Öykü

Bakış

İkimiz de aynı noktaya bakıyorduk. Ben senin korkudan titreyen gözlerine, sen benim kaçmaman için yalvaran gözlerime.

İkimiz de biliyorduk gitmeme fırsat vermeden koşarak kaçacağını. Ve her zamanki, son çığlık kulağımda yankılanırken, kaçan senin ardından bakıyorum. Kaçarken ardınıza bakmıyorsunuz hiç, yüzümü tekrar görüp korkunuzu daha da çoğaltmak istemiyorsunuz galiba.

Merak etmeyin gitmenin de kalmanın da zor olmadığını en zorunun geri dönmek olduğunu biliyorum. Bunu bana siz öğrettiniz. Bu aralar çok çığlık sesi duyuyorum, sanırım bu insanların kendilerine has selam verme şekli. Herkesin selamı kalbin de duyduğu korkuya göre değişiyor. Bazıları selam veremeden bayılıp kalabiliyor. Bazılarınınsa dili tutuluyor. Geldiklerin de ne görmeyi bekliyorlar bilmiyorum ama beklentiyi karşılayamadığım bariz.

Bulmayı beklediklerinden ziyade almayı bekledikleri varmış. Kasaba da ilan etmişler hem de ödüllü bir ilan. Ormana girip benim koca ayaklarımı kesip getirene ödül vaat etmişler. Eminim çok düşünmüşlerdir, bir koca ayaktan neyini alırsak zafer kazanabiliriz diye. Bunu duyduğum da hiç korku hissetmedim, aksine yalnız hayatıma renk katıyordu. Her gün başka insanlar görebildiğime çok seviniyorum. Tabi onlar benimle aynı fikir de değiller. Adım koca ayak olunca sadece ayaklarımın büyük, bedenimin küçük olduğunu düşünüyorlar. Karşıların da bir dev görünce, kendilerini kaybediyorlar. Her kaçan arkasın da bir eşyasını bırakıyor, pek sevimli eşyalar olmasalar da saklıyorum hepsini. Mağaramın duvarlarına asıyorum. Hepsine isim verdim, arada konuşuyorum onlarla. Deli değilim, sadece konuşmayı unutmak istemiyorum. En son gülmeyi unuttum, daha önce hiç gülmemişim gibi kayboldu gitti dudağımın kenarından. Sırayla uğurluyorum bana ait olanları. Yaşadığım bu mağara gibi taşa dönüşmekten korkuyorum.

Duvarda ki eşyalarla koyu bir sohbete dalmıştım yine, mağara da sesimin yankılanması bile hoşuma gidiyor. Kendimi daha kalabalık hissediyorum. Ama bu sefer yankılanan ses daha farklı geliyordu içinde daha önce hiç duymadığım tiz bir ses vardı. Kendimden şüphelendim sessizce beklemeye başladım. Acaba artık hayali sesler mi duymaya başladım, yoksa eşyalar mı konuşuyordu. Yıllardır beklediğim mucize belki de gerçekleşiyordu.

Tekrar konuşmaya başladım, o ses yine vardı hem de daha güçlü çıkıyordu. Şaşkınlıktan aklıma etrafa bakınmak bile gelmedi. Normal de korkuyla tanışmayan ben, etrafıma baktıkça korkuyla tanışıyordum. Kalbim yerinden memnun değilmiş de oradan çıkmak istiyormuş gibi atıyordu. Arkamda bir nefesin olduğunu hissettim yavaş bir şekilde döndüm o tarafa doğru.

Evet, tanıdık gelmişti o an

Onu gördüğüm an da, gözlerimiz birbirine odaklandı. Ama herkesten, her şeyden farklı bakıyordu. Gülen gözlerle ilk tanışmamdı bu. Olduğum yerde kalakaldım, kaçmasını bekliyordum. Ama o sadece gülümsüyordu.

-Merhaba dostum, şaşkınlığını görebiliyorum. Ama ben diğerleri gibi değilim. Arkamı dönüp kaçmayacağım merak etme.

Anlam veremiyorum, bu neyin cesareti onu burada kaçmadan tutan ne olabilir ki?

Merak mı?

Ödül mü?

Yoksa insancıl duygular mı?

Kafamda ki sorular bitmiyor. Her an tetikte hissediyorum kendimi. Yıllardır ayaklarımı ödül için almaya gelen insanlardan bu gözleri gülen adamın farkı neydi?

-Aklından geçenleri bana sorsan belki bu kadar düşünmezsin. Senden korkmuyorum aksine duygularım daha olumlu sana. Önce şu konu da bir anlaşalım, buraya ödül için gelmedim. Yıllardır süren bu ödül saçmalığından, senden korkan insanlardan seni ve bütün kasabayı kurtarmak için geldim. İnsanlara asıl seni göstermek istiyorum. Bir aile olabileceğimizi sana kanıtlamak istiyorum.

Sanki karşımda durmuş bana masal anlatıyordu. Her şey bu kadar kolay mı? Yıllardır bana canavar gözüyle bakan insanlar benimle aile mi olacaklar? O konuştukça ben susuyordum gerçi beni önemseyip ikna etmeye çalışması hoşuma gidiyordu.

-bak dostum, benimle gel bu yalnızlıktan daha kötü ne olabilir ki? Şimdi gidiyorum ardıma bakarak uzaklaşacağım eğer gelmek istersen beni takip et olur mu?

Bu adamın sözleri sihir gibi sanki kapıldığımı hissediyorum ona. Birine güvenmeyeli yıllar oldu. Güven duygusu beni çağırıyordu sanki.

Dediği gibi ardına bakarak yürüme başladı, ayaklarım benden bağımsızmışçasına onun ayaklarını takip ediyordu. Her adım da unuttuğum gülümseme dudağımın kenarından geri geliyordu sanki. Yürüdükçe zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan kasabanın girişinde buldum kendimi. Bütün kasabalılar meydan da toplanmış bana doğru bakıyorlardı. Onlar bana baktıkça kulağımda çığlık sesleri yankılanıyordu. Ama o arkasına dönüp gülümsediğin de sesler kesiliyordu.

-Dostum, korkma onlar senin ailen artık bak hiçbiri kaçmıyor, sana gülümseyerek bakıyorlar.

Gerçekten de öyleydi hepsinin yüzünde sevgi dolu bir ifade vardı. Acaba bu bir rüyamıydı?

Beni bahçeli bir eve getirdi. Bahçeye benim için bir kulübe yapmıştı. Çiçeklerle doluydu her bir tarafı. Çok yanlış düşünmüşüm onlarla ilgili kendimden utanıyorum gerçekten. Kapıdan içeri girdik türlü yiyecek içeceklerle donatılmış bir masa vardı. Hayatımda bu kadar yemeği bir arada görmemiştim. Şaşkınlıktan ağzımdan tek kelime çıkmıyordu

-Otur dostum, gün senin günün bugün beraber çok eğleneceğiz ömrün boyunca unutamayacaksın bugünü.

O ne dese inanırdım zaten o an. Zayıf yerimden yakalamıştı beni, sevgiye olan açlığımdan.

Minnet borçluydum ona. Beraber yemek yedik, güldük eğlendik. Bana hayatını anlattı adının martin olduğunu hep yalnız yaşadığını o yüzden beni çok iyi anladığını söyledi. Yemekleri yedikçe üstüme garip bir ağırlık çöktü uyuyakalmışım.

Sabah gözüme vuran güneş ışığıyla uyandım. Burnumda paslı demir kokusu vardı. Üşüyordum. Zar zor gözlerimi açtım. Bir kafesin içindeydim ne olduğunu anlayamıyordum. Etrafta kimse yoktu, gözlerim martini arıyordu. Ona da bir şey mi yaptılar diye düşünüyordum o olsaydı, kimse beni buraya koyamazdı, o korurdu beni.

Uzaktan elinde telefonla martini gördüm. Her zaman ki gibi bana bakarak gülümsüyordu. Ona el sallıyordum ama o sadece gülüyordu. Yanıma yaklaştı telefondaki adama;

-Gösteriye yarın başlıyoruz sen afişleri hazırla dostum. Evet, koca ayak sirkimize dâhil oldu kocaman harflerle yaz bunu. Çok para kazanacağız.

O an yalnızlığın yalancı bir gülümsemeye, yalan bir duyguya kanmaktan daha iyi olduğunun farkına geç de olsa varmıştım.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Güzel bir öykü ama okurken sanki istediğinizden de kısa zamanda yazmak zorunda kaldığınıza dair bir hava aldım. Ama atmosfer iyi, YETİ karakteri de olabildiğince derin.

  2. Avatar for iknur iknur says:

    Merhabalar
    Okudugunuz ve güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Evet maalesef sona doğru aceleye geldi son güne kaldım farketmişsiniz :slight_smile:

  3. Merhabalar.

    Anlatım güzeldi, öykü güzeldi, diyaloglar güzeldi, bazı kısımlar birazcık hızlı geçilmişti ama o da çok sorun değildi. Haricen bağlaçlar ve hal eklerine göz atmalısınız sanırım, çok fazla hata vardı ve akıcılığa ket vuruyordu.

    Ellerinize sağlık, gelecek seçkilerde de görüşebilme umuduyla.

  4. Avatar for SJack SJack says:

    Hani bir baba/anne oğlundan çok pişmiş bir pide ekmeği ister sonra önüne az pişmiş bir pide konulur ya. Sizin öykünüz de buna benzer olmuş. Keşke son güne bırakmasaydınız. Olsun yine de güzel bir anlatım vardı. Kaleminize sağlık.

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for SJack Avatar for miracsaral Avatar for iknur Avatar for Osman_Eliuz

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *