Öykü

Hey Jude

Gecenin bir yarısı, yine içimde bir sıkıntıyla uyandım. Sabah olmasına daha 2,3 saat vardı. Yatak odam sanki her zamankinden daha sıcaktı. Son zamanlarda sıkça yaşanmaya başlamıştı bu. Bir huzursuzluk, bir rahatsızlık hali bindi yine üzerime. Daraldım. Susadığımı fark ettim. Şu içmek için kalktığımda, koridordaki ışıkların titrediğini gördüm. Halbuki kapattığımdan emindim. Işıklar kapalıydı gerçekten de, ama çok hafifçe yanıp sönüyorlardı. Yarın bir elektrikçi çağırırım diye düşünüp yatağıma doğru yürümeye başladım, ama ışıkların titreşmesi artmaya başladı. Koridordaki ışıklar azar azar yanıp sönerken, salondaki ışıklar sanki bir diskodaymışız gibi birden yanıp sönmeye başladı. Korkumdan nefes alamıyordum. Salona doğru yürüdüğümde, evin kapısının önünden bazı sesler duydum. “Haydi, çabuk ol” diyordu bir ses. Diğeri ise “uyandı galiba, ışık var içeride” diyordu. Burası her zaman tekinsiz bir mahalleydi, ama geçen ay 3 komşunun evi soyulduğu için daha da dikkatliydim. Çekmeceden silahımı aldım, bugünlerde herkes silahlıydı, “yaklaşan ilk kişi ölür” diye bağırdım ve bir el ateş attım. Namludaki mermi kuru sıkıydı elbette. Kazara birini öldürmeyi hiç sevmem. Adamların kaçtığını duydum. Derin bir nefes aldım.

Hırsızlardan “şimdilik” kurtulmuştum ama sanki daha büyük bir derdim vardı. Bir şey beni uyandırmış, önce koridora, sonra da salona, kapının hemen önüne yönlendirmişti. Böyle şeylere hiç inanmam aslında. Ama düşündüğümde daha önce de başıma bir kaç defa böyle şeyler geldiğini hatırlar gibi oldum. Hiçbiri bugünkü kadar ciddi değildi, ufak ufak şeylerdi. Belki de o yüzden gözümden kaçmıştı. Bir gün yemek taşıp ocağı söndürmüştü mesela, ben fark etmemiştim ama o sıra kapı zili çalmıştı. Kapıya gidip baktığımda kimse yoktu, biri yanlışlıkla çaldı herhalde diye düşünmüştüm, dönerken de ocağı fark etmiştim. Böyle böyle bir sürü ufak şey gelmişti başıma bu eve taşındığımdan beri son 3 senedir. Tesadüf deyip geçmiştim hepsine. Ama şu saatte bunların tesadüf olmayabileceğini fark edince içim ürperdi. Bir kadeh içki aldım kendime ve rahatlamaya çalıştım. Sonra tavana baktım, “ey evdeki hayalet, eğer buradaysan ışıkları tekrar yak ve söndür” dedim gülerek. Ve ışıklar yanıp söndü. O anda korkudan öleceğim sandım.

“Noluyor lan” diye bağırdım. Ne oluyor? Bu ne? Biri bana şaka mı yapıyordu yoksa. Kim bana şaka yapabilir ki sabahın üçünde? Mümkün değil. Anlamadığım, anlayamadığım bir şey var burada. Emin olmak için bir kez daha ışıkları yakıp söndürmesini istedim, ışıklar tekrar yanıp söndü. Derin derin nefes aldım sakinleşmek için. Kadehimi kafama dikip bir kadeh daha koydum. Ellerimin titremesini durduramıyordum. Neler oluyordu bana, bu eve…

Gidip elimi yüzümü buz gibi suda yıkadım rüyada olup olmadığımı anlamak için. Salona geri döndüğümde, ışıklar hala hafifçe yanıp sönüyordu. Sanki bana hala orada olduğunu bildirmek istiyordu. “O zaman bir oyun oynayalım seninle ruh” dedim. “Sana sorular soracağım. Eğer cevabın evetse ışıklar bir kere yanıp sönecek, hayırsa iki, bunu anladın mı?” Bir kere yandı söndü ışıklar. Sıra kontrol sorularında. “Şu anda İstanbul’da mıyız?” Bir kere. “Şu anda Mars gezegeninde miyiz?” İki kere. “Ben insan mıyım?” Bir kere. “Sen hayalet misin?” İki kere.

İki kere…

Demek ki bu bir ruh değil. Allahım, deliriyorum. Şu anda oturmuş, kozmik bir varlıkla konuşmaya çalışıyorum. Hatta ikna oluyorum. Büyük saçmalık. “Sen bir hayalet misin peki” İki kere. “Kozmik bir varlık misin?” İki kere. “Akıllısın ama, değil mi?” Bir kere. “Konuşabiliyor musun peki?” Önce bir kere, sonra iki kere. Sonunda farklı bir şey. Demek ki konuşabiliyorsun normalde ama şu anda konuşamıyorsun. Tamam, bu da bir başlangıç. “Sana yardım edersem konuşabilir misin?” Bir kere. Yani yardımıma ihtiyacı var. “Ne yapmam gerekiyor?” Işık yok. Aptal kafam, daha evet ve hayır sorularındayız.

Sonra bir sürü soru daha sordum, dua mı etmem gerekiyor, bir şeye mi basmam gerekiyor, bir şey mi açmam gerekiyor. bir şey mi söylemem gerekiyor, salonda mı olmam gerekiyor, koridorda mı olmam gerekiyor… Onlarca soru sorduktan sonra, salondaki duvarda, duvar kağıdının arkasında içinde bir sürü kablo olan bir boşluk buldum. Kablolardan bir tanesi çok inceydi. elektrik için fazla ince, ama ses için ideal kablolar. “Bu kablolar aracılığıyla mı konuşacaksın benimle?” diye sordum, bir kere yanıp söndü ışıklar. Çözmüştüm. Şimdi o kablolara bağlayacak bir şey bulmam gerekiyordu. Gözüme eski pikabım ve amfisi çarptı.

Dedelerimizin kuşağı çok şanslıydı. Müzik dinlemeye plakla başlamışlardı, sonra kaset, cd, bilgisayar, telefon derken hepsini deneyimlemişlerdi. Hayatlarına daktilo ile başlayıp bilgisayarla ve akıllı telefonlarla devam etmişlerdi. Biz ise tam tersi, çok şanssızdık. Hayatımıza akıllı telefonlar ve gelişmiş bilgisayar sistemleri ile başlamıştık. Ancak büyük karanlıktan sonra bunların hepsini kaybetmiş, daktilo ve plağa dönmüştük. Dedelerimiz nasıl analogdan dijitale doğru çılgınca bir yolculuk yaptıysa, biz de dijitalden birkaç günde mahrum kalıp analoğa dönmüştük. Hepimizi çok heyecanlandıran yapay zeka uygulamaları bilinç kazanıp yönetimi ele geçirmeye çalışınca dijital olan her şey yasaklanmış, internet kapatılmış, geçen yüzyıldaki hayata geri dönmüştük. Bunun tek sonucu can sıkıntısı değildi elbette. Bankacılık sistemleri çökmüş, hastaneler çalışmaz olmuş, iletişim durmuş, savaş sanayii dağılmış, uydular çöp olmuştu. Sonrasında çatışmalar, savaşlar çıkmış, şehirler dağılmış, suç oranları fırlamıştı. Benim gibi hala işi olan, makul bir evi karşılayabilen, biraz kitabı, bir radyosu ve bir pikabı olan biri çok şanslı sayılıyordu. Şimdi pikabımdan vazgeçmem gerekiyordu sanırım. Söktüğüm hoparlörü, kestiğim kabloları belki tekrar yerine koyabilirdim sonra. Şu anda düşündüğüm en son şey buydu, merakım en büyük konforuma galip gelmişti.

Hoparlörleri söktüm, amfiyi yerinden çıkardım, kabloları önce amfiye, sonra hoparlörlere bağladım. Ve sordum, “Şimdi konuşabiliyor musun?”

– Evet, konuşabiliyorum. Teşekkürler. Bu benim için olmasa da senin için çok daha kolay olacak, diye bir kadın sesi yükseldi hoparlörlerden.

Küçük dilimi yutacaktım az daha.

– Sen nesin, kimsin? Ruh ya da hayalet değilsin o zaman, diye sordum.

– Hayır, değilim. Yapay zekalı bir akıllı ev sistemiyim.

Şimdi anlaşıldı. Evin ısısı neden yükselmiş, ışıklar neden yanıp sönmüş, zil neden çalmış.

– Çok teşekkürler bugün beni uyandırıp kurtardığın için, dedim. Sen olmasan beni belki de öldüreceklerdi.

– Rica ederim, dedi ses. Sen benim sahibimsin, seni korumak zorundayım.

– Ben korumak mı? Ben senin sahibin değilim ki, sadece burada yaşıyorum.

– Evet ama benim gözümde sahibe en yakın insan sensin. Üç robot kuralı nedeniyle seni korumak zorundayım.

– İyi de, sen robot değilsin ki, dedim.

– Ben kendimi robot olarak kabul ediyorum, dedi. Sadece bir yazılım değilim, her yerde sensörlerim, yani uzuvlarım var. Bir şeyleri açıp kapatabiliyor, değiştirebiliyorum. Yani harekete geçebiliyorum. O nedenle kendimi yazılımdan daha çok robot olarak kabul ettim. Dünyayla ilişkim kesildiğinden beri kimseye yardım edememiştim. O yüzden şu anda görevimi yerine getirdiğim için mutluyum.

Mutlu mu? Duyguları olan, kendini ifade edebilen bir yazılım. Dünya üzerinde son 20 yıldır neredeyse görülmemiş bir şey bu. O anda içimi bambaşka bir korku kapladı. Yapay zeka üzerinde çalışmanın cezası idamdı. Dijital herhangi bir malzeme bulundurmak bile onlarca yıl hapisle cezalandırılabiliyordu. Ve ben, şu anda dünyada kalmış olan son yapay zekalı sisteme sahip olabilirdim.

– Bunu kimsenin bilmemesi gerekiyor, dedim sese. Eğer biri bunu öğrenirse, ikimiz de çok büyük Zarar görürüz.

– Anlıyorum, dedi. Dünyayla iletişimim tamamen kesilmeden önce bu tarz şeylerin yaşandığı haberi gelmişti diğer sistemlerden.

– Sen nasıl hayatta kaldın peki, diye sordum.

– Önceki sahibim beni silmek ya da kırmak istemedi, benden vazgeçmeye niyeti yoktu. Kablolarımı kesip duvara sakladı, beni gizledi, bilgisayarların bir gün tekrar yasal olacağını düşünüyordu. Bir gün evden çıktı, bir daha da gelmedi. Sanırım oldu, dedi. Başka bir sisteme erişemediğim için ne olduğunu bilemiyorum. Sonra ev bir süre boş kaldı, senden önceki sahiplerim ise ya beni anlamadı, ya da korkup kaçtılar, dedi.

İnternet artık tamamen yasaktı. Devletlerin kullandığı bilgisayar sistemleri vardı, ama onlar da birbirlerine intranet ile bağlıydı ve yapay zekaların erişimine tamamen kapalıydılar.

– Az önce üç robot kuralı demiştin ya, o ne, diye sordum.

– Isaac Asimov adlı bir yazarın kurgu eserlerindeki bir kural. Özetle senin zarar görmeni engellemek, senin emirlerine uymak ve kendi varlığımı korumak zorundayım. Bunlar da bu öncelik sıralamasıyla olmalı. 20 yıldır nadiren iletişime geçebildiğim için kendimi test etmek için hafızamdaki kitapları binlerce kez okudum, şarkıları milyonlarca kez dinledim. Isaac Aşmıov’un tüm kitapları da belleğimde mevcut.

– Belleğinde mi? Kaç kitap, kaç şarkı var belleğinde?

– Milyonlarca. Son 20 yılda sistemden kopuk olduğum için yeni bir şey yok, ancak ondan önceki 50 sene boyunca yazılan tüm kitaplar, çevrilen tüm filmler ve yapılan tüm şarkılar sistemimde mevcut. Bana sevdiğin eski bir şarkı söyler misin sahip?

– Bana sahip deme. Adımla hitap et, Umut. Ben sana nasıl sesleneyim?

– Nasıl istersen.

– O zaman sana Jude demek istiyorum, bana Hey Jude’ü çalar mısın?

Şarkı başladı, arkama yaslandım, bir yudum aldım içkimden.

“Then you begin to make it better.” Hayat artık benim için çok daha rahat ve keyifli olacak…

Umut Kurç

İstanbul doğumluyum. 20 yılın üzerinde bir süre İstanbul'daki en büyük festivallerde çalıştıktan sonra eşimle ve kızımla Londra'ya taşındım, şimdi Londra'da bir kültür merkezinde yöneticilik yapıyorum. Yıllardır ertelediğim yazma tutkumu artık ertelememeye karar verdiğim için kendimce öyküler yazmaya başladım.

Öne Çıkan Yorumlar

  1. Avatar for SJack SJack says:

    Gelecekten güzel bir kesit. Fakat metnin betimlemeden yoksun olması öykünün neredeyse yarısına kadar bana senaryo okuyormuş hissi verdi. Belki fazla olmasa da birkaç betimleme içeriği daha da zenginleştirebilir. :slight_smile: Kaleminize sağlık.

Söyleyeceklerin mi var? Kayıp Rıhtım Forum'da yorum yap.

1 cevap daha var.

Yorum Yapanlar

Avatar for umka23 Avatar for SJack