Yaklaşıyoruz diyen adamın sesinde ne bir titreme, ne de bizi saran telaş vardı. O kadar sakin olabilmek için kaç kere buradan geçmeli diye düşündüm. “Hazır mısınız?” dedi bu kez bize doğru döndü ama bakışları bize değil boşluğa odaklanmıştı. Sağımdaki solumdaki çocuklardan cılız bir iki mırıldanma çıktı. Neredeyse el ele tutuşup bekleyecektik, on yaşın yeni yeşermeye başlayan erkeklik gururu engel oldu bizlere. “Ben ne dersem ona bire bir uyacaksınız, tamam mı?” dedi adam. Bu kez onaylayan sesler biraz daha gür çıkmıştı. “Hadi atlayın! Şimdi!” diye bağırdı birden. Kaç kişi atladık farkında bile değilim, sadece iki güçlü kolun beni içeri ittiğini biliyorum.
Dönüyordum, durmadan dönüyordum. Korkum yerini tatlı bir heyecana bırakmıştı. Suyun kuvvetine karşı koymaya çalışmadım bile. Dönmenin bu kadar eğlenceli olduğu hiç bilemezdim. Girdap hepimizi bir kenara itiştirmiş, çeviriyordu durmadan. Diğerlerini görecek, seslerini duyacak durumda değildim. Birden kendi sesimden ürktüm. Hiç böylesi sesler çıkmazdı benden. “Kahkaha mı atıyordum ne?” Ben kimsesizler yurdunun asık suratlı, içine kapanık, konuşmayan cılız delikanlısı- bu tanımı yapan müdürü de benim için söylediklerini de hiç unutmamıştım- şimdi burada kendimden geçmiş şekilde kahkaha atıyordum. Gözlerim ilk kez gülmekten yaşarmıştı. Birden suyun kuvveti yavaşladı , yavaşla.., yavaş…
Durduk. Sonsuza kadar kalabilirdim orada ama kapı açılmıştı bir kere. “Haydi bakalım çocuklar, eğlendiniz mi ha? Girdap oyunu zevkliydi değil mi?” Bunu söyleyen bizim üst sınıflardan biriydi. Su oyunlarına getirdikleri on iki çocuğu toparlamaya çalışıyordu bir yandan. Sıraya girdik. Bizi getiren minibüse doluştuk. Herkes heyecanla sanki karşısındaki orada değilmiş gibi yaşadıklarını bir daha, bir daha anlatıyordu. Birbirlerinin sözünü tamamlayarak baştan başlıyorlardı anlatmaya. Öğretmenimse gözlerini dikmiş bana bakıyordu. Ağladı, ağlayacaktım. Yanıma gelip kolunu omuzuma attı. “Ne o, sen beğenmedin mi yoksa oyunları?” dedi. Gözlerimi silerek hırsla “Hayır, hiç beğenmedim,” dedim. Neden öyle söylediğimi hâlâ bilmiyorum, bana öyle bakması mı, yoksa bir oyundan zevk aldığım için utanmamdan mı? İşte, öylesine çıkıverdi ağzımdan. Öğretmenim minibüs içinde hep bir ağızdan konuşan çocuklara dönerek “Susun bakayım. Arkadaşınız oyunları beğenmemiş. Hiç eğlenmemiş. Oysa gelecek hafta bir daha gelecektik su parkına. Eh, madem istemiyorsunuz öyleyse bu ilk ve son” dedi. Tüm çocuklar çığlık çığlığa istediklerini haykırıyorlar, bir yandan da sevdiğimi söylemem için beni itiştirip duruyorlardı. Söylemedim. Ağzımı bile açmadım. O günden sonra sınıfım bana düşman kesildi. Hiçbir oyunlarına almadılar, yanıma gelmediler, büyük sınıflardan dayak yerken arka çıkmadılar. Bense “Girdap”ı hiç unutamadım. Yalnız kaldığımda kendi etrafımda dönüyor, Girdap diye bağırıyordum. Ne yaparsam yapayım o suyun etkisini, oradaki mutluluğu yakalayamadım. Büyüyüp buradan çıktığımda ilk işim o parka gitmek olacak. Girdap beni yutana kadar içinde kalacağım.
- İtiraf Odası - 1 Aralık 2022
- Düşsüz Adam - 1 Temmuz 2021
- Gergedan Sami, Zargana Hamdi ve Ben - 1 Şubat 2021
- Gölgesiz Kadınlar - 1 Kasım 2020
- Çekmeceler - 1 Temmuz 2020
Hikayelerde bazı kelimeler öyküyü, okuyucunun düş dünyasında fiziken yönlendirir. Bir atı ileri ya da geri götürür, saçları arkaya ya da öne doğru savurur veyahut sağ köşeden döndürüp önündeki duvara çarpmasına neden olur. Hikayenizde ikinci cümlede “O kadar sakin olabilmek için kaç kere buradan geçmeli diye düşündüm.” Dediğinizde, okuyucu olarak “…burası’nın” neresi olduğunu açık bırakılmıştı. Üstelik, ilk cümlenizle bence güzel bir başlangıç yapmıştınız. İkinci cümleyle desteklemiş, öykünün fiziki dünyasını merak etmemize sebep olmuştunuz. Üçüncü cümlede, Adamın gözleri boşluğa bakınca ve haydi atlayın komutu gelince, bu hissiyat tamamlanmış ve bir şeyler geliyor etkisini yerleştirmiştiniz. Ancak, bu gelişim, kahramanızın “içeri itilmesiyle” havada kaldı. Fiziken havada kaldı çünkü, bana göre; kahramanın hareketlerine yön verecek atılım “itilmekten” başka bir şey olmalıydı. İlk cümlelerde yarattığınız beklentiye uygun olarak belki biraz daha farklı bir ifade aramış olabilir. “Kendini boşluğa bırakmak/akan suyun içine dalmak/iki güçlü kolun beni sulara gönderdiğini bilmek” gibi ifadelerin yer verilmesi harika olurdu. Nereye takılmışım değil mi? Bununla beraber ikinci paragrafı iyi bağladığınızı ve Çocuğun ruh hali için yeteri kadar ip ucu verdiğinizi düşünüyorum. Bununla beraber Çocuğun sebepsiz yere beğenmemiş olması, üstelik bu ısrarı ile sonraki yıllarının kararması arasında bir yerlerde biraz daha derin bir psikolojik/karanlık/sorunlu belki sıkıntılı kasvetli bir karakter aramama neden oldu. Bulamadım. Kahramanın böylesi bir dışlanmaya dayanmak için, sebepsiz yere beğenmemesi yerine, içsel dünyasında güçlü bir şekilde gerekçelendireceği ve inanacağı bir sebebi yazmak isteyebilirsiniz belki. İlave olarak, girdapın içinde kaldığı sürede kahramanınızda gerçekleşen değişimler, suda kaldığı süre içinde bir tür kişisel dönüşüm, arınma, kutsal bir farkındalık yaratma konseptleri için çok uygun. Sonuç olarak; samimi ve sıcak bir yazı tarzınız var. Analiz yapmayı seviyorsunuz sanırım. Bir sonraki hikayenizi merakla bekliyorum. Elinize ve Düş Gücünüze sağlık.
Merhaba Dipsiz. Yorumları biraz geç fark ettim. Daha doğrusu son öykümde gördükten sonra diğerlerine de bakmak aklıma geldi. Bu nedenle bu da geç bir yanıt oldu.
Bazen sebepsiz olur ya çocukların ısrarı. O anda her şeyi yadsımakla farklılık yarattığını düşünür. Bunu hedeflemiştim aslında. Terk edilmiş bir çocuğun öylesine bir direnmesi. O anda aniden, tepkisel… İç dünyası biraz kapalı kalsın istedim.
Değerli yorumlarınız yazıma ışık oluyor. Teşekkürler, sevgiler.