NOT: Bu öykü 82. Sayı’da yer alan DALGACI ORHAN öyküsüyle bağlantılıdır. Devamlılık teşkil etmesi açısından öncelikle bu öyküyü okumanız daha iyi olacaktır.
Orhan, beni size anlatmıştır. Çoğunuz da benim bir kadın olduğumu zanneder ya da öyle bilir. Kendimi anlatmaya da galiba buradan başlamalıyım. Ben ne kadınım ne de örümcekler gibi ağlar örüp dururum. Aksine kaldığım daire de örümceğin teki gelip de ağ örmeye başladı mı hemen temizlerim. Temizliğime düşkünümdür, yaprak sarmasını pek bir severim. Ayran’a biterim, çikolatayaysa tutkunumdur. Evrenin yönetim dairesinde benim işim epey de zordur, bütün gün kırmızı renkli daktilomun başımdan kalkmadan sürekli insanların hayatlarını yazıp duruyorum. Bazı günler yazmak zor geliyor, bazı günler haddinden çok yazma sevdalısı oluyorum. Yine de bir şekilde bütün hayatları yetiştiriyorum. Bu zamana kadar atladığım hayat ya da eksik yazdığım hayat olmamıştır. Çoğu zaman da yazacak özgün şeyler bulmak da zorlanıyorum. Öyle ya, her gün yazınca insan bir süre sonra özgünlüğünü yitiriyor ve kendini tekrar ediyor. Bu yüzdendir ki içinizden bazılarının hayatları hep birbirine benzer. Bu yüzdendir ki hepiniz aynı dertlerle uğraşırsınız. Aslında hepsi başta bana çok orijinal fikirler gibi gelmişlerdi ama her insan da kullanınca o da yitti gitti.
Dünya kurulalı beridir buradayım. Arada bir kahve, çay ve yemek molası veriyorum. Bazen de çikolata almak için daktilonun başından kalkıyorum. Sabah 9, akşam 5 arasında çalışıyorum. Kalan vakit de ise yetiştiremediğim zamanlar çok olduğundan mesaiye kalıp hayat yazmaya devam ediyorum. Çoğu zaman bu yüzden akşamları 9’da çıktığım oluyor. Diğerleriyle birlikte, burada, dairemde kalıyorum. Gökyüzü dairemin penceresinden bazen Dünya’ya bakıyorum. Her karışında ayak izleriniz, her yerinde sizin gürültünüz var. Birkaç saniyeliğine kalabalığınıza dalıp “Bunlar bu kalabalıkta nasıl yaşıyorlar?” diye düşündükten sonra yine işime dönüyorum. Bazen can sıkıntısında farklı hayatlar yazdığım da oluyor. Bir keresinde ikinci kişi olmayı kaldıramadığından sürekli birinci kişi olmaya çalışan, egoist birini yazmıştım, sonra zamanının çok ötesinde yaşayan insanlar yazdım. Bir tanesi gemilerin denizde yüzdüğünü bilmez gibi toprak üstünde yerlerini değiştirdi, bir başkası 5000 kitabı ufacık yaşamına sığdırarak okudu. Ötekisi güçten vazgeçmemek uğruna 21 sene bir ülkeyi tek başına yönetti. Başkası satmam dediği düşüncelerini sattı.
Dehayı da ben yazdım, aptalı da. Katili de ben yazdım, kurbanı da. Savaşları, barışı, kahramanları, soytarıları, dönekleri, mertleri, kötüleri, iyileri, diktatörleri, demokratları hepsini, evet hepsini de, ben yazdım. İnsanlar da daima beni suçladılar. “Kahpe Kader!” dediler beni kadın zannederek. Daha kibar olanları “Kısmet değilmiş” dedi. Bazıları da aslında hiç var olmamış birinden sandı başına gelenleri. “Ne talihmiş be!” dedi. Konuyla alakasızlarsa kızlarına adımı verdiler. Hayır, hayır sakın bunu benim yazdığımı sanmayın. Adımı kızlarınıza verip vermemeyi tamamen iradenize bıraktım ama ben erkeklere verilmesini isterdim. Neticede Kader bir kadın adı değildi ama ziyanı yok, siz bunu bilmiyordunuz ki. Her gün yazdığımı söylemiştim, yazı işi bitince yani akşam 9 olunca bazen daire’den çıkıp dışarıya bakarım. Dünya’ya. Güneş hanım da öyle yapar. Böyle zamanlarda bazen Orhan bize çay getirir, beraber oturup Dünya’nın bir tarafında havanın kararırken öte yanında aydınlanmasını seyrederiz. O vakit hissederim ki yazdıklarım da bu duruma benzer. Bazılarını aydınlık bir anlatım gibi oldukça günlük güneşlik bir yaşam olarak yazarım. Bazıları da sürekli gece gibi kapkaranlık, güneşin vurmadığı bir yaşamı yaşar.
Aslında bu işin de kuralları var. Kayra Han beni buraya bırakırken işin kurallarını söylemişti. Öyle kafama göre yazamıyorum, mesela yaşadığı coğrafyanın şartlarını bileceğim. Kalkıp da Ortadoğu’da bir dâhinin ya da insan hakları eylemcisi’nin hayatını yazmak sadece o insan için bir cehennem yaratmak olur çünkü tüm yaşamını içindeki bu cevheri işlemek için çırpınarak geçirecektir ama etrafında ona yardımcı olacak bir şey bulamayınca yok olacaktır. Bazen bu hataya düştüğüm oluyor. Genellikle siz onları internet dediğiniz garip bilgi ağında yer alan “Dünyanın en zeki insanı olarak gösteriliyorken hayatı nasıl son buldu?” türünden başlıklara sahip yazılar da görüyorsunuz. Arada hatalarım olmasına ve bazen Kayra Han’dan azar işitmeme neden olsa da işimi seviyorum. Yazmak için doğmuşum ya da Kayra Han beni öyle yaratmış. Orhan’ı seviyorum ki beni ve gökyüzü dairesinin diğer sakinlerini sizlerle ilk kez tanıştıran oydu. Dünya beyefendiyi de seviyorum. Sanki bazen bana üstünde yaşayan insanları soktuğum kötü durumlar için, üstündeki savaşlar, yıkımlar için sitem ediyormuş gibi geliyor. Sonra bir de bakıyorum ki yine arkadaş olmuşuz. Yine Güneş Hanım, ben, Orhan, Dünya karşılıklı oturup çaylarımızı yudumluyoruz.
Ben de sözlerimi bitirirken Orhan’ın ricasını tekrarlayayım: Doğa Hanım’a iyi davranın. Arada sizi bu konu da uyarmak için yine birkaç buzul kopması yazacağım, merak etmeyin.
- Sencer Tigin Destanı 3 - 1 Mayıs 2023
- Chris Hemsworth’e Tapıyoruz - 1 Kasım 2022
- Sultan Mustafa Hân’ın Hayat Ameleliği Meselesi - 1 Eylül 2022
- Ayı Postuna Büründüm Ayı Diye Göründüm - 1 Ağustos 2022
- Sencer Tigin Destanı - 1 Temmuz 2022
Merhaba
İlk öyküyü okuyup bu öyküye geçtim sonra. Aradaki bağlantı çok hoş olmuş. Kader konusu çok samimi işlenmiş. Masalsı tat öyküyü daha ilgi çekici kılmış. Bir çırpıda bitti, biraz daha uzun olabilirdi sanırım. Arada verilen mesajlar da yerli yerinde olmuş. Diğer seçkilerde görüşmek üzere.
Merhaba Duygu,
Aslında hikayeleri birleştirip bir çocuk kitabı dosyası oluşturmak istiyorum. En azından 30 sayfalık bir dosya olsa, resimlemeleriyle 50-60 olur dedim. Zaten bir sonraki ay da Güneş Hanım olacak. Arada verilen mesajların çok göze batabileceğini düşünmüştüm, öyle olmaması sevindirdi. Genel olarak seçkilerde varım
Hikayeme vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.
Çok güzel bir fikir, bittiğinde görmek isterdim. Kolay gelsin.