Öykü

Kırık Kemikler Köprüsü

Sen iyi bir çocuksun Naoya. DeÄŸil mi? AnneciÄŸinin sözünü her zaman dinlersin.” İşaret parmağı ile tezgahın üzerindeki bıçağı iÅŸaret etti. “Hadi, tekrar deneyelim. Gözlerini kapat ve görebildiÄŸin tek ÅŸey o bıçak olana kadar, zihnini boÅŸalt.” Neden? Neden bunu yapıyoruz? Bıçaklar, kötüdür. DeÄŸil mi? BaÅŸka insanların ve kendinin zarar görmesine sebep olabilirler.

Çoraplarımı yerde sürüyerek, gittikçe geniÅŸleyen, rahatsız edici gülümsemesi ve tamamen morluklarla kaplı yüzüyle bana doÄŸru eÄŸilen, annemden uzaklaÅŸtım. “İ-istemiyorum. Y-yoruldum, uyumak istiyorum.” Her gün, bileklerinden baÅŸlayarak, dirseklerine uzanan, derin kesikler halindeki yaralarının, ellerini düzgün bir ÅŸekilde kullanamamasından yakınan annem, doÄŸuÅŸtan, beynimde fazla geliÅŸen birkaç bölge sayesinde kazandığım telekinezik güçlerim sebebiyle, bazı basit ev iÅŸlerinde yardımımı almaktan çekinmez. Ki bende baÅŸarılarımla kazandığım kurabiyeleri yemekten mutluluk duyan, küçük bir çocuktan fazlası deÄŸildim. Ama ellerimi kullanmadan, yapabildiÄŸim bu iÅŸler, zamanla gittikçe tuhaf ve çocuk aklımın bile fark edebileceÄŸi rahatsız ediciliÄŸe ulaÅŸtı. Arkaya doÄŸru attığım birkaç adım, annemin yüzünde, sanki kendi acılarından yarattığı devasa kayaları, zihnimin tüm sınırlarını zorlayarak havaya kaldırıyor ve onu rahatlatarak, bütün hayatını bu yardımın getirdiÄŸi huzura baÄŸlamasına sebep olmuÅŸken, hiç beklemediÄŸi bir anda üzerine bırakıp, bütün kemiklerini parçalamışım gibi bir dehÅŸetle doldu. İnce ve zayıf parmaklarını, hışımla koluma sararak, beni kendine çekti.

Naoya ! Neden anneciÄŸini hiç dinlemiyorsun? Canımın yandığını biliyorsun, deÄŸil mi? Sadece senden bir bıçak kullanmanı istiyorum, daha sonrasında uyumana izin vereceÄŸim.” Tekrar yüzüne, iÅŸlediÄŸi bütün cinayetlerden kalan cesetlerin getirdiÄŸi mutlulukla ve güçle gülümseyen, bir serile benzer bir gülümseme takındı ve tezgahın üzerinde duran kurabiye kavanozuna uzanarak, hepsini önüme, yere bıraktı. “EÄŸer dediÄŸimi harfi harfine yaparsan, bunların hepsini yiyebilirsin. Hem sana, süt de ısıtırım, olmaz mı?”

Önce kurabiye kavanozuna, daha sonra da annemin ne zaman akmaya baÅŸladığını bile bilmediÄŸim göz yaÅŸlarıyla ıslanan, yüzüne baktım. Birkaç ay öncesinde, kaldırdığım bir bardağın bile beni bitkin düşüreceÄŸinden korkan annem, ÅŸimdi sanki istediÄŸini gerçekleÅŸtirmediÄŸim taktirde, bizzat canımı yakacakmışçasına, hüznün derinliklerinde kaybolan gözlerinin ardında, korkutucu bir kinle bakıyordu. Ki kurabiyelerin cazibesi, bu vahÅŸi bakışlardan, bedenime yayılan korkuyu bastırmanın yanından bile geçmiyordu. Tekrar geriye doÄŸru birkaç adım attım. “H-hayır, kurabiye yemek istemiyorum. Lütfen, yatağıma dönebilir mi-” Sözümü bitirmeden, yüzüme inen ÅŸiddetli tokatla, tökezleyerek, yere düştüm.

“SENİ İĞRENÇ UCUBE ! YERLERİ SÜPÜRMEKTEN BAÅžKA İŞE YARAYAMAZ MIS-” Aniden yükselen öfkesiyle, farkına bile varmadan, çıkabileceÄŸi en üst noktalara çıkan sesi, bir kaplandan saklanmaya çalışırken, aÄŸaç dalına basarak, yerini gösteren bir ceylan edasıyla, istenmeyen gözleri üzerimize çekti. Evet, annem haykırışı yeterince ileri gitmeden, kendini durdurabilmiÅŸti ama, evde beslediÄŸimiz asıl canavar, çoktan uyanmıştı.

“Ne halt dönüyor lan burada?” Anneme kıyasla, gücü, kuvveti ve saÄŸlığı yerinde olan babam, elinde sızmasından önce içtiÄŸi, içki ÅŸiÅŸesiyle, sarsak adımlarını kontrol etmeye çalışarak, içeri girdi. “T-tatsumi ! U-uyandın mı? S-sana ka-” Babamdan gelen sert bir tokat, acıyı bastırmak uÄŸruna dilini ısıran annemin sözlerini yarıda kesmiÅŸ, bir iskeletten farksız bedenini birkaç santim uzağıma sermiÅŸti. “Sana bir daha adımı o iÄŸrenç aÄŸzına almayacaksın, demedim mi lan? Seni ******.” Babamın anneme acımasızca attığı tekmeler ve çığlık bile atmaya mecali olmadan, sadece bitmesini bekleyen annem, o an bana bazen bıçakların, düşündüğüm kadar zarar verici olmayabileceÄŸini öğretmiÅŸti. Öyle ki, burnumdan kan gelircesine zorladığım gücüm, tereddütte mahal vermeden, tezgahın üzerinde duran bıçağı kaldırarak, babamın atar damarına, zaten çoktan huzurunu yitirmiÅŸ evimizi, kan gölüne, beni de karanlığa boÄŸacak o hamleyi yapmama sebep oldu. Ama, kendi öz babamı, bir yetiÅŸkinin bilincini kazanarak, acımasızca öldüren ben, çoktan kendini ölümün kollarına teslim etmiÅŸ annemden tamamen habersizdi.

Aslında o günden sonra, hayatımda neler olup, bittiğini pek de hatırlayamıyorum. Bir gün, ansızın patlayan güçlerimin yıktığı binaların arasından can veren insanlardan topladığım kemiklerle, okyanusları aşmama yardımcı olacak, köprüler yaparken, diğer gün, tamamen kendimi alkolün kollarında, sarhoşluğun cazibesine kapılmış bir halde buluyorum. Ama, parçalanmış cesetlerin arasında dolanırken, tek bir vicdan kırıntısına sahip olmayan ben, rastgele bir pastaneden gelen kurabiye kokusuyla, zihnimin uzun zaman önce yitirdiğim akıl sağlığımı korumak adına son çırpınışlarını bile anlamsız kılacak şekilde dehşete kapılıyor, pişmanlığın, bir gulyabani, kaygılarımınsa, onun mide öz suyu olduğu, korkunç bir bedende, yavaş yavaş eriyerek, tüketilmeyi bekliyorum.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *