Öykü

Matruşka’nın İçindeki Benler

Eskiden evim bembeyazdı. Ama artık siyah. Ben mücadeleden yoruldum. Ümit etmekten sıkıldım. Hayatımda, beyaz olan veya beyaza dönme ihtimali olan hayallerimin değişmeyeceğini anladım. Bu yüzden bir oda, bir mutfak bir banyo olan kümes kadar evin her yerini beyaz renkten, siyaha döndürmem zor olmadı. Hem de kadın başıma. Nasıl olsa gece uykularımda yoktu. Tüm evi iki günde boyamak benim için zor olmamıştı. Tabi ev sahibim ne düşünür diye aklımdan bile geçmedi. Zaten artık başkaları ne düşünür diye düşünmekten de yoruldum.

Şimdi uykunun tam orta yerinde, olan insanlara inat ben yine aynı rüya ile ayaktaydım. Bir kız çocuğu, karanlık bir ormanın içinden beliriyor. Ağaçların arasında. Siyah saçları ortadan ayrılmış, gözlerinin önüne düşerken, yavaşça başını kaldırdığında, koyu yeşil gözlerini akı olmadan bana bakıyordu. Gözlerim üstünü süzdüğünde, siyah bileklerine kadar, beyaz dantel yakalı, bileklerine kadar elbise giyinmişti. Arkasında süzme bir ışık belirirken, “Neden annem ile benim ölüm kararını verdin?” derken, kız çocuğu anında bebek olup, kız çocuğu gibi giyinmiş, aynı saç, aynı göz rengi ile otuzlu yaşlarında bir kadının kucağında duruyor. Kadın yüksek sesle, kulak zarımı patlatacak şekilde, “Neden bizi öldürdün?” diye, ağlayarak bana bakıyordu. Ben de ağlayarak, terleyerek, yaz, kış demeden yatağımın orta yerinden, yay gibi fırlıyordum. Her fırladığımda, ruhum, bedenim titrerken acı çekiyordu.

Sigaramdan halkalar yaparak, sek rakımdan bir yudum aldım. Arkamda yanan abajurun ışığı, rüyamda ki çocuk ile kadının arkasında beliren süzme ışık gibi bulunduğum ortamı, beni aydınlatıyordu. Alkol ile sigarayı arttırmanın en büyük sebebi de bu rüyalardı. Ya da benim içmem için kılıftı rüyalarım.

Tüm odaları siyaha boyamışken, tüm eşyalarımı da siyah yapmıştım. Salonda iki çekyatımı siyah döşetmiştim, televizyonum zaten yoktu. Mutfakta duvarlar dışında buzdolabımı dahi, siyaha boyamıştım. Ne karanlık bir durumdaydım. Pes bana, yazık bana….

Uzun siyah masanın tam karşısında yani tam karşımda, matruşka bebeğim duruyordu. İçinde iki tane daha vardı. Ruslar hep tek sayıya inanıp, duruma uygun matruşka bebekler üretmişler. Ben sadece iç içe üç tane olanı seçmiştim. Çünkü en büyük matruşka bendim, içimden çıkan diğer kadın bebeğin annesi, en ufak olanı kız bebekti. “Hanginizin benimle yüzleşmeye cesareti var?” deyip, matruşka kızlarıma gülümseyerek kadeh kaldırdım. Çözemediğiniz kaderiniz varsa, artık gülümseyerek olanı kabul etmek gerekiyordu. Elimden geleni yapmıştım. Hatta en son çarem MUTLULUK ÇEMBERİ bile olmuştu. Benim gibi inançsız birisi.

Pınar Kumsal Başdağ

1975 yılının Ekim soğuğunda dünyaya gelmiş biri olarak, kendimi bildim bileli yazıyorum, okuyorum. Herkesin besin kaynağı vardır, benim besin kaynağım yazmak. Yolda yürüyen kadınlardan herhangi birinin önünü kesip, çantasına baksanız kadınsal her türlü malzeme vardır. Benim çantama baksanız, cüzdan, not defteri ve kalem dışında bi rde evimin anahtarlarından başka bir şey bulamazsınız.