Öykü

Fotoğraf

O gün kentte bomba patladı. Yer sarsıldı. İnsanlar bağrıştı. Üç yüze yakın ceset, kimisi ağaca, kimisi istasyonun önüne savruldu. Herkes panik içindeydi. “Ambulans nerede ?” sesleri gökyüzünde çaresiz bir yakarış olarak kaldı. Meydan kızıla bürünmüştü, kan ve ölüm kokusu hakimdi çevreye…

Haber kente hızla yayıldı. Çekilen polis şeritlerinin arkasında, bu büyük haberin peşinde koşan gazeteciler vardı. Takım elbiseli adamlar, bilgi sahibi olmak için olay yerinde anlamsız gözlerle dolanıyorlardı. Ülkeyi yöneten Hagey, bütün medya kanallarına, kitle iletişim araçlarına sahipti. Olay duyulmaya başlayınca, temsilcilerden biri “Olay kontrolümüz altında, lütfen başka haber kaynaklarına ve yayın organlarına itibar etmeyiniz.” şeklinde açıklama yaptı televizyonlarda. Bu açıklamanın ardından olayla ilgili tüm detaylar sadece TA10 kanalında verilmeye başlandı. Peşinden erişim yasakları geldi.

Bu unutuluşa boyun eğmeyen, sessizce uzaktan izleyen bir kişi vardı. Fotoğrafın asıl sahibi… Küçük yeşil gözlü, at kuyruğu saçları ve gözlükleri olan bir kadındı. Olay zamanı, ölümden kıl payı kurtularak şok içindeyken, bir anda bir adamı gözüne kestirmiş ve deklanşöre basmıştı. Adam kızının cesedi önünde, başını iki elinin arasına alıp çömelmişti. Yürek paralayıcı bir fotoğraftı bu… Sosyal mecralarda herkesin bu fotoğrafın altına çeşitli yorumlar yapması Hagey’in yöneticilerini sinirlendirmişti. Fotoğrafı da yasakladılar.

Yasaklardan sonra fotoğrafın hâlâ illegal şekilde paylaşılması, yetmeyip amblem tarzı bir isyana dönüşüp, grafitti halinde sokaklara iyice yayılması Hagey’in huzurunu iyice kaçırıyordu. İnsanların duygularını ve bastırdığı öfkelerini harekete geçiren bu fotoğraf ve ona ait her şey ortadan kaldırılmalıydı. Bunun için ellerinden gelen her şey yapıldı. Yoksullara yardım programları büyük puntolarla yazıldı. Temsilciler sürekli yanlarında çocuklarla objektiflere poz verdiler. Çabalar sonuç vermişti. Hagey’in verdiği “Biz bu ülkeye sahip çıkıyoruz” mesajını benimsedi ve bütün bu hengâme unutuldu. Çeşitli muhalif kurum ve kuruluşların, gazetecilerin, insan hakları aktivistlerinin cılız çabaları da suya yazılmış oldu. Yasaklar ve yaptırımları ile baş etmek gittikçe güçleşiyordu zaten…

Fotoğrafın sahibi küçük gözlü kadın olayın simgesi haline gelen bu fotoğrafın çabuk unutulmasına göz yumamazdı. Hagey’in tüm yasaklarına göğüs germeyi kafasına koymuştu. Fotoğrafı tekrar bastı. Çoğaltma işi dışarıda zor olacağı için eve bir baskı makinesi aldı. Sokaklarda silinen grafitiler için, yer altı örgütlerindeki sanatçılarla riskli görüşmeler yaptı. Birkaç tane genç sanatçı hapse girmeyi göze alarak kabul etti. Onlarla kentin ücra köşelerinde duvar baktı. Gazetecilerle görüşse de sonuç alamadı. İnsan hakları örgütleri ise Hagey’le başka meselelerden ters düştüğü için hepten kapatılma korkusu ile sırt çevirdi. Elinde sadece birkaç yüz tane fotoğraf ın baskısı ve grafitti sanatçıları vardı. Harekete geçti. Bir gece kentteki evlerin kapılarının önüne çoğaltılmış fotoğrafları bıraktı, sonra ki gece de devam etti. Sanatçılar da ücra köşelerdeki duvarlara o fotoğrafı resmettiler. Bu çabalarla tozlanan hafızalarda unutulan olay ve olaya dair şeyler tekrar gündeme taşınıp, saklı sosyal medya hesaplarından, gizli kanallardan insanlar arasında yayıldı. Bazı cesur gazeteciler bu ışık karşısında sessiz kalmak istemediler. Bir fotoğraf ile elim patlama ve olayın ihmalleri tekrar gündem oldu. Hagey bu duruma çok sinirlendi. Bu kıvılcımın kaynağını bulmak ve tekrar söndürmek için özel birimler kuruldu. En özel ajanlar görevlendirildi. Sonunda kıvılcımın kaynağına, fotoğrafın sahibine, ulaştılar. Bu süreci fotoğraf sahibinin muhalif ortamlarda kahraman diye bahsedilmesi izledi.

Yargılanacaktı… Özel kurulmuş mahkemeye götürülürken, “Bu suçu üstlenmeye değdi mi?” diye sordu gazetecilerden biri. Gözlüklerinin üzerinden bakarak, “Bunu tarih için yaptım.” dedi işaret ve orta parmağını yukarı kaldırarak gülümsedi.

Tarık Şimşek