Öykü

Mezon Ante

İstanbul’un en büyük kapalı mekanlarından birisi, Helloween’i kutlayan binlerce kostümlü insanın kulakları sağır eden müzik eşliğinde salınımı ile titreşiyordu. Peri kızı kılığında sahneye çıkan Nil Karaibrahimgil, şarkısını patlattı:

O beni prenses peri sanıyo / Ne hata yapsam geri sarıyo

Kısacık sarı saçları jöleyle geriye yapıştırılmış Alman milli hentbol takımından fırlamış gibi iri yarı ve uzun boylu bir kadın, bar taburelerinden birinde oturuyordu. Üç bar taburesi ötesinde oturan kurt adam kılığındaki erkek ve kırmızı başlıklı kız kılığındaki genç kadını huzursuzca dikizliyordu. Kısa boylu ve minyon kırmızı başlıklı kız, bir doksan boylarında, doksan kilo civarı, bıyıksız sakalsız olduğu için takma sakal ve favorilerle kendini Hugh Jackman’a benzetmiş kurt adamdan pek hazzetmiyor gibiydi. Bana ne ya, dedi iri yarı kadın. Şuraya eğlenmeye geldim, keyfime bakarım.

Ben ne anlarım lan Helloween’den melloweenden, demişti arkadaşlarına Dörtcihar Yılmaz. Yahu asosyallikten ölen ilk cinayet şube komiseri olacaksın! Bak bu partilerde acayip eğleniyor herkes. İnadı bırak da gidelim beraber, demişlerdi. Onları kıramadığı için oradaydı Dörtcihar. Özel bir kostüm giymemiş sadece saçlarını geriye doğru yapıştırmış, parlak metal bir küpe takmış, kotun üzerine kruvaze siyah bir ceket giymişti. Kapıdan girip barda bir tabure buluncaya kadar bir sürü insanla göz göze gelmiş ve hepsi gülümseyerek ona “Heeey Rocky IV! İvan Drago nerede?” diye sormuşlardı.

Siyah ceketim ve seksenli yıllardan kalma parlak metal küpelerimle kime benzemişim ki ben, diyerek Google’a “Rocky 4 İvan Drago” yazdı. Karşısına çıkan Brigitte Nielsen’in fotosunu görünce kendi kendine güldü. Neyse, kırmızı başlıklı kız kılığında olmaktan iyidir, dedi. Çünkü o sırada kurt adam sanki kırmızı başlıklı kızın kolundan zorla tutuyormuş gibi bir tavırla kızı lavaboların olduğu tarafa götürüyordu. “Bana ne ya” denmiyordu işte. Bir polis her yerde polisti ve bir kadın her yerde kadındı. İkilinin ardından lavabolara doğru seğirtti. Koridorun karanlıktan hafif loşluğa geçti o noktada kurt adamın uzun boyunun da avantajıyla kızı duvara yasladığını gördü. Geçerken kızın kolundan çekerek “Ay hadisene Leyla ben de seni bekliyorum kaç dakikadır! Bir makyaj yapacağım diye gittin gelemedin bir türlü!” dedi. Afallamış kız Dörtcihar’ın peşinden sendeledi. Kızı tuttuğu gibi kadınlar tuvaletine soktu.

Kırmızı başlıklı kız tuvaletteki tezgâha dayandı. Elini kalbinin üzerine koydu. Teşekkür ederim, dedi. Kene gibi yapıştı deminden beri. Laf da anlamıyor. İyi ki doğru anlamışım, dedi Dörtcihar. Neyi? Kurt adamdan hazzetmediğini. Bazen biz kadınlar istemiyor gibi yaparız ama isteriz ya. Gerçi sen bu kıyafeti giyerek kurt adama yem olmayı baştan kabul etmişsin. Güldü. Kız da güldü. Haklısın ne diyeyim. Daha yeni gelmiştim ki dibimde bitti. Tamam, hoş adam ama ısrar etmek ne? Hem abim kimseye takılma git, eğlen, gel, dedi. Abin niye gelmedi? Uzun hikâye. Ben Gizem. Sen? Ben de Nurten.

Tanımadığı ortamlarda gerçek adını vermeyi sevmezdi Dörtcihar. Polis olunca bu daha da işine geldi. Ben Dörtcihar ama kısaca Cihar diyebilirsiniz, dese, ay dörtcihar ne demek, baban tavla şampiyonu mu, ay inanmıyorum, annenin sana hamile olduğunu öğrenince ilk attığı zarın ismini mi koymuş, ay ne hoş, ay ne acayip, düşeş atsaydı düşeş mi olacaktı ismin, neden değiştirmedin ki ismini, gibi saçma sapan cümlelerle karşılaşmak yerine Nurten iyiydi. Temiz ve net. Kadın adı. Nurten.

Gizem ve Cihar kulakları sağır eden müzik eşliğinde kâh bağıra bağıra sohbet ettiler kâh Cihar, Gizem’in deli gibi dans etmesine o koca gövdesiyle sadece yaylanarak eşlik etti. Birbirine geçmiş üç ayrı büyük alandan oluşan mekânda arkadaşları Cihar’ı bulamadılar. Zaten o gürültüde telefonunu duyamazdı. Ya da titreşimi de kapatıp duymamazlıktan geldi. Gizem’le takılmak hoşuna gitmişti. Sabahın dördünde artık mekânın kalkın gidin ışıkları yanıp sönerken Cihar’la Gizem beraber taksiye bindiler.

Gizem, taksiye Arnavutköy’de lüks villaların olduğu bir sitenin adresini verdi. Taksi sitenin güvenlik biriminden içeri girerken kapanmamış olan turnikeden hızlıca bir araba daha girdi. Araba taksiyi takip etti. Gizem taksiden inip evinin kapısına doğru sendeleyerek yürümeye başladı. Onları takip eden araba fiyakalı bir şekilde durdu ve içinden bir kurt adam indi. Tabi ya, dedi Cihar. Dişine insan kanı değen kurt, avının peşinden geldi. Sen bana sabır ver! Kurt adam olmuş ama tekrar kurt olunca adamlığı bırakmış elinden anlaşılan! Taksiden bir hamlede inen Cihar, kızın peşinden gidip yakalayan ve belinden tutarak kendine çeken kurt adama okkalı bir tekme savurdu. Adam ne olduğunu anlayamadan yere yapıştı. Hayâsızların hayalarına bir tekme! Oldu bu iş. Polise haber verelim mi yoksa böyle kıvrandığı yerde bırakalım mı? Genç kız, boş ver polisi şimdi, dedikten sonra ağlamaya başladı. Abim bana çok kızacak… Cihar ağlamakta olan kızın omzuna kolunu doladı. Evinin kapısına kadar götürdü.

Kapıyı ellili yaşlarda bir kadın açtı. Kızı sarhoş ve ağlarken görünce, inanmıyorum ne kadar içtin sen, dedi. Abin yukarıda uyuyor. Onu uyandırmadan geç içeri, hadi! Çok teşekkür ederiz size de. Ben bu yaramaz kızla abisinin bakıcısıyım. Bakıcısıydım. Artık tüm eve bakıyorum gördüğünüz gibi. Ah sizi de kapıda beklettim kusura bakmayın. Buyurun, dedi. İçeri girmez misiniz? Yok, sağ olun, çok geç oldu. Hatta çok erken, dedi Cihar. Gülümsedi. Eski bakıcı yeni kâhya kadın da gülümsedi. Siz Gizem’i yatırın, çok sarhoş. Ben rahatsız etmeyeyim.

Kurt adam üstünü başını bile silkelemeden çoktan arabasına atlayıp topuklamıştı. Cihar adamı yakalayamadı ama kayıtlara geçsin diye olayın ve saldırganın eşkalini o geceki nöbetçi ekibe bildirdi:

Bir seksenlerinde, doksan kilo civarı, bıyıksız sakalsız olduğu için takma sakal ve favorilerle kendini Hugh Jackman’a benzetmiş, kurt adam kılığında erkek. Bir kadını takip ve taciz etti. Lacivert bir BMW 5.20 kullanıyor. Plaka çamurlu. Baştaki 34 ve sondaki 65 rakamları okunabildi. Dikkatinize.

Sonra bekleyen taksiye bindiği gibi evinin yolunu tuttu. Eve giderken bir yandan ben bu adresi nereden biliyorum diye içi içini yiyordu. Ertesi gün adresi sistemden kontrol edince gözlerine inanamadı. Bu Gizem, o Gizemdi. Gizem Tokgözoğlu. Miralay Tokgözoğlu’nun kız kardeşi. Cinayet şubenin en asosyal komiseri hayatında ilk kez gittiği bir Helloween partisinde, aynı şubeden Mehmet komiserin soruşturduğu davada şüpheli konumda olan ama delil yetersizliğinden serbest bırakılan adamın kız kardeşiyle kanka olmuştu! Cihar şüphelilerle hiç yüz yüze gelmemişti. Sadece bilgisayar başı işlerine yardım etmişti. Eski şüphelinin İstanbul’da ikamet ettiği adreslerini tespit eden kendisiydi ama çeşitli semtlerde adına kayıtlı 18 ayrı gayrimenkul olduğu için taksiyle gittiği yeri hemen hatırlayamamıştı.

* * *

Olaylı Helloween partisinden iki gün sonra Gizem’den Cihar’a teşekkür mesajı geldi. Çok teşekkür ederim. Beni o adamın elinden kurtardın. Bu arada ne iş yapıyorsun (gülücüklü emoji) Abim Miralay da sana teşekkür etmek istiyor. O yüzden seni yemeğe davet ediyoruz. Gün ve saati sen belirle.

Cihar nezaketle yapılmış bu daveti geri çeviremedi. Belki de kapanmış bir davanın baş şüphelisine yakın olmak istiyordu, kim bilir? Düşmanlarını yakın tutacaktı. Ne iş yaptığı sorusuna amatör ligde hentbol antrenörüyüm, diye cevap verdi. Mezun olduğu lisenin amatör ligdeki kadın hentbol takımını gönüllü olarak çalıştırıyordu. Uzun boyu ve neredeyse obezite sınırındaki kilosu kötü adamlara tekme atmak dışında da bir işe yaramalıydı değil mi? Gizem’in abisi, Cihar’ı görür görmez çok etkilendi. Yemek esnasında kadına kur yaparak bunu gayet açık etti. Ama Cihar delikanlıdan büyüktü. Cihar delikanlıdan ebat olarak da büyüktü. Delikanlının egosu ise her şeyinden büyüktü. Kendini ve karşısındakini tatmin için egosunu kullanırdı. Ve tahmin edemezdiniz, o kocaman balon gibi şişkin egosu, tıssss ederek ne kadar erken boşalırdı.

Yemeğin sonunda Cihar bu tarz arkadaşlıklar için üç yıl önce açtığı ve hentbol takımıyla ilgili hikâyeleri koyduğu Nurten Yıldırım hesabından ikisini de takibe aldı. İnsanlar hayatlarını ayna ve telefon kamerası önünde geçirdikleri için başkalarını da kendileri gibi biliyorlardı. Instagram hesabım yok, dediği zaman ona uzaylıymış da dünyaya yeni inmiş gibi bakıyorlardı. O yüzden ‘fake instagram hesabı’ candı.

Cihar masadan, abi-kardeşin teşekkürlerine istinaden, kim olsa yapardı, biz kadınlar birbirimize destek olmalıyız mütevazılığıyla cevap vererek ve yedikleri boğazına bir bir dizilerek kalktı. Onun için birbirlerini bir daha görmelerine gerek yoktu. Ama Gizem bir Helloween partisinde tanıştığı ve oraya İvan Drago’nun karısı rolünde gelmiş bu kadını kendisi gibi bir ‘party girl’ sanmıştı. Yani Dörtcihar sosyetenin bu miras yedi kardeşlerine elini bir kez kaptırmıştı.

* * *

Bir yıl önce on dokuz yaşındaki bir genç kadın İstanbul’un en pahalı semtlerinden birindeki lüks rezidansın 17. katından düşüp ölmüştü. Olaya ‘intihar’ denip üstü örtülmeye çalışılmıştı. 17. kattaki daire, meşhur tekstil imparatorları Tokgözoğlu ailesinin mirasyedi oğlu Miralay Tokgözoğlu’na aitti.

Anne ve babalarını trafik kazasında kaybettikten sonra kız kardeşi Gizem’le beraber müthiş bir mirasa konmuşlardı. Zaten şımartılarak büyütülmüş iki genç, önlerine set çekecek anne-babaları olmayınca bir baraj gölü gibi duvarlarını yıkarak şehrin tüm eğlence ve lüks hayatına taşmışlardı.

İntihar etti denen kızın ismi Hale Bet’ti. Mehmet Güzaltan, olayı araştıran cinayet şube komiseriydi. Cihar, elinde kapanmak üzere bir davası olduğu için, sahaya inmeden ve şüphelileri direkt sorgulamadan masa başından ona yardım etmişti. Otopsiden sonra Hale’nin tecavüze uğradığı rapor edildi. DNA testinden Hale’nin Miralay Tokgözoğlu ile ilişkiye girdiği ispatlandı. Fakat son dakikada ortaya çıkan bir görgü tanığı olayın tecavüz olmadığına, kızın Miralay’la kendi isteğiyle ilişkiye girdiğine dair ifade verdi. Kendisi de bu olayı seyretmek amacıyla aynı odada bulunduğu için her şeye net şahit olduğunu söyledi. Bu sözlerini de telefonundaki fotoğraf ve videolarla ispatladı. Görüntülerin Hale’nin rızasıyla mı çekildiği elbette ispatlanamazdı. Böylece Miralay Tokgözoğlu olaydan paçayı sıyırdı. Emniyete Miralay’ın salıverilme haberi geldiğinde Cihar, kendisi gibi iri yarı, bir doksan boylarındaki Mehmet’i, istifa edip gidip yakalayacağım o adi herifi derken zor zapt etmişti.

Bu görgü tanığı, her nasılsa olaylar yatıştıktan sonra rezidanstaki evin tapusuna ismini yazdırmayı beceren Yasin Yancebime idi. Bütün bunlar Cihar’ın gözlerinin önünde cereyan etmiş ve bir zengin piçinin daha hukuk sistemini nalıncı keseri gibi kendine yontması karşısında elleri kolları bağlı kalmıştı.

* * *

Lokantadaki ilk akşam yemeğinden on gün sonra Miralay ve Gizem, Cihar’ı bir arkadaşlarının villasındaki doğum günü partisine davet ettiler. Gizem Cihar’a, yine İvan Drago’nun karısı gibi giyinip gelsene, dedi. Bu zaten benim kendi tipim, diye sinirlendi Cihar kendi kendine. İki şımarık kardeş, davetli oldukları evin sahiplerini bile paralarıyla ezmeye çalışıyorlardı. Miralay, hormonlarının hoş bulduğu her kişiye erkek veya kadın olmasına bakmadan eni konu tacizde bulunuyordu. Gizem, kendi eksikliklerini fazlaca barındıran genç kadınlara isterik bir kıskançlıkla hem yanaşıyor hem de onları aşağılamaya çalışıyordu. Parayla elde edemeyecekleri şeyler onları çıldırtıyordu. Miralay için bu kendisiyle parası için beraber olmayacak bir kadın, Gizem için de hayalindeki dolgun bir vücuttu.

Gizem zayıf, kısa boylu, memesi ve poposu olmayan dümdüz vücutlu bir şeydi ve diğer kadınları acayip kıskanıyordu. Bunu Cihar’a da belli etti. Sen çok irisin ama çok güzelsin. Erkekler peşinde koşuyordur senin. Biliyor musun, yakalayabilecek kadar hızlı koşanını görmedim. Gülüştüler. Ben senin yerinde olsam kaçmazdım! İyi de yakalanmak neden güzel olsun? Ben hiç kovalanmadım ki… Belki de o yüzden bana güzel geliyordur yakalanmak.

Villadaki parti esnasında Instagram’da birdenbire bir perili ev partisi patladı:

RÜYALARINIZA GİREN PERİLERLE BU PERİLİ EVDE BULUŞUN

Herkes elinde telefon, parti neredeymiş, nasılmış, kimler gitmiş, diye merakla birbirine soruyordu. Gizem yerinde duramadı. Merakından çatladı. İstanbul’da bir yerlerde değişik konseptli bir parti vardı ve nasıl olurdu da onlar gidemiyorlardı? Abisine yalvardı, gidip bu perili ev neredeymiş bulalım, dedi. Abisi dur kızım, başımızı dertten yeni kurtardık. Zıplama. Hem öğrenelim neyin nesi kimin fesiymiş bu partiyi düzenleyenler, dedi. Cihar artık sabrının sonuna gelmişti. Sıkıldım ben kalkıyorum artık, dediği anda fake Instagram hesabına bir mesaj geldi. Gizem göz misafiri olduğu Cihar’ın telefonuna gelen mesajı gördü. Mesajda Instagram’da herkesin konuştuğu perili ev partisine girebilmek için bir davet linki ve partinin olduğu eve ait üç dakikalık bir canlı konum atılmıştı. Gizem’i zapt etmek mümkün olmadı. Kız kıskançlıktan adeta delirdi. Ya sana nasıl geldi bu davetiye! Bize neden gelmedi! Gece hayatını çok sevmiyorum diyen sen! Telefonuna davetiye gelen yine sen! Bana ne! Hadi gidelim! Gidelim! Gidelim! Abisi bir dur kızım, dedi. Fake midir nedir bilmiyoruz? Bazı özel ev partilerinin girişleri binlerce dolar! Nurten’e davet linki gelmesi ne alaka? Saçmalama. Araştıralım, bulalım. Gideriz elbet.

Gizem Nurten’e habire mesaj atmaya başladı. İki hafta görüşmediler ama internette yayılan ve ilk perili ev partisinin olduğu söylenen adresle Cihar’ın telefona gelen üç dakikalık canlı adresin semti aynıydı. Gizem abisine bunu söyledi. Abisi tesadüftür, saçmalama dedi. Ben bakacağım bir oluruna dedi. Ama kardeşine söz dinletemedi.

* * *

Perili ev olayı bütün İstanbul’u hatta bütün Türkiye’yi sarmıştı. Diğer şehirlerde yaşayıp da sadece bir parti için uçakla İstanbul’a gelebilecek kadar çok parası olan insanlar çılgınlar gibi #perili ev paylaşımı yapıyorlardı. Instagram’da sürekli bir @perili.ev hesabı açılıp diğer @perili_ev hesabı kapanmaktaydı. İnsanlar birbirlerine sadece üç-beş dakika görünüp kaybolan davetiyenin ekran görüntüsünü alıp gönderiyorlardı. Kimse kendi tanıdıklarından hariç başkasının gelmesini istemiyordu. Bu partilere gidebilmek sosyete içinde müthiş bir sükse haline geldi. Her seferinde şehrin başka köşesindeki kocaman bir ev, bu perili ev partisine ev sahipliği ediyordu. #periliev #perilievdeparti hashtag’leri havada uçuşuyordu.

Partilerin birinden, dumanlı bir mekânda önce yanıp sönen ve sonra tamamen sönen ışıklar ve kadınlı erkekli çılgınlar gibi çığlık atan insanlara ait sadece 30 saniyelik bir video yayınlandı. İnsanların partilere girerken birer fotoğraf paylaşmalarına müsaade ediliyor, onun haricinde görüntü ve ses kaydı almaları yasaklanıyordu. Partilerin girişinde herkesin telefonlarının toplandığı söylentisi kulaktan kulağa yayılıyordu.

* * *

Abili kardeşli Cihar’a hiç rahat vermiyorlardı. Biri bir hafta sinemaya davet etse diğeri ertesi gün beraber havuz sefası yapalım diye yine kendisi gibi ultra zengin bir arkadaşının kapalı havuzlu evine davet ediyordu. Cihar hentbol takımıyla birkaç günlüğüne yurt dışına gitti, o zaman rahat etti.

Çocukluktan çıkamamış kocaman bir kız olan Gizem, istediği oyuncak alınmayınca kendini yerden yere atan şımarık bir veletti. Cihar ise onun el aleme hava atmak için yanında taşıdığı konuşabilen yürüyebilen kocaman porselen bebeğiydi. Her şımarık çocuk gibi oyuncağıyla oynamaktan sıkılınca porselen bebeği elinden fırlatıp atacaktı. Yalnız bilmediği bir şey vardı. Bu porselen bebek belinde 9mm kalibreli bir Parabellum taşıyordu.

* * *

Cihar, bir cumartesi gecesi Instagram yine perili ev diye yıkılıyorken, Gizem’i aradı:

“Bu geceki partinin yerini biliyorum.”

Miralay ve Gizem özel donatılmış VIP Mercedes vito’ları ile Cihar’ı bulunduğu yerden aldılar. Minibüse bindiğinde şoföre telefona gelen linki iletti. Instagram’da açılan hesabın adı ve davet için gönderilen linkle beraber yazılan hashtag de değişikti: @mezonante #mezonante. Gizem omuz silkti. İyi de bu perili ev partisi değil ki! Bu da perili ev, dedi Cihar. Ama Fransızca okunuşu. Neden? E herkes anlamasın diye. Anlamadığın şeylersen korkarsın. Kork diye. Hem anlamayanlar gelemesin diye! İstanbul cumartesisinin korkunç trafiğinde partinin yapılacağı adrese doğru giderlerken yol üzerinden kankaları Yasin Yancebime’yi de aldılar.

Partiye girebilmek için telefonlarına bir uygulama yüklemeleri gerekiyordu. Ve oradaki bütün sorulara cevap vermeleri. Bir de okudum anladım kısmını OK’lemeleri.

İstanbul’un kilometrelerce dışına çıktılar. Anayoldan dar bir asfalt yola saptılar. Harita onları ağaçlık bir bölgedeki bozuk bir toprak yola soktuğunda durdular. Konum tam da burayı gösteriyordu. Yanlış mı geldik acaba, derken ağaçların arasından ellerinde fenerlerle iki izbandut çıktı. VIP minibüsteki herkesi indirip üzerlerini aradılar. Şoföre devam etmesini söylediler. Ellerindeki telefonlardan misafirlerin telefonlarına birer QR kod okuttular ve partiye girmek için gerekli işlemleri tamamladıklarından emin oldular. Onlar bu işlemleri yaparlarken arkalarında birbirinden pahalı ve lüks sekiz araç daha birikti. İzbandutlardan biri elindeki kumandaya basınca ağaçların gerisinde uzanan açık arazide, uçak iniş pisti gibi uzun taş döşeli bir yol aydınlandı. Hafif bir meyille yukarı tırmanan yolun sonunda, kölelik zamanı Amerika’nın pamuk ticareti yapan zenginlerinin geniş cepheli, verandalı, üç katlı evlerine benzeyen kocaman bir malikanenin dış cephesi de Noel ışıklarıyla aydınlandı. Gizem, topuklu ayakkabılarıyla taş yolda zar zor yürüdüğü için Cihar’ın koluna girdi. Genç kızın adımlarına uyarak eve doğru ilerlediler. Evin ışık ve ses geçirmez malzemeyle kapatılmış verandasına adım attıklarında artık sönmüş olan ışıklar yüzünden karanlıkta kaldılar. Gözleri karanlığa alışınca kapıda bekleyen simsiyah Ninja kıyafetiyle yüzleri de kapalı dört koruma, önce telefonlarını alıp sonra kapıları açarak yeni misafirleri içeri aldılar. İçerideki ses ve ışık çılgınlığı ve tavanın yüksekliği evin dışındaki üç katlı malikane görüntüsünün tamamen bir özel efekt hilesi olduğunu kanıtladı.

Cirque de Soleil’den ayrılma kadın dansçılar, tavandan sarkan çelik halatlardan dans pistine inerek, bir kelebeğin kanadı kadar ince ve transparan ipekli şalvarlarının altında minicik bikinileriyle arzıendam ediyorlardı. Ne kadar yüksek olduğu kestirilemeyen tavandan başlayan bir kaydıraktan kayarak inen erkek dansçılar, beyaz ipekli şalvarları bronzlaşmış üçgen vücutlarını iyice ortaya çıkaracak şekilde bir oraya bir buraya salınıyorlardı. Perili ev, namıdiğer ‘maison hantée’ misafirlerine muhteşem bir göz banyosu sunmaya başladı.

Perili evin her odasında bir oyun oynanacaktı. Birinde en çok korkulan, birinde en çok utanılan, birinde geçmişte unutamadığınız bir olay, birinde de en çok zevk aldığınız olayı canlandırmak vardı. İstediğiniz kıyafeti giymek ve içerideki kişilere istediğiniz rolü vermek serbestti.

GEÇMİŞİN PERİLERİ İLE PERİŞAN OLMAYA HAZIR MISINIZ?

Parti olanca hızıyla başladıktan sonra gerisi, şişelerce içki, perili evin büyüleyiciliği, muhteşem dansçıların insanın nabzını yükselten marifetleri ve Gizem’in gevezeliğine kalmıştı. Yanlarında Hale Bet olayında Miralay’ı temize çıkaran arkadaşları Yasin de varken gerekli gereksiz ayrıntılarla olayı itiraf etmeleri gecenin üçünü buldu. Hayatlarında en çok zevk aldıkları anı canlandıracakları odaya girdiklerinde Gizem’in çenesinin bağı çözülmüş, bülbül gibi ötmeye başlamıştı.

Hayattan başkalarını ezmekten gayrı zevk almayan genç kız, Hale’yle Starbucks’ta yan yana masalarda otururken nasıl tanıştığını anlattı önce. Taşradan gelmiş üniversite öğrencisi Hale’yi çok sevdiğini ve kısa sürede onunla kanka olduğunu da… Doğum günüdür, yılbaşıdır diye çeşitli bahanelerle ona üst-baş, ayakkabı ve makyaj malzemesi aldığını da…

“Aldığım hediyelerin hiçbirini çalışarak kazanacağı parayla alamayacağını biliyordu. Bütün bunlar Hale’nin başını döndürmüştü. Ne dersem yapmaya hazırdı. Hale… O kadar güzeldi ki… Tüm mirasımı hatta dünyanın tüm paralarını versem asla olamayacağım kadar güzeldi… Sülün gibi boyunu, ince beline denk düşen ve 38 beden ne giyerse giysin içini layıkıyla dolduran kalçalarıyla göğüslerini kıskandığımı hiç belli etmedim… Bense bu lanet olası tahta gibi vücudumla 36 beden giysilerin bile içini dolduramıyordum! Artık evimize de gelmeye başlamıştı. Beni, her şeyimi onunla paylaşmayı seven bir arkadaşı sanıyordu salak. Halbuki o gece onu sarhoş eden ve abimin kucağına iten bendim. Yasin’in telefonuyla fotoğrafları ve videoları çeken de bendim, sonrasında Hale’yi açık pencereden iten de. Bakireymiş! Abim başıma kalacak diye çok korktu. Halbuki ben ona istediği kızı bulmuştum. Benden para koparmaya çalışmadan benimle sevişen ilk güzel kadınla evleneceğim diyordun ya! Al işte sana dünyalar güzeli Hale! Hiçbir şey istemez aşkından başka! Ahahahhahaha!”

“Hepsini kayda aldınız değil mi?”

“Aldık komiserim.”

“Müziği durdurun. Işıkları yakın. İçeri girin.”

Partinin yanar-döner ışıkları sönünce, hâkimiyet, araziye karışık park etmiş polis araçlarının kırmızı-mavi ışıklarına geçti. Süt dökmüş kedi gibi bakakalan Miralay, Gizem ve Yasin kollarından tutularak mekândan dışarı çıkarıldılar. Ekip otosuna elleri kelepçeli olarak bindirildiklerinde hâlâ, bu da partiye dahil eğlenceli bir etkinlik mi acaba, diye düşünüyorlardı. Bir yandan da diğer üniformalı polislerin Nurten’e neden sürekli ‘tamam komiserim’ dediklerini ve etrafında pervane gibi döndüklerini anlayabilmek için alkol ve haplardan erimemiş beyin hücrelerini çalıştırıyorlardı. O, herkesi paralarıyla ezmek isteyen küçük dağları ben yarattım tavırlarından eser kalmamıştı.

* * *

Cinayet şube komiserleri Dörtcihar Yılmaz ve Mehmet Güzaltan, bundan dört ay önce bir sabah erkenden bilişim bölümüne hışımla daldılar. Cihar söze şöyle başladı:

“Bizimle bir oyun oynamaya var mısınız? Bir takım orospu çocuklarını yakalayacağız. Böyle demeye dilim varmıyor ama bazı isim tamlamalarında kelimeler anlam kaybeder. Mesela hamam böceği dendiği zaman, hamam güzel ve temiz bir şey olmasına rağmen kimsenin aklına hamam gelmez. Kara kara iğrenç bir böcek gelir. İşte orospu çocuğu tamlamasında da durum böyle. Orospu denen arkadaş, kendine göre raconuyla çalışan, belki parasızlık yüzünden o yola itilmiş ya da şerefsizin biri tarafından satılmış bir kadın ya da erkektir. İyidir, candır, insandır. Çocuk ne menem bir şeydir ne kadar güzeldir kimseye anlatmama gerek yok. Ama orospu çocuğu deyince, artık o insanlıktan çıkmış bir pisliktir, ahlaksız bir dönektir. İşte biz bunları yakalayacağız.”

“Komiserim, sen ne anlatıyorsun deminden beri?” diye gülmüştü bilişimin şefi.

“Ne bileyim ben. Ara sıra polislikten çıkıp edebiyata vuruyorum kendimi.”

“Mehmet komiserim, emniyet amiriyle iddiaya girdiğinden beri kesmiyordun sakalları. Doldu mu iddia süresi?”

“Dolsa da kestirdim dolmasa da! Haydi iş başına gençler. Çok eğlenceli bir parti yapacağız.”

Böylece Cihar, Mehmet ve İstanbul emniyetinin bilişimci elemanları, perili ev partilerini icat etmişlerdi. Instagram’da bir sürü bot hesap açıldı. Yapay zekâ ve photoshop yardımıyla insanların perili ev partilerinde müthiş eğlendiği imajı yaratıldı. Bu partilere girebilmek için elbette telefonlara özel bir uygulama indirilmesi gerekecekti. Ayrıca partilere giriş için çok paralar verildiği ve herkesin bu partilere davet edilmediği söylentileri yayıldı. Para kazanmak için her türlü iğrenç yolu mübah gören insanlar, kazandıkları o cenabet paraları harcamak için yine bin türlü iğrenç yol bulacaklardı. Elde etmesi zor gibi görünen bu perili ev partileri, kendini tüm İstanbul’un hâkimi sanan şımarık zengin mirasyedileri gafil avlamak için biçilmiş kaftandı.

Parti yapılacak mekân, kendi evleri dışında bir yer olduğu için dinleme cihazı ve kamera yerleştirilmesinde hiçbir sakınca yoktu. Davet edilen herkes cep telefonuna bir uygulama indirmek zorundaydı. O eve kendi istekleri dahilinde geldiklerine dair elektronik onay verdiler. Ayrıca uygulamada minnacık harflerle perili evde güvenlik nedeniyle kamera ve ses kaydı yapılabileceği ibaresi vardı. Sınırsız içki ve zevke dalacağını sanan burnu havada zenginler bunu okumadılar bile. Sadece her şeye EVET dediler.

Evet. Geçmişin perileriyle perişan olmaya hazırlardı.

* * *

Emniyet amiri, kadın cinayetleri yüzünden sosyal medyada tepesinde boza pişirildiği için, bu cinayetlerden birinin faillerini böyle zekice bir operasyonla yakalayanları tebrik etmek için sahaya inmişti. Dörtcihar Yılmaz’ın Gizem Tokgözoğlu’nu bir parti çıkışında bir magandanın saldırısından kurtarmasıyla eski şüphelinin ailesiyle yakınlaşma fırsatı doğmuştu. Kızın gevezeliğini ve eğlence hayatını sevmesindeki boşluğu gören Dörtcihar, amirine böyle bir operasyonla gittiğinde zar zor izin koparmıştı. Bak bu işe yaramazsa önce bilişimcilerin sonra da bizim ipimizi çekmeye gelirler haberin olsun, diyerek Cihar’ı uyarmıştı. Bana güvenin amirim, demişti Cihar. Söz, yüzünüzü kara çıkarmayacağım.

Makam aracından indiğinde yıllarca beraber çalıştığı cinayet şubeden Mehmet komiserin kendisiyle girdiği iddia üzerine on yıldır inatla kestirmediği sakalını, bıyığını ve saçını tıraş ettirmiş olduğunu gördü.

“Oooo Mehmet Güzaltan! Parlamışsın!” diye bağırdı. “Ne oldu sana böyle? Sen sakallarını hiç kestirmezdin? Nesine iddiaya girdiğimizi bile unuttum. On yıl oldu mu ne?”

“Kesmek zorunda kaldım amirim. Vazife önce gelir. Gizlilik bizim işimiz biliyorsunuz.”

Cihar’la Mehmet’in birbirlerine bakışmalarından birden amirin kafasında şimşek çaktı.

“Bir dakika bir dakika! Gizem Tokgözoğlu’na güya saldıran maganda sendin değil mi? Bir seksenlerinde, doksan kilo civarı, bıyıksız sakalsız olduğu için takma sakal ve favorilerle kendini Hugh Jackman’a benzetmiş kurt adam! İlahi Cihar Komiser! Senin Gizem Tokgözoğlu’nu bir magandanın elinden kurtarışın da mizansendi! Kızla yakınlaşmak için bizim bu haytaya sakalını bıyığını kestirdin demek! Hay Allah nasıl da tahmin edemedim! Aslında öyle bir vaka olmadı! Bunu da siz kurguladınız!”

“Sormayın amirim! O gece hâyasızların hayalarına bir tekme diyerek attığı tekme yüzünden üç gün yürüyemedim! Sözde yavaş vuracaktı!”

“İnandırıcı olmam gerekiyordu Mehmet Komiserim. Amirim yakaladınız beni. Ben ne zaman işimi şansa bıraktım ki? Helloween partisinde o kıza bir maganda musallat olacak da ben de orada olacağım. Böyle bir tesadüfe denk gelme ihtimalim milyonda kaç acaba? Ben işimi sağlama almayı severim.”

* * *

Cinayet şube ekibi, operasyonun tamamlanmasını kutlamak üzere Nil Karaibrahimgil konserine gitti. Cihar, yine barda sakin sakin otururken Sindirella kılığına girmiş bir genç kadının yanına yanaşan üç silahşorlardan birinin kılığında bir adam tarafından taciz edildiğini gördü.

Hangisisin lan sen? Atos mu? YÜZE TOKAT! Portos mu? MİDEYE YUMRUK! Aramis mi? TAŞAKLARA DİZ! Ne dedin? D’Artagnan mı? GÖVDEYE UÇAN TEKME! Bıktım lan sizin gibi yok ‘Kadın kırmızı başlıklı kız kıyafeti giyiyordu!’ yok ‘Mini etekliydi!’ yok ‘Seksi topuklu ayakkabı giymişti!’ yok ‘O saatte sokakta niye yalnızdı!’ yok ‘Kendini bilmeyecek kadar çok içmişti!’ diyerek kendi şerefsizliklerine mazeret bulan erkeklerden! Sana ne ulan! Kadın bu! Giyer de! Gezer de! Yer de! İçer de! Bİ SİKTİRİN GİDİN BE!

Bir polis her yerde polisti, bir kadın da her yerde kadın…

Cihar’ın elinden zor kurtarılan adamı, kulübün güvenliği kapı dışarı etti. Cihar ve arkadaşları da kapı dışarı edilmekten son anda kurtuldular. Sindirella gelip onlara teşekkür etti. Kalacaklarını söyledi. Kendisi mekân sahibinin kızıydı. Kalp atışlarının normal seviyelere inmesi için hoparlörlerden Nil’in teskin edici sesinin duyulması gerekti:

Karanlıkta yanabilirim / Boşlukta durabilirim / Düşmem ben kanatlarım var ruhumda

Bazılarının bedenleri 17. kattan aşağı düşerken kanatlanacak kadar şanslı değildi. Şarkıyı dinleyenlerden sadece bir kişi, öldürülen tüm insanların ama en çok, o ya da bu sebeple erkekler tarafından öldürülen kadınların ruhlarında kanatları olmasını diledi.

Tuğba Turan

1972, Ankara doğumluyum. Ankara Atatürk Anadolu Lisesi ve Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ni bitirip devlette çalıştıktan sonra 2008'de Karabük-Eflani ilçesine serbest eczane açtım. 2003 doğumlu bir erkek evlat, dört köpek, on kedi annesiyim. Safranbolu’da yaşıyorum. “Adı Cemre Olacak” ilk romanımdır. Dedektif Dergi’de yazdığım hikâyeler “Tilda ve Diğerlerinin Olağanüstü Maceraları” ismiyle kitap haline geldi. Aynı dergide fantastik kadın polis kahramanım Ozan Ilgın’ın maceraları devam etmektedir. Tarama Ucu Dergi ve Ters Dergi’de hikâyelerim yayınlanmaktadır.