Merhaba akıllı insanlar
Bu mektubumu dünya üzerindeki kendini akıllı zanneden insanlara ithaf ediyorum.
Evet, ben bir deliyim. Ya da sizden farklı olduğum için bana yapıştırdığınız bir etiket bu.
En azından kendimi biliyorum.
Delilik…
İnsanların bunu neye göre söylediklerini anlamış değilim. Tamam, biraz çatlağım ama kim tamamen akıllı ki. Bunu kim belirliyor? Neye göre belirliyor?
Bilemem neyse.
Delilik nedir sizce?
Kendimce bunu birçok şeyle tanımlayabilirim. Bunlardan bir tanesi de bir düşünceye takılı kalmaktır delilik. Onu defalarca düşünmek deli eder insanı. Pardon ben zaten deliydim.
Bir de umursamazlık var tabi. Umursamazlık beni çileden çıkarmaya yetiyor. İşte o zaman bendeki delilik katsayısını anlıyorsunuz. Patlamaya hazır bir bombaya dönüşüyorum. Kafamda kuruyorum olur olmadık her şeyi. İçimi kemiriyor bu his. Bir taraftan da benim bu karanlık dünyamda ki tek ışık o. Bakmayın bizi bembeyaz odalara tıktıklarına. İçerisi o kadar kasvetli ve karanlık ki.
Bir zaman sonra umursamıyorsun bu durumu. O ışık soğuk gecelerde ki tek umudun oluyor.
Hayatın bu döneminde takılı kalıyorsun. Zaman senin için donmuş oluyor. Hiçbir şeyi gözün görmüyor.
Bir hayal edin kuşların gökyüzünde asılı kaldıklarını.
İnsanlar bir sanatçının elinden çıkmış heykeller gibi.
Sadece sen hareket ediyorsun özgürce.
Şu anın hükümdarı sensin.
Hiçbir önyargı yok o zaman diliminde.
Hani kuşlar gibi özgürce uçmak. Aslında onlar da mahkûm bizim gibi.
Özgür sanılan mahkûmlar…
Rüzgâra mahkûmlar özgürlük denilen duygu için…
Rüzgârın getirdiklerine muhtaç…
En büyük delilik belki de birine bağlı olmaktır.
Sonu olmayan uçsuz bucaksız gökyüzü gibi.
Bir bilinmezliğin ortasında o seni tanımasa bile sadece onu sevmek.
Bir ümit…
Bir yaprağın dalından ayrılışını sabırla beklemek belki de
Hep bir bekleyiş…
Yüzünde bir gülümseme oluşturma isteğim güneşin doğmasını beklemek gibi…
Gecenin karanlığında oturup güneşin o kızıllığını düşlemek gibi.
O gülümseme hiç olmadı
Güneş ise beni yanıltmadı. Her sabah aynı şekilde yeniden yanıma geliverdi.
Yanımda yarım bırakılmış koyu kahvem masamda size yazarken gösterdi kendini yine güneş. Penceremden içeri vuruyor günün ilk ışıkları. Belki de siz bu saatte uyuyor bense penceremden o kızıllığı izleğim için deliyim. Işıkların birbirleriyle olan ahenklerini seyrediyorum. Turuncu-siyah bulutların arasından uzaklardan bir yerden bir uçak geçiyor.
Ufukta küçücük kalan bir uçak
Kimsenin farkına varmadığı…
Ben fark ettim.
Neden mi?
Çünkü ben deliyim. Delilik nedir?
Ayrıntılara takılmak mı?
Belki de…
Belki de şu an o uçaktan paraşütle atlamak kimilerine göre.
Rüzgârın size verdiği hissi hissetmek.
Basınçtan dolayı oluşan komik ifadelerimiz.
Hava da asılı kalmak
Bir nevi hayatta takılı kalmak gibi.
Ben bir deli şu koca dünyada kimsenin fark etmediği uçak misali.
Korkuyorum.
Yalnız kalmaktan korkuyorum.
Kaybolmaktan korkuyorum bu dünyada.
Bu satırları yazmamın sebebi de bu yüzden. Bir yerlerde hatırlanabilmek…
Siz akıllı insanlar bu satırları okuduğunuzda ben gökyüzünde sizi seyrediyor olacağım. Suratınızdaki o korku ifadesini görmek için sabırsızlanıyorum şimdiden. Masamda karşımdaki güneş gibi kızıllığa dönüşmeden önce benden kurtulduğunuzu düşünmeyin ben aklınızın bir köşesinde hep olacağım.
Unutsanız bile hayat önünüze nice deliler çıkaracak.
Size tavsiyem bir an önce bu binadan uzaklaşın. Burası kara delik gibi. Buraya girenin bir daha çıkma olasılığı yok. Ben buldum ama. Silahın soğuk namlusunu hissederken huzur doluyor içim. Yapacaklarımdan sonra masamı iyi temizleyin olur mu? Güneşin kızıllığına baktığınızda beni görebilirsiniz. Hoşça kalın!
O son anda tek düşündüğü gökyüzünde kaybolan uçak gibi gökyüzünde süzülmek kayıtsızca.
Veda değil onunki yeni bir başlangıç .
Hikayenizi okudum mu? okumadım mı? yoksa hepsi bir rüya mıydı?
Bence çok fazla soyut anlatım kullanmışsınız. Bu tür anlatımın bir dezavantajı vardır o da hikayeyi okuduktan bir gün sonra – ki şu an okuduktan bir gün sonra yazıyorum bu yorumu- aklınızda hiçbir şey kalmıyor. Hatırladığım kelime oyunları ile kurulmuş birkaç cümle ama konusu neydi ne okudun diye birisi soracak olursa cevabım koca bir soru işareti olurdu. Bu yüzden en azından biraz daha somut bir kurgu iskeleti kurup üzerini soyut kavramları kıvamında kullanarak tamamlamanız daha yararlı olacaktır diye düşünüyorum.
Çok olumsuz yorum yapmış olabilirim ve hikayenizin konusunu da hatırlamıyor olabilirim ama okurken keyif aldığımı ve bir kaç zekice cümleyi takdir ettiğimi de hatırlıyorum.
Elinize sağlık
Teşekkür ederim yorumunuz için 🙂
Yorumunuzda çok haklısınız. Bir dahaki sefere tavsiye ettiğiniz şekilde yazmayı deneyeceğim. Kötü olduğunu düşünmüyorum yorumlarınızın. Sonuçta ben çaylak bir yazar olarak çok haklı eleştiriler aldım. Bu beni mutlu etti. En azından eleştirilecek bir yazı da olsa bir şey ortaya koyabilmişim kendimce.
Öykü yönü ağırlıklı olmayan bir yazı olduğu için soyut anlatımdan rahatsız olduğumu söyleyemeyeceğim. Ancak dediğim gibi, öykü yönü ağırlıklı bir yazı değildi. Daha çok düşünce anlatısıydı. İleride hikayelerinizle de seçkimizde görmek isteriz, böyle düşüncelerden çıkacak şeylerin değeri açısından 🙂
Ellerinize sağlık.
Öncelikle teşekkür ederim yorumunuz için 🙂
Evet, öykü yönü yok denecek kadar azdı. İleride daha iyi ve öykü denilebilecek şeyler yazmayı umut ediyorum. O zaman geldiğinde burda yayınlamaktan gurur duyarım 🙂