün talep etmeye karar verirler.

Mikrop medeniyetinin kurulduğu gömleğin sahibi, mikropların ne acayip planları olduğunu bilmeden gömleği yıkar, ütüler, giyer ve dışarı çıkar. Sol omuz dikişinde ufak bir kaşınma hissederek eliyle şöyle bir kaşır.

Sigara yok, bir daha!

Sigarayı yakmış, kaçırdık, bir daha!

Ulan yine yakmış, bir daha!

“Yahu sabahtan beri amma kaşındım, yumuşatıcı mı alerji yaptı nedir?” diye düşünerek tam sigarasını yakmadan önce omzunu kaşıyan insan, mikrop medeniyetine lütufların en büyüğü olan bir tütün tozu armağan eder. Üstelik yeni Âlem Dağı eskisinden çok daha büyüktür.

Keşke garson, insan medeniyetinin kurulduğu gömleğin sahibinin arkasından geçerken o tek buzlu duble rakıdan gömleğin sol omuz dikişine fark edilmeyecek kadar küçük bir damla sıçratmasaydı.

“Ben en iyisi bu yumuşatıcıyı değiştireyim, baksana kaşınmadan duramıyorum!”

Umut Yakar

Ben Umut. Gençliğinin baharında Bukowski okumaya başlamış ve hayatını enteresanlaştırmış bir yazar, ara sıra da şairim.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Sıra dışı öyküyü okumak keyifliydi; değinilen bazı noktalar çarpıcıydı. Menşei fakir 3. dünya ülkelerinde olan pahalı markalara iyi gönderme yapmışsınız. Bu kapitalist tüketim çılgınlığında bize de kendi has mikroplarımızla kafayı çekmek düşer :slight_smile:

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for OykuSeckisi Avatar for freyablue