Öykü

Mavi Pembe

Yıkıkkemer, bir dağ doruğudur aslında. Gecekonduların birbirine yaslandığı. Kışın ağır bir zift ve soba dumanı genzinizi yakar. Yürüyemezsiniz. Bıçkın delikanlılar gece çöktüğünde sokak lambaları altına toplanır; şakalaşır, olanı biteni anlatır. Benimse anlatacak pek bir şeyim yoktur. Annemin yalvarmasıyla kasap çıraklığına başlamam o günlere rastlar.

Belime beyaz bir önlük bağlayıp, elime satır verdiler. Ölü hayvan gözlerine hiç alışamadım. Size yemin ederim öldürüleceklerini anlıyorlar, yalvarır gibi meliyorlardı. Bir vuruşta kuzunun bacağını ayırmam iki ayımı aldı.

Yıkıkkemer çarşı girişinde, kasabın maviye boyalı duvarını iki kök sarmaşık şenlendirir. Sonbaharda kırmızıya dönen sarmaşık yaprakları kasabın vitrinindeki kuzu gözlerini  örterdi. Sabah sisini yararak işe gitmeyi seviyordum.  Kasap hımbıl herifin tekiydi. Oturduğu köşeden kalkmazdı; gözü yaptığım işte, terazinin gramındaydı. Cebim para görmüyor olsa önlüğü atacaktım ama akşamları annemin eline iki kağıt sıkıştırmak hoşuma gidiyordu.

Kasabın mavi duvarının dibine pembe bir dükkân açıldı. Kuaför salonu. Kadınların pembe salona aceleyle girip çıkmalarını izlerdim. Genç kızlar arasında kâkül pek yaygındı. Benden yana gülücük attıklarında ıslık çalardım. Kâkülleri havalanırdı. Kasap çırağı olmaktan mutlu olurdum. Gece lambanın altında anlatacak bir şeylerim olurdu.

Bir kadın vardı, adını hiç öğrenemedim.  Simsiyah saçları beline kadar inerdi. Mavi gözleri ışıltılar içinde vitrinimize yakalaşırdı, “Ne lazımdı, hanımefendi?” diye sorardım. İçim cevap verirdi “Sen lazımsın küçüğüm,” deyiverse, şaka yollu yanağımı sıksa. “Yarım kilo kıyma,” derdi. Uzun parmakları kırmızı ojelerle noktalanırdı.

Bu semtlere ait değil gibiydi. Ben, onun Karşıyaka’dan geldiğini düşünürdüm. İnce topuklu ayakkabılar giyerdi, düz yollarda büyüdüğü belliydi. Yürüyüşünde bir sakinlik vardı, oysa buralarda kadınlar yere bakarak hızlı yürür. O gezintiye çıkmış gibi; elinde burma tatlısı, yiyerek kuaför salonuna girerdi. Ne giyse yakışıyordu. Eşi ne şanslı adam diye düşünürdüm. Üç gün sonra adam, kadının karşıdan karşıya geçmesine izin vermedi. Tek kurşun yetti.

Bir insanın gözlerinde ölümü gördüm. Işık hayvanda olduğu gibi bir anda çekiliyor. Solup giden güzelliğe baktım, saçları Yıkıkkemer’in kaldırımına dağılmıştı. Güzelin yanında ne kadar süre diz çökmüş hâlde kaldım bilmiyorum. Dizlerime kanı bulaştı. O anın, ne kadar sessiz bir an olduğunu anlatamam size. Trafik durmuş, onu tanıyan kadınlar saygıyla etrafında çember olmuştu. Birisi artık üşüyebilirmiş gibi battaniye bulup örttü onu. Garip ayrıntılar hafızanıza yerleşiyor. Az önce ısırdığı tatlı, hâlâ elindeydi.

Usulca, belimdeki beyaz önlüğü çözdüm… Ölümden uzak durmak adına.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Avatar for Agape Agape says:

    Kısa ama etkileyiciydi. Hem üzüldüm hem de sinirlendim. Güzel bir konuya parmak basmışsınız. Söylenmeyen cümlelerin ardında ne büyük hüzünler, hayal kırıklıkları gizli. İnsan üzülüyor.

  2. Son derece dokunaklı ve toplumda kanayan bir yaraya parmak basan bir öykü olmuş. Zalim bir gerçekçilik de öyküye değer katmış. Elinize sağlık.

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

Yorum Yapanlar

Avatar for OykuSeckisi Avatar for Agape Avatar for MuratBarisSari

Bir Yorum Yap

E-posta adresiniz yayımlanmayacaktır.Yıldızlı olan alanların doldurulması zorunludur. *