Öykü

Aydaki Balta

Lüis Van Qipojovv

Omega, narin parmaklarına geçirdiği siyah eldivenle üç boyutlu yazıcıyı çalıştırıp kod yazmaya koyuldu.

Bu sırada Dünya’nın yörüngesi kaymaya devam ederken Güneş patlamasından yayılan zararlı ışınlar, etraftaki planetlerin kozmik bütünlüğünü sarsıyordu. Bunlardan habersiz dünya halkı, tüm umursamazlığıyla yiyip içmeyi ve sıçıp tüketmeyi son hızıyla sürdürüyordu.

Tepesine balta saplanmış renksiz televizyonu seyrediyorduk. Tam yanımızda Edvard Munch’ın çığlıklı tablosundan fırlamış cinsiyetsiz ÅŸahıs vardı. AÄŸzı ve gözleri abartılı ÅŸekilde açılmış halde eski televizyonun karşısında dikiliyordu. Güzeller güzeli mavi gözlüm Ãœrika son kez selfie çekinmek istediÄŸini söyledi. Ä°kimizde yalancı bir ÅŸaÅŸkınlık pozu verdiÄŸimizde televizyondaki bilim insanı kılıklı herif, hararetle dünyanın yok okula sürüklendiÄŸini tekrar tekrar dillendiriyordu. FotoÄŸraf çekindiÄŸimiz sırada hiperaktif görünümlü heykeltıraÅŸ da yandan fırlayarak kadraja girdi. Sergi boyunca sergilediÄŸi cıvık kiÅŸiliÄŸiyle beni rahatsız etmiÅŸti. Bu nedenle televizyon üzerindeki baltayı kafasına geçirme isteÄŸim git gide büyüyor, sabrımın sınırları parçalanmaya varıyordu. Sırf kan görmeyi sevmediÄŸimden deÄŸil, kıymetli Ãœrika’yı üzmek istemediÄŸimden ötürü kendimi tutuyordum. ÇekindiÄŸimiz fotoÄŸrafta kendini de gören heykeltıraÅŸ bir hayli sevindi. Sevinciyle birlikte çamurun var çimentonun içinden sanatsal fikri nasıl yakalayıp çıkarttığını da paylaşıyordu. EttiÄŸi beÅŸ heykelle gurur duyduÄŸu aÅŸikârdı. Yetkili görünümlü birisi heykeltıraşı sahneye davet ederek sunum yapmasını rica etti. HeykeltıraÅŸ da büyük bir mutlulukla koÅŸarak yanımızdan ayrıldı. “Yüksek ölçekli kibre sahip.” dedi Ãœrika. “Evet, öyle.” dedim, tüm samimiyetimle. Eline megafonu alan heykeltıraÅŸ baÅŸarı dolu hayat hikâyesini anlatmaya baÅŸladı. BaÅŸarısının arkasındaki silah tüccarı babasından bir an olsun bahsetmedi. Petrol ve su savaÅŸlarında hayatta kalmış çocukların beyinlerini projeksiyon makinesinden geçirip saf hayal gücüyle bezenmiÅŸ barışçıl sanatsal ögeleri hunharca kopartarak kendi oÄŸluna hediye ettiÄŸi söylentileri dolaşıyordu yeryüzünde. Göklerde yaÅŸayanlar için tükürük sahası olan yeryüzü, beyhude eÄŸlenceden ibaretti. Heykellerden edindiÄŸi kazançla ne tür hayır iÅŸlerine destek olacağını bir bir anlatan heykeltıraşın aÄŸzından saçılan yalanlar ortalığı sarmıştı. Ä°ÄŸrenç kokunun sebebi de o yalanlar olsa gerekti. Cigara içmeye çıkacağını söyleyen Ãœrika, elindeki zarif kadehi televizyonun üzerine koydu ve balkona yöneldi. İçimden bir ses, heykeltıraşı dinlemek yerine Slayer’ın son albümünü dinlemeye davet ediyordu. Ben sıkıntının derin dehlizlerinde boÄŸulurken Ãœrika, Arap çarÅŸafına sardığı Afgan haÅŸhaşını keyifle tüttürüyordu. Dekolteli omzunun üzerine konuÅŸlanmış olan ay bile gördüğü manzara karşısında erekte olmuÅŸ, azgın salyalarını akıtarak göz kırptı. Ölmek için can atıyordu belli ki! Heykeltıraşın megafonlu sesini bastırabilecek düzeyde sesler geliyordu asansörden. Asansörün kapısının açılmasıyla birlikte holiganlara özgü marÅŸ, serginin bulunduÄŸu katı inletiyordu. Punk kılıklı beÅŸ altı kiÅŸi ellerindeki renkli meÅŸalelerle sergiyi bastılar. Birisinin elindeki mızrakta güvenlik görevlisinin kellesi vardı ve geniÅŸ alnında “punk ölmeÅŸ” yazıyordu. Sergideki sanatseverler neye uÄŸradığını ÅŸaşırmıştı. HeykeltıraÅŸ ise altına sıçmamak için elindeki megafona sımsıkı sarılmıştı. Bir punk elindeki meÅŸaleyle; insanlık tarihini anlatan, kenarları kabartmalı dev kibrit çöpünü yakmaya çalıştı. Bu esnada yetkilinin ÅŸaÅŸkın ve bir o kadar da otoriter sesiyle karşılaÅŸtı: “Mermer yanmaz ki!”. Bu konuda yetkiliyle hem fikir olan punk, dikenli postalıyla heykeli devirmeye yeltendiyse de yere kapaklanmaktan kendini alamadı. Aralarındaki en akıllısı olduÄŸu belli olan bir punk elindeki pompalı tüfekle kibrit çöpünün tepesine ateÅŸ etti. Bu, onun için, mikrofona konuÅŸmadan önce bir iki defa vurup ses kontrolü yapmak gibi bir ÅŸeydi sanki. Gür sesiyle: “Efendiler, sözü uzatmaya lüzum yoktur! Yarraklara geldiniz…” dedi.

HeykeltıraÅŸ çoktan koyvermiÅŸti kendini. Kısık sesli de olsa çektiÄŸi “Hasktir!” zikrini megafon yardımıyla herkes duyabiliyordu. Pompalı tüfeÄŸini omzuna yaslamış olan punk, barışçıl heykelleri yavaşça, derinlemesine inceledi ve: “Siz %1’lerin züppe piçleri olarak sessiz kaldığınız, üstüne üstlük sebebi olduÄŸunuz savaÅŸları umursamadan bu sikindirik heykelleri diktiniz öyle mi!” dedi. Sesinde, sorgulamaktan ziyade kızışmış öfke birikimi vardı. Ufaltılmış plastiklerle süslenmiÅŸ büyük buz kütlelerinin eriyiÅŸini anlatan heykele tüfeÄŸini doÄŸrulttu ve bir an bile duraksamadan ateÅŸ etti.” SiktiÄŸimin kıyamet tellalları!” diyerek gürlemeyi de ihmal etmedi. “Ay! Gözüme plastik ÅŸiÅŸe kaçtı!” diyen zavallı bir sanatsever çığlık çığlığaydı. Onun yardımına eli bıçaklı bir punk yetiÅŸti. Sergideki sanat meraklıları telaÅŸlı panik içerisinde kalakalmışlardı. “Dur yardım edeyim.” diyen punk, tatlı sanatseverin gözünü oyduktan sonra ufacık plastik ÅŸiÅŸeyi kanlı parmakları arasında tutup: “Bunun gerçeÄŸini ve de 12 litresini balinaların midesinden çıkartıyorduk aÅŸağıda!” diyerek kızcağızı teselli etti. Korkunun egemen olduÄŸu sergide, müdahale etme zamanının geldiÄŸini söyledi içimdeki ses. Pis kokulu punkların gözlerine tek tek bakarak: “Kıymetli arkadaÅŸlar, eleÅŸtirilerinizi bildirmek demokratik hakkınız olabilir ancak haddinizi aşıyorsunuz.” dedim. Elindeki mızrakta kelle taşıyan punk, tükürükler saçarak: “Ne demokraÅŸiÅŸinden bahÅŸediyoÅŸun lan ÅŸen!” diye kükredi peltekçe. Bu sırada balkonda cigara içmekte olan sırtı dönük Ãœrika’yı fark etmiÅŸ olan pompalı tüfekli punk balkona doÄŸru ilerledi. “Dur.” dedim. “Demokratik hakkımı kullanacağım.” diye cevap verdi sinsice. Sesinden kirli amellerini sezebiliyordum. DiÄŸer punklar ise etrafını sarmış oldukları sanatsever güruhla git gide yakınlaşıyordu. Sanatseverlerin çığlıklarından ve de haykırışlarından, çirkin bir yakınlaÅŸma olacağı belli oluyordu. Aniden televizyonun tepesindeki baltayı avuçladım ve pompalı tüfeklinin kafasına doÄŸru savurdum. Punkın dik saçlarına uyum saÄŸlayan baltayı görenler ÅŸoka uÄŸradı. GeleceÄŸin modasını yaratmış olabilirdim. Televizyonun üzerindeki zarif kadehi alıp kafama diktim. Ãœrika balkonda yoktu. KoÅŸarak balkona doÄŸru giderken yerdeki punkın kafasından baltayı kaptım. Kafadan kan yerine anarÅŸist manifestolar saçıldı. Balkonun aÅŸağısındaki uçan dairemize ışınlanmak için kurduÄŸumuz karanlık daireye doÄŸru zıpladığımda elimdeki baltayı aya doÄŸru savurdum. Bir daha göz kırpamayacaktı! Portaldan geçtiÄŸimde insan suretinden sıyrıldım. Karşımda Omega’nın masmavi teni parlıyordu. Eldivenlerini çıkartmış, uçan dairenin koordinatlarını ayarlıyordu. Göğün 17. Katmanından, ölmekte olan dünyada kurtarılmaya layık insanları seçmek üzere görevlendirilmiÅŸtik. Kuantum internetine yüklediÄŸimiz simülasyonla milyonlarca insan zihnine eriÅŸebilecektik. “Ne anlatıyorsun sen?” dedi Omega. “Simülasyonu sonlandırıyorum.” dedim. Bir bilinçli bizi okuyordu, bizde onu. Megafondaki “Hasktir!” sesi kesiliverdi.

Eren Kalkavan

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Avatar for Arokan Arokan says:

    Merhaba.

    Bu ay çoğu kişi sosyal mesaj göndermelerini uçan dairelere yüklemiş :slight_smile:
    Alt mesaj olarak da rock ve punk çekişmesi var sanırım.

    Kaleminize sağlık. Sonraki seçkilerde görüşmek üzere.

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for OykuSeckisi Avatar for Arokan

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *