Güneş ha doğdu ha doğacaktı. Sarı bozkırlar sessiz idi. Hafif bir rüzgâr çalıları, obaları titretiyor idi. Ahali soluğunu tutmuş Tepe Bey’i bekliyor idi.
Tepe Bey gülerek otağından çıktı. Kucağında bir oğlan var idi. Kafası kocaman, gövdesi küçücük idi. Hemen bir eline yay, bir eline ok verdiler. Oğuz Beyleri çevresinde toplandılar. Dede Korkut geldi, oğlana ad koydu. Der:
Dağları taşları aşar olsun,
Kötüleri yener olsun,
Oku elinden, atı altından düşmez olsun,
Şimdi kimse bakıp inanmaz ama
Buraların hâkimi o olsun,
Çok görsün çok bilsin,
Bunun adı Tepe oğlu Yılmaz Gök olsun,
Adını ben verdim yaşını Allah versin
Anası böğüre böğüre ağladı. Çocuğunun cüce olduğunu bilir idi.
Aradan zaman geçti. Gök Oğlan büyüdü, serpildi. Cüce olduğu için herkes onunla dalga geçer idi. Atı farklı, oku farklı idi. Babası üzülür, ama Ak Hatun’u da çok sever idi. O yüzden başkasına varmadı, ama başka çocuğu da olmadı. Herkes Tepe Bey’e gelip aman eyledi. Der:
Cücedir bu oğlan cüce,
Tepe Bey’den sonra olamaz bize yüce,
Atı başka,
Oku başka,
Yolu başka,
Bize bulmak gerek başka bir ata,
Kim yenerse Kara’yı o olsun bize ata
Tepe Bey bozuldu ama laf eylemedi. Ak Hatun ne yapsa bilemedi. Gök Oğlan ise bir hışımla girdi otağına.
Aradan günler aylar geçti, yaz geldi, kış geçti, Gök Oğlan’ın on altıncı yaş dönümüne az kalmış idi. Av dönüşü girdi otağına, başladı sormaya Ak Hatun’a. “Ana bizim burada neden su yoktur? Hep uzağa mı gitmek gerek?”
Ak Hatun yanıt verdi: “A oğlum üzerimizde lanet vardır. Biri bize efsun yapmıştır. On beş yıl oldu kaynaktan su gelmez. Bir efsuncu Kara var, odur sorumlusu.”
“E ana gidip bulsak Kara’yı, açtırsak su yolunu…”
“Olmaz,” dedi anası “giden eskisi gibi dönmez.” İşin aslı erkekler hep Kara’yı aramaya gitmiş idi, ama Kara onları yontu edip otağlarının önüne koymuş idi. Analar, kardeşler, eşler hep ağlar idi, daha fazla oğul kaybetmemek için artık kimse yanına gitmez idi.
Gök Oğlan anasından kaynağın yerini öğrendi. Gitti çevresinde dolaştı etti. Eğildi içine baktı durdu. Sonra gördü ki kaynağın ağzındaki taşlar oynar, çekti aldı taşları, süründü girdi kaynaktan içeri, gitti gitti gitti, sonunda çıktı bir mağaraya. İçerisi geniş idi, tepesi delik idi, duydu ki bir yerden su damlar. Baktı ki kaynağın ağzını bir kaya kapatmış. Gök Oğlan cüceymiş ama güçlüymüş, bir abanmış, iki abanmış kaya kıpırdamış. Üç deyince yerinden çıkmış, içeri gürül gürül su akmış. Gök Oğlan hemen yukarı tırmanmış, mağaranın tepesinden göğe ulaşmış. Sonra koşmuş anasına. Der:
Ak Ana bak bak,
Bir dur da dinle bak,
Gürül gürül su akıyor,
Senin Gök Oğlun kaynaktan geliyor
Haber hemen yayılmış. Herkes gelip Gök Oğlanı göklere kaldırmış. Tepe Bey gururlanmış. Oğul cüce olmasa, kaynak ağzından geçemez idi. Her işte bir hayır var idi. Gök Oğuldan artık ata olur idi. Ama ahali “Dur Tepe Bey,” demiş, “daha başımızda efsuncu Kara var. Oğullarımız gider gelmez, gelir hareket etmez. Kim yenerse Kara’yı o olacak bize ata.”
Gök Oğul başladı düşünmeye, gitti birkaç kez Kara’ya, saklandı hep ağaçların ardına, Kara görmedi Gök Oğlanı. Yılmaz Gök bunu fırsat bildi. Aldı okunu, çıkınını çıktı geldi. Tünedi bir ağaç tepesine, bekledi gecelerce, doğru anı görünce, çekip yayını attı okunu. Kara, hareketsiz, düştü yere. Suratında çarpık bir gülümseme.
Gök Oğul koştu Kara’nın koca otağına, baktı içerden sesler gelir. Genç erkekler hep içeridedir. Aslında kimse yontuya dönüşmemiştir. Hepsi esir, hepsi uyuşmuş, Gök Oğlan erkekleri alır gelir. Ahali toplanır hep birlikte. Der:
Tepe Bey oğlu Yılmaz Gök,
Getirdin bize kocalarımızı, eşlerimizi, kardeşlerimizi
Yendin geldin Kara’yı,
Artık sensin bize ata,
Çok yaşa, çok yaşa, çok yaşa!
Yaş dönümünde tüm Oğuz Beyleri geldiler. Dede Korkut da geldi. Der:
Dedim size
Oku elinden, atı altından düşmez olsun,
Şimdi kimse bakıp inanmaz ama
Buraların hâkimi o olsun,
Gördünüz işte kim yüce,
Çok yaşayasın sen Gök Oğul gönlünce.
* * *
Törenden sonra otağına geri girmişlerdi. “Tepe Bey,” demişti Ak Hatun, gözü yaşlı, memesinde Gök oğul, “ben bilirim bu oğul cücedir, ben bilirim başka oğul gelmeyecek, izin ver gideyim kardeşim Kara Hatun’a, bulayım bir çözüm bu oğula.”
Tepe Bey dikmişti gözlerini Ak Hatun’a, bilirdi o da yapacağı bir şey yoktu. “Sen bilirsin Hatun,” demişti, “fazla göze görünme ama.”
- Bildirişim - 1 Temmuz 2020
- Akla Kara - 1 Temmuz 2019
- İlhamın Peşinde - 15 Haziran 2018
- Kapan - 15 Haziran 2017
- Deniz Manzaralı Çatı Katı Daire - 15 Ocak 2017
Ellerinize sağlık.
Dillerdeki destan, bal gibi tatlı, bilgeliği Dede Korkut’a yaraşır; çok iyi bir öykü olmuş. Bir solukta okudum. Yüzümde güller açtı.
Kutluyorum. Nice öykülere…
Sevgiler.
Mehaba,
Tyrion Lannister ile Beowulf karışımı güzel bir öyküydü. Siz bunları düşünmemişsinizdir muhtemelen ama bende bu çağrışımı yaptı.
Özellikle sürpriz finalini çok beğendim.
Elinize sağlık.
Geç yanıtım için kusura bakmayın. Pek teşekkür ederim, elimden geldiğince bir şeyler karalamaya çalıştım, beğendiyseniz ne mutlu.
Sevgiler,
Merhabalar,
Belki de bilinçaltım bir şekilde su yüzüne çıkmıştır Beğenmenize çok sevindim.
Sevgiler,
Sevgili @SoundOfSilence
Bir cirpida okunan, akip giden ve net bir oyku yazmissiniz. Fiziki noksanligin motvasyon anlamida kahramanligin temelini atacak ve imkan olusunca da kullanilacak bir araca cevirmissiniz. Bu baglamda oldukca pratik bir yaklasim olmus. Yani kahramani olaylara gore yeniden sekillendirmek yerine kahramanin olaylari sekillendirebilecegi bir olay kurgusu dusunulmus. Bu sayede kahraman gercekten bir kahraman haline gelmis.
Elinize ve dus gucunuze saglik
Sevgiler
Dipsiz