Öykü

16

“Bu gece de burada olduğunuz için teşekkürler. Sıradaki parçamız bir nevi ‘mash-up’ olacak, Theolonius Monk’un ‘Round Midnight standardına kendimizden bir şeyler kattık. Umarım beğenirsiniz.”

Piyanist, enstrümanının tuşlarına hafifçe dokunarak parçanın ilk notalarını duyurdu. Kadının keyfi tam yerine gelecek gibi olmuştu ki, biraz önce anonsu yapan klarnetçi gereğinden tiz ve hırçın notalarla güzelim bestenin içine etmeye başladı.

Kısacası, her şey adamın beklediği gibi gelişiyordu.

Kadın, yüzünde hafif bir irkilme ve tiksinti ifadesiyle yüzünü sahneden masaya çevirdi. Önünde duran, dibinde yarım parmaktan biraz daha az şarap kalmış kadehi havada şöylece bir çevirdikten sonra yerine bıraktı, kısa bir süre sol elinin işaret parmağındaki bir şeytantırnağıyla oynadı ve en nihayetinde dayanamayarak adamın masanın üzerinde duran kül rengi elinin üzerine elini yatırdı.

“Benden neden kaçıyorsun?”

Bu sefer irkilen ve tiksinen adam oldu. Bir an elini hızla geri çekmek ister gibi bir hamle yapacak gibi olduysa da, sonradan boştaki elini kadının elinin üzerine koymaya karar verdi.

“Senden kaçtığım falan yok, sadece, şu anda gerçekten garip ve rahatsız edici bir durumla karşı karşıyayım.”

“O zaman anlatsana bana! Biz bunun için birlikte değil miyiz, beş yıl önce bunun için söz vermedik mi birbirimize? İyi günde, kötü günde?”

Adam, kadının parmağındaki soğuk metal halkayı okşuyordu. Tekrar düşüncelere dalmış gibi görünse de, her şeyi açıklığa kavuşturacağı anın gelip gelmediğini görmek için saatinin dakika kolunu izliyordu aslında.

Kadın hiddetle elini adamın avucundan kurtarıp yüzüğünü parmağından çekti ve masaya çarptı. Çarpışma anı sahnedeki davulcunun zillere yüklendiği bir ana denk geldiği için adam herhangi bir tepki göstermedi. Her şey halen olması gerektiği gibiydi. Kadın adamın burnuna doğru yanaştı. Nefesinin keskin menekşe ve şarap kokusu, kullandığı şampuanın tatlı aroması ve çimen yeşili gözlerinin sert bakışları adamın başını biraz döndürdü.

“Üç haftadır eve geldiğin yok, şehrin bilmem neresindeki bilmem ne otelde ne boklar yediğinin de farkında olmamaya çalışıyorum, ama yetti artık. Adı ne?”

Adam kendine engel olamayarak gülümsedi.

“Ah kadınlar. Neden hep aynı şeyi düşünürsünüz ki?”

Saatinin dakika kolunu tekrar kontrol ederek daha alçak bir sesle ekledi: “Neden hep aynı şeyi düşünüyorsun ki?”

Orkestra şarkıyı bitiriyordu. Vakit gelmişti.

Adam kadının elini kesin bir biçimde yakaladı ve kendine doğru çekti. Kadın sandalyesinden sendeleyerek ve adama ne yaptığını sorarcasına mırıldanarak kalktı, fakat onun göğsünü hissedince ağzı mırıldanmasını yarıda keserek yarı açık kaldı.

Adamın göğsü düzdü. Bir göğüs kafesi ya da ortalama düzeyde gelişmiş bir kas kütlesini sezdirecek herhangi bir çıkıntı ya da şişlik yoktu, tamamen, bir duvar ustasını ağlatacak kadar hatasız ve imkânsız bir biçimde dümdüzdü.

Kadın ağzını kapattı ve tekrar açtı. Nefes almakta güçlük çekiyordu.

“Ne?.. Nasıl?..”

“Aynı şeyi ben de üç haftadır kendime soruyorum, ama şu aralar daha başka bir soru peyda oldu zihnimde: Ne için?”

Birkaç saniye boyunca tam bir sessizlik içinde durdular. Etraflarındaki insan kalabalığı, hatta sahnedeki orkestra bile susmuştu. Adam hızlanması gerektiğini fark etti.

“Beni takip et.”

Hızla masadan kalkıp kapıya doğru yöneldiler. Barmen para ödememiş olmaları konusuna hiçbir yorum getirmedi. Dışarı çıktıklarında adam kadının elini tutarak onu apartmanın arkasındaki boşluğa götürdü. Bu sefer pencereler yoktu. Adam gömleğinin düğmelerini bir bir çözerken anlattı.

“Senin stüdyoya erken gittiğin sabahlardan birinde, yatakta tek başıma uyandım, ve bu şeyi göğsüme perçinlenmiş halde buldum.”

“Bir…kapı mı?”

“Bir kapı.”

Adamın göğüsleri ve karnının olması gereken yerde, açık kahverengi odundan, bir kenarında açılması için bir parmak genişliğinde bir oyuk ve diğerinde iki menteşe bulunan bir kapı vardı.

“En başta halen rüyada falan olduğumu sandım tabii ki, ancak birkaç çimdik, birkaç okkalı tokat ve kapının yüzeyine vurduğum birkaç parmak boğumu darbesinden sonra uyanık olduğumu anladım. Ondan sonra da panikle bağırarak banyoya kilitledim kendimi. Kapıyı açmaya karar vermemse bundan çok daha uzun sürdü.”

Kadın oyuğa parmağını uzattı.

“İçinde ne var ki?”

Adam bir adım geriye çekildi. Saatini tekrar kontrol etti.

“Henüz değil. Ve içinde ne olduğunu ben de bilmiyorum, ama neye yol açtığını kavramaya başladım sanırım. Kapıyı ilk açtığımda, yani banyoda altı saat geçirdikten sonra, kendimi bugün, burada, en sevdiğimiz barda, karşında otururken buldum. Bunu tabii ki hatırlamıyorsun, çünkü bu senin için bir kez olan bir şey. Benim içinse on altıncı defa. Ve hep aynı yer, aynı gün, aynı saat. Fakat her seferinde bir şeyler değişiyor. Daha doğrusu eksiliyor.”

Kadın adamın önünde diz çökmüş, kapıyı inceliyordu. Birkaç kez vurdu, biraz okşadı, bir süre de kulağını dayayıp dinledi.

“Sana dokunduğumu hissediyor musun?”

“Hayır, kapının olduğu yerde hiçbir şey hissetmiyorum.”

“Peki ne işe yarıyor o zaman bu koduğumun tahta parçası?”

“İşte ben de onu çözmeye uğraşıyorum ya. Ama aklımda hiçbir şey yok.”

Kadın pes edip istinat duvarının dibine çöktü. Adam da gömleğini üstünkörü bir biçimde topladıktan sonra dikkatle, sırtını bükemeden onun yanına oturdu. Kadın birden yarım bir gülümsemeyle adama döndü, gözlerinde hafif bir acıma ifadesi vardı.

“Her zaman hayatında olağandışı bir şeylerin gerçekleşmesini isterdin ya, buyur işte. Mümkün olabilecek en tırt mucizeyi taşıyorsun bedeninde. Ve daha ne için olduğunu bile bulamamışsın.”

Adam da gülümsedi. Yine becerememişti. Elini kapının oyuğuna attı ve kapıyı açtı. Etrafındaki her şey bir girdaba kapılıp yok olurken kadının şaşkın bir ifadeyle donup kalmış, uzayıp kıvrılan yüzünü ve gökyüzünün alev kızılıyla parlamasını seçebildi.

Birkaç saniye sonra tekrar masadaydılar. Adam, kadın şarabını her tür görgü kuralına zıt bir biçimde kafasına dikerken etrafa hızlıca bir göz attı. Sahnede orkestra yoktu.

“Eh, bu sefer güzel başladık.” diye düşündü.


Tunahan Akar | Dúrgonath

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *