Öykü

Yasaklıya Yolculuk

Birleşmiş Milletler, Kuzey Sentinel Adasına bir ekip yollamaya karar verdi.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri When Kehena, Kuzey Sentinel Adasına seçkin bilim adamlarından oluşan bir ekip yollayacağını açıkladı.

12 Şubat 2151. SÖTV Ana Haber

Kuzey Sentinel Adasına gidecek olan ekip açıklandı.

BM Genel Sekreteri, Kuzey Sentinel Adasına gidecek ekibi açıkladı. Ekipte biyolog Mayke Ravel, zoolog Fatima Hazem, bitkibilimci Weza Lukeny, dinbilimci Kendra Sakura, dilbilimci Yerodin Şeber, felsefeci Hermund Hijorr yer alıyor. Ekip 22 Şubat 2052’de -yani gelecek yıl- bu gizemli adaya Tamugli Adasından yol alacak!

9 Ağustos 2151 trncnews.com

Kuzey Sentinel. Hala daha ilk çağlarda yaşayan bir toplumun yaşadığı bir ada.

Bir şey yaklaşıyordu uzaydan. Bir asteroit. Adı FG-1970. 42 kilometre çapında ve dünyaya ulaşmasına bir yıl var. Süre kısıtlı. Bu kısıtlı sürede, bitki tohumlarının, tüm hayvan embriyolarının, ve dünya üzerindeki tüm insanların bu dünyadan uzaklaşması gerekiyor. Malorossiya, Katalonya, Güney Kamerun gibi son 40 yıl içerisinde oluşmuş devletlerinde içinde bulunduğu Birleşmiş Milletler tüm devletlere bir bildiri yayınlamıştı.

Bu bildiride Dünya üzerinde yaşayan 50 yaş altı ve 50 yaş üstü, doktoralı kişilerden oluşan 6 milyar kişi; Mars’a, Enceladus’a, Ay’a ve Europa’ya nakledilecekti.

Bu nakil işlemleri için, dünya üzerindeki tüm toplumlarda uygun kişi araştırılıyordu. Amazon Ormanlarındaki tüm kabileler fazla zorluk çıkarmadan bütün herşeyi kabullenmişlerdi. Ancak hala Dünya üzerinde ulaşılamayan bir ada vardı. North Sentinel Island. Yani Kuzey Sentinel Adası.

Bu adadaki yaşayanların, iki yüz altı devletin insanlarına düşmanlık duymalarının sebebi; İngiltere’nin sürekli uyguladığı bir şeydi. Adanın kabilesinden 5 kişiyi kaçırıp, onlara ziyafet verdiler. Ancak, bu kabile üyeleri geri döndüğünde, griptiler.  Evet şaşırmayın, bildiğiniz grip. Çünkü bu adanın homo sapienslerinin bağışıklık sistemi şehirlerde yaşayan insanlar kadar güçlü değildi. Bizlere çok normal gelebilecek bir hastalıkta hayatlarını kaybedebilirdiler.

* * *

Ekip için Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri When Kehena bir toplantı düzenliyordu.

“Sayın basın mensupları, öncelikle hoşgeldiniz. Şu anda size bir şeyler anlatmamın gereksiz olduğunu düşünüyorum. Defalarca ne yapılacağını anlattım zaten. Andaman adasından, gideceğiz, oradaki insanları kurtaracağız. İletişim kuramıyor olsak bile.”

“Peki nasıl bir kurtarma projesi düşünüyorsunuz?” diye sordu ABC muhabiri Jerry Kane.

“Sorun için teşekkürler Jerry. Andaman adasına küçük bir askeri birlik indirmesi yapacağız. Ekibimizin ölüm riskine karşın bu. Adanın yakınlarında bekleyecek. Ekibimizde bu askerlerle yani Birleşmiş Milletler Barış Gücü ile birlikte yol alacak. Kendilerine bir saldırı olursa, sadece kışkırtmak amacıyla ateş açacaklar. Buyrun?”

“Seçtiğiniz ekip neden hep zencilerden oluşuyor?” Soran, Varşova Aktualności’den Marek Dominika’ydı.

“Bu yüzyılda hala ırkçılık yapacak bir kafada olduğun hala anlaşılıyor. Ama ben yine de cevaplamak istiyorum. Bölge halkının, bazı görüntülerden gördüğümüz kadarıyla siyahi olduğunu düşünüyoruz. Bizde gönderdiğimiz insanların minimum zarar görmesini istiyoruz. Toplantımız burada sona ersin. Çünkü yaklaşmakta olan bir meteor var. Öyle değil mi? Teşekkürler sorularınız için.”

Basın mensupları, ekip dışarıya doğru çıkarken sorularını sormaya devam ettiler. Ama bu sorular cevapsız kaldı..

* * *

“Aileleriniz, Birleşmiş Milletler tarafından koruma altına alınacak.”

Bu sözleri söyleyen Genel Sekreter yardımcısı Ayzere İnju’ydu.

“Genel Sekreterimiz, When Kehena, babası ne yazıkki vefat ettiği için aramıza katılamadı. Ailenizle konuşun.”

Ayzere İnju, Güney Andaman’da konuşma yapacaktı. Kürsüde onu bir mikrofon bekliyordu. Bütün bu konuşmaları yaptıktan sonra merdivene doğru yürüdü… Bu sefer orada kendini bekleyen insanlara konuştu. Ekip ise ailelerine belki son kez sarılıyordu.

“Dünya halkı, hoşgeldiniz…

“India Today, Times of India gibi haber sitelerinden mutlaka görmüşsünüzdür. Dünyamıza bir göktaşı geliyor. Yeni Delhi büyüklüğünde, dünyayı yok edebilecek kadar güçlü. Şu anda dünyanın bir bölümünü Asgardia, Kunno, Dayday, Aliyev uzay istasyonlarına ve Mars, Enceladus gibi yerleşim yerlerine nakil etmeyi başardık. Sizi de üç ay içerisinde, bu yerden uzaya göndereceğiz.

“Şimdiki görevimiz, Kuzey Sentinel’e bu ekip ve güvenlik amacıyla askeri birlik gönderiyoruz. Hedefimiz oradaki insanlarıda taşımak. Tabii onları taşımak, daha zor. Bağışıklık sistemi zayıf, kas sistemleri zayıf, evrim konusunda ise hala daha gerideler. Bu insanları transhümanizm  ilkemizle bu konularda, Yeni Çorlu’da kurduğumuz Ultra-Fen Hastanesi’nde geliştireceğiz. Neyse fazla uzatmadan, artık ekibimizi gemiye bindirip, yollama zamanı geldi. ”

* * *

Ekip uğurlandı. Gemiye binip yol almaya başladı. Hatta adaya yaklaşıldı.

Adadaki kabile üyelerinden birisi “Uaaa” diye bağırdı. Ada sahilinde önünde bir sürü Sentinelli oklarıyla, mızraklarıyla gözüktü. Oklar gemiye doğru geliyordu. Gemi buna Sentinellilere zarar vermeyecek şekilde karşılık verdi…

* * *

Yaşlı satir, Aleksandrya Sentinel kabilesinin yaklaşık altmış bin yıllık yöneticisiydi. Bu gürültüyü duyduğunda kabilesine bir kaç cümle kurdu.

“Aleksandrya’nın kadınları ve oğlanları… Bu dünyayı kurtarmak sizin elinizde. Ecnebilerin ada toprağına adım atmalarına sakın izin vermeyin. Yakaladığınız ecnebilerin kanlarını için, etlerini yiyin, eşyalarını gasp edin… Bunlar benden, yüce Tanrınızdan, size helaldir. Gidin ve SAVAŞIN!”

Ada kabilesi, daha cesaretli, daha deli yürekli bir biçimde sahile doğru koştu. Ateşli oklar gemiye doğru iniyordu. Gemiden toplar atıldıkça daha fazla ok geliyordu.

* * *

“Robert! Robert! Kalk biladerim kalk!”

Camı kıran ok, Isaac’in çok sevdiği Robert’in kalbine girmişti.

“Ben Isaac Clarke isem, sizi o adadan temizlerim! Arthur! George! Aldous! Margaret! Tüm silahları adadaki insanlara tutun! Robert öldü! Adaya yanaşıp, çıkartma yapacağız! Frank! Askerleri hazırla.”

“Emredersiniz generalim!”

Birleşmiş Milletler gemisi, adaya tam gaz saldırıyordu. Mermiler, Sentinellileri adadan silip süpürüyordu. “Eaaaaa” diye bağırıyorlardı.

Gemi yanaştı adaya, askerler ve tanklar adaya indi. Gelen geçene saldırıyordu. Ada halkı ateşli oklarıyla saldırırken, zırh delici mermilerle cevap alıyorlardı. Halkının zor durumda olduğunu gören Aleksandrya, keçi ayakları ve çıplak vücuduyla BM askerinin karşısına çıktı. Elleriyle kaldırdığı tankı, gemiye fırlattı. Gemi su almaya başladığı için, içindeki herkes kendisini dışarıya attı.

“Nasıl bir cüret bu! Bu adaya savaş açmaya nasıl cüret edersiniz! Halkım! Bu insanlar sizindir.”

Sentinelliler, saldırıya geçtiler.. BM Güçleri hiçbir şey yapamıyordu. Ellerini kullanamıyorlardı. Beyinsel fonksiyonları ada halkı gibi olmuştu. Cahil kalmışlardı. Tek günde cahil! Ada halkına uyum sağlamışlardı. Birleşmiş Milletler onlarla iletişim kurmaya çalıştılar ama cevap alamadılar. Kıyamet gelene kadar beraber yaşadılar.

Atakan Güngör

Yasaklıya Yolculuk” için 6 Yorum Var

  1. Merhabalar,

    Öykünüzde bir gelecek kurgulamış ve detaylar vererek bilimkurgu, fantazi, mitoloji soslu bir macera sunmuşsunuz. Hiç kolay bir iş değildir. Yüreğinize, hayal gücünüze sağlık.

    Öykünüzü biraz daha uzun tutsaydınız belki yarattığınız dünyanın içine daha fazla girebilirdim. “Keşke karakterler ve evren hakkında biraz daha detay olsaymış” diye düşünerek bitirdim öykünüz. Bir de nedendir bilmiyorum “keşke yabancı karakterler yerine Türk karakterler olsaymış” dedim içimden. Lakin, pek mantıklı olmazdı sanırım. 🙂

    Bu yarattığınız dünyaya ilişkin başka hikayeler anlatmayı düşünüyor musunuz yoksa sadece bu öykü için yaratılmış bir dünya mıydı?

    1. Öncelikle yorumunuz için teşekkür ederim. Ben bu dünyayı sadece bu öykü için yarattım. “Biyolog! Biyolog!” öyküleri şu an devam ediyor. Belki devam edecekse eder o öyküler içerisinden. Biyolog, tarih öncesi dönemde ziyaret eder Satir’i yenmeye çalışır felan. Ama devam etmeside benim YGS-LYS sınavlarımdan dolayı en erken 2018 Temmuz Seçkisine yetişebilir.

  2. Merhabalar. Okuduğum en güzel öykünüzdü sanırım. Daha sakin yazılmıştı, olaylar güzeldi, öykülerinizin çevresini hep geniş tutuyorsunuz, daha dar alanda daha başarılı öyküler yazacağınıza inanıyorum. Sayın Ufuk’un değindiği noktalara da katılıyorum. Erken yaşta yazarlığa başlamanızı takdir ediyorum ayrıca; cesaret isteyen bir şey. Ellerinize sağlık, gelecek seçkilerde de görüşebilmeyi umuyorum.

  3. Atakan Bey merhaba,
    Bugüne kadar yazdığınız tüm öyküleri okudum ancak ilk defa yorum yapıyorum size yanlış hatırlamıyor isem. Bugüne kadar yazmamamın sebebi de eleştirilerimin yüksek dozda olmasının yaratacağı negatif havayı yaratmaktan kaçınmak isteğinde olmamdır. Ancak ne kadar sert olursa olsun, etkisinin yapıcı olacağına inandığım birkaç şey söyleyeceğim size bu sefer.
    Öncelikle şunu söyleyeyim; yazdıklarınızı bırakın defalarca kontrol etmeyi, ikinci bir kez bile okumuyorsunuz galiba! Öykülerinizde ne söylediğinizi anlayabilmek için birçok cümleyi defalarca okumam gerekiyor. İmla hataları, yazım yanlışları, anlatım bozuklukları… Öykülerinizin iskeleti ile ilgili konuşmaya fırsat kalmıyor bunlardan. Bu arada yorumlarınızı da takip ediyorum. Sınav dönemi olduğundan, vaktiniz olmadığından bahsediyorsunuz. Buna ancak saygı duyabiliriz elbette. Ancak böyle özensiz metinler paylaşacaksanız, ya sınav sürecini atlatıncaya değin yazmayın, ya da öykü seçkisinde paylaşmayın. Ne yapacağınızı söyleyemem, yanlış anlamayın. Bu naçizane bir öneridir sadece. Fakat hak verirsiniz ki biz de zamanımızı verip, burada paylaşılan öyküleri okuyoruz. Öykü beğenilir ya da beğenilmez, önemli değil. Vurgulamak istediğim; okuyana layık gördüğünüz, kolayca düzeltilebilecek hatalarla dolu olan bu özensiz metinler mi? En azından lütfen ikinci bir kez okuyarak anlatım bozukluklarını gidermeye çalışın. Okuyucuya saygısızlık olarak algılıyorum ben bunu.
    Gelelim bu öyküye. Bir dünya yarattınız, takip ediyorum dediğim gibi. İş geleceğe yönelik uydurmalar olduğunda hareket alanımız sonsuzdur. Ne kadar söylersen söyle, ne söylersen söyle, sıkıntı olmaz. Ancak bir mitolojik yaratık üzerinden, yani bir geçmişi ve hikayesi olan bir karakter üzerinden bir şeyler karalıyor isek bunun belli bir zemine oturması gerekir diye düşünüyorum. Satyr denen mitolojik canlının 60 bin yıl gibi bir geçmişi yoktur. Yunan Mitolojisi merkezli bir yaratığı olduğundan kabaca 57 bin yıl geriye çekmişsiniz. Yine Satyr’ün ismi de aynı şekilde tarihsel zemine oturmuyor. Elbette yazar istediği gibi atar, tutar. Sonuçta öykülerin içerisi bizim serbest alanlarımızdır. Ama tekrar edeyim, geçmişe yönelik olunca söylem, zemin ile bu kadar oynanması hoşuma gitmiyor. Son eleştirim de kurguya. Sanki öyküyü kovalayan bir şeyler varmış gibi. Daldan dala atlıyor cümleler. Bir paragraf içinde her şeyi yazayım da burası da böyle bitsin der gibi geçiştiriyorsunuz öyküyü. En azından bende bu etkiyi yaratıyor. Daha özverili bir yazım ile başarılı öyküler çıkaracağınızı düşünüyorum. Bulduğunuz konular ve yaratmaya çalıştığınız dünya ilgi çekici. Sadece sunumdaki problemler etkiyi azaltıyor.
    Umuyorum kızdırmadan, incitmeden ve içinizdeki yazma tutkusuna zarar vermeden eleştirebilmişimdir. Ama ben öykünüzü okuduktan sonra biraz kızdım açıkçası. Çünkü keyifli bir zaman geçirmek için başladığım yolculuk, fırtınalar ile boğuşup, hayatta kalmaya çalıştığım bir cendereye dönüştü.
    Yazmak arzusunda olan insanları diğer insanlardan ayırırım her zaman. Bu yönünüzle, seçkideki tüm arkadaşlar gibi sizi de saygı ile anıyorum öykülerinizi okurken. Tüm söylemek istediğim şu cümlede saklıdır: Sizin öykülerinize zaman ayıran insanlar için siz de öykülerinize biraz daha fazla zaman ayırın. Okuyucu bunu hak eder.
    Diğer seçkilerde görüşmek üzere.

    1. Merhaba;
      Yazmak istediğim öykünün genel iskeletini gelecek ay yayına girecek olan öykülerin teması çıkmadan kuruyorum.
      Öyküyü okuduktan sonra, “Bu yeterli.” diyip gönderiyorum. Sonuçta bir ergenin yazdığı öykü bu. Pek iddiam yok öykü konusunda. Zaman açabilirsem yazıyorum.
      Sonda yazdığınız ” …biraz ara verin öyle devam edin.” taktiğini yüzüncü sayıdan, yüz dokuzuncu sayısına kadar uygulayacağım. O zaman bir iddiam olabilir. Çünkü o zamanlar ya bilgisayar başında football manager oynayacağım ya da bu işler ile ilgileneceğim. İyi günler.

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *