“Konuşturabildiniz mi?’’
“Deli bu amirim. Kırmış kafayı.’’
“Niye ki?’’
“Ne biliyim, güya başka bir gezegenden gelmiş. ‘Kıyamet yaklaştı, beni dinlemezseniz yok olacaksınız’ falan diyor. Bir sürü şey zırvaladı. Bence paçayı sıyırmak için deli taklidi yapıyor!’’
“Ne diyorsun lan?’’
“Sorma amirim.’’ Dedi Komiser Yardımcısı Tümay. “Bir de o kadar gerçekçi anlatıyor ki, insanın sinirini bozuyor herif!’’
“Ben aklını başına getiririm onun! Aç kapıyı.’’
* * *
Başkomiser Semih sorgu odasına girip kapıyı kapattı. Şüphelinin karşısına oturup alaycı bir ifade takındı.
“Helal olsun lan sana. Ben Zeytinburnu’ndan dört saatte zor geldim. Sen nasıl geldin
Jüpiter’den Zincirlikuyu’ya?’’
“Jüpiter’den değil.’’
“Anüs?’’
“Dalga geçtiğinizin farkındayım.’’
“Zeki sanıklara bayılırım.’’
“Henüz sanık değilim. Sadece şüpheliyim.’’
“Kanun bilen uzaylı. Gözlerim yaşardı!’’
“Sohbetinizi sevdim. Fakat vaktimiz kısıtlı.’’
“Bırak masal okumayı. Hangi örgüttensin?’’
“Ben sadece bir elçiyim, sizi ikaz etmek için gönderildim.’’
“Ulan delirtme beni. Altı yüz kişi öldü. İnsanlar buharlaşıp yok oldu! Sen nasıl burnun bile kanamadan çıktın o binadan? Yeni nesil bir silah deneyi falan mı yaptınız? Kimsiniz lan siz?!!! Son kez soruyorum. Anlat!’’
“Tıpkı söylediğiniz gibi, bulunduğum bölgede insanlar buharlaşıp yok oldu. Böyle bir eylemi ben gerçekleştirseydim, şu anda burada oturuyor olamazdım! Zaten teknik olarak ben kendime bir avatar kopyalayıp ışınlarken oluşan küçük bir nükleer patlama sonucu insanlar öldü. Dolayısıyla ben henüz portaldan geçmemiştim ve patlamadan yaklaşık çeyrek salise evvel bu gezegende bile değildim. Yani olay gerçekleştiğinde ben başka bir gezegendeydim, bunun için de yaklaşık iki yüz altmış iki milyon şahidim var. Neyse, detaylar ile zaman kaybetmek istemem. Gezegeniniz büyük bir tehlike altında. Bana kulak vermezseniz, hepiniz yok olacaksınız!’’
“Vay deli oğlu deli. Bir de bizimle alay ediyor!’’ dedi Semih. Çenesine çıkardığı sert bir yumrukla adamı yere sermişti. “Gebertirim lan seni. Adam gibi anlat!’’
“Öfkenizi anlıyorum,’’ dedi adam hiçbir mimik göstermeden zahmetsizce yerden kalkarak.
’’Fakat, herhangi bir örgütten değilim, bahsi geçen eylemi ben gerçekleştirmedim ve sizi tekrar ikaz ediyorum. Beni dinlemezseniz, kısa bir süre içinde yok olacaksınız.’’
“Ulan!’’ dedi Semih. Gerçekten adamın son derece ciddi ve ikna edici bir şekilde saçmalaması, iyice sinirlerini bozmuştu. “Pekala, tane tane anlat. Kimsin sen?’’
“Bunları konuşacak vaktimiz yok. İsmim Ebbad, sizin için henüz erişilmemiş bir zaman diliminden geliyorum ve sizi ikaz ediyorum. Dünyanın tüm büyük liderleri ve stratejik öneme sahip kişileri, medeniyetin yeniden inşa edilmesini sağlayabilecek kadar becerikli tüm insanları toplayıp acilen Vordonisi Adası’na sığınmalısınız. Vordonisi Adası dışında dünya üzerindeki tüm bölgeler yok olacak. O 600 kişinin yaşadığı küçük kıyamet, tüm gezegene yayılacak…’’
“Vordonisi Adası neresi ya?’’
“1010 yılında Bizans’ta gerçekleşen büyük depremde batan bir ada. Geçmişte olduğu gibi, gelecekte de seçkin insanlara ev sahipliği yapacak bir mabed.’’
“Nasıl yani, Heybeli Ada gibi bir şey mi?’’
“Evet.’’
“Marmaray geçiyor mu?’’
“Dalga geçtiğinizi anlayabiliyorum.’’
“Hadi diyelim ki sana inandık ve Joe Biden’ı da ikna ettik. Elon Musk, Satoshi Nakamoto, Angelina Jolie falan yola çıktık. Batık bir adaya nasıl sığınmamızı bekliyorsun?’’
“Zaten sizi ikna edeceğim nokta da burası. Söyleyeceklerimin kayda geçmesi için kameraya karşı konuşacağım,’’ dedi adam. “Güvenlik kamerasına dönerek devam etti.
“Yarın tüm dünya farklı bir sabaha uyanacak. Nasa çarpıcı bir keşif açıklayacak; uzun zamandır komplo teorisi olarak görülen güneş sistemimizdeki gezegen Nibiru’nun (Kimileri “Marduk’’ da der) varlığını kabul edecek. Hatta fotoğraflarını bile yayınlayacak. Ayrıca Küçükyalı taraflarında bir sarsıntıya neden olacak şekilde aniden Vordonisi adası battığı yerden geri çıkacak. Bu şekilde İstanbul’un kayıp onuncu Adası ve güneş sisteminin kayıp onuncu gezegeni aniden ortaya çıkmış olacak. Nibiru insanlığın felaketi olacak; fakat insanlık tıpkı Nuh’un gemisi gibi Vordonisi Adası’na sığınırsa, orada muhafaza edilecek ve medeniyet sıfırdan, yeniden başlatılacak.’’
“Bizim güneş sistemimizde dokuz gezegen yok ki, her b*ku biliyorsun da Plüton’un cüce olduğu için gezegen statüsünden çıkartıldığını bilmiyor musun?’’
“İnsanların nasıl kategorize ettiği önemli değil, Plüton hâlâ bir gezegen, zaten 76 yıl sonra bir kararla yeniden gezegen statüsüne alınacak. Ayrıca insanlar olarak bu, cücelere yaptığınız ilk ya da son haksızlık değil.’’
“Hmm. Kim muhafaza edecek insanlığı peki?’’
“Marduklular, yani biz.’’
“Tamam.’’ dedi Semih.
Cebinden telefonunu çıkarıp birkaç numara çevirdi. Ardından telefonu Ebbad’a verdi.
“Cumhurbaşkanı’na anlat.’’
“Açmıyor.’’ dedi Ebbad bir süre bekledikten sonra.
“Açar açar bekle.’’
“Yine benimle dalga geçiyorsunuz.’’
“Hayır,’’ dedi Semih. Elleriyle Ebbad’ın yakasına asılıp burnunun ortasına sağlam bir kafa patlatarak “Sen bizimle dalga geçiyorsun…’’
* * *
“Amirim,’’ dedi Tümay heyecanla kapıdan içeriye dalarak. ’’Acilen gelmeniz lazım!’’
“Bir şey olmaz ya, ufak bir zelzeleydi sadece. Siz gidin toplanma noktasına, ben büroda kalacağım. İşim gücüm var.’’
“Konu o değil amirim, deprem mi oldu? Farkında bile değilim… Şu geçen gün aldığımız delinin anlattığı şeyler vardı ya…’’
“Eee?’’
“Bunu görmeniz lazım amirim..’’
Semih aniden yerinden fırlayıp Tümay’ı takip etti. Karakolun dar koridorlarında kısa ve tempolu bir yürüyüşten sonra, ofislerden birinde televizyon izlemeye koyuldular.
Sarışın moderatör konuğuna doğru dönerek “Evet Erhan Hocam’ dedi. “Yaklaşık 1010 yılında büyük depremlerden birinde battığı düşünülen Vordonisi Adası aniden ortaya çıktı. Marmara bölgesinde de ufak çaplı bir sarsıntıya sebep oldu ve şu anda tüm dünya bu konuyu konuşuyor. Biz de birazdan Ada’dan gelen görüntüleri paylaşıyor olacağız. Ada’nın o dönemde dünyanın çeşitli bölgelerinden sürgün edilen cadı, büyücü, simyacı ve şifacılara ev sahipliği yaptığı söyleniyor. Bu çok enteresan bir konu ve şimdiden onlarca felaket senaryosu ortaya atıldı bile. Ada hakkında siz uzman sayılırsınız, onlarca makale ve kitap yayınladınız. Konu hakkında görüşlerinizi bizimle paylaşır mısınız?’’
“Tabii ki.’’ dedi Erhan Hoca. “Öncelikle beni buraya davet ettiğiniz için müteşekkirim efendim. Çok güzel özetlediniz. Vordonisi Adası gerçekten de bahsettiğiniz gibi, geçmişte bir büyü ve simya merkeziydi. Adada uzun yıllar boyunca meşum vakalar yaşandı. Sırf bu konuya girizgah için bile apayrı bir program yapmak lazım gelir. Ben bu konuda sabaha kadar konuşabilirim! Fakat öncelikle birkaç malumat vermek isterim müsaadenizle.’’
“Lütfen! Buyurun Erhan Bey.’’
“Öncelikle Vordonisi’nin yaklaşık bin yıl sonra yeniden, aniden ortaya çıkması, tabii ki herkes gibi beni de fevkalade heyecanlandırdı. Ayrıca, şunu da gözden kaçırmamak gerekir ki; yaklaşık sekiz saat kadar önce NASA bir açıklama yaptı. Amatör bir astronom tarafından kendi güneş sistemimizde, çok önemli bir keşif yapıldı. Komplo teorisyenlerine adeta çifte mutluluk yaşatacak bir şekilde, yıllardır varlığı tartışılan kayıp gezegen Nibiru, yani Marduk da Vordonisi adası ile neredeyse eş zamanlı olarak ortaya çıktı. Bilim dünyasını epey sarsan bir durum oldu bu. Çünkü evren çapında düşünüldüğünde Nibiru gezegeni burnumuzun dibinde sayılır! Gözünü öte gezegenlere, başka galaksilerde yaşam aramaya dikmiş astronomi camiası, milyarlarca dolarlık teleskoplarıyla burunlarının ucundaki gezegeni daha görememiş olamaz! Muhakkak ki bu gezegen aniden var olmadı, oradaydı ve fakat biz onu göremiyorduk.
Bence Vordonisi ve Marduk’un bu ani ortaya çıkışları, birbiri ile ilişkili, azami ehemmiyetli, ve de tehlikeli bir mesele… Gezegenimiz için bir felaket habercisi olab…’’
İki polis, dönüp birbirlerine baktılar.
“Tümay,’’ dedi Semih keskin ve kararlı bakışlarıyla “O herifi bana getir, hemen!’’
* * *
“Her şeyi baştan anlat!’’ dedi Başkan.
Yaklaşık on ki dakika boyunca zaman zaman araya girip sorular sorarak dinlemiş ve her şeyi öğrenmişti.
Başkan bir üstünü, o da bir üstünü ve bir üstünü arayarak durumu iletti.
Aklım selim bir üst, bir üstünü aramak yerine, doğrudan cumhurbaşkanına ulaşmaya karar verinceye dek bu durum epey devam etmişti.
Yaklaşık yirmi iki saat içinde tüm devlet liderleri konu hakkında birbirlerine telefon etmeye başlamıştı.
Ardından günlerce süren müzakereler sonucunda Ebbad, tüm liderlerin huzurunda onlara gerçekleri anlatmıştı. Seksen yedi gün on saat yirmi sekiz saniye sonra o vadedilen söz başlarına gelecekti. İnsanların acilen bir karar verip hazırlıklara başlaması gerekiyordu.
Gezegen çapında çoğunlukla karar verilmişti ve Vordonisi Adası’na götürülecek kişilerin listesi hazırlanmıştı.
Durum çok titizlikle halktan gizlenmesine rağmen yine de birkaç haber sızmıştı. Durum hakkında eylemlere ve protestolara başlayan küçük bir grup, terör örgütü ilan edilmiş, medya ve kolluk kuvvetleri yoluyla kısa sürede alt edilmiş, dünya çapında bir kaos çıkması engellenmişti.
Vordonisi’ye gidecekler listesi yapılırken adanın kapasitesi göz önüne alınarak, titizlikle insan seçimi yapılmıştı.
Neticede medeniyeti yeniden inşa edebilecek kadar zeki, sağlıklı ve güçlü insanlara önem verilmişti fakat durumu ilk öğrenen ve haber veren iki kişi olarak Semih ve Tümay’a da Vordonisi’ye yerleşebilme hakkı tanınmıştı.
Tümay ve Semih adaya son gidenlerden olacaktı. Ebbad erkenden yerleşmeleri konusunda çok ısrarcı olmuştu fakat Tümay ve Semih ‘Aile ve arkadaşlarımızla son ana kadar birlikte olmak istiyoruz.’’ demişti
Tümay’ın tüm ısrarlarına rağmen Semih son anda karar değiştirmişti.
Sevdiklerimi ölüme terk ederek yaşamaya çalışmak bana göre değil demiş ve tekneye binmemişti.
Güzel adam diye geçirdi içinden Tümay. Tanıdığı en iyi, en dürüst insandı Semih. Peygamber gibi adam.
Nihayet o an gelip çattığında Vordonisi’dekiler, dünyanın geri kalanının ölümünü izlemek için bir meydanda toplanmıştı.
Tümay telefonunu çıkarıp Semih’i aradı.
“Nasılsınız amirim?’’
“Ağlıyor musun sen?’’
“Hayır,’’ dedi Tümay yutkunarak.
“Hâlâ yalan söylemeyi beceremiyorsun!’’ dedi Semih gülümseyerek.
“Amirim, hakkınızı helal edin.’’
“Helal olsun.’’ Dedi Semih gözleri dolarak. “Sen de helal et.’’
“Sizi çok özleyec.’’
Büyük bir gürültü koptu ve Tümay saliseler içinde buharlaşıp yok olurken telefonu yere düştü.
“Tümay, iyi misin? Tümay alo, Alo!’’
Semih depremi hisseder hissetmez mutfak masasının altına girdi.
Bir süre daha Tümay’a seslenerek cevap bekledi fakat alamadı. Aramayı sonlandırmadan internette haberleri gezmeye başladı fakat henüz hiçbir haber yoktu. Zaten olay çok gizli tutuluyordu, ne bulmayı bekliyordu ki. Vordonsi’de Tümay’a her ne halt olduysa öğrenebileceği kimse yoktu.
Tekrar Tümay’a seslendi fakat uzun bir süre mutlak sessizliği dinlemek zorunda kaldı.
Sonunda karşıdan bir takım sesler ulaştı fakat Tümay’a ait değildi. Arı vızıltısını andıran bir sesle, konuşuyordu karşıdaki, fakat söylediği hiçbir kelimeyi anlamıyordu. Daha önce hiç duymadığı bir lisandı bu.
Bir süre sonra kelimeler ve sesler tanıdığı insanlara aitti. Ada’ya yerleşen insanlara ait seslerdi bunlar. Ölmemişler miydi yoksa? Dinlemeye devam etti.
“Tüm avatarlar! Beni dinleyin dedi çok tanıdık bir ses. Kim olduğunu çıkartamamıştı Semih fakat çok önemli bir şahıstı, bunu biliyordu. Aksanlı fakat ağdalı bir İngilizce konuşuyordu. “Şimdi hepiniz görev yerlerinize gidin! Unutmayın, insanlar hariç herhangi bir organik canlının küçücük bir atom altı parçacığına dahi zarar gelmesini istemiyorum. Tüm yapılar, ağaçlar ve hayvanlar sağlam kalacak. Sadece insanları hedef alarak Nükleer Kıyamet’i kullanın. Silahınızın kapasitesi ve menzili belli, titiz davranın. Çalıştırdığınızda hayatta kalacak ve sizi fark edecek kimse olmasın! Sabırlı bir şekilde bu işi bitireceğiz. Bu gezegen, geçmişte olduğu gibi, yine bizim olacak!’’
Bir süre etrafına bakındıktan sonra Ebbad’ı yanına çağırdı.
“Mesih nerede?’’
“O, adaya gelmemiş efendim,’’ dedi Ebbad başını eğerek. “Son anda tekneye binmeyi reddetmiş.’’
“Salak herifler! İlk önce adaya girmesi gereken oydu zaten! Kahin’in ne söylediğini unuttunuz mu? Tüm olasılıklar, en tehlikeli düşman olarak onu gösteriyor! O herifi hemen yok etmezseniz burada kalamayız!’’
“Özür dilerim efendim…’’ dedi Ebbad.
“Kimdi bunun adaya yerleşen arkadaşı?’’
“Tümay isminde bir insan.’’
“Hemen onun avatarına bürün ve gidip Mesih’i yok et!’’
“Emredersiniz efendim.’’
Semih dehşet içinde masanın altından çıkıp silahının bulunduğu odaya gitti. Tabanca, fener ve bir grup eşya toplayıp garaja indi.
Birkaç dakika içinde tüm kamp malzemelerini de hazırlamış ve bagaja yerleştirmişti.
Telefonunu çıkarıp birini aradı.
“Acilen hazırlanın Mehdi’’ dedi. “Güvenebileceğimiz herkesi ara ve bizim büroya topla!’’
“Bir şey mi oldu amirim?’’
“Evet. Toplayabildiğiniz kadar silah toplayın, her şeyi alın ve beni bekleyin. Arabalar da hazır bulunsun. Hemen yola çıkacağız!’’
“Nereye gideceğiz?’’
“Gezegeni kurtarmaya!’’
- 1010 Vordonisi – 2024 Nibiru - 1 Temmuz 2024
- 610 Nur Dağı – Hira Mağarası - 23 Mayıs 2024
- 1833 Trnovo - 1 Şubat 2024
Tanıdık bir kıyamet bileşkesi. Sonuna kadar okutturdu kendisini. Ayrıca Ebbad da tanıdık geldi okur okumaz. Hoş bir hikayeydi.
Teşekkürler Pardus Burası zaten çok kaliteli bir okur kitlesine sahip, sizin gibi leb demeden Crispr Cas9 teknolojisini kavrayan bir gruba gereksiz detay vererek sıkmamak lazım. Keyif aldıysanız ne mutlu bana.
Eğlenceli anlatım dilini sevdim. Yanımda kitabı varken Erhan Altunay la karşılaşmak güldürdü. Öykü de sonuna kadar okuttu kendini. Daha vurucu bir son istedim sanki:) Bir tek gözüme batan “bırak masal okumayı” oldu. Kaleminize sağlık.
Teşekkür ederim Dilay Hanım. Masal okumak kısmı şüphelinin anlattığı hikayenin sert fantazi içermesinden ötürü karakterin doğal bir reaksiyonu aslında, masala bir hakaret etmedi Semih Başkomiser Erhan Altunay’ı kolay kolay kimse fark etmezdi tebrik ediyorum. Final için de aslında ben aradan epey de zaman geçmesine rağmen yine de değiştirmeyi düşünmedim, keşke şöyle yazsaydım demedim. Final konusunda bence siz fazla dikkatli bir okuyucu olduğunuz için tahmin etmiş olabilirsiniz ya da en azından beklentiniz farklı oluşmuş olabilir. Fakat Semih’in isminde saklanan mesih anagramını ilk bakışta çoğu insanın fark ettiğini düşünmüyorum, bence bu anagramı 'Uzaylı Komutan’n ağzından duyunca anladığımız kısım ve finalde Semih’in/Mesih’in savaşmak için ekibini toplaması ve aradığı kişinin isminin Mehdi olması, Semavi dinlerde Mehdi’ni, Mesih’e yardım edeceği konusu… ve savaşacakları kişinin Ebbad=Dabbe olması, bence iyi göndermeler içeren keyifli ve vurucu bir sondu. En azından bana yazarken çok parlak bir fikir gibi gelmişti…
Elinize sağlık. Polis tepkilerin sinir bozucu gerçekliği rahatsız etti beni(eleştirim size değil, düzene :)) .
Sonunda daha çok detay görmeyi isterdim. Belki başlar biraz kısaltılıp, sonu detaylanabilirdi. Şimdi bir devam hikayesi borçlusunuz.
İyi öyküler.